YAZARLAR

Savaş olarak seçim: Değişenler, değişmeyenler

Sosyal medya başta olmak üzere yeni iletişim teknolojileri ve yöntemleri başrolde bu kampanya döneminde. Video çığırını açan Sedat Peker “dijital tecrit”e mahkûm edildi. Ona öykünen, Cem Yılmaz’la yarışabileceğini söyleyen Muhammet Yakut çıktı sahneye. Son anda Ali Yeşildağ koşa koşa geldi. Bir dahaki video için yanımızda leğen, kova bulundurmamız önerisine bakılırsa, işler epey mide bulandırıcı hal alacak.

İçinde bulunduğumuz seçim dönemi siyasetçiler, iletişimciler ve bu alanda çalışan akademisyenler, tarihçiler için müthiş zenginliklerle, fevkalade renkli malzemelerle dolu. Aşağıda bu renklere kısaca değineceğim. Hoş, memleket toprağı öylesine zengin, öylesine bereketli ki, siyasetçilere kalmadan müjde yağdırıyor her seçim döneminde. Eşi benzeri görülmedik petrol, doğalgaz, jelibon rezervleri fışkırıveriyor dört bir yandan…

İşte bakın, yeterince yeraltında değil de yüzeye yakın yetiştiğinden olsa gerek, memleket patates, soğan kıtlığına, pahalılığına duçar olmuştu ki, cennet Anadolu toprağı bir kez daha cömertliğini gösterdi: Hep terörle anılan Gabar’da günlük 100 bin varil üretim kapasiteli petrol bulunduğu müjdesi geldi.

Cumhurbaşkanı, teröristleri o kuyulara gömeceklerini söylerken İYİ Parti lideri Meral Akşener potansiyel yeni rezerv kaynağını işaret etti: “Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu ile beni Gabar'a gömüyordu, şimdi petrol bulmuş. Gabar'da petrol buldu ya, şimdi Cudi'de de bir şey bulur.”

Hatırlanacağı üzere, en son müjde zoraki YSK kararıyla Haziran 2019’da yinelenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi arifesinde gelmişti. Trakya’da 20 trilyon metreküplük doğalgaz rezervi bulunmuştu. O değilse bile, Karadeniz doğalgazı bu seçimlere yetişti. Abdurrahman Uzun’un iki yıl öncesinden verdiği “Açın kombileri, yaz ayı da olsa, havalar sıcak da olsa sonuna kadar yakın kombileri. Artık gaz patronuyuzmüjdesi, yakında gerçekleşecek gibi görünüyor. 

Örneğin, Mayıs ayında doğalgaz bedava. Sonrası gelir artık…  

HIZ VE POLİTİKA

Gaz zenginliğimiz artarak sürse de yeni değil. Yoksullaştıkça, piyasalar kesatlaşıp yiyecek -içecek pahalandıkça, iktidarlar destek kaybettikçe gaz çıkıyor, 1950’lerden beri. 

Bugünün renklerine gelince, her şeyden önce kampanyalar, hız çağında olduğumuzu somutlaştırdı. Bir güne üç-beş miting sığdırıyor siyasetçiler. Hareketlilik sadece meydanlarda değil, mesajlar da fevkalade hareketlendi, hızlandı. Kılıçdaroğlu kampanya dönemi öncesinde evinin mutfağından başladığı video mesajları önce haftalığa, sonra günlüğe dönüştürdü örneğin. Nihayet, memleketin bir ucundan diğerine uçarak bir güne birkaç miting sığdırması gibi mesajlar da mutfaktan, çalışma odasından, otel odalarına, yol üstü konaklamalara bir günde birkaç konuya yöneldi.

Aynı süreçte mesajlar da dönüşüme uğradı. Üç buçuk, dört dakikalık videolar yarı süreye indi. Başlıklar da öyle, tek kelime: Kürtler, Alevi. Derken, dakikalar saniyeye indi. Dört saniye ve dokuz sözcüklük tek tümceyle hız ve ekonomi rekoru kırıldı.

Bunları söylediğimiz anda seçimin yeni mecrasını vurgulamak gerekiyor: Sosyal medya başta olmak üzere yeni iletişim teknolojileri ve yöntemleri başrolde bu kampanya döneminde.

Selahattin Demirtaş, demir parmaklıklar ardından, dört duvar arasından ketılıyla başlattığı etkin iletişimi seçim döneminde hızlandırdı. Kampanyaların özgün – özel aktörlerinden Mahirgra’ya nazire yaparcasına söz ustalığını görsel tasarımcılıkla birleştirdi. 

