YAZARLAR

Şu 'paçavra' meselesi

Tarihin cilvesine bakın ki, Kürt karşıtı söylem üzerinden bazı İslamcı-Türkçü kesimlerde hem “evet” hem de “hayır” blokçukları oluşmuş vaziyette.

Geçtiğimiz günlerde Alman Die Welt Gazetesi Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel’in 14 günlük gözaltından sonra tutuklanmasına gerekçe olarak bir yazısında aktardığı meşhur "Kürt anasını görmesin" fıkrası da gösterildi. Mahkemeye göre, Yücel bu fıkrayla halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmişti.

Deniz Yücel’in bu fıkrayı aktarırken herhangi bir tahrik maksadı taşımadığı çok açık. Nitekim anti Kürt kini özetlemek için bu klasik fıkrayı çoğumuz günlük hayatta da yazılarımızda da sık sık tekrarlıyoruz. Ama mahkemenin vardığı kanaati işlevselleştirebiliriz. Zira, mahkeme heyeti kin ve düşmanlığa tahrik edilenin Kürt halkı olduğunu varsayıyor. Yani biri çıkıp “Kürt anasını görmesin” derse, Kürtleri kin ve düşmanlığa sevk etmiş, dolayısıyla suç işlemiş oluyor. Yoksa mahkemenin tutumunu yanlış mı yorumladık? Peki, o halde tersinden okuyalım: Acaba mahkeme, “Türk (veya Laz) Kürdün anasını görmemesini değil, görmesini ister. O halde Türke veya Laza atfedilen bu söz, Kürdün anasını görmesini içtenlikle isteyen Türkü (veya Lazı) kin ve düşmanlığa tahrik eder” mi diyor?

Her iki durumda da “Kürt anasını görmesin” sözünün veya bu kastı taşıyan eylemin artık suç kabul edildiğini söyleyebilir miyiz? Yoksa maksat sadece Deniz Yücel’in özgürlüğünü görmemesi için bir gerekçe uydurmak mı?

BARZANİ YARANABİLİR Mİ?

Örneğin Türk yargısı, MHP’li Devlet Bahçeli’nin, göndere Kürdistan bayrağı çekilmesine yönelik sözlerini de bu kapsamda değerlendirecek mi?

“Pazar günü Barzani'nin ziyareti üzerine bayrak direklerinden birisine sözde Kürdistan bayrağı asılmıştır. Bu bayrağın Türk bayrağına eş tutularak asılması skandaldır, aymazlıktır, rezalettir. Peşmerge ne zaman bayrağa sahip olmuştur?” Bahçeli’nin bu sözlerini “Kürt anasını görmesin” kadar kolay anlatan başka fıkra var mı?

Kürdistan bayrağına “paçavra”, Barzani’ye “adi herif” diyen Emin Çölaşan isminde bir köşe yazarı hakkında Diyarbakır Barosu suç duyurusunda bulundu. Türk mahkemelerinin Kürtleri kin ve düşmanlığa tahrik eden bu kişi hakkında nasıl bir karara varacağını da hep beraber göreceğiz.

Elbette Barzani’nin ziyareti sırasında Kürdistan bayrağını aşağılayıcı sözlerle (“paçavra”, “bez parçası”, “sözde paçavra!”) anıp nefret saçan ırkçılar için Barzani’nin AKP’yle yaptığı PKK karşıtı anlaşmaların bir önemi yok. Burada mesele Barzani’nin PKK karşıtlığı değil, Kürtlüğü. Nitekim ayağının tozuyla Kürdistan’a dönen Barzani, Êzidîleri IŞİD vahşetine terk ederek kaçan güçlerini Şengal’e sürdüğü halde bu ırkçı cenaha yaranamadı, yaranamayacak. Yarın-öbür gün Barzani çıkıp Kandil’e harekât düzenlese de bu hakikat değişmeyecek.

PAÇAVRA SÖYLEMİNİN YAKIN TARİHİ

Türkiye’deki Kürt karşıtı ırkçılık damarın kökeni PKK’nin varlığı veya eylemlerine değil, cumhuriyetin başlarına kadar dayanıyor. Sayısız örneği var, tekrar edip birbirimizi yormayalım. Fakat mesela “özgürlükleri genişleten” anayasasıyla yad edilen 1960 cuntasının lideri Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanıyken Kürtlere dair sarfettiği sözleri anımsayabiliriz: “Bu memlekette ve bütün Şark’ta Kürt diye bir millet yoktur. Fısıltı ile bizi yoldan ayartanların yüzüne tükürün. Hayır deyin, bu memleketin aslı Türktür.” (Milliyet, 25 Ekim 1960)

Türkiye’deki anti-Kürtlük, misak-ı milli sınırlarını aşıyor. Irak, İran veya Suriye’de Kürtler, gaspedilmiş herhangi bir haklarını almaya yaklaştıklarında Türkiye’de ırkçılığın yükselişini görüyoruz.

2003’te, AKP ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a geçişine cevaz veren teskereyi TBMM’den geçirtebilseydi, Kürtler açısından tarih farklı yazılacaktı. Böyle bir durumda Türkiye, ABD’ye işgalde verdiği desteğin karşılığı olarak başta Musul ve Kerkük olmak üzere bölgeyi dizayn etmekte etkin rol oynayabilecekti. Fakat tarih farklı yazıldı ve Kürtler bu süreçten federasyon elde ederek çıktı. Hatırlanacağı üzere, Kürdistan’daki gelişmeler Türkiye’de hem ABD hem Kürt karşıtlığını doruğa çıkardı. Üstelik o tarihlerde PKK Türkiye’de herhangi bir varlık göstermiyor, eylem de yapmıyordu.

