Adı Remziye Temel, suçu ‘basında hevesle çalışmak’

Beritan Canözer’in 'heyecanlı' denerek haberden alınıp tutuklanması gibi, olur a belki de Remziye’ye de basında çalışmasının suç olduğuna dair yöneltilecek tek gerekçe vardı: Heves...

Google Haberlere Abone ol

Sibel Yükler

"Felsefe okudu ama hep gazeteciliğe, televizyonculuğa ilgi duydu. Hem felsefeyi severek anlattı hem de işini severek yaptı. Hep hevesle basında çalıştı."

Bir sabah 20 gazeteci arkadaşıyla birlikte gözaltına alınan ve 16 Haziran’da tutuklanan Remziye Temel’in kardeşine ait bu sözler.

Remziye bir basın çalışanıydı. Kardeşinin dediği gibi felsefe okumuştu ama hep gazeteciliğe, basın camiasına ilgisi vardı. Öyle ki üniversiteyi bitirmeden daha son döneminde Ari Yapım’ın kapısı çalmıştı.

Hakkari Yüksekovalı 9 çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu Remziye. Hep okumaya, araştırmaya meraklı bir genç... Okumak için geldiği Diyarbakır'da Dicle Üniversitesi Felsefe bölümünü severek bitirmişti. Ama hevesi ve geleceğe bakışı felsefeyle bile sınırlı değildi. O matematiği çok seviyordu ve bir felsefeci gibi düşünüp sayısalcı gibi hareket ediyordu. Yine de aklı, belki de Kürt olmanın getirdiği tarihsel bir refleks ve felsefe okumanın uyandırdığı merakla basın sektörüne de takılıyordu. Kardeşi Sidar’ın anlattığına göre, 6 yıldır Ari’de çalışıyordu ve televizyonda olmayı seviyordu.

Matematiğe olan yoğun ilgisi, onu basın sektörünün içinde muhasebeciliğe yönlendirmişti. Bu yüzden henüz üniversiteyi bitirmeden başladığı Ari Yapım’da muhasebeye bakarken bir yandan da kurgu ve montaj öğrenmeye çalışıyordu.

Çalışma arkadaşı Reşo, “Hevesi vardı, ara ara öğreniyordu. Ancak muhasebeden dolayı tam anlamıyla kurguya geçemedi, işinde hata yapmak istemiyordu” diyor: “Çok meraklıydı televizyonculuğa. Sayısala olan merakıyla harmanlıyordu işini. Kendi işini yaparken bir yandan çekilen programları izlerdi. İyi bir izleyiciydi hatta. Hataları iyi görürdü. Basın kolundaki branşları, kavramları, çalışma sistemini iyi bilirdi. Hatalarımızı, olması gerekenleri tek tek anlatırdı.”

‘FİŞLENDİLER, BİR YERLERE ÇEKİLDİLER, OLMADIKLARI ŞEKİLDE LANSE EDİLDİLER' 

Reşo, Remziye için “kendi ayakları üzerinde duruyordu” diyor. Üniversiteyi bitirmeden işe başlamasının da bir nedeni bu. “Okuduğun bölümle çok zıt bir meslek seçtin Remziye” dediğinde Reşo, karşısında çok net bir kadın bulduğunu söylüyor: “Söz konusu felsefe olduğunda o bölümün kattıklarını arkadaşlarına katan bir Remziye çıkıyordu içinden. Ama aynı zamanda iyi bir izleyiciydi ve muhasebeyle de sınırlı değil. Örneğin montaj yapma hevesinin olması gibi. Gazetecilik mesleği yapan herkesin onur duyacağın anları hep vardır. Remziye, Abdurrahman, Mazlum… O da işine ciddiyetle yaklaşırdı.”

Remziye’nin, beraber tutuklandığı arkadaşlarının birçoğu gibi daha önce hakkında hiç dava açılmamış. Öğrenci olduğu yıllarda bir kere öğrenci eyleminde gözaltına alınmış ve hemen serbest bırakılmış. Reşo, şimdi tutuklu olan çalışma arkadaşı Remziye ile ilgili buna ilişkin bir anısını anlatıyor: "Benim bir dosyam vardı, avukatla görüşmeye gittikten sonra ofise geldim, girişteydi odası. Birbirimizi görünce, ‘Dosyasızlık nasıl duygu?’ diye sordum, çünkü daha önce hakkında hiç dava açılmamıştı. Dedi, ‘Çok güzel bir şey, neden dosyam olsun ki…’ Şimdi düşünün gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanan arkadaşlarımızı… Fişlendiler, bir yerlere çekildiler, olmadıkları şekilde lanse edildiler. Bu çok kötü…”

Geçen hafta ablasını ziyaret eden Sidar ise Safiye Alagaş, Neşe Toprak ve Elif Üngür’le birlikte kalan Remziye’nin moralinin yüksek olduğunu, koğuşta kitap okuyarak, felsefeden, haberlerden konuşarak vakit geçirdiklerini söylediğini aktarıyor. Ve ablasının aklının hala işinde olduğunu ekliyor: “Muhasebeye şu an kim bakıyor, neler yapılıyor?’ diye sorup duruyor.”

BASIN KURUMUNDA ÇALIŞMAYI ONUR MESELESİ GÖRMEK….

Tanıyanlar, neşesi, şen şakraklığı ve heyecanıyla bilinen Remziye’nin, en çok hakkında haberlerde kullanılan fotoğrafına canının sıkılacağını söylüyor.

Reşo, “Bu fotoğrafı kim, nerden buldu, hiçbirimizde yok. Nereden bulundu bilmiyorum ama Remziye bu fotoğrafı görse sinir olur” diyor. Aynı şeyi söyleyen Sidar, ablasının sevdiği ve görünce mutlu olacağı fotoğrafları seçiyor.

Remziye’nin kullanılmasını isteyeceği o fotoğrafları seçerken, onu aksi şekilde göstermek isteyenlere inat basın çalışanı olmakta nasıl da inat ettiğini düşünüyorum. Muhasebeye bakarken bir yandan kurgu ve montaj öğrenmeye çalışan, felsefe, matematik ve televizyonculuğu bir pratikte çözüp hayatına yediren, heyecanla, arzuyla basın kurumunda çalışmayı onur meselesi gören, inatçı, kahkahalı, cesur ve emekçi bir kadın Remziye...

Yapım şirketinin, o yapım şirketinde çekim yapmanın, televizyonda program sunmanın, hatta televizyona sokak röportajı vermenin bir bütünen suç sayıldığı; kamera, mikrofon ve fotoğraf makinelerinin suç delili olarak sergilendiği soruşturmaya göre, Remziye 6 yıldır o “suç mahalli”nde hevesle çalışıyordu. 

Beritan Canözer’in yıllar önce “heyecanlı” denilerek haberden alınıp tutuklanması gibi, olur a, belki de Remziye’ye de neden basında çalışmasının suç olduğuna dair yöneltilecek tek gerekçe vardı: Heves.