YAZARLAR

Ne vefasız komşumuzdun sen Meral Apla

İYİ Parti’nin bir kongre ile genel başkanını değiştirebilme basiretini gösterebilmesi ve Akşener’in bu süreci zorlaştırmaması gayet olumludur. İYİ Parti bir lider partisi değil de bir kadro partisi olacaksa bu Kurultay, partinin siyasi hayatındaki bir milat olarak kabul edilecektir. Partide lider/kadro değişikliği yapılmasaydı Akşener’in kendisi ile birlikte İYİ Parti’yi de tarihe gömeceği ayan beyan ortadaydı.

İYİ Parti 5. Olağanüstü Kongresi’ni geçtiğimiz günlerde yaptı; Akşener’in de desteğini aldığı söylenen Musavat Dervişoğlu genel başkanlığa seçildi; ne diyelim, “uğurlu kademli olsun”. “Bir arkadaşa bakıp çıkacağım”cı değil kalıcı olacağa benzer, nitekim hem Karadenizli hem tüccar: Bir başka Karadenizli tüccar Erdoğan’ın seküler olanı; öteki Karadenizli tüccar İmamoğlu’nun -tamam Başkan Nixon’dan az biraz farklı anlamda kullanıyorum- pinko-solcu olmayanı; ülkücü hareket içinden gelen versiyonu, hemi de “Gazi’li”. Haklısınız, haklısınız CHP’de kaç tane “card-carrying socialist” kaldı da İmamoğlu’nu “pinko” olmakla suçluyorsun dediğinizi duyar gibiyim ama neyse beni lafa tutmayın da konuyu dağıtmayım. Lâkin siz şimdi bana “Şaşkın, İmamoğlu’nu Genel Başkan sanıyor!” diye dudak da bükersiniz ama unutmayın birer siyaset bilimi kavramı olarak söylüyorum, İmamoğlu, partinin “leader”i değil ama “king-maker”ıdır. Siz yazın deftere, 2028’e kalmaz yine kullanırız bu kavramları.

THE APLA: BASİRETSİZ Mİ TRUVA ATI MI?

Altılı Masa’dan kalktı, hafta geçmedi oturdu. Kılıçdaroğlu’nun Masa’nın “tek muhtemel” adayı olduğunu beş yaşındaki çocuğun bile tahmin edebileceği bir politik ortamda CHP’nin belediye başkanlarını Cumhurbaşkanı Adayı olarak önerdi; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı olmalarına fit oldu. Seçimden sonra zihnine bir küşayiş geldi ki sormayın gitsin: “İttifak siyaseti ülkeyi kutuplaştırıyormuş!” Amenna ve saddakna da aklın başına yeni mi geldi? Yerel seçimler yaklaşırken bir “politik-drift” daha yaptı “özü başına” seçimlere girmeye karar verdi; “El aman özü başına seçime girersek gözü başı yarar çıkarız!” diyen (Türk sağının bayıldığı tabirle) “dava arkadaşlarını” da dinlemedi. Kilise’nin tepesinde Tanrı’nın onu kurtarmasını beklerken boğulup gidiveren papaz misali telef oldu gitti. Tarih yazayım derken tarih oldu: Ne şirin komşumuzdun sen Meral Apla!

The Apla’nın politik vefatının ardından Pandora’nın Kutusu da açılmaya başlandı. Ben The Apla’yı basiretsiz, yeteneksiz sanıyordum meğer kaçın kurasıymış Meral Hoca; günahı nabalı söyleyenlerin boynuna, hepimizi suya götürüp susuz getirmiş. Ne sihirdir ne keramet el çabukluğu marifet Cumhur İttifakı’na yardım ve yataklık edermiş de haberimiz yokmuş. Fatih Portakal lafı hiç eğip bükmeden Akşener’in Millet İttifakı içindeki bir Truva Atı olduğunu ifade ediyor; BirgünTV’ye konuşan Güven Gürkan Öztan’da Portakal ile aynı fikirde. Rivayet o kadar muhtelif ki asıl Truva Atı’nın Akşener değil, bir zamanlar İYİ Parti Siyasi İşler Başkanı olan Oktay Vural olduğu, Vural’ın Cumhur İttifakı’nın istekleri yönünde İYİ Parti’yi ve Akşener’i yönlendirdiği de iddia ediliyor.

