YAZARLAR

'Ak Gezer'in 'Şir'le savaşı: Kabadayılıkta yeni sezon

Trump saldırı tehdidin ardından el sıkıştığı Kuzey Kore’de denediği stratejinin İran’da da işe yarayacağını düşünüyor. Kuzey Kore ile İran arasında paralellik kurarak cehaletinin doruklarında dolaşıyor. 

Amerikan dış politikasına astar atan ‘sadist diplomasi’ kendini ‘Game of Thrones’un “Winter is Coming” (Kış Geliyor) repliği üzerinden afişe etti. Başkan Donald Trump, İran’a yaptırımların ikinci aşamasına geçerken iri cüsseli fotoğrafının üzerine “SANTCIONS ARE COMING” (Yaptırımlar Geliyor) yazısını bastı.

“2 bin yıllık siyasi geleneğim var” diye böbürlenen İran, dini lider ya da cumhurbaşkanı düzeyinde yanıt verecek değil ya! Bu iş, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye, “Sen yürürsün, önden sana biz siper oluruz. Trump’ın tahriklerine yanıt verme çünkü o bir küstah ve senin seviyende değil. Onunla ben yüzleşeceğim” diyen Kasım Süleymani’ye düştü. Kudüs Gücü Komutanı da “I WILL STAND AGAINST YOU” (Sana Karşı Koyacağım) sözüyle poz verdi. Trump afişte kendini tüm insanlığın düşmanı “Ak Gezer” konumuna soksa da dizinin uyarlandığı ‘A Song of Ice and Fire’ serisinin yazarı George R. R. Martin, ABD Başkanı’na ‘şiddet manyağı’ Kral Joffrey karakterini uygun gördü. Bizce de münasiptir! Temsil yerini isabetle buldu.

Kasım Süleymani ‘Jon Snow’ pozuyla yanıt verse de İranlıların kendilerine uygun gördüğü figür, Pers tarihinin simgesi ‘şir’ yani ‘aslan’dır. Ruhani’nin geçen haziranda, “Aslanın kuyruğuyla oynama” diye uyarması İran tarihine ve Trump’ın cehaletine bir göndermeydi.

***

Dün devreye sokulan ikinci evre yaptırımlarla ‘Taht Oyunları’nın güncel Ortadoğu izdüşümünde acımasız perde yeniden açıldı. İranlılar bunu ekonomik terör, saldırı, halkı cezalandırma olarak görüyor. Haksız değiller. Fiyatların tırmanması bir yana pek çok kalemde mal tedarikinde sıkıntılar yaşanacak. En azından bankalar yaptırım çengeline takılma korkusuyla gıda ve ilaç ticaretinde bile para transferine aracılık etmekten kaçınabilir. ABD’nin ‘insani ticarette’ öne çıkan Parsian Bank’ı 16 Ekim’de yaptırım listesine alması tüm bankalar için kötü bir sinyal oldu.

Kuşkusuz Amerikan yaptırımları İran’ın belini bükme gücüne sahip. Bunu küçümsemek anlamsız. İran ekonomisi yaptırımlar devreye girmeden önce tökezlemeye başlamış, halkın öfkesi sokaklara taşmış ve sistem içi kanatlarda gerilimler yaşanmıştı. Bir yıl önce 40 bin dinardan işlem gören dolar bugün 145 bin seviyesinde. Resmi verilere göre gıda fiyatları yılın ilk dokuz ayında yüzde 46 arttı. Petrol gelirlerini sıfıra indirme hedefiyle ilan edilen yeni yaptırımlar bu kötü gidişatı can yakıcı seviyeye taşıyabilir. Batılı büyük firmaların ardı ardına çekilmesi İran’ın nükleer anlaşma (JCPOA) üzerine kurduğu yatırım hayallerini zaten bitirdi.

Beri taraftan fena halde hırpalansa da İran hâlâ yaptırımlara karşı koyma iradesine sahip. Yaptırımları atlatmada 40 yıllık tecrübe, İranlılara karşı koyma cesareti veriyor. Dünden farklı olarak yanlarında nükleer anlaşmaya sadık kalıp yaptırımlara karşı çıkan devletler var. Yani Tahran hâlâ manevra alanlarına sahip.

YAPTIRIMLAR NEDEN HEDEFİNE ULAŞAMAZ?

