YAZARLAR

Müslüm Doğan: Genel af toplumsal barışa hizmet etmeli

Siyasi düşünce suçlularının siyasete katılımları ve yoksul halk çocuklarının, suça teşvik edilmiş suç işletilmiş insanların toplumsal yaşama katılmaları belki genel affın toplumsal yararı olarak kabul edilebilir. Ama suç işlememe süreçlerini yaratmak tamamen hükümetlerin, sistemin işi.

Bir önceki yazıda af kavramına değinerek bizim affetmek, bağışlamak, silmek kategorisinde değindiğimiz hukuki uygulamanın Batı literatüründe unutmak, hatırlamamak kategorisinde ele alındığını bunun da ciddi bir epistemolojik farklılık olduğunu belirtmiştim.

Bu yazıda Türkiye’nin bir af cenneti olduğunu da vurgulamıştım; vergi aflarından, para cezalarına, imara kadar Cumhuriyet tarihi çok ama çok çeşitli af kanunlarına sahne olmuştu. Bugüne kadar yürürlüğe konan 7 ayrı genel af da bunların çok küçük bir kısmını oluşturuyordu.

Apriori olarak genel affın iyi ya da kötü olduğunu söylemek de doğru olmaz. TBMM’nin yetkisindeki af, toplumsal barışa hizmet edebileceği gibi, kamusal vicdanı yaralayabilecek bir uygulama da olabilir. Bu nedenle genel olarak “af” tan bahsetmek yerine spesifik olarak nasıl bir af getirilmek istendiğinden, bu somut affın neler getirip getirmeyeceğinden bahsetmek daha doğru olur.

Ben de bu konudaki en yetkin isimlerden biri ile 2015’de İzmir 2. Bölge Milletvekili olarak parlamentoda görev yapan ve Davutoğlu’nun kurduğu seçim hükümetinde (63. Hükümet) Kalkınma Bakanı olarak görev yapan eski HDP üyesi Müslüm Doğan ile elektronik ortamda sohbet ettim. 

Müslüm Doğan

NASIL BİR GENEL AF?

Müslüm Bey’e ilk olarak 7456 sayılı kanunu sordum. Bu kanun, 2004’te çıkarılan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanununda bazı değişiklikler yapıyordu. Sonrasında, bir af kanunu gibi düşünülen bu değişiklikleri nasıl değerlendirdiğini, bu değişiklikleri nasıl okumamız gerektiğini sordum; yapılan değişiklikler iktidarın kafasında neler olduğunu söylüyor bize?

Hocam, şimdi yasa başta pandemi ile ilgili. Biliyorsunuz cezaevinde bulunan insanların kontrollü olarak salıverilmesi söz konusudur. Bu kanun, gerekli altyapıyı tamamlamayı hedefledi. Bu yasadan yararlanan birçok insan oldu elbette. Sonuçta bu düzenlemede esas amaç pandemi. Dolayısıyla hukuki zeminde bir sıkıntı vardı, onu çözdüler. Mesele, esas olarak hükümetin kafasındaki şey, bir genel af ilan etmek. Özellikle 29 Ekim’e denk gelecek şekilde yürürlük tarihi 29 Ekim olmak üzere bir genel affın ilanı söz konusu. Hatta bunlardan birkaç gün önce hatta iki gün oldu herhalde sayın Bakanın bir açıklaması vardı, yüzyılın hukuk reformu diye, okumuşsunuzdur mutlaka.(1)

Orada ifade edilen şey genel af. Üç üniversiteden hizmet alındı. Bu hizmet alındıktan sonra bürokrasi de bu raporları aldı, değerlendirdi. Tabii bu işte yasa öncesi ve yasa sonrası bir tür aslında. Nasıl diyelim, toplumsal yaşama bu insanlar dahil edilirken, işte en çok hangi konularda suç işlenmiş, o zeminler nedir? O zeminleri ortadan kaldırmak amacıyla hazırlanan, genel olarak böyle sosyolojik raporlar bunlar. Sosyolojinin ağırlıkta olduğu bu bilimsel raporlarda bu zeminleri daraltmak, suç işleme oranı düşürmek için tedbirler var. Bu nedenle şimdi hükümetin ortaya koymak istediği şey şekillendi. Bürokrasi yasa metnini oluşturmak üzere, oldu-bitti anlamında da görebilirsiniz. Her an ufak tefek değişikliklerle bu, Sayın Cumhurbaşkanına sunulacak. Sayın Cumhurbaşkanı ondan sonra bunu siyaset kurumlarına, Meclis’te grubu olan, TBMM’de temsil edilen siyasi partilere gönderecek. Çünkü şöyle deniyor: ‘Biz bu vebali üstümüze almayacağız.’ Taslağın tamamını tartışmaya açacaklar çünkü siyaset yaparken özellikle yerel seçimlerde bunun kötüye kullanılmaması için iktidar -AKP, MHP- bu işe muhalefeti ortak etmek istiyorlar. Bu konudaki esas çaba bu. Hatta MHP'nin de bu konuda ciddi bir noktaya geldiği belirtiliyor. Siyasi suçları da, tırnak içerisinde söylüyorum ‘eline silah almamış, kovuşturmalarda sabit olmayan, tutukluluk halleri devam eden’ insanları daha çok kapsayacak nitelikte, siyasi suçları da kapsayacak bir af beklenmekte. Böyle bir düzenlemeyi kesinlikle Genel Kurul'un gündemine getirecekler.

