Tuğçe Isıyel

tugceisiyel@gmail.com
TÜM YAZILARI
Önce ağaçlar ve kadınlar Doğa üzerinde iktidar kurmaya çalışan eril zihniyet, kadına da ağaca da aynı şekilde davranıyor. Onlara hükmetmeye çalışarak yaşamı söndüreceğine inanıyor. Ne mümkün! Yaşam sönmez, yaşam sürer.
Kötüyü bilmek İnsanın kendi güçsüzlüğüyle, eksikliğiyle ve ölümlülüğüyle ölümü çoğaltarak baş etmeye çalışması, başkasının üzerinde iktidar kurarak tanrıcılık oynaması, insan oluşun yüz karalığı. 'Çok güzelsin, Allah belanı versin!' Çatışma kültürüne sahip olmayan iktidarların pençesinde kutuplara ayrılan, birbirine düşman kesilen, yaslarını tutamayan, travmalarını konuşamayan bir toplum var. Düğümleri çözemeyen, çözemedikçe içine atan, içine attıkça hastalanan, hastalandıkça şiddete başvuran bir toplum.
Çük farkı 10 TL Bağbozumunda kadınlar 120 TL, erkekler 130 TL yevmiye alıyor. 10 TL'lik farkın sebebini merak ediyorum. Çünkü bir günü bağda üzüm keserek geçiren biri olarak kadın ve erkeğin yaptığı iş arasında herhangi bir fark göremedim ben. Hatta kadınların daha çok çalıştıklarına tanık oldum. Sorup soruşturuyorum bu 10 TL'lik farkı, kimse dişe dokunur bir cevap veremiyor. Tarım Kooperatifi’nin belirlediği rakam bu diyorlar. Anlamıyorum. Çük farkı 10 TL demek ki diyorum. Çük farkı! 10 TL! Konserler, konserveler ve son yaz günleri… Kışı düşünerek konservelenmek kışın kasvetine capcanlı kırmızı bir yaşam devşirmek demek. Kışın ortasında pat diye bu yaz günlerini hatırlamak demek. Ölüme karşı yaşam! Kışın yaşam biraz da kavanozlarda sürecek. Kalbin cehennemi Kalbin cehennemi söndürülemez, kişinin en büyük cezası da o kalple sonsuza dek yaşama zorunluluğudur işte. Kalbin cehennemi yangınlardan bile daha yakıcıdır ve katlanılması öyle güç bir haldir ki, kişi tüm dünya da cehenneme dönsün, tüm dünya onun kalbine benzesin ister. Sedat Peker’in doldurduğu boşluk nedir? Kimin kimden medet umacağı epey karıştı. Hezeyan üretmekten başka bir işlevi kalmayan bir topluma dönüştük. Bizi buralardan ne çekip çıkarır artık bilmiyorum. Salyalı denizler, huzursuz ruhlar Denizler salyalanırken, ağaçlar kesilirken, hayvanlar işkence çekerken biz hangi ruhsal iyilik halinden bahsedebiliriz bilmiyorum. 20 yaşınızdan mesajınız var! Şimdiki fotoğraflarda kusurluluğa tahammül edilemediği gibi, alabildiğine filtrelenen görüntüler abanıyor zihnimize… 20 yaş fotoğraflarımızı çekici kılan şeylerden biri de bu olabilir mi? Anneden kız çocuğa aktarılan kadınlık Kadın kadının yurdu olmaya önce annenin yani ilk bakıcının kız çocuğuna yurt olmasıyla başlar. Onu koşulsuzca sevmesi, kabul etmesi, saygı duymasıyla… Orada kurulacak güvenli ilişki, kuşkusuz tüm kadınlarla kurulacak ilişkileri de etkileyecektir. O vakit “kadın kadının yurdudur” slogan olmaktan çıkıp gerçekten bir ilişki biçimine dönüşecektir. Kendimizden ne ara bu kadar uzaklaştık? Şubat ayında kara kıştan korkanlar, başka nelerden korkmaz ki? Üzücü bir durum olduğunda üzülmekten, acı verici bir durum yaşandığında acı çekmekten de korkar. Kendisi gibi olmaktan da… Kusurlu bedenler, hasarlı ruhlar Salyamız, kanımız, idrarımız, kıllarımız var. Bunlar dışarı çıktıkları anda bir tiksinti yaratıyor olsa da bizi oluşturan gerçeklik bu. Biz onlarla bir bütünüz, elbette zaaflarımızla, zorluklarımızla, saçmalıklarımızla da… Kendimizdeki bunlara tahammülümüz arttıkça ötekinde de artacaktır muhakkak. Ego sen bizim neyimizsin?  