Zeki Coşkun

zekicoskun@gmail.com
TÜM YAZILARI
Kanunların ruhu, katil kahraman ve eşlikçileri Davasının sonuçlandığı 17 Temmuz 2019’dan bir yıl sonra, 6 Ağustos 2020’de ‘koşullu salıverilme’ hakkı doğuyordu. Bu arada, örgüt varsa bile “zaman aşımı” nedeniyle yok demişti Yargıtay. Ne var ki, küçük bir kaza, bir anlık öfke, özgürlüğünü üç yıl geciktirecekti. İnfaz hükümlerine göre o vade çoktan dolsa da Adalet Bakanlığı 21 aydır gözetim altında tutuyor hükümlüyü. Daha ne yapsın?!
Sanat dünyasının Filistin sınavı Hayal edilemeyecek şey 19 Ekim’de sanat dünyasının köklü ve etkili yayın organlarından, 60 yıllık geçmişe sahip Artforum’da karşımıza çıktı. Sanat Çevresinden Kültür Kurumlarına Açık Mektup, derginin internet sitesinde yayımlandı. İnanması zor: Dünyanın her yerinden, farklı disiplinlerden sanatçı, yazar, eleştirmenlerden oluşan 8000 kişi imzalamıştı mektubu.  Devlet Cumhuriyet’e mesafeli, iş dünyası sevdalı BBC için, Deutsche Welle için araştırma, inceleme konusu olan Türkiye ve Cumhuriyet’in yüzüncü yılındaki hal durum, TRT için “eğlence odaklı konser ve gösteri” vesilesinden ibaret! Tüm hazırlıklar tamamlanmış ama gelin görün ki Gazze’deki “insanlık dramı” Cumhuriyet eğlencemize fırsat bırakmamış…
Filistin’e büyük ambargo, katliama tam destek İsrail'e laf etmeye kalkanın kellesi anında kopartılıyor. Filistin’in 'F’si alenen yasak! Bakanlar o dakika görevden alınıyor, siyasal hayatı son buluyor. Yazar, sanatçı, düşünür, her kim 'F' diyecek olsa, lanetleniyor, aforoz ediliyor, üstü çiziliyor. Filistin’in uzun ölümü Filistin ve Filistinliler’in Kanafani’den, yol arkadaşı Corc Habaş’tan, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden koparılıp Hamas’a, Hizbullah’a ve türevlerine terk edilmesidir Filistin’in sorunu. Edward Said ve onun gibiler bertaraf edildi. Kökten dincilerin karşılıklı ölüm skorlarına teslim edildi İsrailliler ve Filistinliler. Canlanmak, özgürleşmek için yürümek Yürümek değiştirir, dönüştürür. İnsan olduğu yerde kalamaz, hiçbir şey olduğu halde kalamaz. Heraclitus boşuna “Her şey akar” demiyor, “Panta Rhei”. Doğa yasasının insan yasasına, akıl yasasına dönmesi yürümekle başlar. Sinemayı, sanatı, müziği, dansı niye sevmezler? “Sanatı, müziği, dansı, özgürlüğü hiç sevmez.” savaş ve tutkunları. Devamı var, “Ama karşılarında asla zafer elde edemez.” Savaş hali listesi gibi sanata, müziğe, dansa, özgürlüğe savaş açanların onlar karşısında yenilmeleri de tarihsel ve evrensel yasadır. Madımak’ta hukuksuzluk hukuku tescillendi Katliam karşısında gerçekleşen büyük tarihsel uzlaşma, en az katliamın kendisi kadar büyük bir facia ve utançtır. 2 Temmuz yangınının ardından doğrudan devlet ve iktidar yetkilileri, siyaset sınıfı, medya ve millet (her kesimiyle millet) büyük tarihsel uzlaşmayı gerçekleştirmiş, “tahrik” gerekçesiyle katliama açık – örtük destek vermiştir. Ebrar ve 'nesli müdafaa' meselesi Gerçekten bir “nesli müdafaa” sorunu var ülkenin ama bu, LGBT - cinsiyet meselesi mi, ayrı soru. Derin Yoksulluk Ağı kurucusu Hacer Foggo yıllardır yırtınıyor: “Sağlıksız bir nesil geliyor, yetişkin olduklarında bütün hayatlarını etkileyecek. Bir nesil kaybediliyor.” Her üç çocuktan biri aç. Yeni Türkiye insanının maraza merakı Seçilen hedeflere dikkat: Zümre, kesim, ideoloji! 