YAZARLAR

Sivil bir Anayasa teklifi: 'Herkes için kültür'

Türkiye'nin en eski ve köklü sivil kültür sanat girişimlerinden, Dr. Nejat F.Eczacıbaşı'nın 1973'te kurduğu ve bugün 40 yaşını çoktan aşmış İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) kültür politikaları çalışmaları kapsamındaki altıncı raporu, "Kültür-Sanatta Katılımcı Yaklaşımlar" başlığı ile yayımlandı.

İKSV'nin, Türkiye’de 16 Nisan Anayasa (görünümlü rejim) referandumu üzerinden 'evet' ve 'hayır' tercihini belli eden sivil ve resmî kesimlerin yanı sıra, kültür-sanat figürleri ve kurumlarında da yavaş yavaş bariz bir kutuplaşmaya gittiğimiz şu günlerde yer alan raporu, İnternet üzerinden de okunabiliyor.

Raporu mevcut 'evet' / 'hayır' kamplaşmasıyla benzeştirmemiz, dokümanın Türkiye'deki kültür - sanat hayatına katılma ve katılmama nedenlerini inceleyerek yola çıkmış olmasından kaynaklanıyor.

'Sanatsever' kişi veya kurum denilen hayaletlerin kimler olduğunu anlamaya gayret veren ve 'Bağımsız kültür politikaları araştırmacısı' Dr.Ayça İnce ve İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Araştırma Uzmanı Ceren Yartan'ın katkılarıyla hazırlanan raporda, kültür - sanat gazeteciliği ve yazarlığının emektarlarından, sevgili Rümeysa Kiger'in de, kültür sanat kurumlarının temsilcileri ile yaptığı kıymetli görüşmeler üzerinden, büyük emeği var.

'BAMBAŞKA BİR HUZUR OPERASYONU'

. .

İşte 98 sahifelik bu rapor da Türkiye'de kültür ve sanatın, toplumsal dönüşüme ne ölçüde aracılık edebileceğine dair potansiyel barındıran 'katılımcı yaklaşım ve uygulamalar'ın kişi ve kurumlar nezdinde yaygınlaştırılmasına yönelik eşgüdümlü bir farkındalık girişimi. Bu açıdan, rapor her nedense bana Türkiye'de son dönemde eşzamanlı olarak sabaha karşı yapılan 'Huzur' operasyonlarının bambaşka niyetlisini çağrıştırıyor.

Tophane'de ve Dolapdere'de üç müzenin (Mimar Sinan Resim Heykel Müzesi, İstanbul Modern ve Vehbi Koç Vakfı Çağdaş Sanat Müzesi) en az iki yıllık inşaat sürecine girdiği, bir zamanların 'kültür sanat' kordonu Beyoğlu'nda şu sıralar en çok izlenen afişlerin 'Satılık' ve 'Kiralık' olduğu, bir umut açılan galerilerin daha sonra önünden geçtiğinizde birden bire kapanıverdiği bir dönemin İstanbul'unun fotoğrafını çekiyor.

Yayının ilgi çekici olan tabirlerden biri, yine, raporun kendi basın bülteninden bize şöyle göz kırpıyor: "Kültür sanat kurumları ile izleyici arasındaki mesafenin azaltılması." Rapor bu yönüyle, İKSV gibi sivil bir kültür sanat kurumunun dahi, 'Daha da nasıl sivilleşebiliriz?' meselesini ciddiyetle ele aldığı yeni üç yıllık 'iletişim stratejisi' (ki bu bile paradoksal bir mesafe üretiyor) hamlesinin bir aygıtı olma özelliğini gösteriyor.

Yani raporun, hem sivilleri, hem resmî ve hem de gayrıresmî kültür sanat profesyonelleri ile izleyicilerini aynı anda eğiten bir 'açık öğretim' ders kitapçığı olduğu bile düşünülebilir.

"Herkes için kültür" düsturuyla demokratik bir yaklaşım gözeten kitapçıkta, 'izleyici' ya da şahsen sevmediğim 'sanatsever' denen klişeleştirilmiş varlıktan, katılımcı denen öznel, aktörsü biçime evrilmenin, kültür sanata nasıl yansıdığı veya yansıtılamadığı büyüteç altına alınıyor. Bu alanda iletişim krizlerine sebep olan bireysel, çevresel, fiziksel, maddî ya da ulaşılabilirlik, güvenlik ve bizzat iletişimden kaynaklı engeller, özellikle üzerine gidilen meseleler arasında geliyor.

İçerdiği önemli kısımlar sebebiyle alanın uzmanları için adeta bir ayraç kuyusu sayılabilecek rapora göre örneğin, "Bugün dünyanın farklı coğrafyalarında benzer şekillerde yaşanan siyasi ve ekonomik bunalımlardan çıkış yolunda, kültür-sanatın dönüştürücü ve iyileştirici gücünün farkına varılması ve yaratıcılığa yatırım yapılması önem taşıyor."

2017 Türkiye'sinde gazeteci, akademisyen ve sanatçılar hakkında toplu ve bireysel olarak devlet nezdinde yapılan hukukî işlemlerin birinin bitip, ötekinin başladığı bu dönemde, bu rapor işte sırf üstte okuduğumuz cümle yüzünden bile önem taşıyor. İKSV raporunda bu açıdan Türkiye'nin küresel pozisyonu, çeşitli alanlarda BM verilerine dayalı 'İyi Ülkeler Endeksi'ne dayandırılarak, şöyle aktarılıyor:

Bilim ve teknolojide 51. sıra: Nobel ödülleri, patentler ve uluslararası çalışmalar vb.,

Kültürde 58. sıra: Basın özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, UNCTAD verilerine göre yaratıcı hizmet ve ürün ithalatı vb.,

Gezegen ve iklim konularında 60. sıra: Karbon ayak izi, sera gazı salımı, çevre kirliliğini önleme vb.,

Uluslararası barış ve güvenlikte 72. sıra: Silah satışı, güvenli internet, Birleşmiş Milletler barış gücüne katkı ve çatışmalarda yer almama vb.,

'TÜRKİYE'NİN EN KİTLESEL KÜLTÜR ETKİNLİĞİ: TV İZLEMEK' 

tvv

Rapor bize, Türkiye'de bireylerin katılımcılık düzeylerini kültür sanat alanında da ispat eden bir bilgi veriyor. Türkiye ve Dünyada Vatandaşlık Raporu'na dayalı bu detaya göre, Türkiye'de her 100 kişiden yalnızca altısı bu alandaki herhangi bir yapı veya derneğe üye olmuş. Bu, Türkiye'nin sondan ikinciliği de demek. Bu aynı zamanda, toplumsal hayata katkı ve katılımdaki oran düşüklüğünün de bir yansıması ve rapor, bize Türkiye'de her 100 kişiden sadece 14'ünün birbirine güvendiğini, hatta bu duygunun da birbirine 'benzeyenler', yani akraba, komşu veya hemşeriler bulunduğunu söylüyor. Yani raporun Türkçesiyle, "Türkiye'de insanlar, dışarıdaki 'sıradan' insanlara güvenmiyorlar."

Bu 'organik' yabancılaşma hali, geçen yıl yayınlanan Türkiye'yi Anlama Kılavuzu'nda da çırılçıplaklaşıyor. İPSOS imzalı ve 34 ilden 14 bine yakın kişiyle yapılan görüşmelere bakılırsa, Türkiye'de her iki kişiden biri sinemaya gitmiyor, on kişiden dördü kitap okumuyor, on kişiden yedisi konser, tiyatro, opera gibi bir etkinliğe dahi katılmamış ve yine on kişiden altısı da, ne İnternet, ne DVD ve benzeri yollarla, film ve dizi seyretmiyor. Ama, Türkiye'nin en kitlesel 'kültür sanat' etkinliği ne derseniz, her on kişiden ortalama sekiz ilâ dokuzunun TV izleyiciliği, en baştaki yerini alıyor.

