YAZARLAR

Bu dünya zaten ölmüş!

‘Ölümlü Dünya’nın çok sağlam bir senaryoya ‘bel bağlamaması’ belli ölçülerde anlaşılabilir: sonuçta ilk hedefi eğlendirmek olan isteyen komedi filmleri veya heyecanlandırmak isteyen aksiyon filmleri anlattıkları hikayelerde bir tutarlılığa veya inandırıcılığa pek önem vermezler. İlk sırada daha çok asıl hedefledikleri şeyi başarmak ve kadrosunda bulundurdukları ünlü isimlere bütün yeteneklerini sergileyebilecekleri bir alan açmak gelir. ‘Ölümlü Dünya 2’ bu açıdan ana hedefini tutturuyor.

Oyuncu ve yönetmen Ali Atay 2018 yılında ilk ‘Ölümlü Dünya’ filmini sunmadan önce, seyirciler olarak beklentimiz yüksekti ve ortaya çıkan sonucun bizi tatmin etmesi de yüksek bir ihtimaldi. Bu beklentinin dayanak noktaları ise açıktı: Ali Atay hem rol aldığı hem de yönettiği filmlerde sinemamızda bulunan genel akımların dışında yapımlar çıkarıyor, kurduğu hikayelere sürekli ince bir mizah katmayı başarıyor ve genelde beraber çalıştığı oyuncular yetenekleri tartışılmaz, neredeyse her türlü rolde üstün performanslar çıkaran isimlerden seçiyordu!

Dolayısıyla rol aldığı ‘Leyla ve Mecnun’ dizisi de dahil olmak üzere oynadığı veya yönettiği projelerde kullandığı kara mizah ve absürt noktalara varan anlatım net bir şekilde klasik komedi filmlerinden ayrışıyordu. Bunun örneklerini birçok filmde ve dizide görmüştük!

Bu yönde ilerleyen bir ismin sunacağı her film merakla bekleniyordu. ‘Ölümlü Dünya’nın ilki bu açıdan beklentileri belki karşıladı ama bizce beraberinde bazı zayıflıkları da getirdi.

‘Ölümlü Dünya’, başkarakterleri olarak kiralık katil olarak çalışan bir aile (!) sunuyor ve onların karşılaştığı engelleri ortaya koyuyor ve bunu genel ahlak değerlerinin gülünçlüğünün altını çizerek dinamik bir şekilde göstermeye çalışıyordu. Tabii ki filmi beğenenlere hiçbir sözümüz olamaz ama biz kendi adımıza tam anlamıyla tatmin olmadık: Film kağıt üstünde çok ilginç görünen bir ‘çıkış noktası’ ile başlıyor, bazı sekanslarında gülümsetiyor, belli bir seyir keyfi veriyor ama mizah dozundaki dengesizlikler ve senaryonun sadece ‘teferruat’ gibi verilmesi biraz ‘nefesi çabuk kesilen’ bir deneme izlenimi veriyordu. İlk filmden 4 yıl sonra gelen ‘Ölümlü Dünya 2’ filminde de durum pek farklı değil!

Konuya bakacak olursak: Gazanfer amcamızın yönettiği kiralık katil ailesinden Zafer, artık düşman oldukları ‘Teşkilat’ tarafından kaçırılmıştır. Zafer’i kurtarmak için Gazanfer eski bir dostundan yardım ister. Ailenin, ‘rehine değişimi’ amacıyla masaya oturmak için çok sıkı korunan dört farklı adamdan yanlarında taşıdıkları ‘desktopları’ alması gerekmektedir.

