YAZARLAR

Hırdan ne çıkar?

Trump, Erdoğan için bir sigorta olarak hâlâ devrede kalsa da ABD, Türkiye’yi ucu açık ameliyata alıyor. ‘Trump garantisi’ ilişkilerin tabiatında var olan karşılıklı bağımlılık ilişkisini tek taraflı mahkumiyete dönüştürüyor. 

Siyasetin patırtısı zevahiri kurtarmaya yetiyor. Sahte zaferler en içeriksiz gürültülerden devşiriliyor. “Dik duran” birkaç laf! Sahne önündeki hır-gür diplomasinin arka tarafta çözemediği sorunlardan kaçış için sergilenen bir cinlik sanki.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 13 Kasım’da Başkan Donald Trump karşısındaki sahne performansına bakıldığında etekteki taşlar dökülmüş gözüküyor ama o taşlar diplomasinin önünde hâlâ taş.

Erdoğan’ın Oval Ofis’e taşıdığı taşlar ve talepler belliydi:

- Ruslardan S-400 alımı nedeniyle CAATSA kapsamında öngörülen yaptırımların geri çekilmesi.

- Türkiye’nin üretim ortağı olduğu F-35 programına geri alınması.

- S-400’lerden vazgeçmeden ABD’den de Patriot alınması.

- ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ortaklığını bitirmesi.

- Barış Pınarı’nın Erdoğan’ın kafasındaki haritaya göre genişlemesi.

- Halkbank soruşturmasının düşürülmesi.

- Fethullah Gülen’in iadesi.

***

Trump, Kongre’de Türkiye’yi kayıran siyasetini tıkayan senatörleri Beyaz Saray’a davet edip Erdoğan’la yüzleştirdi. Belki bu manevra, Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Jim Risch’in dillendirdiği gibi yaptırımların şimdilik Senato’nun gündemine alınmaması yönündeki eğilimin önünü açtı. Fakat bu, Erdoğan’ın bir şey vermeden koruyabileceği bir eğilim de değil.

Zirve sonrasında da CAATSA yaptırım tasarısının öldürülmesi ve F-35 programına dönülmesinin ön şartı kalkmadı: Satın alınan S-400 füze sistemlerinin çalıştırılmaması ve Rus sistemlerinin bir daha alınmaması. Bir de Suriye’de Türk askeri müdahalesini Tel Ebyad ve Ras’ul Ayn’la sınırlayan 17 Ekim Ankara Mutabakatı’na uyulması var.

Geçici süreliğine yaptırımların savuşturulması eğer bir başarıysa bu sefer Ruslarla savunma ortaklığı bir başarısızlık faslına dönüşecektir. O vakit Türkiye, 2.5 milyar dolar döktüğü S-400’leri boru niyetine İSKİ’nin kanalizasyon şebekesinde kullanabilir. Hikâyenin her bir faslı bir rezalete gidiyor.

S-400 alımıyla ilintili F-35 meselesinde de Türkiye ipin ucunu kaçırıyor. Erdoğan, "F-35 konusunda görevlendirmeyi yaptık, temennim odur ki olumlu netice alırız, Trump'ı yapıcı gördüm" derken o sıralarda Kongre’de F-35 Programı Direktörü Korgeneral Eric Fick, Türkiye’nin ürettiği parçalara alternatif üretici bulduklarını, kalan 12 parça için arayışın sürdüğünü ama aksama olmayacağını söylüyordu. Türkiye’nin ürettiği parça sayısı 900. ABD, Türkiye’ye 3.5 milyar dolarlık paketle Patriot teklifini de geçen yaz geri çekmişti.

Temsilciler Meclisi’nden geçen yaptırım tasarısının yasalaşmasını önlemek için sürecin Senato ayağında frene basılmıştı. Bunu temin eden 17 Ekim Ankara Mutabakatı’ydı. Bu mutabakat sayesinde başkanlık kararnamesiyle gelen yaptırımlar da kaldırılmıştı.

Zirve bu krizi bitirmedi. En fazla taraflar zaman kazandı denebilir. Bir ileri bir geri alınan yaptırım tehdidi, Erdoğan’a istediklerini yaptırma konusunda bir sopa olarak tutuluyor.

Senatör Risch’in, “Yaptırım tasarısını şimdi geçirmemek en iyisi” sözünden hoşnut olanlar devamına gözlerini kapatıyor: “Fakat o silah satışı tamamlanmamalı.”

Senatör Lindsey Graham da Ermeni Soykırımı Tasarısı’nı Senato’da engellese de CAATSA yaptırımlarını gündemden düşürme niyetinde değil:

“S-400 konusunda çözüm bulamazsak ve Suriye’de kabul edilebilir bir güvenli bölge sağlanamazsa Temsilciler Meclisi’nden geçen tasarının bir versiyonunu Senato’ya getireceğiz.”