İKSV'nin 2012'de 'Yeni Anayasa İçin Öneri' olarak sunduğu, "Her bireyin kültürel yaşama katılma, erişme ve katkı sağlama hakkı", kitabevlerinin dahi saldırıya uğradığı, sanat eserlerine yönelik vandalizmin rutinleştirilmeye çalışıldığı şu günlerde, gayet güzel bir zamanlamayla bu kitapta da vurgulanıyor.İKSV'nin katılımcılık tanımlaması, kitapçıkta bu yönüyle paylaşılası ifadeler içeriyor: "Çünkü katılımcılık, kişilerin gözlemleyen, keşfeden, seçip bir araya getiren, algılayan ve kendini ifade eden bireyler olmalarını sağlayacak süreçleri yaratmayı hedefliyor." Yine bu rapordan alıntılanası şu tanımlama da izleyicilere yönelik: "Sanatın toplumsal rolü ve yaşamı iyileştirmeye katkısı göz önüne alındığında izleyiciler, sanat kurumlarının tüketicileri değil, doğal ortakları olarak öne çıkmalıdır."

'18-24 YAŞ ARALIĞININ %70'İ ETKİNLİKLERE KATILMIYOR'

İKSV'nin raporu, küresel kültür sanat yapılanmaları ve geri bildirim vakalarını olduğu kadar, Türkiye'deki bellibaşlı kurum ve girişimler ile sanat oluşumlarını da bünyesinde tutuyor. Profesyonel veri araştırma ve istatistik kurumlarına dayandırılan raporda, farklı uluslararası sosyolojik ve ekonomik temellere dayalı olarak izleyicinin de çok yüzlü tanımlama biçimleri gözler önüne seriliyor.

Meselenin Türkiye ayağına baktığımızda, GfK Haziran-Eylül 2016 verilerine göre kültür sanata en yüksek katılım oranı, 18 ile 24 yaş aralığında, ancak geliri yüksek olarak tanımlanan AB grubunda gerçekleşiyor. Bu yaş aralığında hiç bir etkinliğe katılmadığını söyleyenler ise, yaklaşık yüzde 70 gibi ezici bir çoğunluğu ortaya koyuyor. Rapor bu anlamda katılımı teşvik edici bir unsur olarak, 'nitelikli kültür sanat dersleri'nin varlığının, manzaraya olumlu etki yapmasının şaşırtıcı olmayacağı yönünde bir 'tavsiye' bildirimini de içeriyor.

Rapor ayrıca, kültür sanatta belli disiplinlere 'alışkın' olanların, öteki dallara yönelik önyargılarını da bir mesele olarak ele alarak, şu güzel önermeyi kayıt altına alıyor: "Mümkünse bu sunum ve karşılaşmaları, önyargıları gözden geçirtecek bir şekilde rehberli, ya da karşılıklı diyaloğa imkân verecek bir formatta tasarlamak, yeni kitlelerle tanışmayı sağlayabilir." Rapor buna örnek olarak, Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası'nın (Halen YouTube'da da videosu paylaşılan) Temmuz 2015 Sarıyer Pazarı konserini örnekliyor.

Bu satırın yazıldığı sıralarda bir Avro'nun yaklaşık dört liradan satıldığı, Dolar'ın ise 3,7 TL'den alıcı bulduğu düşünülecek olursa, kalite ve evrenselliği adına Türkiye dışından büyük ölçüde beslenen kültür sanat endüstrisinin hacim büyüklüğü, belki bu 'ekonomik darboğaz'da bizlere daha iyi bir fikir verebilir.

'SEKTÖR SANATSEVERE EN İYİSİNİ VERMEYE ÇALIŞIYOR'

kons

Sözgelimi, Biletix verilerine göre 18 Şubat'ta İstanbul Beyrut Performance Hall'da Duman'ı dinlemek için, bir 'sanatsever'in yaklaşık 70 lirayı (hemen hemen 20 dolar) gözden çıkarması şart.Eh, yemesi içmesi yol harcı, bu 100 lirayı da geçebiliyor. Buna mukayese olarak diyelim ki, Joshua Tree 30'ncu Yıl Dünya Turnesi'ne devam eden U2 grubunu baharda İngiltere'de Noel Gallagher ve High Flying Birds ile dinlemenin maliyeti ise, asgari 70 dolardan başlıyor, 1300 dolara kadar çıkıyor.

