YAZARLAR

Meydan muharebesinden Kerç dalaşına: En pahalı faşist kart

Ukrayna, NATO ile Rusya arasında kum torbası olmaktan kurtulamadığı için Kiev’in belini kıracak hamlelerin ardı kesilmiyor. Önüne gelen bütün pasları değerlendirerek Ukrayna’nın stratejik değerini erozyona uğratan Putin, Kiev’de neofaşist cephe ve Batılı finansörlerine müteşekkir olmalı.

Batı-Rus hesaplaşması Ukrayna üzerinden yeni bir fasıl daha açtı: Kerç Boğazı Krizi. 25 Kasım’da Rus donanması, Karadeniz ile Azak Denizi'ni birbirine bağlayan boğazdan protokol dışı geçmeye kalkışan üç Ukrayna gemisine müdahale etti. Gemilere el konuldu, 23 mürettebata iki ay hapis cezası kesildi.

Moskova’ya göre gemiler boğazdan geçmek için gereken bildirimde bulunmadı. İzinsiz Rus karasularına girdiler, telsiz uyarılarına yanıt vermediler ve hızla boğaza doğru ilerlediler. Haliyle müdahale kaçınılmazdı.

Kiev’e göre ise bildirimde bulunuldu. Gemiler uyarı üzerine 12 milin dışına çıktı. Rusya 2003 anlaşmasını ihlal etti.

2003 tarihli ikili anlaşma Azak Denizi'ni iki ülkenin serbest geçiş hakkıyla birlikte iç suları sayıyor. Anlaşmanın nasıl uygulanacağına dair protokole göre geçişlerde bildirimin 48 saat önce yapılması, 24 saat içinde teyidin verilmesi ve geçişten dört saat önce koordinasyon için telsiz iletişimine geçilmesi gerekiyor. Geçişlerin rehber kaptanla yapıldığı boğaz trafiğinden Rusya’nın bölgedeki üç seyrüsefer merkezi sorumlu. Zorlu bir geçiş olduğu için de gemi trafiği oluşuyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko müdahaleyi işgalci ve sömürgeci emellerin devamı niteliğinde saldırganlık olarak niteliyor.

Ancak kimin provoke ettiği meselesi tartışmalı. Yanıtsız sorular var: Bildirim nereye, ne zaman yapıldı? Yapıldıysa teyidi nerede? Ukrayna Kırım’ı kendi toprağı, haliyle karasularını kendi karasuları sayıyor. Fakat bölge referandumla Rusya’ya katıldı ve karasuları da Rusların kontrolünde. Ama Rusların yanıt vereceği bilindiği halde neden Kırım’ın karasularına girildi? Rus tarafı uyarı yaptığı halde neden yanıt verilmedi? Neden telsizler iletişime kapatıldı? Ukrayna eylülde prosedüre uygun olarak donanma gemisi göndermiş ve sorun çıkmamıştı.