Ve Graham’a göre tasarıya destek 5’e karşı 95.

Senatör Ted Cruz da Oval Ofis’e giden senatörler olarak Erdoğan’a, “S-400’leri konuşlandırmaya devam ettiği sürece Türkiye’ye F-35 satılmayacağı” mesajını verdiklerini anlattı. Bu tablo Türkiye’ye karşı baskının canlı tutulacağı anlamına geliyor.

***

SDG konusuna gelince; Amerikalıların fikri değişmedi. Beyaz Saray’da odayı karartıp tablet bilgisayarından propaganda filmi izlettirmek her kimin fikriyse, bu, devletten devlete izlenecek bir yol değil. Dışişleri’ni, Pentagon’u, CIA’i önüne oturtup hesaba çeken ve bilgi alan senatörlerin bundan etkilenmelerini beklemek naifçe. Suriye'ye el atmış tüm gizli servislerin elinde hakikisinden tonlarca film vardır. Ve bunlar Erdoğan aleyhinde 1001 kabus senaryosu eder. Nitekim filmi izleyen Graham, Erdoğan’a dönüp, “Pekâlâ, Kürtlere de sizin yaptıklarınız hakkında bir film çektirmemi ister misiniz?” demiş. Graham, Erdoğan’a karşı koyduğunu anlatırken de, “IŞİD’i yok etmek için çok daha fazlasını yaptıklarına dair Türk anlatısını şiddetle reddettim. IŞİD’e karşı mücadelede çoğunluğu Kürt olmak üzere 10 bin SDG savaşçısının öldüğünü ve Amerika’nın onları terk etmeyeceğini bilmelerini istedim” dedi.

Senatör Cruz da görüşmeden sonra, "Senato’daki arkadaşlarımla birlikte Kürt müttefiklerimizi korumaya dönük politikaları geliştirmeye devam edeceğim” açıklamasını yaptı. Savunma Bakanı Esper ise zirveyi takiben, "SDG ile ortaklığımız sürecek" mesajı verdi.

Erdoğan, SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’ye yapılan Beyaz Saray davetini de rahatsızlık konularının başına yerleştirmişti. Trump, yandaşlığını anında teslim ettiği malum gazetecinin, “Terörist Mazlum Kobane'yi davet konusunda hâlâ aynı fikirde misiniz?” sorusuna, "Onunla yakın çalışıyoruz” yanıtını verdi. Fakat Trump, “Cumhurbaşkanı ile de yakın çalışıyoruz” diye ekleyerek durumu eşitledi. Trump’ı köşeye sıkıştırdığını zannedenler yedikleri golün farkında değil. Trump ayrıca Serkan Gölge teşekkürü ile yargının, ‘yandaş muhabir’ vurgusuyla medyanın Erdoğan’ın tekelinde olduğunu söylemiş oldu. İade değil ‘geri takdim edilen’ mektuplar gibi bu laflar da geçiştirildi.

Elbette Amerikalıların Kürtlerle ortaklığı güvenilir değil. Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in de ifade ettiği üzere, “SDG’ye destek geçici ve dönemseldir." Ancak Erdoğan, ruh ikizi Trump’ın kendisine Mazlum Abdi ile aynı perdeden seslenmesini bile önleyemedi.

***

Özetle S-400 komisyona havale edilmiş olsa da aralıktaki NATO zirvesine doğru mesele yeniden ısınacak. S-400 kilidi çözülmeden ne F-35 ne de Patriot konusunda bir gelişme olabilir. Gülen ve Halkbank dosyalarında zaten kımıldama yok. ‘İyi polis’ Trump kötü polisleri Oval Ofis’e çağırdı. Trump belki bu şekilde Türkiye dosyasından dolayı Kongre’den yediği şamarlardan kurtulmayı da umdu. Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin Demokrat üyesi Chris Murphy’nin, “İsabetsiz yaptırımlar Erdoğan’ı güçlendirebilir” uyarısı Türkiye’yi kaybetmek istemeyen kurulu düzenin çizgisini yansıtıyor. Fakat bu uyarının geçerlilik süresi verilecek tavizlere bağlı.

Kongre’de güçlenen bu eğilime karşın Trump, Erdoğan için bir sigorta olarak hâlâ devrede kalsa da ABD, Türkiye’yi ucu açık ameliyata alıyor. ‘Trump garantisi’ ilişkilerin tabiatında var olan karşılıklı bağımlılık ilişkisini tek taraflı mahkumiyete dönüştürüyor. Bu işin bir de Moskova ayağı var. Rusya lideri Vladimir Putin’in elindeki filmler Erdoğan’ı daha fazla hareketsiz bırakacak türden. Erdoğan, Türkiye’nin Amerikan çıkarları açısından ‘garanti ortak’ olduğu vurgusunu yinelese de Suriye’de artık Rusya ile çalışmak zorunda.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.