Kerem Bumin

kbumin@hotmail.com
TÜM YAZILARI
Bu bir film değil, bir uyarı! "Civil War", Alex Garland’ın gönderdiği bir uyarı! Kendi içinde giderek ‘gömülen’, içten içe çürümeye başlayan, bencilliğin ve zalimliğin tavan yaptığı bir Amerika resmiyle hem başkanlığı sırasında bu doğrultuda ilerleyen Trump dönemine hem de günümüzde giderek saldırganlaşan ve etrafımızda yaşanan bütün savaşlara müdahil olan Biden Amerika’sına sadece çok sert bir eleştiri değil aynı zamanda bir uyarı da getiriyor. Umarız uyarısı duyulur ve dikkate alınır. Daha da geç olmadan!
'Double Deuce' barında yeterince rahattık! Prime Video'nun "Road House" ‘remake’ini izledikten sonra içimizden şöyle bir hissiyat geçiyor: "Şerefine Patrick Swayze! Biz içkimizi ‘Double Deuce’ün salaş barında içmek istiyoruz! Florıda’nın cafcaflı barında değil!" King Kong hem yoruluyor hem de bizi yoruyor! "Godzilla ve Kong: Yeni İmparatorluk", bir kez daha Kong-Godzilla karşılaşmasını adeta bir rövanş maçı olarak sunuyor ama tabii ki tam bir tekrar hissiyatı yaratmamak için işin içine başka mahlukat (!) da katıyor. Ancak sonuçta karşımızda olan 'gürültüsü boyunu aşan', daha fazla fantastik sekans ve yaratık sunayım derken bizi bir özel efekt 'şelalesine' sokan ve bütün bunları yaparak senaryosunun zayıflıklarını ve açıklarını örtmeye çalışan bir yapım…
Hayalet Avcıları 'geçmişe' tutunmaya çalışıyor 'Efsane olmuş' bir filmin tam 40 sene sonra özüne ihanet etmeden devam ettirmek kolay bir iş değil! Filmin ana kusurunu da göz önüne aldığımızda niye bu tarz filmlerin 'altın çağını' 80’li ve 90’lı yıllarda yaşadığı daha açık bir hale geliyor: Gerçekten eğlendirmek bile tek başına yeterince değerlidir! 'Demir babadan' demir pençe! Yönetmen Sean Durkin’in, gerçek bir hikayeden esinlenmiş olan son filmi "Demir Pençe", bu sporda adeta efsane olmuş bir ailenin trajik hikayesini anlatıyor. Ama yönetmen bu aile ve sportif başarılarından ziyade ‘çekirdek ailenin’ içindeki üyelere ve aralarındaki ilişkilere merceğini çeviriyor. Başka bir deyişle ‘Amerikan güreşi’ filmin arka planını oluşturuyor, asıl konusunu değil! Adaletin 'yanık' eli! Nelms Kardeşler, türe meraklı sinema severleri memnun edecek bolca dövüşlü, silahların ateşlendiği, kanlı ve hızlı akan bir aksiyon filmi imzalamışlar. Aksiyon tutkunu olmayan seyirciler ise zaman geçirmek için göz atabilirler! Yedinci İzmir Kadın Yönetmenler Festivali: Sıcak bir ortam Festival direktörü Gülten Taranç ve festival koordinatörü Sıla Topçam'ın, ekipleri ve gönüllü arkadaşları ile festivalin verimli, insanları kucaklayıcı, çeşitlilik açısından zengin ve ilgi çekici geçmesi için çabaladıkları anlaşılıyordu. Bu arada festivalin ‘tematik’ bir doğrultuda ilerlemesi de bizce ayrı bir önem taşıyor. 'Unutanların' unutulmaz geçmişi Yönetmen Michel Franco, hikaye ve yönetmenlik açısından 'devrimci' olmasa da, türün parlak örnekleri arasında sayılabilecek, hem günümüzde daha da çok dile getirilen bu hastalığı duygu sömürüsüne girmeden önümüze getiren hem de bunu yaparken de üst düzey performanslarla değişik bir bakış sunan, sağlam bir dram filmine imza atmış! Bu da kuşkusuz kolay bir şey değil! Cehennemde bir 'cennet bahçesi' Jonathan Glazer’ın "The Zone of Interest"te ele aldığı dönem tabii ki günümüzden uzak olsa da değindiğimiz göndermeler ve iki zaman diliminin buluşmaları ister istemez dünyanın şu andaki hali üzerine tekrar düşünmeye itiyor. Sonuçta son 20-25 senedir dünya ne savaşlar, ne işgaller gördü ve görmeye devam ediyor! Bob Marley: Bir aşk, bir ideal "Bob Marley: One Love" filmi, Bob Marley’i ve temsil ettiği değerleri