Yaptırımların ABD’yi deklare ettiği 12 maddelik hedefe götürmesi o kadar kolay değil.

- İran altına imza attığı nükleer anlaşmanın gereklerini yerine getirerek uluslararası toplumdan ‘sorumlu ortak’ övgüsünü aldı. Bu nadir bir durum. ABD ise BM Güvenlik Konseyi’nin desteklediği anlaşmadan tek taraflı çekilen ‘sorumsuz taraf’ konumunda. Haliyle uluslararası hava bu kez İran’dan yana.

- Trump’ın başlangıçta ‘sıfır muafiyet’ demesine rağmen İran’la iş yapan 8 ülkeyi yaptırımlardan muaf tutması petrol satışını sıfıra düşürme hedefini peşinen suya düşürdü. İran’ın en büyük üç müşterisi Çin, Japonya ve Güney Kore muaf tutulan ülkeler arasında. Sıfır muafiyeti tutturmaları imkânsızdı. Neden imkânsız olduğunu en iyi Türkiye’nin durumu anlatıyor: İran’la yaptığı doğalgaz anlaşması gereği Türkiye almasa bile yüzde 70’inin parasını kullanmış gibi ödemek zorunda. Bu durumdaki bir ülke dayatmaya nasıl evet diyebilir?

- İran’ın 2.3 milyon varillik günlük petrol ihracatı son altı ayda 1 milyon varil seviyesine geriledi. Fakat İran kuşatmasına hevesle ortak olan ülkeler, fiyatları sabitleyecek düzeyde üretimi artırma sözünü tutmakta zorlanıyor. Arz artışı hedeflenen düzeyde olmazsa fiyatlar yeniden 80 doların üzerine çıkabilir. İran’ın satışları daha fazla düşmezse fiyatlardaki artışı sayesinde çarkı döndürebilir.

- ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin gerekçelerinden biri, İran’ın füze programını durduracak bir şart içermemesiydi. Yaptırımlardan murat edilen sonuçların başında İran’ı füze programını sürdüremeyecek duruma sokmak geliyor. Önceki ambargo ve yaptırımlar İran’ı ‘milli’ programlar geliştirmeye itti. Bu süreç, İran’ı bölgede füze ve tanktan savaş uçağına kadar kendi savunma sistemini geliştiren yegâne ülke durumuna getirdi. İran savunmasının elini kolunu bağlayacak bir dış bağımlılık söz konusu değil. Haliyle yaptırımların istenilen sonucu vermesi zor.

- Yaptırımlardan beklenen birincil sonuç İran’ın bölgedeki kollarını kesmek. Ancak yaptırımlarla İran’ı nüfuz alanlarından çekip almanın garantisi yok. Trump’ın ilk yaptırım paketini devreye soktuğu 7 Ağustos’tan sonra, Amerikan-İran nüfuz savaşının yaşandığı yerlerin başında gelen Irak’ta bildik bir tecrübe tekrarlandı. İktidar koltukları yeni sahiplerini bulurken ABD, İran’la bağlantılı unsurları diskalifiye edemedi. ABD’nin İran’la bağlantılı oldukları gerekçesiyle Haşd el Şaabi liderlerini iktidardan men etme girişimleri sonuç vermediği gibi bu örgütün Irak-Suriye sınırlarından uzak tutma çabası da işe yaramadı. Bugün Haşd el Şaabi sadece Suriye ordusu değil ABD’nin sahadaki müttefiki Suriye Demokratik Güçleri ile de koordinasyon sağlıyor.

Yine uyduruk gerekçelerle İran’la ilişkilendirilen Yemen’deki savaşın seyri de yaptırımlardan etkilenecek değil. ABD Dışişleri yaptırımları pazarlarken komik ötesi bir mantıkla Yemen’deki açlıktan İran’ı sorumlu tuttu. Yemen, ABD’nin silah, istihbarat ve koordinasyon desteğiyle Suudiler ve Emirlikler tarafından yürütülen cehennemi yaşıyor. Bu cehennemin ateşi de zebanisi de kendileri. Yemen’deki vahşetin boyutları ABD’yi yavaş yavaş Suudiler ve Emirlikler’e ayar vermek zorunda bırakıyor. “Yemen’de İran’ı yeneceğiz” derken öldürmek, yıkmak ve aç bırakmaktan başka hiçbir şey elde edemeden savaşı bitirmek zorunda kalabilirler.