KOPUK HİKAYE(CİK)LER…

‘Ölümlü Dünya’nın çok sağlam bir senaryoya ‘bel bağlamaması’ belli ölçülerde anlaşılabilir: sonuçta ilk hedefi eğlendirmek olan isteyen komedi filmleri veya heyecanlandırmak isteyen aksiyon filmleri (en ‘safkan örnek olarak ‘Expendables’ serisini sayabiliriz!) anlattıkları hikayelerde bir tutarlılığa veya inandırıcılığa pek önem vermezler. İlk sırada daha çok asıl hedefledikleri şeyi başarmak ve kadrosunda bulundurdukları ünlü isimlere bütün yeteneklerini sergileyebilecekleri bir alan açmak gelir. ‘Ölümlü Dünya 2’ bu açıdan ana hedefini tutturuyor. Her ne kadar kahraman (veya anti kahraman mı desek) ailenin sıra dışı işi artık şaşkınlık yaratmasa da Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Yiğit, Sarp Apak veya Doğu Demirkol gibi isimler yer yer ‘absürde’ varan komik durumlar sunuyorlar. Hatta ‘füze’ sekansı gibi bazı yerlerde kahkaha katsayımız oldukça yükseliyor.

Ama işte bu mizah dozunu filmin genel havasından değil de yetenekli oyuncuların bireysel çabalarından almamız, senaryonun ne kadar zayıf bir temele oturduğunu sürekli hissettiriyor. Hatta belli başlı karakterlerin düştüğü bu durumlar biraz uzayınca ve tabiri caizse bu karakterlerin ‘espri cephanesi’ tükenmeye başlayınca şakalar tekrar etmeye, espriler daha ‘çiğ’ durmaya başlıyor. İşin içine özellikle filmin ikinci yarısında duyduğumuz küfürler de girince sanki özgün ve incelikli bir filme değil daha çok popüler kültürle ‘yoğrulmuş’ ‘Recep İvedik’ tarzında bir komedi serisine yol alıyormuş gibi bir hissiyata kapılıyoruz.

KARA DEĞİL, KAPKARA MİZAH!

Filmin senaryosunun biraz ‘kopuk’ durması işin bir tarafı… Belki daha ağır ve daha tehlikeli yön ise mizah dozunun bazen dengesini kaybetmesi. Bilindiği üzere bir filmde ‘kara mizah’ kullanmak oldukça riskli bir iştir ve sonuç hesaplandığı gibi çıkmazsa, film cezbedici değil itici bir hava taşıyabilir. John Waters gibi yönetmenler (‘Pink Flamingos’…) bunu sonuna kadar kendi avantajlarına göre kullanabilirler ama film genel havasıyla bilhassa bu kadar sert, çiğ ve bir anlamda gaddar değilse bu aşırılıklarla ‘flört etmek’ zarar verebilir. Yani genel tabirle ‘Kötü veya acı verici bir şeye gülmek’ yaşanan olayın ‘uçukluğuna’, ‘gerçek üstülüğüne’ kısaca ‘absürtlüğüne’ göre değişir. Yönetmen Atay ise bu dozu nadiren tutturuyor. Film ya oyuncuların adeta ‘şovlarını’ yaptıkları sekanslarla statik bir şekilde akıyor ya da yaşanan durumlar bazen öyle noktalara varıyor ki yönetmen sanki: ‘Aman! Fazla cıvıtmayalım!’ deyip kısa kesiyor.

Ancak bütün bunlara rağmen filmin izlenebilir bir seviyesi tabii ki var. Özellikle bahsettiğimiz hikayeciklerden Sarp Apak’ın karısını oynayan İrem Sak’la olan kavga sahneleri ve Doğu Demirkol’un kendisini kaçıranlarla kurduğu diyaloglu (biraz uzasa da) sekanslar eğlendirici. Nerdeyse aynı kalan görkemli oyuncu kadrosu için bilmem yorum yapamaya gerek var mı? Her biri görevini layığıyla yapıyor. Ve bir kez daha beraber çalıştıkları için zevk aldıkları da her hallerinden belli…

Sonuç olarak Ali Atay, kendi adımıza ilk ‘Ölümlü Dünya’yı ne aratan ne de aşan bir devam filmi çekmiş. Ne eksiği var ne de fazlası!


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .