YAZARLAR

Montella’nın gerçekçi futbolu Türkiye’ye iyi geldi

Vincenzo Montella’nın yaptığı en önemli değişiklik, orta sahayı yeniden sıkı bir savunma önü ikilisiyle kurması oldu. İsmail Yüksek ve Salih Özcan, belki de tüm millî takımlar içindeki en iyi orta saha üçlüsüne karşı hem taktiksel hem de fiziksel olarak büyük bir üstünlük sağladılar.

Maç öncesinde Türkiye’nin ilk 11’i belli olduğunda hemen hemen hiç kimse memnun değildi. Stefan Kuntz’un millî takımın başındaki son resmî maçı olan Ermenistan karşılaşmasının on birinden çok farklı görünmüyordu zira. Bilhassa o maçın en tartışılan tercihlerinden Cenk Özkaçar yine sol bekte, Barış Alper Yılmaz yine santrfordaydı. 

Ama bu maç, farklı bir maçtı; Ermenistan maçının tam aksi istikametindeki bir maç. Dolayısıyla o maçta yanlış görünen tercihler, bu maçta doğru hâlini alabilirdi. Çoğunlukla topun sizde kalacağı ve yerleşik hücum etmenin gerekeceği bir maçta aslen stoper olan bir oyuncu sol bekte, aynı şekilde aslen kanat oyuncusu olan bir oyuncu da santrforda zorlanabilir. Ama rakibin topla daha çok oynayacağı ve hızlı hücum etmenin gerekeceği bir maçta da aynı oyuncular aynı pozisyonda çok daha rahat edebilir. 

Vincenzo Montella da maç öncesindeki demecinde bunu söylemeye çalışıyordu. Cenk Özkaçar’ın farklı özellikler barındırdığını ve kendisini ikna ettiğini belirten İtalyan teknik direktör, bu maçta iki kanattan da farklı ataklar geliştireceklerini, modern futbolda derin koşuların önemli olduğunu ve hem Kerem Aktürkoğlu’nun hem Barış Alper Yılmaz’ın iyi olan bu özelliklerinden faydalanmak istediklerini söyledi.

İTALYAN YENİ GERÇEKÇİLİĞİ

Nitekim tam olarak böyle oldu. İlk on bir Kuntz’tan kalmış gibiyse de sahadaki futbol yeni ve gerçekçiydi (İtalyan yeni gerçekçiliği de denilebilir). Ermenistan maçında topa hükmeden, fakat ne hücumda kendisine alan yaratabilen ne de arkasında bıraktığı geniş alanları savunabilen takım gitmiş, yerine başka bir takım gelmiş gibiydi. Elbette futbol rakiple oynanan bir oyun. Karşınızda Hırvatistan gibi sizden bariz olarak daha güçlü bir takım varsa, buna göre bir futbol oynamanız gerekir. Türkiye de dün gece öyle yaptı.

Oysa yedi ay önce Bursa’daki ilk Hırvatistan maçında çok daha cesur bir on birle sahaya çıkmıştı Türkiye. İki bekten birinde aslen stoper olan bir oyuncuyu kullanmaya gerek görmemişti o maçta Kuntz. Orta sahada Hakan Çalhanoğlu’nun yanında çoğu maçta olduğu gibi Orkun Kökçü gibi bir ofansif oyuncuyu daha tercih etmişti. En uçtaysa kanattan devşirme bir oyuncu değil, net bir santrfor olarak Enes Ünal vardı. Tüm bu tercihlerin neticesinde de Türkiye topa daha fazla sahip olmaya çalışmıştı. Hatta Hırvatistan’dan daha üstün göründüğü dakikalar bile olmuştu. Ama böyle maçları oynamayı çok iyi bilen Hırvatlar, Türkiye’nin hem savunmadaki pozisyon hatalarını hem de bireysel hatalarını çok iyi değerlendirmiş ve maçı 2-0 kazanmıştı.