Suriye’de Rusya ile paslaşmaların İran’ın sahneden çekilmesini sağlayacağına dair beklenti de havada kaldı. Son İstanbul zirvesinde Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, “İran olmadan bu konu çözülemez" derken Suriye de yaptırımlarla ilgili “İran’ın yanındayız” açıklamasını yaptı.

Körfez İşbirliği Konseyi ve dostlar grubuyla İran’a karşı bir “Arap NATO’su” kurma planı da istenildiği gibi yürümüyor. Trump’ın itmesiyle bir araya gelen ülkelerde amaç birliği yok, ‘dost’ ve ‘düşman’ tanımları da birbirini tutmuyor.

Sorun şu ki İran’ın son 40 yılda nüfuz edindiği bütün bölgeler ABD’nin müdahale alanları. Afganistan’dan Irak, Suriye, Yemen, Lübnan’a uzanan hatlarda ABD’nin askeri ve siyasi olarak doğrudan ya da dolaylı müdahaleleri İran’a manevra yeni alanları açtı.

Mevcut tablo ve gidişata bakılınca, "ABD tek bir hareketle İran’ın Suriye, Lübnan, Gazze, Irak ve Yemen’deki siperlerine hayati bir darbe vuruyor. Başkan Trump bunu yine siz yaptınız! Teşekkürler” diyen İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman hayalkırıklığı yaşayabilir.

- Trump, İran halkının dayanılmaz ekonomik baskılar sayesinde sisteme başkaldıracağı hesabıyla gidiyor. Kitlelerin yönetimle ilgili rahatsızlığı sokaklara taşsa da yakın tarihte Ruslar, İngilizler ve Amerikalılara verilen tavizler ‘egemenler lehine kapitülasyon’ olarak görülmüş ve iktidarların sonuna getirmiştir. İran’daki hakim siyasal kültür direngen bir karaktere sahip. Mazlumiyete yaslanan sosyolojik kimya siyasal direnci besliyor. Yaptırımlar reformcuları ve muhafazakârları farklılıkları bir kenara itip birleştirebilir.

- Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinde Muhammed bin Selman’ın tabir caizse elinde testere ile yakalanması, ABD ve İsrail’in dünyanın baş zanlı olarak gördüğü veliaht prense ‘stratejik ortaklığın selameti’ açısından destek çıkması İran’ın faydalanacağı bir psikolojik iklim yarattı.

- Trump’ın Avrupa ve Asya’daki Amerikan müttefiklerinin de çıkarlarına zarar veren dayatmacılığı Tahran’ın ilişkilerini korumasına olanak tanıyor. Muafiyet listesi de ABD’nin müttefiklerini kaybetme korkusu yüzünden uzadı. Trump ‘azami baskı’ ile ülkeyi çökertme stratejisi güderken Trans-Atlantik İttifakı’nın iki yakasında çatlaklara yol açıyor. AB dahil nükleer anlaşmaya taraf olan diğer aktörler, İran’la iş yapan firmaları yaptırımlardan korumak için ‘Özel Amaçlı Araç’ adıyla finansal ödeme mekanizması geliştiriyor.

Bütün bunlar İran’ın işinin kolay olduğu anlamına gelmiyor. İran’ın kaos ve isyanlara yol açmadan bu kuşatmanın üstesinden gelebilmek için büyük bir savaş vermesi gerekiyor.

KORE YANILSAMASI

Trump saldırı tehdidin ardından el sıkıştığı Kuzey Kore’de denediği stratejinin İran’da da işe yarayacağını düşünüyor. Kuzey Kore ile İran arasında paralellik kurarak cehaletinin doruklarında dolaşıyor. İran’ın tarihi hafızası, siyasal kimliği, toplumsal karakteri ve kültürel dokusundan bihaber.

Bu konuda Trump’ın baş suflörü Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton yaptırım siyasetindeki öngörüyü, “1979 İslam Devrimi’nin 40’ıncı yıldönümünü görmeden İran’ın sonunu getirmek” olarak açıklamıştı. İran devrimin yıldönümünü 11 Şubat’ta kutluyor. O vakte kadar bu düşü düş olmaktan çıkaracak bir mekanizma ne İran içinde ne de kuşatma çemberinde oluşmuşa benzemiyor.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.