'Ergen' Ebrar kimlere, nelere sözcülük etmeye kalkıyor, görün. "Kişisel olarak gündeme gelmek" değil mesele, sen daha anlamadın mı? Uyuma! Devletin Tiyatrosuna taş fırın erkeği lazım elbette Her şeyden önce iktidar cephesinde çok ama çok derinde yatan ve fakat asla geride durmayan, tam tersine hep önde olan 'taşralı' bir bakış var sahne sanatlarına ilişkin. Anadolu’nun içlerine doğru yol alırsanız, o taşralı bakış, içinde 'müskirat'ın (içki) da dahil olduğu ve dahi öncelikle kadınların sahne aldığı, erkekleri eğlendirdiği bar/pavyonla beraber anacaktır tiyatroyu. Bir fotoğrafın söylemedikleri Bir fotoğraf ve üzerinden yaşananlar, ülkenin toplumsal, siyasal yapısı kadar ruhsal yapısını da söylüyor bize. Tuhaf bağımlılıklar yaşıyoruz. Kleptomani gibi, mitomani gibi, kötülük bağımlılığı da hızla yayılıyor. Bir şeyler yürütmeden, aşırmadan duramayanlara kleptoman deniyor. Yalan söylemeden yaşayamamanın, söylediği yalana kendi kendini de inandırmanın adıysa mitomani. Kötülük bağımlığının adını biz bulacağız herhalde. Akbelen yalan üretim santrali Ağacına sahip çıkamadın ama Akbelen Ormanı’nın toprağına ve yeniden ağaçlanmasına sahip çıkarak şimdi görevini yap. Duyarlı sanatçılar neredesiniz, Akbelen'in sesini duymuyor musunuz? Akbelen’de Apartheid ve cellatlık Ülke, bölge bölge sermaye imparatorluklarına pay ediliyor. Sermayenin sömürgesi haline geldi ülke, getiriliyor hızla. Ve hırsla. Acımasız, ölçü – sınır tanımaz şiddetle. Ölçü ve sınır tanımazlıkta fiziksel şiddetle yarışan, fütursuz arsızlıkla… 'Ucube Sanat' savaşçısı mesaide Görüldüğü üzere bir savaş var ortada. Şehrin tarihi, kültürel, manevi mirasını kuşanan bir yerde olmayacak işler… LGBT salyangozu! Gerçi “bu konuda hassasiyet taşıyan”, “vicdanları yaralanan”, “rahatsız edilen” herkesin, kimler olduğuna ilişkin herhangi bir işaret, bir özne, kurum yok ortada. 10 ay 10 gündür yok üstelik ama Eğitim Bir Sen 1 No’lu Şube ve başkanı demek, herkes demektir. Herkes ve yukarıdaki her şeyi kuşanan “sivil”, aynı zamanda onları temsil eden “devlet” demektir herkes. Türkiye bir 'sivil toplum' cenneti midir? Bizdekiler şu haliyle SSTK niteliği taşıyor. Resmi ağızların sevdiği tabirle Sözde Sivil Toplum Kuruluşu. Sözde yerine sahte de diyebilirsiniz, sarı da... Tercih sizin. Kültür sanat müşahitleri, mücahitleri Artİstanbul Feshane müşahit ve müdahale timinde şimdiye dek var olanlardan farklı bir yapılanmaya gidildiği gözleniyor. Bugüne dek genellikle "isimsizler" toplanıp saptanan kültür sanat alanına adeta ani baskınlar düzenleyerek icra ediyordu müşahede ve mücadeleyi. Feshane’de ise kadro, niteliksel dönüşüme uğramış. Deyim yerindeyse nitelikli temsil amaçlanmış. Akademi, basın, hukuk, sanat alanından isimler bir araya getirilmiş. Madımak’tan kalan Tahrik, provokasyon-karanlık eller üçlüsü eşliğinde çok daha önemli bir şey gerçekleşecekti 2 Temmuz’da Madımak yangınıyla: Dış düşman ve felaketler dışında asla bir araya gelmeyen, gelemeyen devlet, millet, medya üçlüsü görüş, duygu ve düşünce birliğine kavuşuyordu. Yakılarak yok edilenler, üstü örtük, dolaylı-doğrudan “suçlu” ilan ediliyordu. Zanlı olarak soruşturulanlar, yargılananlarsa “kurban-mazlum” muamelesi görecekti.  Madımak’la yakılan, yok edilen Ankara Sonrasında ülkeye her cephesiyle egemen olan taşra muhafazakârlığı, yangın ve imhanın boyutlarını ortaya koyar. Madımak’ta yakılanlarla birlikte Ankara’nın her anlamıyla düşüşü de gerçekleşmiştir. Altıok portresi üzerinden Madımak’la beraber yakılan, imha edilenlere bakalım. Titanlar ve lanetliler Giden gitti, kalan kaldı, olay bitti. Akdeniz’in derinliklerini boylayan, yüzlerce kaçağa mezar olan teknenin batığının peşine bundan sonra kimse düşmeyecek. Çünkü olayın “tarihsel” bir niteliği yok. Sonuçta “kaçak iş”. Bir Titanik değil, Oceangate değil. Geçin onları, bir Medusa hiç değil! Terk edilmiş haziran “Hızla Gelişecek Kalbimiz” dedirten, yeni bir yürüyüş başlatan yeni bir haziran gerek bize. “Ellerimiz ayaklarımız