Dün gece ise Türkiye bu defa kenarda mevcut durumuna gerçekçi bir teşhis koyan bir teknik direktöre sahipti; Bu takım, kendisinden daha güçlü bir takıma karşı sanki öyle değilmiş gibi oynamamalıydı. Savunmadaki zaaflarını saklamalı, hücumdaki güçlü yanlarını ortaya çıkarmalıydı. Bunun için de evvela sıkı bir merkeze ihtiyaç vardı.

İSMAİL İLE SALİH 

EUR0 2020 elemeleri ve 2022 Dünya Kupası elemelerinin ilk bölümü, Türkiye’nin iyi sonuçlar aldığı ve kendisine dair beklentilerin hayli yükseldiği bir dönemdi. O dönem incelendiğinde dikkat çekebilecek şeylerden biri, Türkiye’nin savunma önündeki ikilileridir. Grubun favorisi Fransa’dan iki maçta dört puanın alındığı ve sadece üç golün yenildiği 2020 elemelerinde savunma önünde genellikle Okay Yokuşlu, Mahmut Tekdemir ve Dorukhan Toköz’den ikisi oynamış, Hakan Çalhanoğlu da güçlü çift pivotun hücumdaki tamamlayıcısı rolünü üstlenmişti.

Sonra ne olduysa, Şenol Güneş kendilerini EURO 2020 finallerine götüren bu sıkı orta sahayı unutmuş ve ev sahibi İtalya’ya karşı orta sahada Ozan Tufan ile Yusuf Yazıcı’nın birlikte oynadığı son derece yumuşak bir merkezle çıkmıştı. Sonrasını biliyorsunuz. Güneş döneminin sona erdiği 6-1’lik Hollanda hezimetindeyse orta sahada yine iki ofansif oyuncu, Orkun Kökçü ve Hakan Çalhanoğlu vardı.

Orta sahada yine çoğunlukla bu iki oyuncuyu kullanan Kuntz’tan sonra Montella’nın ilk maçında yaptığı en önemli değişiklik ise orta sahayı yeniden sıkı bir savunma önü ikilisiyle kurması oldu. İsmail Yüksek ve Salih Özcan, belki de tüm millî takımlar içindeki en iyi orta saha üçlüsüne karşı hem taktiksel hem de fiziksel olarak büyük bir üstünlük sağladılar. 

Bilhassa İsmail, belki de kariyerinin kırılma maçını oynadı. Dün gece Hırvatistan karşısında sekiz top kapan İsmail, EURO 2024 elemelerinde bir maçta en yüksek sayıya ulaşan oyuncu oldu. Aynı zamanda elemelerde bir maçta 15’ten fazla ikili mücadele ve 10’dan fazla sahipsiz top kazanan ilk oyuncu da olan İsmail, Hırvatistan’ın tamamından fazla top kazanıp, Marcelo Brozovic-Mateo Kovacic-Luka Modric üçlüsünün toplamından daha fazla ikili mücadele kazanmayı da başardı.

Yaz boyunca 6 numara transferinin konuşulduğu ve sanki o bölgeye üst düzey bir yabancı oyuncu transfer edilmezse şampiyonluk şansının kalmayacağının söylendiği Fenerbahçe’de dün geceden sonra herhâlde kimse artık oraya bir oyuncu aramıyordur. Tam tersi, herkes İsmail’i sezon sonunda ellerinde tutup tutamayacaklarını düşünüyordur.

KEREM İLE BARIŞ ALPER

İsmail ve Salih, yalnızca ikili mücadelelerdeki başarıları ve rakipten çaldıkları toplarla savunmalarını rahatlatmadılar. Aynı zamanda kazandıkları topları iyi kullanarak, Hırvatistan’ın önde kurduğu savunmasını cezalandırdılar ve paslarıyla Montella’nın en önemli hücum planı olan Kerem ile Barış Alper’in hızlarının işlerlik kazanmasını sağladılar.

