YAZARLAR

Belki de en iyisi oynamamaktır

Türkiye’de ekonomi neden bu hâldeyse, hukuk neden bu hâldeyse, kadın hakları neden bu hâldeyse futbol da aynı sebepten bu hâlde. Mehmet Büyükekşi, evet, bir sezonda olabilecek tüm skandallara imza atan, tarihin en kötü futbol federasyonu başkanıdır ve bir an önce istifa etmelidir. Fakat onun istifası da futboldaki sorunları bitirmeyecek, tıpkı daha önce Nihat Özdemir ya da Yıldırım Demirören’in istifalarının bir şeye yaramadığı gibi.

“Allah aşkına! Biz biraz önce ne yaşadık?”

Dün akşamki oynanamayan maçın yorumcusu, eski futbolcu ve teknik direktör Reha Kapsal, karşılaşma tatil edildikten sonra bu soruyu sordu. Ardından sürekli kendisini tekrar ederek ateşli bir şekilde Fenerbahçe’nin maçı oynamama kararını eleştirdi.

Öncelikle Türkiye futbolunda herhangi bir şeye hâlâ şaşırabiliyor olmak ilginç tabiî. Yani dün akşama kadar her şey olağandı. Bir kulüp başkanı, sahaya girip bir hakeme yumruk atmadı. Başka bir kulüp başkanı, yine sahaya girip takımını sahadan çekmedi. Cumhuriyet’in 100. yılında Süper Kupa maçı Riyad’da oynatılmak istenmedi ve Suudi yetkililer oyuncuların seremoniye Atatürk tişörtleriyle çıkmasına izin vermedikleri için maç iptal edilmedi. Bir maç sonunda ev sahibi takımın taraftarları sahaya girip deplasman takımının oyuncularına saldırmaya kalkmadı. Tüm bunlar aynı sezonda birkaç ay içinde olmadı. Bir tek dün akşam Fenerbahçe’nin maçın ikinci dakikasında sahayı terk etmesi mi bizi şoka uğrattı? Her şeyden önce biraz samimi olmakta fayda var.

İkincisi; uzun süredir otokrasiyle yönetilen bir ülkede protesto eylemlerinin şaşırtıcı ve gereksiz bir şeymiş gibi görülmesi normal. Ama demokratik ülkelerde protesto, en temel haklardan biridir. Fenerbahçe’nin de böyle bir hakkı vardır ve beğenilsin ya da beğenilmesin, bu hak savunulmak zorundadır.

FENERBAHÇE NEYİ PROTESTO ETTİ?

Fenerbahçe yıllardır kendisine büyük haksızlıklar yapıldığını, bu haksızlıkların kasten yapıldığını ve bu gidişatın kendisi açısından sürdürülebilir olmadığını düşünüyor. Son Trabzonspor maçında yaşanılanlar da onlar açısından bardağı taşıran son damla oldu ve sarı-lacivertli kulüp artık geleceğini belirleyebilmek için bir adım atmaları gerektiğini düşünerek 2 Nisan’da olağanüstü kongre düzenleme kararı aldı. Kongre öncesinde gerekirse ligden çekilebileceği de söylendi ve stadyuma bu beklentiyle 25 bin kongre üyesi geldi. Sonucundaysa dağ fare doğurdu, Fenerbahçe olağanüstü kongresini hiçbir olağanüstü karar alamadan noktaladı ve kongre üyeleri hayâl kırıklığıyla evlerine döndü.

Ama protesto edecek başka bir şey bulundu; bir türlü oynanamayan Süper Kupa maçı. Riyad’daki rezaletten sonra Şanlıurfa’ya alınan maçın tarihini beğenmeyen ve Olympiakos ile oynayacakları Konferans Ligi maçı nedeniyle ileri bir tarihe ertelenmesini isteyen sarı-lacivertliler, ayrıca maçın yabancı bir hakem tarafından yönetilmesini şart koştular. Bu iki talebi federasyon tarafından reddedilince de ilginç bir protesto yöntemi akıllarına geldi: Maça 19 yaş altı takımıyla çıkıp, birkaç dakika sonra sahayı terk etmek. 

