YAZARLAR

Biraz değişmez miydiniz?

Değişime izin vermek, izin verebildiğinde bunun içinde olmak, ona tahammül edebilmek, öncesi de, sonrası da 32 kısım tekmili birden çok zor… Zihnimle değil, kalbimle söylüyorum; yazının tüm olanaksızlığıyla haykırıyorum ki çok zor. Değişimin getirdiği tüm o yalnızlaştırıcı dönemeçlerden geçmek, yerini bulamamak, yerleşememek… Kaybolmuş gibi hissetmek… Ama biliyorsun geçecek.

Sanki uzun süredir altındaki zemin sallanıyor. Az sonra yer tamamen yarılacak ve yeni bir zemin oluşacak o yarıklığın içinde… Önce afallayacaksın, korkacaksın, dengeni kaybedeceksin; o sallantıda bedenine, algılarına, çevrene yabancılaşacaksın. Tutundukların birer birer elinden kayacak. Sudan çıkmış balığın ta kendisi olacaksın. Sonra geçecek. Hiçbir şeyin sonsuza dek sürmeyeceğinin bilgisi ruhsal mayanda var çünkü. Varoluşun öyle yoğruldu. Yoksa nasıl yaşardın!

Hayvanların deri değişimlerini hatırla, yavaş yavaş ama epey güçlü, kararlı. Geri dönüşü yok artık o yolun. Bir başladı mı süreç, yarıda kalması mümkün değil; bitecek. Değişimi yarı yolda bırakamazsın, bırakmış gibi görünürsün de o da değişiminin bir parçasıdır aslında. Hayvanlar deri değiştirdiklerinde başka bir şekle, biçime bürünmezler, aynı formun içinden yine aynı formla ama başka bir renkle, canlılıkla, tazelikle çıkarlar. Parlaktırlar. Cevvaldirler. Deri değişimi başladığı zaman can çekişir gibi görünürler; ileri-geri hareketler, sıkışma, geri çekilme, genişleme… Geride bırakılan kupkuru bir deri, kabuk parçası olur çoğu zaman; onu şimdiye hazırlayan kutsal barınak…

Hatırlamaya çalışacaksın ne vardı bu sancıdan önce? Kimdin sen? Kimdin sen? Kimdin? Kimler yanındaydı? Neler tutardı elinden? O içini titreten şarkıyı ilk nerede duymuştun da unuttun ve sonra yeniden hatırladın? Söylesene o şarkıyı ilk ne zaman unuttun? Her unutuşun bir ilki var çünkü. Zihninin zamansızlığı seni de çıldırtacak gibi olacak. Çıldıracaksın belki. Sonra geçecek. Hiçbir çıldırma da sonsuza dek sürmez biliyorsun. Ama belki çılgın olacaksın artık. Bir sonraki değişim emrine kadar…

Etrafını çevreleyen insanlar değişecek; yaralarını saran, başını okşayan, sana haz veren… Yaralarının yerleri değişirken, bazısı iyileşirken o yaraları saran insanlar, mekânlar, masallar nasıl aynı kalabilir?

İhtiyaç duyduğun bakışlar değişecek, bazı bakışlarla hiç karşılaşmayacaksın artık. Onların yokluğu ilk başta ürkütecek seni ama sonra geçecek, alışacaksın. Bakış bakışa yine eklenecek ama sende yerini bulamayacak, içinde bir yerlerden teğet geçecek. Teğet geçişlerin kitabını yazacak noktaya geleceksin. Geçmişte ıskaladığını sandığın şeyler bir bakacaksın ki tam merkezde göz kırpıyorlar, şaşıracaksın. Şaşkınlığın da geçecek. Başka bakışlar arayacaksın ve onları görmeye başlayacaksın. Sonra sana acı veren, öfke hissettiren insanlar da değişecek. Kalbin yine kırılacak belki ama başka taraflardan… Uykuların yine kaçacak ama başka yönlere doğru… Rüyalarının başrol oyuncuları değişecek. Çünkü hatırla, yer yarıldı ve yerin dibinden yeni bir yer geldi artık. Ve unutma, gökten zembille inmedi, eskisinden temel aldı.

Değişime izin vermek, izin verebildiğinde bunun içinde olmak, ona tahammül edebilmek, öncesi de, sonrası da 32 kısım tekmili birden çok zor… Zihnimle değil, kalbimle söylüyorum; yazının tüm olanaksızlığıyla haykırıyorum ki çok zor. Değişimin getirdiği tüm o yalnızlaştırıcı dönemeçlerden geçmek, yerini bulamamak, yerleşememek… Kaybolmuş gibi hissetmek… Ama biliyorsun geçecek. Sonra her değişim sancısı başka bir keşif getirecek dünyana. Ve “nerede kalmıştık” diyerek devam edeceksin. Nerede kalmıştık? Ben söyleyeyim, değiştiğimiz yerde…

Hiç bitmez dediğin şeyleri bitireceksin, hayatından hiç çıkarmayacağını sandığın insanlarla bir ömür girecek arana, açmam dediğin kapılardan gireceksin, kapatmam dediğin pencerelerden duvarlar öreceksin. Çünkü ihtiyaçların, önceliklerin değişecek; sen değişeceksin. Alışacaksın. Bir sonraki değişim emrine kadar…

Bu yazıyı yazdığımda fark ettim, on gün önce elma sirkesi yaptığımı… Değişime bu denli kafayı takmışken elma sirkesi yapmak boşuna değil, bilinçdışı bazen bir sirkede gösterir çünkü kendisini. Manavdan aldığım taptaze elmalar çürüyorlar şimdilerde bir kavanozun içinde. Kokuları değişiyor. Renkleri… Üstelik daha vakitleri de var. Sirke olacaklar, kolay mı! Gerçekten kolay değil. Her gün karıştırmam gerekiyor o kavanozu. Alttaki elmalarla üstteki elmalar, eskiyle yeni, dünle bugün, gündüzle gece sürekli karışacak, yer değiştirecek, birbirine geçecek ta ki artık yeni bir şey olduğuna kani olana dek… Daha da kötü kokacak, daha da çürüyecek, daha da değişecek renkleri ve sonra başka bir şeye tat vermeye başlayacak. Kokusu, tadı ona özgü olacak artık. O artık yeni bir şey olacak elmadan yapıldığını unutmadan… Sirke olacak. Bir salataya konacak.

Acı çekmeden, sancı duymadan, kötü kokmadan değişim yok.

Olsun, yine de biraz değişmez miydiniz!


Tuğçe Isıyel Kimdir?

Klinik Psikolog/Psikoterapist. Londra'da Middlesex Üniversitesi'nde ve Türkiye'de psikanalizle ilgili çeşitli eğitimler aldı. EFTA-Avrupa Aile Terapisi Derneği (European Family Therapy Association) tarafından sertifikalanan Aile ve Çift Terapisi eğitiminin temel ve ileri düzeyini tamamladı. Kurucusu olduğu Polente Psikoloji’de yetişkin, çift ve aile alanında psikoterapist olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” isimli bir atölye çalışması yürütüyor ve çeşitli dergilerde inceleme, deneme, eleştiri türünde yazılar yazıyor. Ya Hiç Karşılaşmasaydık isimli kitabın yazarıdır. Tezer Özlü’ye Armağan kitabına yazılarıyla katkıda bulunmuş, İstanbul’un Sakinleri adlı öykü kitabını ise yayıma hazırlamıştır.