YAZARLAR

Yerel seçim neyi değiştirecek?

Sağın neredeyse bütün aktörleri (İYİP, Yeniden Refah, Saadet, Deva, BTP) yerel seçimleri kendileri için yeniden bir siyasi kimlik oluşturma amacıyla değerlendiriyor, kazanamayacaklarını bildikleri halde. Ve dikkat edilirse hiçbiri, yüzyıllık CeHaPe zihniyeti kazanabilir kaygısıyla sağ cephenin oylarını bölmeyelim “paniğinde” değil!

Nerde o eski seçimler, seçim dönemleri! Hele o son iki seçim, neydi öyle! Sloganlar, vaatler, at başı giden sonuçlar… İptal edilen oylar, yeniden sayılan oylar, iptal edilen seçim, yeniden yapılan seçim, ikinci tur heyecanı... Hazırlığı aylar süren açık ittifak protokolleri, şipşak imzalanan gizli ittifak protokolleri… Kasetler, bombalar, mobese görüntüleri, darp edilen adaylar… Yok arkadaş, biz alışık değiliz, heyecanı olmayan, adrenalin pompalanmayan seçim dönemlerine! Nerde o eski ramazanlar…

Ne oldu da böyle oldu?

Bu yerel seçimlerin, sonucu ne olursa olsun ülkenin “siyasi aksında” çok önemli değişikliklere yol açmayacağı gerçeği (1), heyecan dozunu düşüren en önemli etken. Ki İstanbul dışında neredeyse hiçbir yer ülke çapında çok önemli değil. İstanbul’da da İmamoğlu kazansa dahi o eski heyecan yani bir önceki seçimdeki, “Her şey güzel olacak” vaadi ya da “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” iddiası olmayacak. Kurum kazansa da (5 yıldır İstanbulsuz yaşayan ve ona rağmen 10 ay önce yüzde 52 oy alan) Saray’ın iktidarında temel bileşenler değişmeyecek.

Bu yerel seçimlerin, sonucu ne olursa olsun ülkenin “yerel yönetim aksında” çok önemli değişikliklere yol açmayacağı da ortada. Yani yeni bir yerel yönetim modeli açığa çıkmayacak. Baksanıza, emeklilerin durumu her türlü yerel yönetim projesinden önce geliyor. Emeklilerin desteğini ya da tepkisini arkasına alan kazanacak!

Ayrıca Anamuhalefet partisinin genel başkanı bile neredeyse “Yok aslında birbirimizden farkımız” diyor. Foça’da yaptığı mitingde “İnadına CHP, inadına sol” sloganı atılması üzerine “Slogancıyı değiştirin” talimatı veriyor.(2) Özgür Özel’e göre "Bu seçim sağ-sol seçimi değil; bu seçim iyi hizmet edecek bir yöneticiyi başa geçirme seçimi” imiş. Eee, sormazlar mı adama; “Halkçı belediyecilik, sosyal-demokrat belediyecilik anlayışı CHP’ye ‘özel’ değil miydi?”, “Sağcıların hepsi imana gelip halkçı belediyeci mi oldu?”

Erdoğan heyecan katmayınca, yerel seçim süreci de heyecansız yaşanıyor elbette. “1,5 milyonluk İstanbul mitinglerine alışkın Erdoğan, 650 bini görünce” bile sadece sitem ediyor, hiddetlenmiyor, yöneticilerini çağırıp fırçalamıyor, herhangi bir faz değişikliğine gitmiyor. Eski çılgın projelerini mesela Kanal İstanbul'u tekrar etmediği gibi yeni çılgın projeler de üretmiyor. Sadece emeklilere “ufak bir göz kırpsa” seçimlerde fark yaratacak, daha kötüsü gözünü kapatıyor. Meğerse Yeniden Refah’a bile ihtiyacı yokmuş! Bir bildiği olmalı; ya İstanbul’u kazanacağını garanti görüyor ya da kariyer planı içinde İstanbul’u önemsemiyor…

Sanki herkes var olan durumunu koruma peşinde. Hani maç oynanmadan “0-0’ı kabul ediyor musunuz” dense hepsi birden “Evet” diyecek!

İmamoğlu da çok farklı değil. Görünen o ki varını yoğunu ortaya dökmüş değil, A ve B planlarını birlikte işletiyor. Yani bütün geleceğini İBB’yi yeniden kazanmak üzere planlamamış. Öyle olsa ilçelerin BB adaylarını sadece kendi bürokratlarından tercih etmezdi, oyuna oy katacak sağcılar, müftüler, ünlüler, gazeteciler, aktör ve aktrisler, fenomenler falan bulurdu, değil mi?(3) Sadece kendisi ve çıkarı kendisine bağlı konum bahşettikleri var. Kısacası İBB’yi kazanamasa bile geleceğini CHP zirvelerinde arayacağı bir B planı yapmış.

Kaybetmesi değil, kazanması sürpriz olacak İmamoğlu’nun. Hatırlanacağı üzere 10 ay önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Millet İttifakı yüzde 48,5 oy almıştı, Erdoğan da yüzde 46,6. İkinci turda da yüzde 51,7’ye yüzde 48,2 idi. Şimdi İmamoğlu tarafındaki oylar bir bütün olarak korunamayacak; gerçek oylarının yarısını bile alsalar İYİP’e, Saadet’e, Deva’ya ve DEM’e ve diğer ufaklara oy gidecek. Erdoğan tarafındaki tek kayıp ise Yeniden Refah. Hangi cephenin kaybı daha fazla olur?

Üstelik İmamoğlu, bir önceki seçimde olduğu gibi genel bir siyasi iddia üzerinden kurmadı taktiğini, hatırlanacağı üzere 2019’da “İstanbul’u alan Türkiye’yi alacak” idi. Beş yıl boyunca İstanbulluların ortak savunacağı bir proje üretmediği gibi, önümüzdeki yıllar için de tüm İstanbul’a vaat ettiği bir güçlü yerel projesi mevcut değil. Başarıyı, makro değil mikro ölçekli projelerin getireceğini düşünüyor olmalı! Kent lokantalarının, Halk sütün, Anne kartın, Kurbağalı derenin, Gazhanenin, meydan düzenlemelerinin, Deniz taksinin ve diğerlerinin. Bu taktiğin, başarılı olup olmayacağını birkaç gün sonra göreceğiz nasıl olsa.

Neyse, günün sonunda kazananlar mutlaka olacaktır ama bilelim ki siyasi aktörlerin hiçbiri kaybetmiş olmayacak, solculardan başka…

SEÇİM, SEÇİM GÜNÜ KAZANILMAZ

AKP ve MHP’yi iktidarda oldukları için bir kenara koyarsak, sağın neredeyse bütün aktörleri, yerel seçimleri (kazanmaktan daha önce) kendileri için yeniden bir siyasi kimlik (kemikleşme) oluşturma amacıyla değerlendiriyor. Başta İYİP olmak üzere, Yeniden Refah, Saadet, Deva hatta Haydar Baş’ın BTP’si bile kazanamayacaklarını bildikleri halde “baş gösteriyorlar”.

Ve dikkat edilirse (özellikle solcular) hiçbiri, yüzyıllık CeHaPe zihniyeti kazanabilir kaygısıyla sağ cephenin oylarını bölmeyelim “paniğinde” değil!

Diğer yandan AKP’nin yirmi küsur yıllık iktidarı boyunca, her geçen gün biraz daha eriyen, dağılan ve çözülen sol (genel olarak elbette), tek siyasi stratejisini; AKP’yi, başkalarının iktidardan indirmesi umuduna bağlamış durumda. Buna Kürt hareketi de dahil.

İşin ilginç(!) yanı, bu umut da neredeyse sosyal-demokrasiyle bile bağdaşır hiçbir politik özelliği kalmamış CHP olmuş durumda. Sosyal-demokrat ilkelere sahip hangi parti başkanı, ırkçı-faşist olduğu pazara çıkmış biriyle gizli protokol imzalayıp ona içişleri bakanlığı sunar. Parti başkanının bunu yapmasından daha vahim olanı, o sosyal-demokrat parti örgütünün bunu kabul edeceğine ilişkin duyduğu güvendir. Ya da yeni sosyal-demokrat başkan, sağcılarla ile yerel yönetim anlayışındaki farkı sadece yönetici karakteri ile anlatmaya çalışır mı? Hangi sosyal-demokrat parti, laikliğe külliyen karşı olduğunu söyleyen partilerin, kendi listelerinde yer vererek Meclis’te grup oluşturmasını örgütler?