Meclis açılır açılmaz hatta olağanüstü toplantı ile Meclis’i toplayacaklar. Eğer bu metni oluşturamazlarsa komisyon çalışması olacak. Komisyon şu anda hemen hemen şimdiden zaten belli gibi. Bu komisyonda yer alacak partilerin tüm üyelerinin ismi belli değil ama hangi partinin ne kadar üye vereceği belli. Hükümet bunu tasarlamış, bu çalışmanın komisyonda ne zamana kadar tartışılacağını ve sonuç alınacağını da hesap ederek büyük olasılıkla toplantıya çağırıp bir ekimde görüşmelere başlamak istiyor.”

GENEL AF HANGİ SORUNUMUZU ÇÖZER Kİ?

Müslüm Bey’e Türkiye'nin bir genel affa ihtiyacı olup olmadığını da sordum. Sonuçta Cumhuriyet’in ilanından bir yıl öncesinden -1922- başlayarak Cumhuriyet’in 50. yılında çıkarılan genel affa kadar 7 ayrı genel af ilan edilmiş.  2023’te bir genel af ilan edilirse bu sekizinci olacak.

Sormak istediğim şey şuydu: “Eski bir milletvekili ve bu işlerle yakından ilgilenen bir entelektüel olarak bu aflar amaçlarına ulaştılar mı? Şimdi konuşulan genel af ki artık ne kadar genel af olacaksa buradan elde edilmek istenen toplumsal fayda nedir? Yani affı neden istiyorsunuz? Elimize ne geçecek? Mesela AKP çok güzel bir af yasası çıkardı, hepimizin gönülden destekleyeceği bir genel af yasası çıkarttı. Buradan beklenecek olan yarar nedir?”

Sizin de ifade ettiğiniz gibi aslında hiçbiri genel af değil, Anayasamızda orman suçları genel aftan istisna tutulduğu için bu bile çıkan affın genel af olmasına engel. Ancak şöyle bir şey var, af toplum vicdanını kanatacak. Aslında bunları hiç tartışmaya bile gerek yok. Bunun tamamen yasama organına bırakılması gerekiyor. Yasama organı buna karar vermeli. Ama toplumdaki bir genel af talebi, genel olarak halkın vicdanında olan şeyler bellidir. Ama Cumhuriyet tarihindeki bu genel aflar ilan edildiğinde iyi bir sonuç mu alındı? Tabii ki hiçbir sonuç alınmadı ve tekrar yeni zeminler oluştu. Tekrar yasalarda belirtilen suçlar işlendi. Çünkü ülke toplumsal gerçeği itibariyle önemli bir toplumsal gelişme yaşayamadı. Yani suç zeminlerini ortadan kaldıramadık ama siyasi suçlar meselesine gelince durum biraz farklı. Türkiye'de işte maalesef bir türlü demokrasi zemini sağlamlaştırılamıyor. Her 10 yılda bir darbe dinamiği söz konusu. Sürekli hareket halinde olan bir darbe sistemi çalışıyor – ki şu anda da dinamik. O anlamda, yakın zamanda da gördük bunu. Yani ülkenin siyasal bir sorunu var: Cumhuriyetin bir türlü demokratikleşememesi nedeniyle bu tür suçlar işleniyor? Yine tırnak içinde söylüyorum, ‘Düşünce suçlarının nedeni nedir?’ İşte af, bu ülkedeki demokratikleşme çabasına katkıda bulunacaktır. İnsanlar, siyasetçiler, akademisyenler, ülkenin toplumsal gerçeği, yeni bir demokratikleşme sürecinin yaşanması talebi ile ilgili bir husus bu. Şimdi biz demokratikleşme diyoruz. İnsanlar demokratik cumhuriyet istiyorlar.  Cumhuriyet demokratik değil miydi? mantığıyla. Ama biliyorsunuz bir tweet bile insanların cezaevine girmesine neden olabiliyor. Böyle bir ülke yaşıyoruz maalesef. KHK'lar işte malum. Yüzbinlerce insan işinden aşından edildi, terbiye edilmeye çalışıyor. Siyasetçiler, siyaset kurumları bu konuda sürekli baskı altında. Mevcut anayasa, -ki artık 12 Eylül Anayasası'nı bile arar hale geldik- demokratik olmayan bir Anayasa.  Hiçbir demokratik sistem çalışmıyor. Şu anda karmaşa var. Hem ekonomik hem de siyasi bir bunalım var. Bu devam ettiği sürece genel af ilan edilse bile -yararlılık anlamında sorduğunuz için söylüyorum- bir yarar elde edilemeyecek. Sadece düşünce suçları anlamında Türkiye toplumsal pratiğine, muhalefetine güçlü bir katkı, Türkiye siyasetine büyük bir katkı düşünülebilir. Ama onun dışında genel afla, ülkedeki ekonomik sorunları çözemezsiniz, uyuşturucuyla ciddi mücadele edemezsiniz. Türkiye'yi bir istasyon halinde tutarsanız elbette ki bu başarıya ulaşmaz. Yoksul halk çocukları yine işsiz güçsüz kalacaktır ve bu toplumsal ilişkiler içerisinde suça teşvik edilecektir, suç işletilecektir. Yani kadın cinayetinden tutun da istismara kadar bu, toplumsal gelişmemizle ilgili bir husus. Kısaca şunu ifade etmek istiyorum: Yeni bir genel af, bir ihtiyaç olarak dursa da bir kazanım anlamında belki bu insanları tekrar toplumsal yaşama katma anlamında düşünülebilir. Üretim süreçlerinde bunların toplumcu yönünü geliştirme, toplumsal hayata katma anlamında faydası olabilir. Ama suç işlememe süreçlerini yaratmak tamamen hükümetlerin, sistemin işi. Ama tam tersi, bakıyoruz ki cezaevleri sayısı artırılıyor. Stratejik plana baktım 10 yıl içerisinde 24 tane cezaevinin daha yapımı öngörülüyor. Yani devlet diyor ki ben bu suçları engelleyemiyorum, yasalarda belirtilen şeyleri engelleyemiyorum. İşte düşünce suçları nedeniyle sizin hakkınızda yanlış bir hüküm kurulmuş KHK’lar ile tek başına kararlar verilmiş, yanlış kurulmuş, hükümler yanlış. Demokratik olmayan kararlardır bunlar. Ama sonuç olarak şunu söyleyebilirim, bir toplumsal yarar anlamında bu çok ciddi bir iş. Siyasi düşünce suçlularının siyasete katılımları ve yoksul halk çocuklarının suça teşvik edilmiş suç işletilmiş insanların toplumsal yaşama katılmaları belki genel affın toplumsal yararı olarak kabul edilebilir.

YENİ SORULAR

Müslüm Bey’e hak vermemek elde değil. Elbette, siyasi düşünce suçlularının siyasete katılımları ve yoksul halk çocuklarının, suça teşvik edilmiş suç işletilmiş insanların toplumsal yaşama katılmaları belki genel affın toplumsal yararı olarak kabul edilebilir. Müslüm Bey’in verdiği örnekleri yüzlerce kere arttırmak mümkün. Örneğin 2016'dan sonraki Barış Akademisyenleri Davası’nda işlerinden atılan binlerce meslektaşımız var. Bunun yanında Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibi örnekler var. Ancak Müslüm Bey’ şunu da sormadan edemedim: “Müslüm Bey tüm bu örneklerin yanında, örneğin, bir meslektaşımız Ceren Damar Hocayı Çankaya Üniversitesinde öldüren Hasan İsmail Hikmet gibi insanlar da var. Şimdi ben bu adamın afla dışarı çıkmasını istemiyorum, kadına şiddetten, çocuklara tacizden suçlu bulunanların çıkmasını istemiyorum."

Müslüm Bey ile bayağı uzun sohbet ettik. Sağ olsun, tüm sorularıma içtenlikle cevap verdi. Sohbetimiz sonrasında ben de bu konu ile ilgili epey bir şey öğrenme imkanı buldum. Bu sorunun cevabını da diğer sorularımı da bir sonraki yazıya bırakmak istiyorum.


(1) Adalet Bakanı Yılmaz Tunç 16 Ağustos’ta Adalet Bakanlığı twitter hesabından da yayınlanan videosunda bir Yargı Reformu Strateji Belgesi hazırladıklarını, bunun Türkiye Yüzyılı'nın ilk Yargı Reformu Strateji Belgesi olduğunu açıkladı. Yılmaz ayrıca, bir İnsan Hakları Eylem Planı hazırladıklarını, bunların hepsi hazırlandıktan Cumhurbaşkanı ve kamuoyu ile paylaşacaklarını belirtti. 


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.