Sevilay Çelenk

sevcelenk@yahoo.com
TÜM YAZILARI
Adamların eli armut toplamayacakmış... AKP’li yıllar sona eriyor gibi görünüyor. Çünkü bir ülkeye tümüyle çöküldüğünde çökenlere yakın bir zümre hariç herkesin ama herkesin canının yanması kaçınılmaz. Binbir güçlükle okutulmuş evlatların işsizliği, binbir güçlükle üniversiteye hazırlanmış gençlerin yurtsuzluğu, iş güç sahibi olanların hakkına çöken liyakatsiz hödükler, başka haksızlık ve hukuksuzluklar... Er ya da geç herkesi mağdur eder.
Mutfak muhalefeti gözünü kararttı: Kebapçılar birleşin! Haydi bakalım, mutfak savunmasına! Mutfak muhalefeti muhalefetin en haysiyetlisidir. Nasıl bir dolduruşa gelmişsem, zalim Saray ve şürekasını, zalim Saray ve şövalyeleri olarak okudum evvela. N’oluyoruz deyip geri dönünce baktım ki yok o bildiğimiz şüreka... Şaka maka da değil, vatandaşın boğazından geçecek lokmayı savunmayıp ne yapacak muhalefet dediğin? Ne zaman taşrada bir hengâme olsa... Siyasi enerjimizin yüzde doksanı hengâme temaşa etmeye gidiyor. Kimsede başka bir neşe yok, şevk yok, bir şeye “asılma” azmi ve inadı yok. Benim çiçekler bile hayata ve mücadeleye deli gibi asılıyor oysa.
Zihinlerin hasadı Zihinlerin hasat edilme arzusu siyasi rehineler üzerinden son derece pervasızca ve bütün dünyaya göstere göstere sürdürülüyor. Hukuk ayaklar altına alınıyor. Gerek ulusal gerek uluslararası mevzuat ve müktesebatla dünyanın gözü önünde alay ediliyor. Yazın bitişi, diziler ve hayatlar Kendi hikayemizdeki gerçek sorunlara temas edemeyişimizle, kurduğumuz hikayeler arasında her zaman bir ilişki söz konusu. Bu bana müthiş etkileyici geliyor. Bunlar da en az siyaset kadar analiz edilmeyi ve üzerinde düşünülmeyi hak ediyor. Biten yazın hüznüyle birlikte düşünmek... Kraliçe’yi de mi çipliyorlar? Konuya yakından bakarsanız, aslında Covid 19’un büyük bir komplo ve aşının da Great Reset yönünde bir ilk adım olduğuna ilişkin Dilipak teorisinin arkasında tek bir korkunun galebe çaldığını görürüsünüz: Kadın ve LGBTİ+ korkusu. Çip mip de zaten bu korkuyu tetikliyor, yoksa çip korkusunun bağımsız bir karakteri yok. Ezber anahtar kelimeler Afgan kilidine uymuyor Bir yandan Taliban’ı da Taliban’ı tanıyanı da tanımama kararında ısrarlı olurken, bir yandan da sadece ve sadece kadınların, çocukların ve Afgan halkının güven içinde yaşama hakkıyla dayanışmanın bir gereği olarak, Taliban’ı, “güven verici fiillere” ve uluslararası tanınmayı bu “fiillerle” aramaya zorlamak gibi güç bir işi başarmak gerekiyor. Bu da ancak doğrudan Afganistan’dan, Afgan halkından ve Afgan diasporasından gelen talepleri ve bilgileri dikkate almakla mümkün. Taliban’dan dünyaya olumsuz bir mesaj yok! Kötülüğe sessiz kalınsın ve aslında kimsenin acı macı çekmediği sanılsın diye kurgulanıyor bu büyük yalan. Şimdi işte “Büyük insanlık” da böyle büyük bir yalana giderek daha fazla kapılmaya başlıyor. Mesela Suriyelilerin ve Afganlıların acı çekmediğini, artık alıştığını, bu anlamda da bildiğimiz insan değil birer “suret” olduklarını düşünüyor. Adresini şaşırmış öfke Yıllardır biriken öfke ve nefret serseri mayın gibi serbest kaldığında en kolay adrese yöneliyor; ötekilere, yabancılara, mültecilere... Bu maalesef muhalefetin de iktidarın da işine geliyor. Çok tehlikeli. Herkesin sonsuz dikkatli olması gerekir. Cayır cayır yanan bir ülkenin 'büyük resmi' Bu ülkenin yüzde ellisinin desteği arkasındaydı. Arkasında kendi tabanının çok dışına taşan bir mutabakatın gücü vardı... Sonuç? Geçip gidecekler ve kimse onları iyi hatırlamayacak. En iyi ihtimalle, millete yangın yerinde çay fırlatan ve gerçeklikle bağını yitirmiş tuhaf siyasetçiler olarak anılacaklar... Tırşikçi kapitalistler ve Dünya Öpüşme Günü Park ve bahçelerde öpüşmek yasak ama memleketin her köşesinde “öpülmek” serbest! Tırşikçi kapitalistler en son tütün üreticilerini öpmeye kalkmışlar... Benim adım Deniz... Başka bir yol var. Bu ülkede “sol” var. Bir süredir bu konu daha fazla konuşulur oldu. HDP'ye saldırı sonrasında herkes gördü.