Neyse, asıl sorunumuz; CHP’yi sosyal-demokrat ilkeler ekseninde yeniden örgütlemek değil elbette. Asıl sorunumuz; solcuların, sosyalistlerin daha doğrusu solcu ve sosyalist “önderler”in, AKP’yi geriletmenin (yenmenin bile değil) yolunun sandıktan geçtiğini ve hatta sandıkta da CHP’ye oy vererek geriletileceğini tek yol olarak bize, topluma sunmaları.

Mesela Kürt Hareketi. Seçim sathı mahalline girildiği andan bugüne kadar nasıl bir strateji/taktik belirlediğini, anlayan beri gelsin! CHP ile pazarlık yapıp belediyelerde pozisyon mu almaya çalışıyor, CHP’yi kayyum siyasetine tavır almaya mı zorluyor, AKP’yi yeni bir ‘çözüm sürecine’ mi ikna etmeye çalışıyor, Kürtler arası denge-ittifak mı inşa ediyor, v.s.?? Yoksa hiçbiri mi, yoksa hepsi mi? Her “özne”si başka ses veriyor.

Belki de muhatap alınması gereken YeniYaşam Gazetesindeki Evdilmelik Fırat imzalı “Mart seçimleri gölgesinde Kürtlere karşı soykırım hazırlığı” başlıklı manşetüstü makaledir.(4) Uzun uzadıya anlatılan Kürt coğrafyasındaki gelişmeler ve değerlendirmelerin hemen ardından konu, yerel seçimlere bağlanıp “Kürt halkı başta olmak üzere vicdanı olan, demokrasi, özgürlük ve eşiklikten yana olan, sömürü, yoksulluk ve sefalete yeter diyen herkesin AKP-MHP faşizminin kazanacağı denklemlerden uzak durması gerekir. Resmi ideolojinin kurucusu ve birçok konuda AKP-MHP ile yarışan CHP’ye karşı haklı tepki asla faşizmin nefes almasını sağlayacak bir zemine dönüşmesine izin verilmemelidir” denmekte. Yani AKP-MHP’den uzak durun, haklı tepkiniz olsa da CHP’ye oy verin.

Kürtlerin CHP’ye oy vererek durumu değiştirecekleri en kritik yer İstanbul olduğuna göre herhalde orası kast ediliyordur. Tamam, uzun zamandır biliniyor; Kürt Hareketi, önceliklerini Suriye ve Irak siyaseti üzerinden kuruyor da CHP, İstanbul’da kazanınca  “AKP-MHP faşizminin, Kürdistan’da boydan boya yapmaya çalıştığı soykırım hazırlığı” (makaledeki ifade) engellenecek mi? Açıkçası siyaseti anlatmak ve toplum için de anlamak bu kadar zorlaştırılmamalı!

Kafalar bu kadar karışık olunca, Erdoğan da lafı çıkıyor; “Parti yönetimi önce ülkeye ve kendi tabanına siyasi irade sahibi olduğunu ispatlamalı".(5)

Mesela SYKP; “İstanbul'da 31 Mart 2024 seçimlerinde tutumumuz tereddütsüz bir biçimde AKP-MHP faşist blokuna kaybettirmek olacaktır" açıklaması yapıyor. Not etmek gerekir ki “İmamoğlu’na destek” açıklaması(6) değil(miş)!

Elbette sosyalist örgütler, seçimlerde taktik geliştirebilir ancak her taktiğin ideolojik-politik hat ile uyumlu olması, orta ve uzun vadeyi öngörmesi, başarılı ya da başarısız olduğunda izlenecek çizginin belirlenmiş olması gereklidir. Aksi durumda çözülen sadece örgüt değil, ideolojik-politik çizginin çözülmesidir.

