Onur Özgen

onurozgen13@gmail.com
TÜM YAZILARI
Berbat geçen sezonu kupayla kapatmak bir Beşiktaş geleneğidir Tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiren siyah-beyazlılar, sonunda hem kendilerini taraftarlarına affettirmenin hem de gelecek sezon Avrupa kupalarına katılmanın bir yolunu buldu.
Görülmemiş bir hegemonya Bu, Guardiola’nın İspanya ve Almanya’daki üçer şampiyonluğunun ardından İngiltere’deki altıncı lig şampiyonluğu. Başka bir deyişle, 15 sezonda kazandığı 12’nci lig şampiyonluğu. Kimileri bunu hâlâ “satın alınmış bir başarı” olarak görebilir, ama gerçek öyle değil. Menotti’ye veda Menotti için futbol eğlenceden çok daha fazlasıydı. Yalnızca sonuç almak için de oynanamazdı. Futbolun büyüklüğü, zafere ya da yenilgiye indirgenemezdi. Bu onun için bir varoluş biçimiydi. 
Bozar mı sandın acılar? Real’in dün gece yaptığı şey, futbolla doğrudan ilgisi olan bir şey değildi. Bu daha ziyade bir güç gösterisiydi. City’nin ezici makinesinin onlarla başa çıkamayacağını göstermekti niyetleri. Belki 120 dakikanın sonunda hayattan ve futboldan bıkmış hâldelerdi. Ama netice olarak haklı çıkmışlardı; City onlarla baş edememişti. Rüdiger’in son penaltı atışının ardından yaşadıkları gurur ise yalnızca kazanmış olmanın değil, direnmenin de gururuydu. Beşiktaş için kurtarılacak bir gün kalmadı, gelecek ise orada bekliyor Beşiktaş an itibarıyla altı kişilik bir transfer komitesine sahip, ama ne bir teknik direktörü ne de liyakatine güvenebileceği bir futbol aklı var. Bir strateji olmadan getirilen teknik direktörlerin ve yapılan transferlerin, vakit ve nakit kaybından başka bir şeye yaramadığının örnekleri ise siyah-beyazlıların yakın tarihinde ziyadesiyle mevcut. Real Madrid-Manchester City: Nerede kalmıştık? Avrupa futbolunun son yıllardaki en vaatkâr eşleşmesi, dün gece yine seyircilerine mahcup olmadı. Neyse ki haftaya bir kez daha karşılaşacaklar. Belki de en iyisi oynamamaktır Türkiye’de ekonomi neden bu hâldeyse, hukuk neden bu hâldeyse, kadın hakları neden bu hâldeyse futbol da aynı sebepten bu hâlde. Mehmet Büyükekşi, evet, bir sezonda olabilecek tüm skandallara imza atan, tarihin en kötü futbol federasyonu başkanıdır ve bir an önce istifa etmelidir. Fakat onun istifası da futboldaki sorunları bitirmeyecek, tıpkı daha önce Nihat Özdemir ya da Yıldırım Demirören’in istifalarının bir şeye yaramadığı gibi. Yenileceksen de daha iyi yenil Futbolda her zaman kazanamazsınız. Bazen yenilmenin vaktidir. Ama Samuel Beckett’ın da öğütlediği gibi, daha iyi yenilmek de mümkündür. Beşiktaş’ın yenilgileri sizi yanıltmasın. Beşiktaş, Santos’un deneyimine ve liderliğine güvenmek zorunda Bir sezonda dört teknik direktör eskittikten sonra, gelen beşinci teknik direktörü oyunun tatmin etmediği gerekçesiyle kısa süre içinde tartışmaya açmak, Beşiktaş’a hiçbir şey kazandırmaz. Aksine işleri daha kötüye götürür. Yanlış hesap Prag’dan dönmedi Dün gece sahada iki takım vardı: Biri son derece mütevazı bütçelerle kurulmuş genç, dinamik ve örgütlü bir futbol takımı olan Sparta Prag. Diğeri de gereksizce ve bilinçsizce çok para harcayan, ama buna rağmen elinde orijinal bir sağ ve sol beki olmayan, gösterişli ve iddialı olsa da zaafları da apaçık meydanda bir takım olan Galatasaray. Ev sahibi için bu zaafları kullanmak ise çok kolay oldu. Sarı formalar kahverengiye dönüşünce… Fenerbahçe’nin dün akşam kazanabilmesi için İsmail Kartal’ın takımı adına her şeyi ters yüz etmesi gerekiyordu. En başta bu maçı yeryüzü yerine gökyüzünde oynamalılardı. Sahanın kötülüğü onlardan bunu istiyordu; geriden uzun topla çık, taç çizgisinden orta yap, kaleyi gördüğün yerden şut çek. Başka bir deyişle, Süper Lig’in lâyık olduğu futbol buydu. Fernando Santos: Güvercinler kadar basit, yılanlar kadar bilge Siyah-beyazlılar, son üç lig şampiyonluğunu da büyük bir temaşayla kazanmıştı. Fernando Santos ise kimseye bir eğlence vadetmiyor. Onun tek meselesi kazanmak. Yine de Beşiktaş’tan ayrıldığında arkasında kupalar bırakıp bırakmayacağını henüz hiçbirimiz bilmiyoruz. Ama darmaduman olmuş bir takımı toparlayıp yeniden ayağa kaldırmak gibi zorlu bir görev için ondan daha uygun çok az insan olduğu kesin.  Futbolumuzun 90 dakikalık hâl-i pürmelâli İki takımın da maç boyunca kaybetmekten ödü koptu. Ve sonunda yalnızca tek bir isabetli şutun atıldığı, buna karşın tam 45 faulün yapıldığı, topun durmaksızın en fazla 1 dakika 44 saniye oynandığı ve sadece 43 dakika boyunca oyunda kaldığı bir derbi izledik. Bunca harcanan paranın, yapılan afra tafranın, satılan cakanın, edilen tantananın neticesi bu işte; eziyet dolu bir futbol ve hayatlarımızdan çalınıp giden iki saat. Rıza Çalımbay kendini inkâr etti ve gitti Teknik/taktik olarak yetersiz kaldı Çalımbay. Ortaya bir bilgi koyamadı. Hiçbir yenilik getiremedi. Kendisinden önce denenenleri tekrarlayıp başarılı olmaya çalıştı, olmadı. Yine de tüm bunlar bir kenara atılabilir. Fakat Çalımbay’ın genç oyuncular konusundaki muhafazakâr tavrı; işte esas sorun buradaydı.  Kopenhag’da tur yok, ama çıkarılacak ders çok Galatasaray için kötü bir Şampiyonlar Ligi sezonu elbette değildi. Ama bunca harcanan paranın ve yapılan şöhretli transferlerin sonuç olarak çok daha mütevazı bir bütçeye sahip olan Kopenhag’ı geçmeye yetmediği de bir gerçek. Hem Galatasaray’ın hem de ülke futbolunun yıllardır görmezden gelinen bu gerçekle yüzleşmesi ve artık bir ders çıkarması gerekiyor. Beşiktaş’ın transferden önce antrenmana ihtiyacı var Maçın adı çok büyük olsa da aslında sahada gerçek anlamda bir maç olmadı. Fenerbahçe son vuruşlar haricinde istediği her şeyi yaparken, Beşiktaş ise hiçbir anlamda oyunun ortağı olamadı. Aslında sahada iki takım değil, tek bir takım vardı. Diğer takım çaresizce rakibinin bitmek tükenmek bilmeyen akınlarının bir şekilde sonuçsuz kalmasını bekledi. Tıpkı bu sezon birçok maçta olduğu gibi. Okan Buruk’un tercihleri, United için cehennemi cennete çevirdi Galatasaray, Old Trafford’da United’ı yenerken de iki maçta Bayern’i çok zorlarken de favori değildi ve favori gibi oynamamıştı. Dün akşam ise favori olan tarafmış gibi sahaya çıktı ve sonuç hiç de iyi olmadı. Rıza Çalımbay’ın değerleri, Beşiktaş’a aradığı kimliği verebilir Bu sezon Beşiktaş’ın özel yeteneklerden oluşan sanatçı bir takımı yok, görev adamlarından oluşan emekçi bir takımı var. Lâkin Şenol Güneş böyle bir takımın dilinden anlayabilecek bir teknik direktör değildi; anlayamadı da. Rıza Çalımbay ise tam olarak o teknik direktör. Beşiktaş’ın kolektif uyumu yüksek, dayanışmacı bir oyuna ihtiyacı var ve Çalımbay zaman içinde o oyunu örebilir.  Galatasaray'ın geniş bir kadrosu var; ama yalnızca kâğıt üzerinde Galatasaray dün akşam 22. resmî maçını oynadı ve henüz Davinson Sanchez dışında net bir katkı alabildiği transferi yok. Bütün yük birkaç oyuncunun omzunda. Aynı oyunu aynı oyuncularla aynı seviyede sürekli oynayamazsınız.  