YAZARLAR

Kanalı sen değiştir Deschamps

Pazar gecesi kimse kanalı değiştirmek zorunda kalmayacak. Çünkü finalin en azından bir tarafının sahaya futbol oynamaya çıkacağına artık eminiz. Ama siz lütfen kendinizi maçı izlemeye mecbur hissetmeyin Mösyö Deschamps, dilerseniz kanalı değiştirebilirsiniz, hatta televizyonu bile açmak zorunda değilsiniz. 

Maç öncesinde iki takımın ilk 11’leri açıklandığında en çok dikkat çeken şey İspanya’nın sağ kanadıydı. Dani Carvajal’in cezası nedeniyle formayı alan 38 yaşındaki sağ bek Jesus Navas ile 16 yaşındaki sağ açık Lamine Yamal arasındaki tam 22 yıllık yaş farkı üzerine birçok şey söylenebilirdi. 

Örneğin, Navas’ın sadece Yamal’ın babası olacak kadar yaşlı değil, aynı zamanda Yamal’ın babasından daha yaşlı olduğu. Ya da Yamal doğduğunda Navas’ın Sevilla ile çoktan beş kupa kazandığı. Veya Yamal, Navas’ın şu anki yaşına geldiğinde 2045 yılında olacağımız gerçeği. Bu eğlenceli liste elbette daha da uzatılabilir.

İlk 11’lerde ikinci dikkat çeken şey ise Fransa’da Antoine Griezmann’ın yedek başlamasıydı. 2014 Dünya Kupası’ndan bu yana Griezmann ilk kez Fransa’nın katıldığı bir turnuvadaki eleme maçının başlangıç kadrosunda yoktu. Didier Deschamps, bu maçta onun yerine Ousmane Dembele’yi tercih etmiş ve formasyonu da 4-3-3’e çevirmişti. 

Bu turnuvadaki Fransa, Avrupa Şampiyonası tarihindeki tüm yarı finalistler içindeki en az üretken takımdı. Buna karşın en iyi ikinci savunmaya sahipti. İspanya’ya karşı da savunmasına güvenecekleri ve topa daha çok sahip olması beklenen rakiplerine karşı daha doğrudan bir şekilde hücum etmeyi amaçlayacakları açıktı. Griezmann yerine Dembele tercihi de biraz bunu gösteriyor gibiydi.

FRANSA İÇİN OLABİLECEK EN İYİ BAŞLANGIÇTI

Nitekim yarı finale kadar akan oyunda golü bulunmayan Fransa, bu kötü serisini maçın henüz 8. dakikasında sonlandırdı. Ve tam da hedeflediği gibi, topu fazla dolandırmadan, sadece üç pasla! Maç önünde Fransa lehine en bariz eşleşme, Kylian Mbappe ile Jesus Navas eşleşmesi olarak görünüyordu. Öyle de oldu. Sonunda maskesini çıkaran Mbappe, sol kanatta topla buluştu. Ona çok uzak kalan Navas’ın kendisinin rahat bir şekilde orta yapmasına müsaade etmesinin ardından ise arka direkteki Kolo Muani’nin kafasına topu kondurdu Mbappe. 

Geçtiğimiz Dünya Kupası yarı finalinde Fas’a da bir gol atan Kolo Muani, böylece Michel Platini ve Zinedine Zidane’ın ardından Fransa adına Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası yarı finallerinin ikisinde de gol atabilen üçüncü oyuncu oldu.

Bu golle maç, Fransa için olabilecek en iyi senaryoyla başlamıştı. Artık tamamen geriye yaslanabilirler ve o harika savunmaları sayesinde maçın geri kalanında hücum adına hiçbir şey yapmayarak finale yükselebilirlerdi. Ama İspanya’nın bu plana bir itirazı vardı. 

YAMAL’IN RABİOT’YA CEVABI

Maçtan önce Adrien Rabiot, yapabileceği en saçma açıklamayı yapmış ve rakibin en büyük yeteneği Yamal’a çatmıştı. “Finale çıkmak istiyorsa şu ana kadar yaptıklarından çok daha fazlasını yapmalı,” demişti. Yamal da maçın 21. dakikasında şöyle cevap verdi: “Çok daha fazlası mı? Yani şunun gibi mi?”

Dünya üzerinde herhangi bir 16 yaşında oyuncudan bu seviyedeki bir maçta topa öyle vurmasını bekleyemezsiniz. Ama bebekliğinde Messi tarafından “vaftiz edilmiş” bir oyuncudan her şey beklenebilir olmalı, değil mi? Nitekim Yamal bir yıl önceki U17 Avrupa Şampiyonası yarı finalinde de Fransa’ya hemen hemen aynı golü atmıştı. Dün gece yine yaptı.

Pele, 1958 Dünya Kupası’nda ilk golünü attığında 17 yıl 239 günlüktü. Dün gece 16 yıl 362 günlükken attığı bu gol, Yamal’ın aynı zamanda Pele’nin rekorunu kırmasını, Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası tarihinde gol atan en genç oyuncu olmasını sağladı.

Yine de Yamal’ın henüz yapamayacağı birçok şey var elbette. İçki ya da sigara içmek, araba kullanmak, oy vermek gibi. Ama bunların arasında futbolun en büyük uluslararası sahnelerinin birinde olağanüstü bir performans sergileyip, bunu da aynı şekilde inanılmaz bir golle taçlandırmak bulunmuyor. Bunu dün gece başta Rabiot olmak üzere herkese gösterdi.