'BİZİM KAVGA ‘MEİN KAMPF'

O dönemde ırkçı-ulusalcı kesimler Barzani ailesinin aslında gizli Yahudi olduğu tezlerini ortaya attı. İzleyen zamanda, 2003-2005 yılları arasında Hitler’in “Kavgam”ının Türkiye’deki otogarlarda bile dönemin parasıyla 1 YTL’den kapış kapış satılmasının antisemitist dalgadan ziyade anti Kürtlükle ilişkili olduğunu o dönem sadece biz yazmadık. Mesela Kürt karşıtı ırkçı dalgaya kılıf uyduran Mine G. Kırıkkanat, bakın 23 Mart 2005’te "Bizim Kavga 'Mein Kampf başlıklı yazısında neler döktürmüştü: “Türkler, Hitler'in 'Kavgam' kitabını, hedef gösterilen Yahudilerin yerine Kürtleri koyarak okuyor ve o kin ideolojisinde, Kürtlere karşı giderek yükselen 'Yetti gayrı'larını gösterecekleri ırkçı tepkiye zemin buluyorlar.”

Kırıkkanat, yazısını şöyle bağlıyordu: “Kendi halinde Türkler, taksi şoföründen imamına, mühendisinden yazarına, eğer bugün İstanbul'u kasıp kavuran otopark mafyasından kapkaççı çetelerine, dilenci mafyasından sokak çocuklarına Kürtlüğü işaret ediyorsa, Kürtçülerin yıllardır Türkiye'ye öğrettiği 'Biz Türk değiliz, Kürdüz,' ayrımcılığının sonuçlarıdır.”

Kırıkkanat’ın kılıfı “otopark mafyası, kapkaççı çeteler” vs. olsa da, ırkçılığın yükselişi Kürdistan’ın federatif bir yapıya kavuşmasından kaynaklanıyordu.

Halen yayınına devam edebilen ve öncüsü FETÖ davasından hapiste olan ırkçı Türk Solu dergisi o tarihlerden itibaren alenen Kürt düşmanlığı yaptı. Yayınlarında bırakın “Kürt anasını görmesin” laflarını alenen “Kürtlerden alışveriş yapmayın, lahmacun yemeyin” gibi ırkçı kampanyalar yürüttü. Özgürlükler ülkesi Türkiye’de yayınlarını sürdürdü, sürdürüyor.

İzmir’de, 2005’te kurulan ırkçı Türkçü Toplumcu Budun Derneği (TTBD) 6 Mayıs 2006’da “Kürt Nüfus Artışı Durdurulsun” başlıklı bir imza kampanyası başlattı. Kampanya metninde “Ey Türk kadını ve erkeği! Türkçülük için bir çocuk daha yap. Hainler, kapkaççılar, uyuşturucu satıcıları çoğalıyor. Kürt ve Çingene çetelerine ve yobazlara hak ettiği cevabı vereceğiz” deniyordu. Neyse ki bu kampanya davalık oldu. Gelin görün ki, Türk ırkçılığı aleyhine “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan açılan dava, yedi yıl sonra, 2013’te beraatle sonuçlandı. 

EVET VE HAYIR ARASINDA KÜRTLER

Umut Oran isminde eski bir CHP milletvekili, pazar günü (5 Mart) gazetecilere bir açıklama yollattı. Bu genç Türk yiğidi Sosyalist Enternasyonal’in başkan yardımcısı! Söz konusu açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Türkiye'nin ilkeli durmaya en çok ihtiyaç duyduğu bu dönemde milletimizin çıkarları için PYD'nin alt kademe üyelikten kurtulup tam yetkili üye olmasına ‘hayır’ dedik. Ben bu ‘hayır’ın sembolik olarak da büyük önem taşıdığına inanıyorum. Nasıl bugün ‘hayır’ dediysek 16 Nisan'da da aynı şekilde ‘hayır’ deyip ülkemizi büyük bir yanlışa sürüklenmekten kurtaracağız.”

Emin Çölaşan da Barzani’ye hakaretler yağdırdığı yazısının sonunu referanduma bağlayıp milliyetçilere “oyunuzu ona göre kullanın” diyordu.

Tarihin cilvesine bakın ki, Kürt karşıtı söylem üzerinden bazı İslamcı-Türkçü kesimlerde hem “evet” hem de “hayır” blokçukları oluşmuş vaziyette. Zihniyetleri aynı ama egemenlik paylaşım kavgası verdikleri için kimi “evet” kimi “hayır” cephesinde yer alan bu kesimlerin çetin mücadelesi, elbette Kürtlerin ve demokratların “hayırını” zayıflatmayacak. Bir kere Kürt meselesi üzerinden oy yarışını başlatan esas gücün AKP olduğunu Kürtler çok iyi görüyor. Barzani’yle ittifakın güçlendirilmesi, Kürdistan bayrağının göndere çekilmesi de bu taktiğin sonucu. AKP, Barzani’yi yanına çekerek referandum öncesi Türkiye’deki Kürt hareketine yönelik basınçta elini güçlendirmek ve milliyetçi oyları bu şekilde toplamak istiyordu. Ama Kürdistan bayrağını göndere çekerek farkına varmadan baltayı taşa vurdu. AKP’nin bu “hatasını” telafi etmek ve milliyetçilerin gönlünü almak için önümüzdeki dönemde Kürt politikasını nereye vardıracağını hep beraber göreceğiz.


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.