Merdan Yanardağ’ın nesine taraf olunmalı!
Oysa geçmişte de fırsatı vardı, bugün de var; sarayın, iktidarını üzerinde inşa ettiği ideolojik-politik argümanları tartıştırmak, işlevsiz kılmak ve yerlerine ülke halklarının ihtiyaç duyduğu bir ideolojik temel inşa etmek.
Merdan Yanardağ, Can Bursalı'nın Gazete Duvar'da yayınlanan Galip Ensarioğlu söyleşisinde yer alan “Öcalan daha samimiydi” sözleri üzerine yaptığı değerlendirme nedeniyle tutuklandı.
Yanardağ şu ifadeleri kullanmıştı: “…Türkiye’de en uzun süre yatan siyasi mahkumdur. Normal infaz yasaları geçerli olsa aslında serbest bırakılması gerekiyor, ev hapsi vs. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin hukukta hiçbir yeri yoktur. Kaldırılması lazım… Ama orada elinde rehin olarak tutmuşsun, adamla pazarlık yapıyorsun. Onun üzerinden tehdit savuruyorsun. Ailesiyle bile görüşemiyor, avukatlarıyla görüşemiyor. Böyle bir infaz düzeni olabilir mi? Abdullah Öcalan hafife alınacak birisi değil… Siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir.”
Yanardağ, AKP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi'nin paylaştığı videonun ardından hedef gösterilmişti.
Ve “doğal olarak” tepkiler, tepkiler… İki ana başlıkta toplanmıştı tepkiler; gazetecilik suç değildir ve demokrasi/hak/hukuk.
Son tahlilde Merdan Yanardağ, gazeteciydi. Ve gazeteci olmanın gereğini yapıyordu; gelişmeleri yorumluyor, bilgi veriyor ve fikrini beyan ediyordu. Gazetecilerimiz, hep bir ağızdan benzer vurgularla taraf olduklarını "ilan ettiler", sosyal medyadan.
Demokratik hukuk devletinde gazetecilik faaliyeti de suç olamazdı. Yasalar böyle yazılmıştı. Üstelik “suç”un gerektirdiği "yaptırım" da 5 yıldan az olduğu için cezaevine gönderilemezdi bile. Demokrasi tutkunları ve hukukçular da hep bir ağızdan benzer vurgularla taraf olduklarını “ilan ettiler”, sosyal medyadan.
Siyasiler, hem soldan[1] hem sağdan[2] çaktı, her ikisini birden yaptı. Hatta CHP, özel ekip bile oluşturdu.
Ama (genel olarak) her “iki kesim” de Merdan Yanardağ’ın tutuklanmasına neden olan “ifadelerini” tekrarlamaktan özenle imtina etti. Çünkü Yanardağ, Kürt sorunu üzerine "bir şeyler” söylüyordu, üstelik Öcalan’ı özne yaparak söylüyordu! Oysa buralar, Cumhur İttifakı’nın asla ve katiyen girilmesine izin verilmeyen "suları"ydı. (En azından bu dönem!)
Alışılageldiği üzere saray iktidarı, değil ciddiye almak bunlarla ilgilenmedi bile. Gazetecilik, ifade özgürlüğü, hak, hukuk, adalet vs. bunların hiçbirinin saray iktidarını zora sokması, siyasi kriz yaratması hatta ve hatta meşruiyetini sorgulatması bile mümkün değil. Çünkü sandıktaki yüzde 52’nin "derdi" bunlar değil. Üstelik tam tersine; din, bayrak, çakıl taşı, şehit, terörist, savaş, lgbti+, kadın ve elbette Kürt sorununda iktidarın argümanlarıyla söze başlamayanlara karşı her yol mubah! Ve muhalefetimiz (hem sağdan hem soldan) bunu çok iyi öğrendi!
Hatırlanacağı üzere “sosyal medya yasası”, iktidar tarafından gündeme getirildiğinde ve yasalaştığında bütün muhalefet kesimleri, buna karşı çıkmış ve iktidarın bu yasayı seçimler döneminde bol bol kullanacağını ve seçimleri de ancak bununla kazanabileceğini ifade etmişti. Ancak seçim döneminde öyle olmadı (değil mi?). Cumhur İttifakı’nın üzerine kurulduğu ideolojik-politik argümanların hiçbirinin ciddi olarak sorgulanmasını hedefleyen bir faaliyetin ısrarlı bir biçimde yapılmamış olması, bunun nedeni olabilir mi? Ya da başka bir ifade ile AKP, kendisine oy, meşruluk kaybettirecek hiçbir konu bulamamış ki çıkardığı “sansür yasası”nı yaygın bir biçimde kullanma ihtiyacı duymadı.