Bu tablodan hareketle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de, Poroşenko’yu seçimler öncesi provokasyona kalkışmakla suçluyor. Rusların senaryosuna göre Poroşenko, ikinci tura kalmaktan korktuğu 31 Mart seçimlerini erteletmek ya da milliyetçi kesimleri yanına çekmek için olağanüstü koşullara ihtiyaç duyuyor. Olayın hemen ardından 10 bölgede sıkıyönetim ilan edilmesi Ukrayna muhalefeti içinde de aynı kuşkuya yol açtı. Halbuki 2014’te Kırım elden giderken bile sıkıyönetime gerek duyulmamıştı. Poroşenko ilk açıklamasında “İşgal tehlikesi var. Rusya sınırlarımızdaki tank sayısını üçe katladı” dedi. Ardından Washington Post’a demecinde “Putin Rus İmparatorluğu'nu geri getirmek istiyor. Bütün Ukrayna’yı istiyor. Kendisini Rus Çar’ı olarak görüyor, Ukrayna olmadan imparatorluğun işlemeyeceğini düşünüyor. Bizi sömürge olarak görüyor” diye korku pompaladı. Poroşenko’nun halk desteği dört yılda yüzde 55’ten 10’a düştü. ‘Turuncu Devrim’in başbakanı Yulya Timoşenko ve aktör Vladimir Zelenskiy’nin gerisinde. Sinik bir hesapla Poroşenko’yu, ‘Güller Devrimi’nin solan gülü Mihail Saakaşvili’nin durumuna düşmekten ancak bir kriz kurtarabilir. Biçare ve muhtaç. Dört yılda yolsuzluğa, rüşvete ve oligarklara dayalı düzende hiçbir değişiklik getirmedi. Çaresizlikten 1930’ların “Ordu, Dil, İnanç” sloganıyla milliyetçi bir kampanyaya soyundu. Sıkıyönetim kararıyla en fazla memnun ettiği ‘manga’ da Azov Taburu oldu. Elbette Poroşenko’nun Batı’da da karşılığı var. Soğuk Savaş’ın ayak izlerinden sapmayan Batılı yayın dünyasının estirdiği havaya bakacak olursak sadece Ukraynalılar değil eski SSCB veya Doğu Avrupa ülkeleri yaklaşan Rus işgalini düşünüp zıngır zıngır titremeli. Ukrayna askeri kaynaklarının verileri de bu korkuyu besliyor. Buna göre Rusların Ukrayna sınırlarına yığdığı asker sayısı 77 bini buluyor. İlaveten Kırım’da 40 bin asker, Azak Denizi’nde de 40 gemi var. Ukrayna da ağustostan itibaren Azak Denizi'ndeki askeri varlığını artırma yoluna gitti.

Amerikan ordusunda pilot iken gazeteciliğe geçiş yapmış Nolan Peterson bölgeden geçtiği yorumunda “Ukrayna’nın doğusundaki bir iç savaş değil. Asla olmadı. Bu bir Rus işgali. Ve Baltıklar’daki NATO ülkeleri Estonya, Litvanya ve Letonya’yı tehdit eden daha büyük bir savaş sadece bir Franz Ferdinand senaryosu kadar uzak” diyor. Avrupa’dan ABD’ye Rusofobik kesimler işte bu tür korkular üzerinde sörf yapıyor.

***

Putin’i lanetlemeden önce kendi sicillerine bir bakıverseler. Rusya’ya stratejik hamleler yapma imkânı veren, eski Sovyet coğrafyasını kendileri için gül bahçesine dönüştürmek isteyen NATO kanadının hatalarıdır. Evvela 2003-2004’teki renkli devrimlere bel bağlamışlardı. Ukrayna’daki son oyunları 2014’te Rus etkisini kırmak için neo-faşist cepheleri palazlandırmak oldu. Kerç krizine nasıl gelindiğini anlamak istiyorsak Kiev’de tezgâhlanan ‘Meydan Devrimi’nin Ukrayna’yı nereye götürdüğünü anımsamaktan zarar gelmez. Sivil darbeden sonra ‘Meydan Devrimcileri’nin yaptığı ilk şey gamalı haç taşıyıp Nazi selamı veren Sağ Sektör’e yasal statü vermek, azılı Rus karşıtı Azov Taburu’nu Milli Savunma bünyesine almak, ‘Azınlık Dil Yasası’nı iptal ederek Rusça, Macarca ve Romenceyi yasaklamaktı.

Hâlâ Sovyet kültürüyle yaşayan ve nüfusunun ezici çoğunluğunun Rusça konuştuğu doğu bölgeleri için bu gelişmeler faşizmin dönüşüydü. Kiev’deki Meydan Devrimi’ne karşı Donbass bölgesindeki Donetsk ve Lugansk’ta kurulan Anti-Meydan Çadırları faşistlerin saldırılarına uğradı, çatışmalar alevlendi. En nihayetinde Donetsk Halk Cumhuriyeti (DNR) ve Lugansk Halk Cumhuriyeti (LNR) adıyla iki entite ortaya çıktı. Bu gelişmeler öte yakada “Rusya, Ukrayna’yı parçalıyor” hikâyesine dönüştü. Ne acıdır ki çatışmalarda 10 binin üzerinde insan öldü. Minsk I ve Minsk II anlaşmaları derde deva olmadı. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerle hareket eden Ukrayna Kurtuluş Ordusu’nun lideri Stephan Bandera’ya selam duranlar bu ateşin taşıyıcılarıydı. Bazı Batılı istihbarat servislerinin gözdesi Banderistler bugün cephe hatlarında savaş suçlarına yenilerini eklemekle meşgul. Yani aşırı sağdan ödü kopan Avrupa’nın demokratları, Ukrayna’da neofaşistlerin meclise taşınmasında veya polis teşkilatı ve orduya entegre edilmesinde sakınca görmedi. Üstelik Avrupa’nın yeni yetme Nazi unsurlarının, Ukrayna’yı atış poligonu olarak kullanmalarına göz yumuyorlar. Bu Avrupalı cihatçıların Suriye cehennemine sürülmesine pek benzer bir durum.

Zamanla kolonyalist politikalar ve sürgünlerle Tatar nüfusunun azınlığa düşürüldüğü Kırım böylesi bir ortamda referandumla Rusya Federasyonu’na katıldı. Kırım’ın iltihakı ile birlikte Karadeniz Filosu, Sivastopol deniz üssünde kiracı olmaktan kurtuldu.

Kırım’a dönmek 1991’den beri Karadeniz’de varlığını büyüten NATO’ya en esaslı darbeydi. Rusya, Kırım’ın ana karayla bağlarını güçlendirmek için Kerç üzerinde 18 km. uzunluğunda bir köprü inşa etti. 3.4 milyar dolara mal olan ‘Yeniden Birleşme Köprüsü’ aslında ta Çarlık Rusya’dan devretmiş bir hayaldi.

***

Kırım’ın ilhakından sonra bu Kerç köprüsü, Azak’ın Rus gölüne dönüştüğüne dair tespitleri daha da körükledi. Bu tartışma bir kenara, köprünün, Ukrayna’nın çıkarlarını etkilediği kesin.

Ukraynalı kaynaklara göre köprü 33 metreden daha yüksek gemilere geçit vermediği için Mariupol limanının trafiği mayıstan bu yana yüzde 30 oranında azaldı. Azak’a giremeyen Ukraynalı gemi sayısı 144.

Ayrıca Rusya sabotaj olacağı korkusuyla gemileri durdurup kontrol ediyor. 2003 anlaşması rastgele denetime izin veriyor. Ama Rusya bunu genel denetime çevirmiş gözüküyor. Bu kontrolden yabancı gemiler de etkileniyor. En fazla işleri aksayanlar da Türkler. Bazı gemilerin üç güne kadar bekletildiği, mürettebatın sorgulandığı söyleniyor. Kiev’in verilerine göre köprünün açıldığı mayıstan bu yana durdurulan gemi sayısı 295. Köprüdeki işleyiş yüzünden tahıl ve demir-çelik ihracatı yüzde 7 düştü. Bu düşüşte piyasa koşullarının etkisini bilmiyoruz. İhraç edilen tahılın yüzde 5-6’sı da bu boğazdan geçiyor. Poroşenko’ya göre Mariupol’den yüklenen demir-çelik ürünleri ülke ihracat gelirlerinin yüzde 25’ine tekabül ediyor. Bu rakamların verdiği tabloya bakılırsa bu köprüyle Ukrayna’nın boynuna bir ilmek daha atılmış oldu.