Ön üçlüyse Montella’nın Adana Demirspor’daki hücum üçlüsünü andıran bir yapıdaydı. Adana Demirspor’da da uzun süre klasik bir santrfor oynatmayan İtalyan teknik direktör, en uçta Younes Belhanda’yı sahte dokuz rolünde kullanmış, onun derine geldiği pozisyonlarda iki hızlı kanat Yusuf Sarı ile Henry Onyekuru’yu forvetleştirmiş ve bu şekilde ortaya üretken bir yapı çıkarmıştı. Dün geceyse Hakan Çalhanoğlu’nu Belhanda gibi sahanın en ucunda kullanmadı belki. Ama onun derine geldiği her pozisyonda Kerem’i Barış Alper’in yanına ikinci forvet olarak yanaştırdı ve Türkiye bu iki oyuncunun bulduğu alanlarla Hırvatistan savunmasını birçok kez hazırlıksız yakaladı.

Barış Alper’in gole çevirdiği bu anların birinde kalesini gereksiz yere terk eden Dominik Livakovic’in hatasından söz edilebilir elbette. Ama öncesinde Kerem ve Barış Alper’in iki net pozisyonunu kurtardığı da düşünülürse, Türkiye’nin bu golü hak ettiğini de söylemek gerekir.

Oyuna sonradan girdiği Manchester United deplasmanından sonra dün gece Hırvatistan’a karşı da çok iyi bir maç çıkaran Barış Alper ise hedef maçlardaki etkili görüntüsünü sürdürdü. Old Trafford’da Sofyan Amrabat’ı çok zor durumlara düşüren genç oyuncu, dün gece de Josko Gvardiol’u rüzgârıyla salladı. Alan bulabildiği maçlarda tutulması gerçekten çok zor. Güçlü fiziği ve hızının yanına istikrarlı bir bitiricilik de ekleyebilirse, Burak Yılmaz’la tek benzerliği soyadları olmayabilir.

Dün gece onun attığı golden sonra oyun tamamen Türkiye’nin istediği bir şekle büründü. Kapanan takımları açmakta zaten zorluk çeken bir takım olan Hırvatistan, ikinci yarının büyük bölümünü derinde bekleyerek geçiren Türkiye’ye karşı da çaresiz bir görüntü verdi. Yakalanan karşı hücum fırsatlarında daha iyi son paslar verilebilseydi ya da oyuna sonradan giren Yunus Akgün ve Bertuğ Yıldırım kontralarda daha etkili olabilselerdi, Türkiye maçı çok daha net bir skorla da kazanabilirdi. Bu anlamda oyuna son dakikalarda giren ve ilk defa A millî olan Juventus’un 18 yaşındaki oyuncusu Kenan Yıldız’ın top taşımadaki hızı ve kararlılığıyla Yunus ve Bertuğ’a göre daha kısa sürede daha büyük bir etki yarattığı söylenebilir.

Sonuç olarak, Ermenistan’ın Letonya’ya karşı sürpriz mağlubiyetinden sonra Türkiye’nin de Hırvatistan deplasmanından kazanarak dönmesiyle ay-yıldızlıların 2024 yazında Almanya’da olması neredeyse kesinleşti. Yirmi yıl önce Türkiye’nin Avrupa Şampiyonası’na katılmasına mani olan Letonya, pazar akşamı bir sürpriz daha yapmak için sahaya çıkacaktır, Türkiye de tarihinde ilk defa bir eleme grubunu lider olarak bitirmek için kalan iki maçını da kazanmak isteyecektir. 

SORUNLAR YOK OLMADI

İlk maçında kendisinden daha güçlü bir rakibe karşı iyi bir taktiksel sınav veren Montella ise bu kez daha zayıf bir rakibe karşı hâkim bir futbolla sonuç almayı deneyecek.

Her hâlükârda ihtiyatlı olmak lâzım. Montella elbette Kuntz’tan çok daha iyi bir teknik direktör ve ilk maçında çok saygıdeğer bir rakibe karşı gerçekçi ve akılcı bir planla unutulmaz bir galibiyet aldı. Fakat bugün Montella’yı yere göğe sığdıramayan futbol medyasının, yarın Millî Takım’ın ilk tökezlemesinde faturayı ona keseceğine de şüphe yok. 

Türkiye’nin sorunları hâlâ orada duruyor. Yalnızca dün gece Montella tarafından çok iyi gizlendiler. Ama sorunların ansızın yeniden belireceği maçlar da gelecektir. Şimdiden hazırlıklı olmak gerek.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.