hatırlamak ve onu layığıyla anmak için güzel bir fırsat! Film, politik ve sosyal alt metni, akıcı hikayesi ve özellikle Bob Marley rolünde Kingsley Ben-Adir ve Rita rolünde Lashana Lynch’in performansları açısından izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. Lanthimos'tan beklenmedik viraj Lanthimos, sinemasının özünden tamamen kopmasa da bir anlamda kendini yeniliyor. Daha önceki filmlerinde sunduğu evreni kabul etmek için seyirciden belli bir gayret talep ediyordu. Burada ise adeta "Kabul etmeseniz bile hikaye sizi alıp götürecek!" demiş. Ve iyi ki de demiş! Öğretmenler odasında bekleniyorsunuz! İlker Çatak psikolojik bir gerilim hatta bir thriller görünümü altında çok daha evrensel ve güncel toplumsal ‘sancılara’ parmak basan ancak bunu yaparken de etkileyici ve sağlam bir sinema dilinden taviz vermeyen bir film sunuyor. ‘Öğretmenler Odası’nın Oscar adayı olmasından daha hakkaniyetli bir şey olamaz! Siyasi isen siyasi kal! Yönetmen ve senarist Yüksel Aksu az ama öz kariyerine başarılı bir film daha ekliyor. Çektiği "Cem Karaca'nın Gözyaşları" filmi bizce "Bergen" filmiyle birlikte son yıllardaki en başarılı 'biopic'lerden bir tanesi. Cem Karaca’nın artık simgeleşmiş sözüne atıfta bulunarak bitirelim: "Siyasi isen siyasi kal!" Hayvan Krallığı: Bir gün gelecek... "Animal Kingdom"ı belli bir sınıfa koymamız zor gözüküyor. Çünkü filmin yapısı değişik yorumlamalara açık ve birçoğu akla yatkın gözüküyor: Filmi çevreci veya fantastik veya ergenlik üzerine hatta politik bir film olarak değerlendirebiliriz. Belki de "Animal Kingdom" bunların hepsinin bir toplamı! ‘Beyaz atlı’ prensin kötü kalpli kurda dönüşmesi… Bir peri masalı gibi başlayıp giderek bir kabusa dönüşen psikolojik bir thriller izlenimi verse de çok daha gerçekçi noktalara ve olaylara parmak basıyor. ‘Narsist’le aşk’, başından itibaren senaryonun nasıl gelişeceğini tahmin ettiğimiz ama buna rağmen dikkatimizi sürekli ayakta tutan bir hikaye sunuyor. Maestro, 'Oscarlar'ı' yönetiyor mu? Bir grup eleştirmen "Maestro"yu, artılarına rağmen Oscar ödüllerine göre 'dizayn' edilmiş bir yapım olarak gördü. Hollywood sinemasının son yıllarda 'biopic' tarzda filmlere ne kadar prim verdiği düşünülürse ve "Maestro"nun özellikle oyuncularına kendilerini göstermeleri için çok cömert bir alan açtığı göz önüne alınırsa bu eleştirileri tamamen yersiz bulmuyoruz. Ama bu Oscar adaylıklarının filmin sinematografik ve yönetmenlik başarısının önüne geçmesi biraz hakkaniyetsiz olur! Aslında dünya bizi ardında bıraktı Netflix'te yayınlanan "Dünyayı Ardında Bırak"ın mesajı açık: İçinde bulunduğunuz bu berbat durumdan kurtulmak için belki de tek yol herkesin işlerin kontrolünü kendi eline alması gerektiği! Artık çok geç olsa da! Bizce bu bile tek başına yeterince korkutucu! Film bir ‘Ferrari’ değil Michael Mann ciddi bir 'hatalı adımdan' sonra sinemasına döndüğünün sinyallerini veriyor. Ama "Ferrari" filminin, yönetmenin geçmişindeki "Heat", "Ali", "Collateral" gibi filmleriyle kıyaslayacak olursak eski formunu tamamen yakaladığını da söylemek bizce biraz abartılı olur! Wonka kapitalizme karşı... Çikolatalarıyla! Yönetmen Paul King kariyerine hatasız bir şekilde devam ediyor. Bu Noel için ideal görünen "Wonka" filmi, aslında klasik bir kalıptan çok daha derin, incelikli ve zevk verici! Bu tarzda bir filmden daha fazla ne beklenir ki? Bu dünya zaten ölmüş! ‘Ölümlü Dünya’nın çok sağlam bir senaryoya ‘bel bağlamaması’ belli ölçülerde anlaşılabilir: sonuçta ilk hedefi eğlendirmek olan isteyen komedi filmleri veya heyecanlandırmak isteyen aksiyon filmleri anlattıkları