“HDP halktır” diyen milyonlar vardı. Muhalefet bir kuş değildir Muhalefetin üstüne gitme, ürkütme. Sabret... Filhakika muhalefet bir kuş değildir. Bu kadar kolay ürküyorsa zaten muhalefet de değildir. Ortak muhalefetin önünde müsilaj katmanları Hakikaten bir gün AKP iktidarı MHP’den kurtulmak isterse, İYİP’in bir ihtimal yükselen oylarının -ki bu biraz da CHP’den kopan oylarla olacak- imdada yetişmeyeceğinin garantisi var mı? Gündelik hayat, duygular ve görme ısrarı Tarih ve gelecek muazzam bir kaynak ve bir ufuktur, fakat esas kıyamet hep gündelikte kopar... Gündelik hayat politik bir bakışın seferber edeceği imkanlarla doludur. 'Bay Meral' ya da 'Bayan Kemal' bir dil sürçmesi değildir Eril şiddet dilinin içinden çıkıyor bu “bay ve bayan” biçimindeki “ad takmalar.” Bu tür nefret yüklü cinsiyetçi hitapları ergen ruhluluk biçiminde kodlayıp geçebiliriz ama aslında o kadar basit değil. Ortalık toz duman: Bu sefer her şey başka türlü olacak mı? Ortalık toz duman. Gümbürtüyle ortaya çıkan şey korkunç bir çöküş, her şeyden evvel ahlaki çöküş. Bu çöküşün altında kalmamanın bir yolu da topluma güven veren, kararlı seslenişlerden geçiyor. Kuzey Kore Devleti akıllı olsun Kuzey Kore Devleti akıllı olsun. #DevletMafyaylaArasınaMesafeKoysun. Çizgi film yaparak başlayabilir. Bir naiflik olur, bir iyi hal indirimi alır. Fena mı olur? Kadınlar daha iyisini hak ediyor Maalesef ana karakteri kadın olduğunda bile hikaye dünyalarını kaplayan “seri” şiddetin “eril” bir karakteri var. Memleket değil grotesk bir roman... Dün bizim yöresel ürünler satan mahalle bakkalına da söyledim. “Ben büyük ‘C’ harfinden korkuyorum artık” dedim. Kısmen özgür bir ülkenin mutena kurumları Adı üstünde, ceza infaz kurumu. Çiçek gibi. Patates mi sandınız? Patates olsaydı zaten çoktan dağıtılmıştı hepsi. Esas patates çıkan yerler “üniversiteler” oldu. HDP’ye 'Asla oy vermem' diyenler sadece yüzde 29! Bunca karalamaya, baskıya, hukuksuzluğa ve hiçe saymaya rağmen, "HDP’ye asla oy vermem" diyenler seçmenin sadece yüzde 29’unu oluşturuyor! Kraliçe kocasına lebalep bir cenaze töreni yaptırmıyor! Neyse ki olaylar Türkiye’de geçmiyor. Burada olsaydı, ömrü billah kral gibi yaşadım demez, bu portakal kasasından beşik mağduriyetini lebalep kongrelerde anlata anlata bitiremezdi. Holi hola! Memleket size emanet... Anlama, anlatma ve anlaşılmaya dönük takıntılı çabamızın arkasında bayağı psikanaliz gerektiren bir sorun var aslında. Bunu anlarsak memleketin yakasından düşeriz. Memleket de bizim yakamızdan düşer. Yeter ki 'ev' yerinde dursun: Ne toplumu ne sözleşmesi... Ev denilen dört duvar arasında akla hayale sığmayacak büyük kötülüklerden, zulümden, işkenceden, istismar ve tecavüzden hiç ama hiç rahatsız olmayan hastalıklı zihinler, İstanbul Sözleşmesinden çok zamandır çok rahatsızdı. Sözleşme krallıklarının kapısını aralıyordu çünkü. “Artık Yeter!” diyordu. Kahve, süt, siyaset. Bir de HDP... HDP’yi konuşmayalım. Siyasetin alanını daraltmayalım. Muhalefetin “kendisi gibi olan” siyasi partilerinden, AYM ya da AİHM kararlarına uyulmaması, her gün biraz daha anti demokratikleşme ve hukuk dışılığa kayma konusunda bir şey yapmasını ummayalım. Bunlar siyasi partilerin işi değil çünkü... İki imparatorluk arasında royal guzular Majesteleri dedim, coğrafya kaderdir dedim, Britanya dedim değil mi? Benim de kendimce bir insicamım var sonuçta. Bunlardan söz ettikten sonra Biritiş Royal guzularının son olayını anlatmadan nasıl geçerim? Üstelik benzetmek gibi olmasın, kraliyetin cadı kazanı da ırkçı dışlama iddiaları üzerinden kaynıyor bu sefer. Tam bizlik. Peki, belki 'teröristim' ama sen yine de... Tarih, tanımlama iktidarını elinde tutanların işaret ettiği "teröristlerle" dolu... Fakat işte herkesin kim ya da ne olduğunu söyleyecek “nihai tanım” da tarihin koynunda zamanının gelmesini bekler hep. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın... Muhalefet gibi bir muhalefet yapıldığında... “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu şu günlerde” AKP’nin beka siyaseti de bonkörce saçıp savurduğu “terörist” ithamları da sıfırı tüketti. Gerçek bir hezimet... Er geç bir gün bu noktaya gelineceği belliydi. Müjdenin müjdesi ve halledilen işin yasası Yapılması gereken buydu. Bu kez iş hamasete ve siyasetsizliğe terk edilmedi. Muhalefet partilerinin, “ya benim yanımdasın ya da terörün” diyen AKP şantaj siyasetine bu kez teslim olmamasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini fena halde yanlış oynamasının da büyük rolü oldu. Toplumda vicdan namına kalmış ne varsa hareketlendi.