***

Rusya’nın her yeni adımı Ukrayna ekonomisi üzerindeki baskıyı artırıyor. Kırım’ın iltihakı ve Kerç köprüsü Rusya’nın Karadeniz ve Azak’ta hakimiyet kabiliyetini artırıyor. Ukrayna’yı tecrit siyasetinin bir de enerji boyutu var. Doğalgaz boru hattı Rusya’nın vanayı kıstığında Kiev’i yola getirdiği en önemli araçtı. Fakat vana kapatma taktiği Avrupa’ya taahhüt edilen gazın miktarını düşürdüğü için Rusya Ukrayna’yı bypass eden birkaç alternatif geliştirdi. Almanya’ya giden Kuzey Akım 1’i 2011’de tamamlayan Rusya, Kuzey Akım 2’yi de 2019’da devreye sokacak. Bypass stratejisi Ukrayna’yı yıllık 2 milyar dolar transfer gelirinden mahrum edecek. Kuzey hatlarına şimdi güneyden Türk Akım'ı ekleniyor.

Rusya şimdi bu kriz üzerine Kırım’a ilave bir S-400 sistemi gönderiyor. Kırım’da mevcut üç adet S-400 kalkanı neredeyse bütün Karadeniz hatta Türkiye topraklarının bir kısmını kapsıyor.

Özetle Rusya üç ayaklı bir stratejiyle resmi tamamlıyor: Sularda hakimiyet, boru hatları ve Rusça konuşan halklara himaye yani Batılı konseptteki karşılığıyla ‘ayrılıkçılık kartı’.

***

İçeride krediyi tüketen Poroşenko, NATO ve AB’yi yanına çekmek istiyor. Söz ile hepsi yanındalar. Fiiliyatta, bu krizle ne NATO ne de AB kapısı aralanır. Üstelik Putin’in eli 2014’den daha rahat. Kırım üzerine yaptırımlar dayatan ABD ve AB arasındaki senkronizasyon Donald Trump sayesinde bozuldu. Alman Şansölye Angela Merkel’e “Rusya'dan korunmak istiyorsun ama Rus gazına milyarlar ödüyorsun, üstelik NATO'ya para vermiyorsun” diye çıkışan Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a "Avrupa'nın ABD, Çin ve Rusya'dan korunmak için Avrupa ordusunun kurulmasını" öneriyor. ABD ordusu gelip yetişmeden önce Paris'te Almanca öğrenmeye başlıyorlardı” diye zılgıt atan Trump, Avrupalı müttefikleriyle ortak Ukrayna politikası üretecek durumda değil. Trump’ın Arjantin’deki G20 zirvesinde Putin’le görüşmeyi iptal edip etmemesi de bir şeyi değiştirmez. Polonya ve Estonya gibi çok sert yanıt bekleyenler de umduğunu bulamayabilir.

***

Belki Ukrayna Kırım, Azak ve Kerç’te Rusya’nın çizdiği sınırları esnetmek ve tepkisini test etmek istedi. Rusya da bunu fırsat bilerek kararlılık gösterisinde bulundu ve nelerin olacağını dünya aleme göstermiş oldu.

2008’de Gürcistan ordusunu eğitip-donatıp Güney Osetya’ya saldırttıklarında Rusya’nın yanıtı Tshinval’deki Gürcü ordusunu neredeyse Tiflis’e kadar kovalayıp ardından Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanımak olmuştu. Rusya her hesapsız müdahale ya da kışkırtmada eski hinterlandına bir adım atıyor. NATO kanadı hezimetlerinden ders almadı. Kim bilir kimi Batılı destekçileri 2008’de Saakaşvili’ye yaptıkları gibi Poroşenko’ya da “Yürü be adam, arkanızdayız” diye sufle verdi. Bilmiyoruz. Kuzey Akım 2’nin durdurulmasını isteyen çok. Hakeza Türk Akım’dan da rahatsız olanlar az değil. Bu tayfanın hemen nakaratı tutturduğunu görüyoruz.

Özetle Ukrayna, NATO ile Rusya arasında kum torbası olmaktan kurtulamadığı için Kiev’in belini kıracak hamlelerin ardı kesilmiyor. Önüne gelen bütün pasları değerlendirerek Ukrayna’nın stratejik değerini erozyona uğratan Putin, Kiev’de neofaşist cephe ve Batılı finansörlerine müteşekkir olmalı.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.