İSPANYA’DAN GÖVDE GÖSTERİSİ

İspanya’nın ise beraberlik golünün ardından durmaya niyeti yoktu. Dört dakika sonra bu defa sahneye Dani Olmo çıktı. Almanya maçının beşinci dakikasında Pedri’nin sakatlanmasının ardından oyuna giren ve 1 gol 1 asistlik performansıyla maçın kahramanı olan Olmo, dün gece de takımının en iyilerinden biriydi. Yamal’ın golünün hemen ardından Aurelien Tchouameni’ye ceza sahasında öyle bir çalım attı ki, sonrasında yaptığı vuruşu Jules Kounde kendi ağlarına yollasa da o dokunmasa da top ağlara gidecekti zaten. Bu yüzden daha sonra gol Olmo’ya yazıldı. Kounde yalnızca golün jenerikliğini bozmuş oldu.

Böylece yarı finale kadar akan oyunda hiç gol yemeyen Fransa, İspanya’dan yalnızca 25 dakika içinde iki akan oyun golünü kalesinde gördü. Çeyrek finalde Portekiz’e karşı da topun hâkimiyetini kaybetmişti Fransa. Ama İspanya’ya karşı topu kaptırmanın bedeli çok daha ağırdı. Özellikle sağ kanatta Yamal’a çok iyi alan yaratan İspanya, oyunu daha çok sol kanada yıkıp, o bölgede paslaşıp, ardından bir anda oyunun yönünü değiştirerek Yamal’ı boşta buldu. Fransa’nın “müthiş savunması” ise kâğıt üzerinde son derece basit görünen bu plana karşı çaresiz kaldı.

İkinci yarıdaysa İspanya, EURO 2012’den esintiler sundu. O turnuvada da skor üstünlüğünü ele geçirdikten sonra top hâkimiyetini kaybetmeden kontrollü bir oyuna geçen ve tabiri caizse oyunu öldürüp rakibe hiç şans vermeyerek maçları kazanan İspanya, aynı tarifeyi Fransa’ya karşı uyguladı ve güvenli bir şekilde finale yükselen ilk takım oldu.

Aynı zamanda bir rekoru da kırdı ve Avrupa Şampiyonası tarihinde hem tek bir turnuvada altı maç kazanan hem de bunu arka arkaya yapan ilk takım oldu. Üstelik bunu İtalya ve Hırvatistan’a karşı “ölüm grubu” olarak tanımlanan bir gruptan çıkarak ve sonrasında eleme turlarında önce ev sahibi Almanya’yı, ardından turnuvanın favorisi Fransa’yı alt ederek yapması, bu rekoru daha da değerli kılıyor.

Açıkçası bu İspanya’dan daha baskın bir takımı ne zaman izlediğimizi düşününce, akla yine 2008-2012 arasındaki İspanya geliyor. Belki o dönemdeki kadar kusursuz oyunculara sahip olmayabilirler, ama bu takımın da o dönemden çok daha heyecan verici ve tahmin edilmesi zor bir tarafının olduğunu kabul etmek gerekir. Vicente Del Bosque’nin takımı da elbette çok baskındı, ama Luis de la Fuente’nin takımı çok daha eğlenceli. Üstelik bu takımın Rodri’si var!

AU REVOİR!

Diğer yandaysa Deschamps’nın takımı her zamankinden daha sıkıcıydı. Her ne kadar bu onun zerre umrunda olmasa da. 

Aynı anda devam eden Avrupa Şampiyonası ve Copa America’da takımlarını yarı finale çıkaran iki teknik direktör; Didier Deschamps ve Marcelo Bielsa. Futbola bakışları taban tabana zıt olan bu iki futbol adamı, bir gün arayla iki açıklama yaptılar. 

Uruguay’ın Brezilya’yı eleyip yarı finale yükseldiği maçın ardından Bielsa’nın gündeminde futbolun güncel sorunları vardı. “Günümüzde daha fazla insan futbol izliyor, ancak futbol giderek daha az çekici hâle geliyor,” dedi ve ekledi: “Çünkü bu oyunu dünyanın en iyi oyunu yapan şeye öncelik verilmiyor. Bir maçı ne kadar insan izlerse izlesin, izlenen şeyin keyifli olmasını sağlayamazsanız, bu sadece futboldan para kazanmayı amaçlayan iş dünyasına fayda sağlar, çünkü iş dünyası sadece maçı ne kadar insanın izlediğiyle ilgilidir. Fakat zaman geçtikçe izlenmeyi hak eden oyuncuların sayısı giderek azalıp, ortaya çıkan oyun daha da zevksiz hâle geldikçe, sonunda bu yapay seyirci artışı da sona erecek.”

Deschamps’nın gündemindeyse böyle konular yoktu, o yalnızca takımının kazanıp kazanmadığıyla ilgiliydi. İspanya maçından önce düzenlediği basın toplantısına katılan bir İsveçli gazetecinin Fransa’nın sıkıcı bir futbol oynadığı yönündeki eleştiriler hakkında kendisinin ne düşündüğünü sorduğunda şöyle cevap verdi Fransız teknik direktör: “Sıkılıyor musunuz? O hâlde kanalı değiştirip başka bir maç izleyebilirsiniz. Bizim maçlarımızı izlemek zorunda değilsiniz.” 

Neyse ki pazar gecesi kimse kanalı değiştirmek zorunda kalmayacak. Çünkü finalin en azından bir tarafının sahaya futbol oynamaya çıkacağını artık biliyoruz. Ama siz lütfen kendinizi maçı izlemeye mecbur hissetmeyin Mösyö Deschamps, dilerseniz kanalı değiştirebilirsiniz, hatta televizyonu bile açmak zorunda değilsiniz.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.