Galatasaray, Bayern'e yine kaybetti, ama itibarını geri kazandı Büyük bölümünde daha üstün olduğu iki maçtan puansız ayrılmak Galatasaray için elbette üzücü bir netice oldu. Fakat Türkiye futbolunun bu kadar irtifa kaybettiği bir dönemde Galatasaray’ın Bayern’e karşı kafa tutmanın mümkün olduğunu gösterebilmesi değerliydi. Bunun yalnızca iki yılda oluşturulmuş toplama bir kadroyla ve bu yaz kötü bir transfer dönemi geçirilmesine rağmen yapılabilmesi ise Okan Buruk’un başarısı. Beşiktaş formasının saygınlığını korumak Burak Yılmaz’a nasıl kaldı? Burak Yılmaz dün akşam mağlubiyetin umrunda olmadığını söylüyordu. Dediğine göre hayatta kazanmaktan çok daha mühim şeyler vardı. Keşke sahip olduğu bu ulvi değerleri, uzun futbolculuk kariyeri boyunca da gösterebilseydi. Öyle olsaydı “teknik direktörlüğünün” çok erken aşamasındaki bu sözleri daha inandırıcı gelebilirdi belki.  Abdullah Avcı, Fenerbahçe’nin panzehrini bir kez daha gösterdi Dün akşama kadar Fenerbahçe’ye karşı sonuç almak için ne yapmak gerektiğini kimse bilmiyordu. Artık biliniyor. Trabzonspor dün akşam sadece kazanmadı, aynı zamanda ligin geri kalanına Fenerbahçe’ye karşı nasıl oynanması gerektiğini tüm açıklığıyla izah etti. Tıpkı geçen sezon olduğu gibi. Beşiktaş’a yeni bir yönetim ve gerçek bir teknik direktör lâzım Umarım göreve gelecek yeni Beşiktaş yönetimi, bir önceki yönetime göre liyakat ilkesini daha çok önemser ve milyonlarca euro harcanarak kurulan futbol takımını en azından gerçek bir teknik direktöre emanet eder. Hiç akılcı değildi, ama bir ihtimâldi ve çok güzeldi Galatasaray dün akşam yenilse de Avrupa seviyesinde bir pres kalitesine sahip olduğunu ve karşısında geriden oyun kuracak takımın adı Bayern Münih bile olsa, başlarını belaya sokmaya muktedir olduğunu herkese gösterdi. Fenerbahçe rakiplerini şimdiden aşırı düşünmeye zorluyor Fenerbahçe ve Galatasaray’ın bu sezon Süper Lig’in çok üzerinde kadro kalitelerine sahip olduğu kesin. Buna karşın Fenerbahçe’yi Galatasaray’ın bir adım önüne koyan bir şey var; uyumları. Sarı-lacivertliler bu sezon yalnızca takımın kalitesini artırmadı, aynı zamanda nihayet birbirini tamamlayan oyuncuları bulmayı da başardı. Ve bu ahenkleri, rakipleri için sahip oldukları kaliteden daha korkutucu. Beşiktaş, Galatasaray’ın istediği gibi oynadı Burak Yılmaz her ne kadar üstündeki şık hırkasıyla kenarda modern ve yenilikçi bir genç teknik direktör gibi dursa da, takımının sahadaki taktik anlayışı onun aslında kramponlarını henüz asmış acemi bir antrenör olduğunu gösteriyordu. Türkiye iyi bir kontratak takımı, Montella da bunun farkında Türkiye büyük galibiyetlerden sonra kendisini bir anda dev aynasında görmeye hayli yatkındır. Montella ise dün akşam kendisine ve takımına bu aynadan bakmayı reddetti. Bu iyi bir haber. Montella’nın gerçekçi futbolu Türkiye’ye iyi geldi Vincenzo Montella’nın yaptığı en önemli değişiklik, orta sahayı yeniden sıkı bir savunma önü ikilisiyle kurması oldu. İsmail Yüksek ve Salih Özcan, belki de tüm millî takımlar içindeki en iyi orta saha üçlüsüne karşı hem taktiksel hem de fiziksel olarak büyük bir üstünlük sağladılar. Beşiktaş’ta topyekûn değişim zamanı Beşiktaş’ın kendi koşullarına ve genetiğine uygun bir strateji belirleyemeyen Ahmet Nur Çebi yönetiminin de, futbolu artık ne eğlendiren ne de kazandıran Şenol Güneş’in de kulübe verebileceği bir şey kalmamıştı. Değişim kaçınılmazdı. Ama bu defa değişen yalnızca isimler olmamalı. Galatasaray buraların takımı olduğunu gösterdi Kazananı belirleyen iki takımın reaksiyon seviyesiydi. United daha üstün oynadığı dakikalarda bile maçı kazanacağını hissettiremezken, Galatasaray en çok sallandığı anlarda dahi rakibine zarar verebilecek gibiydi. Öyle de oldu.