Selahattin Önkibar'a göre de Akşener Truva Atı değil ama tabir-i caizse Erdoğan'ın Akşener’i ensesinden yakalaması nedeniyle onun dümen suyuna girdi, girmek zorunda kaldı. Vebali boynuna, Önkibar şöyle der: “…[mevcut] siyasi tablo ve iklimde İYİ Parti’nin 81 ile aday göstermesi açık bir intihardı ki 30 yıldır siyasette olan Meral Akşener’in bunu görmemesi mümkün olamazdı…. Hiçbir ilde İYİ Parti’nin şansı yoktu ve bu durum anketlere de yansıyordu.  Özellikle İstanbul ile Ankara’da aday çıkarmak tam bir harakiriydi… Meral Akşener inanılmazı yaptı ve belediye seçimlerine tek başına katıldı. Bunun iki açıklaması var.”

Önkibar bunun ilk nedeninin Akşener’in bağımsız girdikleri takdirde bir başarı elde edebileceğini düşünmesi olabileceğini söylüyor ama tüm anketler vb. ortadayken böylesi bir siyasi cehaletin eşyanın tabiatına aykırı olduğunu da konuşmasına ekliyor: “Peki o zaman olan ne derseniz, Meral Akşener hem Cumhurbaşkanlığı hem mahalli seçimlerinde görev yapmıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki görevi, Kemal Kılıcdaroğlu’nun aday olmasını sağlayıp Tayyip Erdoğan’a seçimi kazandırmaktı. Trilyonda bir kuşkunuz olmasın Akşener, Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını en baştan engellerdi. Lakin görevi gereği bunu yapmadı. Son anda masadan kalkıp, ertesi gün tekrar oturmasıysa Kılıçdaroğlu sürpriz yapmasın diye oyunu aşağı çekmek içindi. Masaya geri dönmese Kılıçdaroğlu yine mecbur kalacak Mansur Yavaş’a razı olacaktı. Ancak Meral Hanım böyle bir şey olmasın diye hemen masaya döndü. Keza mahalli seçimlere tek başına katılma kararı yine Ekrem İmamoğlu’yla Mansur Yavaş’a kaybettirmek içindi… Tayyip Erdoğan siyasi geleceğini planlama ve dizayn etme adına İmamoğlu’yla Yavaş’ı sandıkta bırakmak istedi ve Akşener o amaca hizmet etti. Akşener epeydir Saray’ın emrinde, Saray’ın hizmetinde”

Rivayet o ki Akşener’in Erdoğan’ın  “his master’s voice”u haline gelmesi biraz da hakkında açılan FETÖ davası ile ilgiliymiş. Akşener’in hakkındaki FETÖ dosyasının, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen sonra kapatılması da buna örnek olarak veriliyor. Yine Akşener ailesinden bazı isimler hakkındaki iddiaların da Akşener’in Erdoğan’ın emrine girmesinde etkili olduğu söylenmekte. Ahmet Davutoğlu'nun katıldığı programda “Meral Akşener’in masadan kalkması planlı mıydı?” sorusuna cevap vermek istemediğini söylemesi bile insanın aklına bir bit yeniği düşürmüyor değil.

Akşener, Millet İttifakı içindeki Truva Atı mıydı, yoksa Erdoğan onu FETÖ soruşturması dosyası ve ailesi ile ilgili şaibeler nedeniyle mi ensesinden yakaladı veyahut da bunların hepsi yanlış da Meral Akşener sadece partisini ve siyasal gündemi yönetmeyi beceremeyen basiretsiz, kifayetsiz bir genel başkan mıydı? Yukarıdaki tartışmaların hangisi doğru olursa olsun, İYİ Parti’nin bir kongre ile genel başkanını değiştirebilme basiretini gösterebilmesi ve Akşener’in bu süreci zorlaştırmaması gayet olumludur. İYİ Parti bir lider partisi değil de bir kadro partisi olacaksa bu Kurultay, partinin siyasi hayatındaki bir milat olarak kabul edilecektir. Dervişoğlu partiyi tekrar sağ seçmen için bir “tercih” haline getirebilir mi bilinmez ama partide lider/kadro değişikliği yapılmasaydı Akşener’in kendisi ile birlikte İYİ Parti’yi de tarihe gömeceği ayan beyan ortadaydı.

Keyifli günler…


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.