hikayelerde bir tutarlılığa veya inandırıcılığa pek önem vermezler. İlk sırada daha çok asıl hedefledikleri şeyi başarmak ve kadrosunda bulundurdukları ünlü isimlere bütün yeteneklerini sergileyebilecekleri bir alan açmak gelir. ‘Ölümlü Dünya 2’ bu açıdan ana hedefini tutturuyor. Bambaşka bir hayatta aşk... "Başka Bir Hayatta", bir aşk filminin çok ötesine geçen, bütün ekip açısından büyük bir yetenek ve taze bir bakış sergileyen, eşine az rastlanır samimilikte ve etkileyicilikte bir yapım! Bizce senenin en iyi yapımlarından biri olmaya aday olan bu filmi kesinlikle kaçırmayın deriz! Doğa ve doğallığın zarafeti Ryūsuke Hamaguchi, "Kötülük Diye Bir Şey Yok" filmiyle bir anlamda şehirden kırsala inerek, çevreci olduğu kadar da duyarlı, şeklen olduğu kadar içerik açısından da dolu ve gerçekçi olduğu kadar da hayalperest esintiler hissettiren güçlü bir film çıkarmayı başarıyor! Bir kez daha! Napolyon'un Josephine'i değil, Josephine'in Napolyon'u Her zamanki yeteneğiyle Ridley Scott’ın sunduğu savaş sekansları gerçekten göz dolduruyor. Filmin başlarındaki Toulon Baskını ve özellikle Napolyon’un önderliğindeki Austerlitz ile Waterloo savaşları gerçekten etkileyici ve aklımızda kalacak görüntüler sunuyor. Hele ilk savaştaki, donmuş bir gölün üzerinde yaşanan çarpışma kolay kolay unutulacak cinsten değil! David Fincher’ın 'kiralık katili' farklı… Fincher sinema salonlarından Netflix’e dönmüş olsa da genel tabirle ‘maestria’sından hiçbir şey kaybetmemiş. Bu düz görünmesine rağmen katmanlı olan, az konuşmasına rağmen çok şey söyleyen, cinayetlerini sunarken çok daha önemli konulara parmak basan bu büyük film de bunun en güçlü kanıtı! Skandaldan doğan skandal bir film (mi?) "Jeanne du Barry" filminde gözle görülür bir feminist hava, göz alıcı dekorlar, kostümler ve özellikle 'geriye dönmeye' çalışan bir yıldız isim var. Peki başka? Bizce fazla pek bir şey yok! Oyun şahane, korku bahane! Oyun tutkunlukları farklı tatlar alacak ve kendilerine göre negatif veya pozitif noktalar bulacaklardır ancak bizim gibi yabancı olanlar için ‘FNaF’, hem şeklinde hem de mekan kullanımında hoş bir nostalji havası estiren üstelik bunu hikayesinin ‘ana damarlarında’ da kullanmayı bilen heyecan verici ve beceri ürünü bir film. İşin 'mutfağına' inelim! Genel olarak mutfakta geçen "Son Akşam Yemeği", hem mekan hem anlatım açısından farklı bir atmosfer yaratmayı başarıyor. Bizce hepimizin bildiği bir tarihi akışın dışına çıkarak süreci daha kişisel bir bakış açısıyla anlatmaya çalışmak da yeterince değerli. 'Seri katil' bir film türü müdür yoksa karakter mi? Hafızalarımızda halen Netflix’de yayınlanan 'Dahmer' dizisinin ve 'Ted Bundy' üzerine filmin etkileri tazeyken ve önümüzdeki hafta sinema salonlarımızı bir başka ünlü seri katil 'Jigsaw'ın "Testere X" filmiyle ziyaret edeceğini de hesaba katarsak belli bir seneden itibaren sinemadaki seri katil karakterlerine daha yakından bakmanın ilginç olacağını düşünüyoruz. Evet... Sıradakine geçelim! David Gordon Green, "Halloween"a el atıp efsaneyi 'kuruttuktan' sonra Allah'tan aynı 'kıyıma' devam etmiyor. Ama "Exorcist İnançlı" filmi ilk "Exorcist"le karşılaştırırsak onun onda biri kadar bile etkileyici olmadığı da bir gerçek! Ayvalık Film Festivali'nden ‘Cannes’ kardeşliği Yönetmen ve senarist Michel Gondry’nin bir konuda hakkını vermemiz gerekir: Yönetmen sinemasında istediği şeyi yapıyor! Hikayesinin bir kargaşa içinde kaybolmasını değil bu kargaşayı ‘kucaklamasını’ en azından hazmetmesini hedefliyor. Usta yönetmen Ken Loach’ın son filmi ‘Umudunu kaybetme’ beklentilerimizi boşa çıkarmadı.