Egosu güçlü derken tekrar düşünmekte fayda var. Ego demek, kibir, narsistik kişi, ukala demek değildir. Eğer bir kişiye kibirli, narsist, ukala, bencil demek istiyorsak egoyu rahat bırakıp o kelimeleri kullanalım. Zira bir kişinin egosunun sağlam olması epey güçlü bir kişilik özelliği. Dönüp arkana bakmak  Kişinin ruhsal gelişimine büyük bir armağan olan depresif pozisyon ardına bakmakla olur, zaman zaman hüzünlenmekle, kayıplarına temas edebilmekle, geçiş alanları yaratmakla, yas tutmakla, ardında gördüklerini değerlendirip kimisini önüne koyup yolunu zenginleştirmekle… Psikoterapistli diziler ve Bir Başkadır üzerine  Bırakın konuşulsun bu dizi, insanlar tweet atsın, analiz yapsın. Bunu yaparak başka bir şey yapılıyor belki de, yıllardır hasreti çekilen bir şeyin parçası olunuyor. Ötekiyle, geçmişle, acımızla, yalnızlığımızla bağ kurabilmenin bir parçası. “Ay bunu sekiz bölümlük bir dizi üzerinden mi yapıyorlar?” Evet canım nereden yapsınlar, vahiy mi inecek insanlara! Bir orfoza aşık olmak Şişkin dudakları, iri cüssesi ve dikkatli bakışlarıyla beni benden aldı. Öyle çirkin ama öyle karizmatik bir şey daha önce hiç görmemiştim. O vakur duruşunu hiç unutamam. Kımıldamadan beni izlediği o dakikaları da... Fazlasıyla etkileyici bir beyefendi. Kırmızı Oda'dan terapi odasına Bir sarılma, danışan için her zaman sadece bir sarılma olmayabilir. Terapistin bu iyi niyetli görünen özellikleri danışanın iç dünyasında başka türlü yankılanabilir. Her ne kadar aktarım psikanalitik literatüre ait bir kavram gibi gözükse de terapi ekolünden bağımsız psikoterapi odasında konulacak sınırlar ve terapötik çerçeve hem danışanı hem de terapisti koruyacaktır. Üzümü ye, bağını bil İnsanın en temel ihtiyacı ötekiyle güvenli bir bağ kurabilmek. Ancak işler bazen yolunda gitmez, yaşanılan olumsuz deneyimlerle birlikte kişi bağa küser ya da artık bağsız/köksüz olmakla teselli bulur. Bağsız olmak, kişiyi bağ bozumundan da korur elbet. Ancak ürün vermemeyi ve almamayı da göze almak lazım o vakit. Üzüm yemek güzel ama bağını bilmek de çok güzel. Zedelenmiş erkeklik, zedeleyen ebeveynlik Hayat narsisistlere artık en büyük cezayı verecektir; bir ötekiyle ilişki kurmanın hazzından mahrum kalma cezası. Asla derin bir sevgi deneyimi yaşayamazlar. Eskisi gibi olmayacak ama nasıl olacak? Bu karantina sürecine girerken en çok evde kalabilme imkânı olanlar şanslıydı ancak şimdi görüyorum ki bu süreçten çıkarken de en çok yine onlar şanssız olacak. Çünkü güvenli evlerimizi ana rahmine benzetirsek ondan tekrar kopuş yaşayacağız. O içerdeki yavaş yaşamdan dışarıdaki hıza tekrar uyum sağlamaya çalışacağız. Buna hazırlanmamız gerekiyor. Hepimize bol şans! Var olan dünyanın yokluğu Bakışını kaçıran dünya, belki de bazılarımıza bakışını kaçıran anneyi çağrıştırıyor