YENİ AKTÖRLER, AKTÖR ADAYLARI, GIYBET TV

Yeni sosyal medya kullanıcılarını unutmamak gerek: Video çığırını açan Sedat Peker “dijital tecrit”e mahkûm edildi. Ona öykünen, Cem Yılmaz’la yarışabileceğini söyleyen Muhammet Yakut çıktı sahneye. Neredeyse bütün AKP üst yönetimiyle senli-benli. İri iri adamlarla, onların evlatları, eşleri, kardeşlerine dek iş-güç ifşaatlarıyla “ulen” diyecek denli iç içe. Kendine özgü yeni renklerden. Son anda Ali Yeşildağ koşa koşa geldi. Bir dahaki video için yanımızda leğen, kova bulundurmamız önerisine bakılırsa, işler epey mide bulandırıcı hal alacak.

Deepfake – Dark Web ise henüz söylenti düzeyinde yeni aktör adayları arasında. İletişim-medya dünyasına Türkiye’nin, daha doğrusu iktidarın armağanı olan Gıybet TV’ler ise seçim-kampanya sürecinde muhalefet gıybetini yeni yüzler eşliğinde 24 saate çıkararak rekora koşuyor. Bazı “muhalif kanal”ların da gıybet yayıncılığını örnek aldığı dikkat çekiyor.

SECCADE, ŞAMPANYA, PATATES, SOĞAN

Deepfake – Dark Web gibi yeni teknolojilerin lafı ediliyor ama manuel ve en geleneksel, en klasik yöntemlerle başlamıştı kampanya: Kılıçdaroğlu seccadeye ayakkabıyla bastırılmıştı 1 Nisan’da. Ertesi gün miting kürsüsünde Erdoğan’a hediye edilen seccadeden beklenen efekt pek yankı bulamadı ortamlarda. Çünkü soğan, kendiliğinden başrolü kapmıştı. Eski AKP milletvekillerinden Yasin Aktay Soğan Sembolizmi’ni deşifre etse de, trol takımı soğanı diline dolayanları “soğankafa” ilan etse de, acı soğan, kuru soğan başrolden inmediği gibi patates de onunla yarışır hale gelmişti.

Numuneleri sahaya sürülen TOGG, İHA, hangardan çıkan HÜRJET, halkın ziyaretine açılan askeri gemi TCG Anadolu… başroldekilerle baş edememiş olacak ki, Cumhurbaşkanı Giresun’da seçmenlerini uyardı: “Ben biliyorum, sizler ne soğana ne patatese liderinizi kurban etmezsiniz”.

Eski başbakan, bakan, meclis başkanı Binali Yıldırım, seçimin işgalciler ve istiklalciler arasında olacağını açıklar, savaş durumunu ilan ederken, yeni ve hızlı müttefik DSP Genel Başkanı Aksakal’ın seçimin küffara karşı olduğu saptamasının izinden gidiyordu. Kıdemli, yeni ve yeniden Adalet Bakanı Bozdağ onlara eşlik ediyordu: 14 Mayıs akşamı ya sabaha dek şampanyayla kutlanacak ya da şükür namazı için secde edilecekti. Evet klasiklerdeyiz: Seccade, secde, şampanya, küffar, işgal, istiklal.

İçişleri Bakanı Soylu’yu, 14 Mayıs’ın “darbe girişimi” olduğu saptamasını unutmayalım. Yine onun öncülüğüyle LGBTİ bu seçimlerin en gözde, vazgeçilmez aktörleri arasına girdi. Bakana göre işi şampuan reklamlarında, alenen afişlerle subliminal mesaj vermeye kadar vardırdılar. Erkek erkeğe, kadın kadına evlilikten hayvanlarla evliliğe kadar azıttılar…

***

Paul Virilio hayatta ve Türkiye’de olsaydı keşki!

Bir buçuk ayı bulan seçim kampanyalarını izlese, kim bilir ne söyler, ne anlatırdı bize… Kültür kuramcısı, ressam, kent tasarımcısı, filozof Virillo Eylül 2018’de aramızdan ayrıldı, ne yazık ki. Buralarda olsaydı, Türkçeye çevrilen iki kitabını büyük olasılıkla yeniden kaleme alırdı.

Virilo’nun her şeyin militarize olduğunu vurguladığı ilk kitabı Hız ve Politika’yı da, “aşırılıkbilimi”ni konu ettiği Enformasyon Bombası’nı da Türkiye’nin sunduğu zenginliklerle yeniden okumakta yarar var.