Yani ? Yanisi, evet tamam, kabul; Türkiye'de kültür ve sanatın çoğunluğu öğrencilerden oluşan 20-40 yaş arası izleyicisinin alım gücü çok düşük. Ancak sektör de dünyanın geri kalanına kıyasla, sanatsevere en iyisini, en demokratik biçimle verebilmek için gerçekten elinden geleni yapıyor.

İKSV raporu bu yönüyle, kültür sanata katılımda 'maddi engeller' bölümünde bize şu hayati tespitlerde bulunuyor: "Türkiye özelinde kültür-sanat harcamalarına bakıldığında özellikle son üç yıl içinde bir düşüş söz konusu. TÜİK’in her yıl açıkladığı hane halkı tüketim verileri kıyaslandığında, yıllar içinde hane halkı harcaması artarken, kültür-sanata ayrılan payın düşmekte olduğu görülüyor.

Hane halkı kültürsanat tüketim harcamalarının oranı 2013’te %3,1’den 2014 yılında %3’e, 2015’te ise %2,9’a düşüyor. Genel harcamalar artarken kültür-sanata ayrılan payın düşmesi birçok faktörden kaynaklanabileceği gibi, ülkede yaşanan güvenlik sıkıntıları, kültür-sanatın var olmasını kolaylaştırıcı koşulların azalması buna sebep olarak gösterilebilir. İstanbul, bölgesel ölçekte en yüksek kültür-sanat harcaması oranına

(%3,8) sahip il olarak öne çıkıyor.(...) İstanbullu bir hane, hanede kaç kişinin yaşadığından bağımsız olarak aylık gelirinin 115,63 TL'sini kültür-sanata harcıyor. Bunun 32,37 TL'si ise, %18 KDV ve %10'luk eğlence vergisi ile devlete gidiyor.

'ÜCRETSİZ ETKİNLİKLER ÖNEMLİ'

Böylesi nice önemli tespiti barındıran, engelli bireylerin kültürel haklarını da detaylarıyla tartışan ve örneklendiren İKSV raporunun bizce dikkat çekici kimi diğer unsurlar da şöyle: "Sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı kabul edilebilecek grupların katılımını sağlamak için, ücretsiz etkinlikler yapmak gerekli ve önemli. Kurumların düzenledikleri ücretsiz etkinlikleri de en az ücretliler kadar özenli ve nitelikli kılmaları, belli önyargıları kalıcı biçimde değiştirebilir."

İlgili dokümanın vurguladığı bir diğer kültür kurumu ise kütüphaneler ve yayında, 7/24 açık olan Atatürk Kitaplığı üzerinden şu tavsiyede bulunuluyor: "Atatürk Kütüphanesi örneğinin işaret ettiği üzere, kültür-sanat kurumları, izleyicilerin sosyalleşme ihtiyacı gibi talep ve zevklerini dikkate alarak, mekânlarını aidiyet hissedilecek yerlere dönüştürebilirler."

vfvvvvvvv

Aidiyet, eşitlik ve birleştiricilik gibi unsurları da çeşitli kültür pratikleriyle delillendiren İKSV raporunda, Suriye krizine değen bir kültürel rehabilitasyon örneği ise, 23. İstanbul Caz Festivali'nde Damon Albarn'ın Suriyeli müzisyenlerle verdiği konserle veriliyor. Bilindiği üzere İKSV, bu konserde sahne önünü de es geçmemiş ve Vehbi Koç Vakfı, Sabancı Vakfı ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği işbirliğiyle ilgili etkinliği yaklaşık 300 Suriyeli mülteci de izleme şansını elde etmişti.

Kamu, izleyici ve sivil yapının okumasına eşzamanlı olarak açık bu detaylı raporun, kültür sanat dünyamız için 'sivil bir anayasa referandumu' taslağı lezzetinde olduğu aşikâr. Bu raporda bir 'hayır' varsa, hani onu da belki şöyle tariflemeli: Bireyin elindeki her türlü kültür ve sanat unsurunu olanca ifade özgürlüğü ve paylaşımcılıkla sahiplenerek, 'Hayır, ben de varım,' deme hakkı.

Paylaşmak için: http://cdn.iksv.org/media/content/files/KulturSanattaKatilimciYaklasimlar.pdf