ve işte salgının travmatik boyutlarından bir tanesi evlere bu şekilde düşüyor. Bakışamadığımız, şefkatini bizden esirgeyen dünya, erken dönem travmalarımıza bizi fırlatabiliyor. Bir bağışıklık güçlendirici olarak umut Umut en çok yeşertilen bir şeydir, yoktan var edilen değil. Yani umut, fakirin ekmeği filan değil, insanın yapı taşlarından biridir. Evde dost mu var, şeytan mı? Tek başına kalabilme kapasitemizi kullanmamıza en çok ihtiyacımız olan bu günlerde belki kendimizden bir şeytan değil de dost yaratmayı başarabiliriz. Penis hasedinden rahim hasedine Dışarıdaki kadın-erkek çatışmasına bir de kendi içimizdeki eril-dişil tarafların mücadelesinden bakmak bizleri eminim çok farklı yerlere taşıyacaktır zira dış dünyada gördüğümüz çoğu zaman iç dünyamızın da bir yansıması aslında. Çoğalan sırlar, aktarılan travmalar Hellinger, aile sisteminden biri reddedildiğinde veya dışlandığında o kişinin sistemin daha sonraki bir üyesi tarafından temsil edildiğini gözlemiştir. Daha sonra gelen bu kişi benzer şekilde davranarak veya dışlanmış kişinin çektiği acının özelliklerini tekrarlayarak daha önceki o kişinin kaderini paylaşabilmekte veya tekrarlayabilmektedir. Çünkü aktarılan o travmaların tekrarlaması bir şekilde çözülmeyi beklediklerini gösteriyor. Kendine, evine, dünyaya yerleşmek Ne zaman evlerden söz etsek aslında kendimizle kurduğumuz ilişkiyi konuşuruz biraz da… Nasıl ki bedenden söz ettiğimizde bedenimizin sınırlarını çizen deriyi es geçemezsek, barındığımız ev de sanki bir ölçüde dış dünyamızın derisi gibidir. Biraz değişmez miydiniz? Değişime izin vermek, izin verebildiğinde bunun içinde olmak, ona tahammül edebilmek, öncesi de, sonrası da 32 kısım tekmili birden çok zor… Zihnimle değil, kalbimle söylüyorum; yazının tüm olanaksızlığıyla haykırıyorum ki çok zor. Değişimin getirdiği tüm o yalnızlaştırıcı dönemeçlerden geçmek, yerini bulamamak, yerleşememek… Kaybolmuş gibi hissetmek… Ama biliyorsun geçecek. Joker: Kahkahanın ardındaki delilik Arthur’un birçok kelime ve duygunun önüne geçen ve annesi tarafından ona giydirilen kahkahası, onun bireysel ve toplumsal anlamda “başka” bir dil edinemediğini gösteriyor, böylelikle simgesel düzende var olamadığını da… O kahkaha dilinde şiddet ve yıkıcılık da harmanlanmaya başlıyor. Arzu kovalamaca oyunu Kişilerden biri ayrılmak istiyor gibi gözüküyor ancak bu ayrılma fikri sözüm ona diğer kişide ve hatta ayrılanın kendisinde bile arzuyu yeniden canlandırıyor(!) -gibi gözükse de-, aslında ölü bir ilişkiyi oradan oraya taşıma eylemi içerisinde deviniliyor. İlişkinin öldüğü kabul edilirse yas tutulması gerekecek, türlü duygular gündeme gelecek, epey ruhsal masraf çıkacak, bu sebeple arzuyu sürekli dürtükleme hali bu. Kadın cinayetlerinde 'tek tık' rehaveti yaşanıyor Dr. Yüce ile erkek şiddetinden kadının şiddet karşısındaki destek mekanizmalarına, erkekliğin kitabından toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yol açtığı sorunlara dair konuştuk. Yüce şiddet videoları ile ilgili toplumda “tek tıkla” paylaşarak “üzerine düşeni yapmış olma” rehavetinin altını çizdi.