YAZARLAR

Doğa ve doğallığın zarafeti

Ryūsuke Hamaguchi, "Kötülük Diye Bir Şey Yok" filmiyle bir anlamda şehirden kırsala inerek, çevreci olduğu kadar da duyarlı, şeklen olduğu kadar içerik açısından da dolu ve gerçekçi olduğu kadar da hayalperest esintiler hissettiren güçlü bir film çıkarmayı başarıyor! Bir kez daha!

2021 yılında imza atmış olduğu "Drive My Car" filmiyle büyük beğeni ve dünya çapında bir ün kazanan Japon yönetmen Ryūsuke Hamaguchi’nin yeni filmi "Kötülük Diye Bir Şey Yok", ilk olarak estetik dokusu ve neredeyse hipnotik bir güce sahip olan kadrajları ve yönetmenlik açısından hakimiyeti ile dikkat çekiyor. Çünkü yönetmen, filmindeki üst düzey görsel gücü öyle bir sınırda tutuyor ki asla anlatılan ana hikayeden kopmuyoruz, genel tabirle o tabiattaki güzelliklere 'kapılıp gitmiyoruz'. Film süresince verilen bu ufak 'doğa araları', sadece senaryoya bir dinamiklik kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda bazı önemli karakterlerin de gelişmesi, büyümesi yönünde yeni kapılar açıyor.

Daha önceki çok sayıda filminden sonra bu sefer kırsal bir mekana açılan Hamaguchi, ciddi anlamda 'çevreci' bir tutum izlerken, bunu asla bir ders verir gibi sunmuyor veya basit bir slogan gibi kullanmıyor. Aksine bunu farklı karakterlerin hayatlarında yön bulmaları ve ana temaların şekillenmesi için öyle incelikli bir yol yapıyor ki bizce filmdeki hissiyat seyircinin adeta içine işliyor.

Hikayeye bakacak olursak: Tokyo şehrinin yakınındaki bir köyde, bir şirket 'kamp alanı' tarzında bir tatil köyü kurmak istemektedir. Burada kurulacak tesis, köyün temiz su kaynaklarını kirleteceği için başta köyün muhtarı ve ileri gelen isimleri olmak üzere bütün köy ahalisi buna karşı çıkar. Ama şirket bu konuda kararlıdır.

SESSİZLİĞİN ORTASINDA FİLİZLENEN BİR HİKAYE

Aslında film, yukarıda değindiğimiz ana hikayeyle başlamıyor. Hatta bu olayı anlamamız ve görmemiz için biraz beklememiz gerekiyor. Tehdit altında olan bir köyü baştan sunmak yerine yönetmen doğanın içinde, sade evlerinin önünde sıradan işler yapan insanları göstermekle başlıyor. Bir baba odun kırıyor. Ardından yemekte kullanmak için wasabi topluyor. Bu esnada kızı etrafta dolaşıyor. Yine bu babanın arkadaşıyla beraber eve bidonlarla temiz su götürdüğünü görüyoruz. Sonrasında gelen aile/arkadaş yemeği sekansına kadar uzun sessizliklerle ve minimum konuşmayla akan bu bölüm, daha en baştan yönetmenin bu (orman) atmosferi sadece bir mekan olarak değil aynı zamanda da başlı başına bir karakter gibi sunacağının altını çiziyor. Dozunda 'pan' veya 'travelling' hareketleriyle 'kıpırdayan' bu görüntüler, gerçekçi olduğu kadar dinlendirici, dingin bir hava estiriyor.

Birçok 'sanat filmi' yönetmeni uzun sessizliklerle bölünen bu sekansı ana karakterlerin iç dünyalarına dair ipuçları vermek, sadece yüz ifadeleri, beden dilleri ve az ama öz konuşmalarıyla filme sağlam bir zemin açmak için kullanabilirdi. Ama Hamaguchi bunu yapmıyor, daha doğrusu ihtiyaç duymuyor. Bu sahnelerde karakterlerin yüzünü yakından nadiren görüyoruz; beden dillerinde bir anormallik yok ve aralarında geçen konuşmalar sıradan ve basit bir amaca (su taşıma, wasabi toplama…) yönelik cümlelerden oluşuyor.

ÇEVRECİ DAVAYA DÖNELİM

Senaryonun ana omurgasını oluşturan 'tatil köyü' projesine dönecek olursak: Köy halkını bir salonda toplayıp, videolar eşliğinde kurulacak tatil köyünün (güya) pozitif yanlarından bahseden iki şirket temsilcisi, doğal su kaynağının yanına kurulacak foseptik kuyusu konusu açılınca doğal olarak ciddi bir tepkiyle karşılaşıyor. Köylerinin saf su kaynaklarına sahip olmasına, popüler bir turistik yere dönüşmesinden çok daha fazla önem veren köy ahalisi doğal olarak cazip gözüken bu teklife karşı çıkıyorlar.

Bu süreçte izlenen yol bizce çok önemli çünkü benzer bir hikayeyi ele alan birçok film, köy ahalisi ile şirket yöneticilerini (ve muhtemelen iki tarafın da avukatlarını) karşı karşıya getiren bir 'mahkeme' filmine, hatta basit bir 'kötüler-iyiler' mücadelesine dönüşmüşken senaryo böyle bir cephe almayı adeta 'elini tersiyle itiyor!'. İlk toplantı sırasında mümkün olduğu kadar nazik ve kendi içinde tutarlı konuşan ama köye ciddi bir zarar verecek bir projeyi sunan şirket temsilcileri, aslında sadece patronun 'piyonu' olan kişiler değil! Daha doğrusu belki başta öyleler ama hikaye ilerledikçe zaten içinde taşıdıkları vicdan ve ahlak değerleri daha da üst bir seviyeye çıkıyor ve bu iki karakter işleri kadar kendilerini de sorgulamaya başlıyor.

Bir anda kendilerini yapmaları gereken iş (köy ahalisini ikna) ile sağduyulu davranma arasında sıkışmış bulan bu iki karakter belli bir süreden sonra filmin en önemli karakterleri haline dönüşüyor. Hikaye ilerledikçe kendini daha çok 'açık eden' bu iki kişinin, şirket işini geçici ve kariyerlerinde bir basamak gibi gördüklerini, geçmişlerinde farklı kariyer yaptıklarını ve de en önemlisi bu sefer patronlarının 'güdümünde' olmaktan rahatsızlık duyduklarını anlıyoruz. Bütün bu ruhsal kıpırdanmalar zaten içlerinden birinin 'odun kesme' sahnesiyle adeta 'gün yüzüne çıkıyor'!

KÖTÜLÜK DİYE BİR ŞEY VAR!

Filmin (detayına girmeyeceğimiz) final sekansı ise hikayenin geri kalanına göre daha karamsar, daha gerçeküstü, adeta hayal ve gerçeğin birbirine girdiği, bizce filmin adına da gönderme yapan sahnelerden oluşuyor. Birçok yoruma açık olan bu final, karamsar olmasına rağmen hikayenin genel huzurlu yapısını bozan bir nitelikte ve yoğunlukta değil!

Sonuçta Hamaguchi, bu filmiyle bir anlamda şehirden kırsala inerek, çevreci olduğu kadar da duyarlı, şeklen olduğu kadar içerik açısından da dolu ve gerçekçi olduğu kadar da hayalperest esintiler hissettiren güçlü bir film çıkarmayı başarıyor! Bir kez daha!


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .