YAZARLAR

Seçimlerin mağlupları ve mağdurları

Bu seçimlerin bir “mağlubu” varsa o da İYİ Parti’dir. Nisan 2024’e gelindiğinde artık Akşener’in ne yapacağı değil ne zaman siyaseti bırakacağı konuşulmaktadır. Öte yandan Batılı Kürt seçmenin bizatihi AKP’yi cezalandırmak için değil, kentli yaşam tarzlarını olası bir AKP yönetiminde daha fazla tehdit altında gördükleri için CHP’yi tercih ettiklerini düşünüyorum.

31 Mart yerel seçimlerini konuşmaya devam edelim; bu üçüncü yazı. İlk yazıda seçim yenilgisinin Erdoğan, AKP ve Cumhur İttifakı için ne anlama geldiğini değerlendirmeye çalıştım. Evet AKP seçimleri kaybetti ama bunu “siyasal İslam bitti” (Adıyaman örneğinden hareketle) “Tarikatların da gücü azaldı” “Erdoğan’ın sonu” gibi ele almamak gerektiğini düşündüğümü yazdım. Erdoğan’ın özellikle İstanbul’u tekrar alamaması ve partinin artık CHP’nin gerisinde ikinci sıraya yerleşmesi bu düzenin sonunu getirmedi; bu düzenin sonunun getirilebileceği düşüncesini yerleştirdi; “düzenin sonluluğu” sadece muhaliflerin değil iktidardakilerin, en başta da Erdoğan’ın zihnine kazandı: Erdoğan artık “Superman” değil o artık sadece bir “Clark Kent”

Seçimlerle ilgili ikinci yazımda ise hem  seçim sonuçlarının CHP için ne anlama geldiğini özetlemeye çalıştım hem de post-Erdoğan dönemini ele almaya gayret ettim. 

Özgür Özel CHP'nin 38. Kurultay’ında Genel Başkan seçilmişti ama koltuğuna 31 Mart seçimleri sonrasında oturabildi. Bu seçimlerdeki bir başarısızlık Özgür Özel’in genel başkanlığının da sorgulanmasına neden olacaktı; başarı, bu sorgulamaları tarihe gömdü.

CHP açısından seçimler, genel başkanın da ifadesiyle, partinin yüzde 25’lik cam tavanı yıktığı, bu psikolojik sınırı aştığı seçimler oldu. “Asla kazanamaz” denilen il ve ilçelerde CHP’nin kayda değer bir başarı göstermesi partiye yeniden bir özgüven aşıladı.

Aynı yazıda Post-Erdoğan dönemini de ele almaya çalıştım. Adı “Erdoğan-sonrası” olsa da bunun sadece Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı görevinin sona ermesi olarak ele alınmasının yanlış olacağını vurguladım. Post-Erdoğan dönemi bir ayağıyla yeniden demokratikleşme, sivil anayasa, AB’ye uyum, parlamenter sistem gibi tartışmaların güçleneceği bir dönem olacak hem de siyasette bir kuşak dönüşümü yaşanacaktı. Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Karamollaoğlu ve tüm bu aksaçlıların en genci Akşener için değil siyaset,  biyoloji de çanlarını çalmakta; İmamoğlu’ndan, Ceyar-Erbakan’a (Jonior), Özel’den, Selo’ya, Baş’a yepyeni bir jenerasyon siyasetin tepe noktalarına gelmekte. Tüm bunlar 31 Mart seçimleri “nedeniyle” olmasa da 31 Mart seçimleriyle ortaya çıkan dönüşümler olarak okunabilirler.

THE APLA’NIN İNTİHARI

2002’den sonra AKP’nin içinde eriyip kaybolan merkez-sağa yeniden hayat vermek amacıyla kurulan İYİ Parti, Millet İttifakı’nın da CHP’den sonra en güçlü partisiydi. Bir kadın siyasetçi olarak Meral Akşener’in, ideolojisi farketmeksizin seküler, kentli kadın seçmenlerin de ilgisine mahzar olduğunu belirtmek gerekiyor. The Apla’nın intiharı geçtiğimiz yılın Mart’ından bu yılın Mart'ına tamı tamına bir yıl sürdü ve 31 Mart’ta yerel seçim otobanına kendini atıveren The Apla, Yavaş ve İmamoğlu markalı iki kamyonun çarpması sonucu dâru'l-bekâ’ya intikal eyledi. İntihar süreci, Akşener’in “Şahsi hırslar Türkiye’ye tercih edildi. Masa notere dönüştü. İYİ Parti ölümle sıtma arasında bir tercihe zorlandı.” diyerek masadan kalkması, haftasına kalmadan, zehir zemberek sözlerle yüklendiği masa sakinlerinin arasına yeniden dönmesi ile başladı. Akşener’in güvenilirliği o tarihten sonra sorgulanmaya başladı. 2023 seçimlerinde alınan başarısızlık Akşener’in asabî muvazenesini ziyadesiyle bozdu. Parti “özü başına” seçimlere girmeye karar verdi; tüm seçim kampanyasını CHP’li adayları yıpratmak üzere kuran Akşener’in politik-kredisi gün geçtikçe azaldı; partiden istifaların ardı arkası kesilmedi.

31 Mart seçimlerinin sonuçları açıklandığında çoğumuz AKP’nin CHP’nin arkasında kalmasına odaklandık ama unutulmamalıdır ki bu seçimlerin bir “mağlubu” varsa o da İYİ Parti’dir. Nisan 2024’e gelindiğinde artık Akşener’in ne yapacağı değil ne zaman siyaseti bırakacağı konuşulmaktadır.

DEM-Ü DEVRAN

2023 seçimleri “HDP’nin üzerine inşa” edilmişti; 2023 kadar olmasa da HDP’nin yerine kurulan (daha doğrusu Yeşil Sol Parti ve HDP birleşmesinden sonra YSP’nin ismini değiştirmesiyle kurulan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) DEM Parti 2024 seçimlerinin de en çok konuşulan partisi oldu. Önce 2023 seçimlerinin “HDP’nin üzerine inşa” edilmesinden kastettiğimi açıklayayım. Cumhur İttifakı tüm seçim stratejisini HDP’nin ötekileştirilmesi üzerine inşa etmişti. Millet İttifakı ise bir yandan Kürt oylarına ihtiyaç duyduğu için HDP ile görüşmeye diğer yandan da “teröristle iş birliği yapıldığı” yaftasından kurtulmak için HDP ile görüşmemeye çalışıyordu. HDP ile iş birliği konusu İYİ Parti’nin de yumuşak karnını oluşturuyordu. Millet İttifakı içinde HDP ile “gevşek-ittifak/iş birliği” önerilerine en sert tepki de Meral Hanım’dan ve partisinden geliyordu. HDP bir yandan 2023 seçimlerinin merkezinde yer alırken diğer yandan da çok sıkı bir medya ambargosu ve kapatma davası ile karşı karşıya kaldı.

2023 Seçimleri HDP’nin de oylarını düşürdüğü, başarısız olduğu bir seçim oldu. Parti, özeleştiri mekanizmasını düzgünce çalıştırdı. Eski genel başkanlar görevlerini bıraktılar; YSP-HDP birleşmesinden DEM Parti’yi ortaya çıkardılar ve 31 Mart seçimlerinde, kayyum atanan tüm bölgelerde DEM parti yine başarılı bir performans seyretti. Fatih Maçoğlu’nun boşalttığı Tunceli’de de DEM Parti adayı kazandı.

DEM Parti sadece Doğu’da değil büyükşehirlerde de aday çıkardı. İstanbul’da Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş ve eski İzmir Milletvekili Murat Çepni eş başkan adayları olurlarken; Ankara’da Gülten  Kışanak ve Öztürk Türkdoğan; İzmir’de ise Akın Birdal ve Türkan Aslan büyükşehir belediyelerine eş başkan adayları olarak gösterildiler.

Kürt seçmenin tavrı Batı’dan Doğu’ya iki temel eksende şekillendi. Doğu’da Kürt seçmen HDP’nin kazandığı ama kısa sürede neredeyse tamamına kayyum atanan yerleri tekrar kazanmaya odaklandı, Batı’da ise Kürt seçmen daha çok CHP’li adaylara yöneldi: Doğu’da Kürt seçmen için “kimlik” daha belirgin iken Batı’da kentli yaşam oy verme davranışını belirledi.

Seçimlerden hemen sonra Murat Çepni ile birlikte kameraların karşısına geçen Meral Danış Beştaş, Batı’lı Kürt seçmenin tavrını DEM seçmeninin AKP’yi cezalandırmak istemesiyle açıkladı. İmamoğlu’nun “Bu oylar benim” dememesi gerektiğini salık veren Danış Beştaş DEM seçmeninin İmamoğlu’na oy vererek AKP’ye cevap verdiğinin altını çizdi. Danış Beştaş’ın yukarıda özetlediğim tespitini, bu tespitten yola çıkarak yaptığı  değerlendirmesinden ayırarak ele almak gerekir  diye düşünüyorum. Batılı  Kürt seçmenin (İstanbul, Ankara, İzmir) CHP’li adayları  desteklediği tespiti tartışmasız doğru. Ancak ben bu bölgelerde yaşayan Kürtlerin bizatihi AKP’yi cezalandırmak için değil, kentli yaşam tarzlarını olası bir AKP yönetiminde daha fazla tehdit altında gördükleri için CHP’yi tercih ettiklerini düşünüyorum.

Seçimleri konuşmaya biraz daha devam edeceğiz.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.