Oysa geçmişte de fırsatı vardı[3], bugün de var ve gelecekte de olacak; sarayın, iktidarını üzerinde inşa ettiği ideolojik-politik argümanları tartıştırmak, işlevsiz kılmak ve yerlerine ülke halklarının ihtiyaç duyduğu bir ideolojik temel inşa etmek. Merdan Yanardağ’ı ister seversiniz ister sevmezsiniz, üstelik onun gibi ifade etmek zorunda da değilsiniz ancak Ensarioğlu’nun açtığı, Yanardağ’ın sürdürdüğü "konu"yu ilerletmek zorundasınız! Eğer AKP’yi iktidardan indirmek istiyorsanız!
***
Bu konu ile çok alakalı gözükmeyen bir başka gelişmeye de tanıklık ettik; Reuters haber ajansı, ABD ve İsveç'te yolsuzlukla mücadele yetkililerinin, bir Amerikan şirketinin İsveç'teki iştirakinin rüşvet planlarıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da adının geçtiği bir şikayeti incelediğini öne sürdü. Ajansın özel haberine göre şirket, ürettiği bir alkolmetrenin Türkiye’de pazar hakimiyeti sağlamasına Bilal Erdoğan’ın yardımcı olması halinde, on milyonlarca dolar komisyon ödemeyi taahhüt etmiş.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Bilal Erdoğan'la ilgili habere hiç vakit kaybetmeden tepki gösterdi: “Temel habercilik kriterlerine asgari düzeyde dahi olsa riayet edilmemiş dezenformasyon ürünü”.[4]
Ve 'Bilal Erdoğan'lı yolsuzluk haberine jet hızıyla erişim engeli geldi.[5]
Altun’un ifadesi ile “Bilhassa 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yoğunlaşarak devam eden Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik bu tip saldırılar”ın neden seçimden önce olmadığı ayrı olarak incelenmesi gereken bir konu elbette. Bu yazıya mevzu bahis olan kısmı ise sarayın bu konudan neden bu denli rahatsız olduğu?
Altun ekliyor, "bu algı operasyonunun, tam da önümüzdeki günlerde gerçekleşecek NATO liderler zirvesi öncesinde yayımlanması da akla ciddi soru işaretleri getirmektedir." Buradan; yurt dışındakilerin içeridekilerden, saraya karşı nasıl muhalefet edileceğini daha iyi bildikleri sonucunu çıkarabilir miyiz?
***
İki konu, iki rahatsızlık! AKP’yi huzursuz etmeye yetmiş. Çok fazla bir şeye gerek yok aslında. Sadece "rahatsızlık konuları"na bakarak bile muhalefet, ne yapması gerektiğini bulabilir. Tabii cüret edebilirse, tabii niyeti varsa…
[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/sosyalist-partilerden-yanardagin-tutuklanmasina-tepki-bu-onursuz-sessizlik-yikilmali-2094414
[2] https://www.gazeteduvar.com.tr/yanardagi-hedef-gosteren-iyi-partili-erdem-kimse-fikrinden-dolayi-tutuklanamaz-haber-1625793
[3] Örneğin; AKP’yi, Erdoğan’ı, sarayı hedef alan sloganlardan “kolayca” vazgeçilmesi.
[4] İlginç elbette! Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın, Erdoğan’ın aile üyelerinin de iletişim işlerini yüklenme sorumluluğu ve görevi mevcut mudur?
[5] https://artigercek.com/guncel/reutersin-bilal-erdoganli-yolsuzluk-haberine-jet-hiziyla-erisim-engeli-255648h
Yavuz Halat Kimdir?
Erzurum İspir’li. İstanbul Samatya’da büyüdü. İlkokuldan sonra iki yıl Darüşşafaka’da yatılı idi. “Ne Yapmalı”yı orada okudu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nden 1984’te mezun oldu. Aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ne girdi. Yıldız Rektörlük İşgali'nde 'işgalciler'den biriydi, bir süre cezaevinde yattı. Eğer bir başlangıç tarihi gerekir ise 14 Nisan 1987’den beri “solculuk” yapıyor.
Mezunlar Türkiye’si: ODTÜ’den harp okuluna polis okulundan imam hatibe 20 Eylül 2024
Hadi ırkçılar, dinciler olimpiyatları da açıklayın 15 Ağustos 2024
3. Dünya Savaşı’nı İsrail çıkaracak… 02 Ağustos 2024
Tek adamın sorunu: MHP ile de olmuyor, MHP’siz de… 06 Temmuz 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI