YAZARLAR

Sarı formalar kahverengiye dönüşünce…

Fenerbahçe’nin dün akşam kazanabilmesi için İsmail Kartal’ın takımı adına her şeyi ters yüz etmesi gerekiyordu. En başta bu maçı yeryüzü yerine gökyüzünde oynamalılardı. Sahanın kötülüğü onlardan bunu istiyordu; geriden uzun topla çık, taç çizgisinden orta yap, kaleyi gördüğün yerden şut çek. Başka bir deyişle, Süper Lig’in lâyık olduğu futbol buydu.

Futbolda kendinize ait bir oyununuzun olması elbette çok önemlidir. Oyununuzu rakiplerinize kabul ettirmeniz ise sizi büyük bir takım yapan özelliklerden bir tanesidir. Ama bazen de esnemeniz gerekir. Kimi zaman rakiplere göre, kimi zaman da hava ve zemin şartlarına göre planınızda güncelleme yapmanız gerekebilir. 

Türkiye’deyse takımlar birbirlerinden önce zeminlerle mücadele ettiği için ikinci sebep genellikle daha geçerli oluyor. Dün akşam Rize’de de öyleydi. Aşırı yağıştan ağırlaşan sahanın, bize bir futbol müsabakasından ziyade çamur güreşi seyrettireceği maç öncesinden belliydi. Bu yüzden Fenerbahçe’nin bu maçta kazanmak için her zaman ne yapıyorsa onu yapmaması gerekiyordu. 

FENERBAHÇE FİZİK KANUNLARINI YENEMEDİ

İsmail Kartal ise anlaşılması güç bir şekilde dışarıda her şey olağanmış gibi bir ilk 11 tercihi ve başlangıç planıyla karşımıza çıktı. Dün akşam Rize’de Pep Guardiola ile Roberto De Zerbi’nin takımları karşılaşsalardı, onlar bile Fenerbahçe’nin ilk yarıda yaptığı kadar yerden kısa pasla oynamaya çalışmazlardı. Sarı-lacivertliler ise yalnızca akan oyunda değil, köşe vuruşlarını dahi pas marifetiyle kullanmayı deneyerek her seferinde topun suda kalmayacağını umdu, bir nevi fizik kanunlarıyla inatlaşıp durdu ve hâliyle hüsrana uğradı.

Bu da ilk yarı boyunca sahada her şeyin, skor tabelası da dâhil olmak üzere, Rizespor’un istediği gibi olmasını sağladı. İkinci yarıda bir şeylerin değişmesi için ise İsmail Kartal’ın takımı adına her şeyi ters yüz etmesi gerekiyordu. 

En başta bu maçı yeryüzü yerine gökyüzünde oynamalılardı. Sahanın kötülüğü onlardan bunu istiyordu; geriden uzun topla çık, taç çizgisinden orta yap, kaleyi gördüğün yerden şut çek. Başka bir deyişle, Süper Lig’in lâyık olduğu futbol buydu.

İNGİLİZ FUTBOLU ÖLMEDİ, TÜRKİYE’DE YAŞIYOR

Jürgen Klopp bir röportajında şöyle diyordu: “Gördüğüm ilk futbol takımı Barcelona olsaydı, bu dingin futbol beni tenis oynamaya iterdi. Üzgünüm ama bu benim sporum değil. Ben kavgacı bir futboldan hoşlanıyorum. Eskiden İngiliz futbolu buydu. Yağmurlu bir gün, ağır bir saha ve suratı çamur içinde oyuncular.”

Premier Lig’de artık kötü bir saha olmadığı için eski İngiliz futbolunu İngiltere’de göremesek de Türkiye’de yaşamaya devam ediyor. Dün akşam da Rize’deydi. Bu yüzden Fenerbahçe için ikinci yarıda maçı çevirmenin formülü belliydi; sarı formaların kahverengiye dönüşmesi. Yani steril bir futbolu bir kenara bırakıp, dövüşmeyi göze alması gerekiyordu sarı-lacivertlilerin. 

İkinci yarının başında kenarda kalkan oyuncu değişikliği tabelaları da Fenerbahçe’nin bunu göze aldığını gösteriyordu; Rade Krunic, Sebastian Szymanski ve Cengiz Ünder yerine Serdar Dursun, Mert Hakan Yandaş ve İrfan Can Kahveci’nin oyuna girmesi, bir anda her şeyi ters yüz etti. 

Önce İrfan Can ortaladı, Serdar Dursun kale önündeki çamur birikintisinde kayıp golünü attı. Sonra Mert Hakan orta sahada topu kazandı, bekletmeden Dzeko’ya pasını verdi, ikinci gol geldi. Sonunda da Tadic ortaladı, İrfan Can vurdu ve maçın sonucu tayin oldu. 

Fenerbahçe’nin dün akşam tabiri caizse direkten döndüğü söylenebilir. Zira şayet ikinci yarıda oyunu değiştirip skoru kendi lehine çeviremeselerdi, Galatasaray’ın Ankaragücü deplasmanında kazanması hâlinde, sarı-lacivertliler için şampiyonluk ihtimâli epey azalabilirdi. 

Maç sonundaysa İsmail Kartal’ın, “İki takım da delikanlı gibi çıktı, erkek gibi futbol oynadı” açıklaması her şeyin üstüne tüy dikebilirdi. Keşke doğru dürüst futbol sahalarında, erkek gibi değil, sadece futbolcu gibi futbol oynanabilse. Dilimizi şu cinsiyetçi bayağılıktan arındırmayı başarabildiğimizde, belki bir gün o da olacaktır.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.