arasında / Ve kimsenin bölemediği şarkıyı / Güllerin, buğdayların ve acının şarkısını” söyletecek yeni bir haziran. İktidarın 'cinsiyet belası'yla imtihanı Erkek erkeğe hallenebilir. Cübbeli Hoca biliyor, “İnsan olan her yerde her şey olabilir.” Camide, tekkede, Mekke'de, her yerde! Ne yapıp edip Judith Butler’ı bir daha getirelim İstanbul’a. Konuşmasına gerek yok bu kez. Cinsiyet Belası’na başka bir cepheden bakmak üzere saha çalışması yapsın. Teoriyle olmuyor bu işler. Cübbeli’yle görüşmesinde de yarar var. Duygusal veba zamanı Duygu­sal vebalıyı sağlıklı kişiden ayıran husus, kendisinin hayattan beklediklerini yalnızca kendisine değil, her şeyden önce çevresine yöneltmesidir. Vebalı kendi yaşam biçimini başkalarına zorla dayatır. Vebalılar başka hayat görüşlerine tahammül edemezler. Kendisine ters gelen her şeyi kışkırtma olarak görür, dolayısıyla derin bir nefretle izler. Evet, duygusal veba ve nefret iklimindeyiz. Karakterler ne zaman öne çıkar?  Tarihin bilinen ilk karakterler albümü -ve analizi- günümüzden yaklaşık 2340 yıl kadar önce kaleme alınmış. Theophrastos’un M. Ö. 319’da kaleme aldığı Karakterler’in Yunan edebiyatında kendisinden önce bir eşi – benzeri olmadığı kaydedilir. Karakterler, antik çağın kültürel, düşünsel, sanatsal doruğu olarak anılan Atina’nın yıkıma koştuğu son demlerinden derlenmiştir. Korkunun saltanat ve sefaleti Seçim kampanyası süresince önümüze sunulan menüye baktığınızda, ikrah duygusuna kapılmamak elde değil. İsimler, sözcüler değişiyor ama korku hep başrolde. Kazandı, çünkü rakibi yok. Korku her şeyi tüketir, yok eder. Tarihin içindeyiz. Trajedinin ve komedinin. Korkunun doruğunda ve sonunda. Bizden öncekiler gördü, yaşadı, söyledi, yazdı. Onlara bakacağız ve ileri dönerek yaşayacağız, bilinçle, onun verdiği güven ve umutla. Savaş olarak seçim: Değişenler, değişmeyenler Sosyal medya başta olmak üzere yeni iletişim teknolojileri ve yöntemleri başrolde bu kampanya döneminde. Video çığırını açan Sedat Peker “dijital tecrit”e mahkûm edildi. Ona öykünen, Cem Yılmaz’la yarışabileceğini söyleyen Muhammet Yakut çıktı sahneye. Son anda Ali Yeşildağ koşa koşa geldi. Bir dahaki video için yanımızda leğen, kova bulundurmamız önerisine bakılırsa, işler epey mide bulandırıcı hal alacak. Sağlam İradeli Becerikli Başkan Bay Kınık Bakanlar, belediye başkanları, nice kudretliler görevden affedilirken onun sağlam iradesi yerli yerinde doğal olarak. Anılarını yazmasını merakla bekliyorum. Bir roman kahramanı gizli onda. Kızılay’ın Becerikli Başkanı Bay Kınık Görüldüğü üzere memleketin en etkili, yetkili isimleri Kınık karşısında etkisiz, yetkisiz olduklarını beyan ediyorlar. Neden? Çünkü adıyla müsemma, o bir “kerem” sahibi. Bir politikacıyı da, teknokratı da fazlasıyla aşan, gıpta ettiren yönetim bilgi, beceri ve performansına sahip. Kızılay’ın başından ayrıldığı gün, uluslararası holdinglerin onunla çalışmak için kıyasıya yarışa gireceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Partizanlar, kâfirler ya da şeytanla aşık atanlar Cübbeli Hoca, kendisine mahsus eşsiz ferasetle büyük resmi gösteriyor. Tüm dünya İsrail’le İran’ın, ABD’yle Marksist Leninistler’in, Sünni “Milli Görüşçü” Saadet Partisi’yle Şii İran rejiminin, İran rejimiyle ABD’nin uzlaşmaz karşıtlar olduğunu sanadursun, hakikatte hepsinin derdi Türkiye’deki iktidar… Cübbeli işte bunun karşısında militanca, partizanca savaşıyor! Seçimin iki starı Mahir Akkoyun ve Muharrem İnce farklı performanslarla bu seçimlerin görünen ilk starları. Aralarındaki fark, performans araçlarından, yöntemlerinden çok amaçlarından ve yarattıkları sonuçlardan kaynaklanıyor.