Bir de TİP(imiz) var, benzer gerekçelerle CHP destekçiliği yapan. Hani şu bir önceki genel seçimde “güçlü bir sosyalist tercih” olduğu için ülkedeki sol potansiyelin sandığa gidip (hatta çağrı yapıp) 1 milyona yakın oy almasını sağladığı parti. Şimdi o parti, benzer bir tercihi göstermek yerine yani sosyalist bir yerel yönetim programını göstermek ve böyle bir programı ülkenin tüm il ve ilçelerinde ortaklaşmış adaylarla somutlamak yerine CHP’ye asla zarar vermeyecek yerlerde aday çıkarmayla sınırlamış ve kalan yerlerde de CHP’ye oy verin çağrısına indirgemiş durumda.(7) Yani sosyalist olduğu varsayılarak, teveccüh edilen bir milyona yakın oyu CHP’ye aktarmaya çalışmak. İlginç “taktikleri” var; siyaset yapmadan sadece taktiklerle(8) başarılı olmak, CHP gölgesinde sosyalizmin gelişeceğini öngörmek!

Açıkçası; sosyalist özneler, AKP-MHP faşist bloğunu geriletme gerekçesiyle bile olsa onun karşısındaki (en güçlü) gördükleri CHP’yi destekleme tutumu öneriyorlarsa bunun “genel stratejik” boyutunu da kanıtlarını da açıklamalıdır. Örneğin; İmamoğlu’nun 5 yıllık iktidarı ya da Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesi toplumun tam da ihtiyacı olan sosyalist bir mücadeleye şöyle şöyle katkıda bulunmuştur. Ya da bahşedilecek iki BB yardımcılığı, “sosyalist bir kentsel dönüşümü” gerçekleştirecektir gibi. (İki tarikatın kaynağı azalacak, gerekçesi kesmez)

Kısacası; bağımsız bir siyasi varlık oluşturmayan sol, çözülmeye devam ediyor ve bu seçim süreçleri, “süreci” hızlandırdı. Bu çözülme, sadece aşağıdan yukarıya sirayet eden bir örgütsel çözülme değil, aynı zamanda yukarıdan aşağıya sirayet eden ideolojik-politik bir çözülme. Üstelik toplumun, sola en ihtiyaç duyduğu bu dönemde!

Umalım da seçimsiz geçecek 4 yıl çare bulunsun, çare bulalım!


1) Elbette büyük sürprizler olmazsa, yani Ankara’da Altınok, İzmir’de Dağ, İstanbul’da Kavuncu, Hatay’da Zan kazanmazsa..
2) https://twitter.com/gazeteduvar/status/1771829809527808446 
3) Örneğin; Sarıyer’i kaybetme pahasına Şükrü Genç’e rest çekmiş. Oysa Mansur, ne güzel sıvazlıyor sırtını Erdal Beşikçioğlu’nun.
4) https://yeniyasamgazetesi5.com/mart-secimleri-golgesinde-kurtlere-karsi-soykirim-hazirligi/ 
5) Tokat mitinginde.
6) https://www.gazeteduvar.com.tr/sykpden-imamogluna-destek-aciklamasi-haber-1679481 
7) CHP’ye kazandırmak için değil ama İmamoğlu’na oy verecekmiş! https://www.gazeteduvar.com.tr/tip-sozcusu-sera-kadigil-31-martta-imamogluna-oy-verecegim-haber-1675368 
8) O da her zaman olmuyor işte! Haneye çok oy yazdıracağım Zan’nıyla, bir an anda garip ilişkilerin Zan’lısı olunabiliyor!


Yavuz Halat Kimdir?

Erzurum İspir’li. İstanbul Samatya’da büyüdü. İlkokuldan sonra iki yıl Darüşşafaka’da yatılı idi. “Ne Yapmalı”yı orada okudu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nden 1984’te mezun oldu. Aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ne girdi. Yıldız Rektörlük İşgali'nde 'işgalciler'den biriydi, bir süre cezaevinde yattı. Eğer bir başlangıç tarihi gerekir ise 14 Nisan 1987’den beri “solculuk” yapıyor.