Başta da söylediğimiz gibi, herkes her şeyi istediği gibi protesto edebilir. Ancak bir şeyi protesto ederken, bunun size ne kazandırdığına da bakmak ve protestonuzu buna göre biçimlendirmeniz gerekir. Fenerbahçe, Süper Kupa maçını oynamak istemiyor mu? O hâlde bunun için aynı gün İstanbul’da kendi maçlarını oynayan 19 yaş altı takımını uçağa bindirip Şanlıurfa’ya götürmelerine gerek yoktu. Ya maça gerçekten çıkmayacaklardı - tıpkı Beşiktaş’ın altı yıl önceki bir Fenerbahçe maçında yaptığı gibi - ya da sahayı terk etmenin daha güçlü bir mesaj vereceğini düşünüyorlarsa da bunu Edin Dzeko’ya, Dusan Tadic’e, yani bu maçın gerçek sahiplerine yaptıracaklardı. 

Fakat Ali Koç, tabiri caizse kaçak güreşmeyi tercih etti. Oyunun durduğu ilk an sahayı terk etmenin belki de çok karizmatik görüneceğini düşündü, ama Mauro Icardi’nin ilk dakikada attığı gol, muhtemelen hesapta yoktu. 17-18 yaşındaki çocuklar sahayı terk ederken Galatasaraylı futbolcular tarafından alaycı bir şekilde alkışlanmaları, ardından sarı-kırmızılıların saha ortasındaki tam olarak ne için olduğu belli olmayan kutlamaları, herhâlde bunlar da hesapta yoktu. Ama bu protestonun Fenerbahçe’ye bir şey kazandırmayacağı gibi, konuyla hiçbir alâkası olmayan gencecik futbolcuları da çok kötü bir gecenin figüranları yapacağı aşikârdı. Ne yazık ki öyle de oldu.

Sonuç olarak ise ülkenin iki köklü takımı, birkaç ay içindeki ikinci buluşmalarında da bir maçı oynayamadı. Oynadıklarında da bu pek bir şeye benzemiyordu zaten, ama bu defa, kelimenin gerçek anlamıyla oynayamadılar. 

BÜYÜKEKŞİ GİDER, DAHA DA EKŞİSİ GELİR

Peki neden böyle? Lâfı dolandırmayalım. Türkiye’de ekonomi neden bu hâldeyse, hukuk neden bu hâldeyse, kadın hakları neden bu hâldeyse futbol da aynı sebepten bu hâlde. Mehmet Büyükekşi, evet, bir sezonda olabilecek tüm skandallara imza atan, tarihin en kötü futbol federasyonu başkanıdır ve bir an önce istifa etmelidir. Fakat onun istifası da futboldaki sorunları bitirmeyecek, tıpkı daha önce Nihat Özdemir ya da Yıldırım Demirören’in istifalarının bir şeye yaramadığı gibi. Zaten bilindiği üzere, Türkiye’de istifa diye bir mefhum da kalmadı. Her şey bir adamın iki dudağı arasından çıkacak söze bağlı olduğu için, istifa etmek yerine “görevden affını istemek” diye bir şey var artık hayatımızda. 

O yüzden bu mesele sadece Büyükekşi’yi hedef alarak çözülemez, onu göreve getiren ve hâlâ görevden affetmeyen kimse, oraya doğru da bir iki çift laf edebilmek gerekir. Herkesin bilip de dile getiremediği ve bu yüzden sürekli meselenin etrafından dolandığı şeyi gelin söyleyelim; Türkiye’de her şeyde olduğu gibi futboldaki vaziyetin sorumlusu da Recep Tayyip Erdoğan ve onun kurduğu tek adam rejimidir. Bu rejim değişmediği müddetçe de Türkiye’de futbolun düzelmesi mümkün değildir.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.