YAZARLAR

Parlamentolar ve binaları

Türkiye’nin Osmanlı’dan devraldığı hiç de kısa sayılamayacak bir parlamento tarihi var. Bu yazı, Türkiye parlamento tarihi ile değil, o parlamentoların binaları ile ilgili.

Türkiye’nin Osmanlı’dan devraldığı -müstebit padişahların (sadece Abdülhamit değil Vahdettin de) hırslarıyla süresiz tatil edildiği, muhteris askerlerin darbeleriyle kesintiye uğratıldığı, kifayetsiz politikacıların emirleriyle yetkileri budanıp kuşa döndürüldüğü uzun zamanlara rağmen- hiç de kısa sayılamayacak bir parlamento tarihi var. Bu yazı, aslında, Türkiye parlamento tarihi ile değil, o parlamentoların binaları ile ilgili. Geçtiğimiz hafta öğrencilerimle I. ve II. TBMM binalarını gezdik. İkinci Meclis’in avlusunda da onlara parlamento binalarımızın tarihini özetledim; orada söylediklerimi sizlerle de paylaşmanın güzel olabileceğini düşündüm.

 

İLK PARLAMENTO

Osmanlı’nın ilk parlamentosu, 1876 Kânun-i Esâsî’sinin yürürlüğe girmesinin akabinde yapılan seçimler sonrasında 18 Mart 1877 tarihinde faaliyetlerine başladı. Parlamento’nun ilk içtimaı, Sultan II. Abdülhamit’in de teşrifiyle Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilir. Bu ilk toplantıya, eski sadrazam ve maarif nâzırlarından İstanbul Mebusu Ahmet Vefik Paşa başkanlık eder.

Parlamentonun ilk toplantısı yapıldığında, mimarlar Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan’ın imzasını taşıyan Beşiktaş’taki Dolmabahçe Sarayı (1855), dönemin yeni ve gözde devlet mekânlarından biridir -ki büyük masraflarla yapılan bu saray, Yıldız Sarayı’nda ikamet etmeyi tercih eden yeni padişah II. Abdülhamit döneminde hayli gözden düşecektir.

116 üyeli Parlamento’nun Dolmabahçe Sarayı’ndaki bu ilk toplantısı oldukça seremonyal bir toplantı olacaktır. Kendisine ait bir müstakil binası olmayan Parlamento, çalışmalarına daha sonra Sultanahmet-Ayasofya arasındaki Darülfünun binasında devam edecektir.

Levanten mimar Gaspare Fossati’nin tasarladığı binanın yapımına 1845’te başlanır. Bir üniversite binası (Darülfünun) olarak düşünülmüş olsa da Kırım Savaşı (1853-1856) başlayınca henüz tamamen bitirilmemiş olan bu yapı, askerî hastane olarak kullanılır. Kırım Savaşı’ndan sonra binanın yapımına devam edilir ve okuldaki ilk ders, 13 Ocak 1863’te Kimyager Derviş Paşa'nın verdiği fizik dersiyle başlar. Daha sonra İstanbul Mebusu olarak bu binada görev yapacak olan Ahmet Vefik Paşa da burada dersler verecektir. Dersler ancak bir yıl sürebilir. Dönemin yoz yobazının homurtuları üniversitedeki derslere ara verilmesine sebep olur. Bina daha sonra Maliye Nezareti'nin kullanımına açılır. Çeşitli bakanlıklar tarafından el değiştirilen üniversite binasının en sonunda Parlamento binası olarak kullanılmasına karar verilir ama Parlamento 14 Şubat 1878’de meşhur “93 Harbi” (eski takvimle 1293 yılındaki -1877/1878- Osmanlı-Rus Savaşı) bahanesiyle süresiz tatil edilince üç katlı bu kâgir bina da kaderine terkedilir; ta ki 33 yıl sonra 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in tekrar ilân edilmesi ve seçimlerin yapılmasına kadar. Tamir ve bakım gördükten sonra, II. Meşrutiyet’in ilk parlamento toplantısına da ev sahipliği yapar. II. Meşrutiyet’in Meclis-i Mebusan’ı Çırağan Sarayı’na taşındıktan sonra Darülfünun binası Adalet Bakanlığı’na devredilir ve 3-4 Aralık 1933’teki yangında tarumar olana kadar da Adliye Binası olarak kullanılır.

 

II. MEŞRUTİYET

Yukarıda da söylemiştim; Abdülhamit 1878’de Parlamento’yu süresiz tatil eder. Bu pek bi' “kısa” (!) sözde “tatil” özde “istibdat” dönemi, 1908 Temmuz’una kadar devam eder. Yeniden açılan Parlamento yine aynı binada çalışmaya başlar ama bu küçük kâgir binanın çalışmalar için yeterli olmadığına dair şikayetler hem mebuslar hem de 8 Aralık’taki seçimlerde Meclis-i Mebusan’ın reisliğine intihap edilen, İttihat Terakki’nin ünlü siması Ahmet Rıza Bey tarafından dile getirilmeye başlanır.

14 Kasım 1909’da Mebusan, yapımı nihayet 1871’de bitirilen ve 2,5 milyon Osmanlı altınına mâl olan Çırağan Sarayı’na taşınır; daha iki ay geçmemiştir ki 19 Ocak’ta sarayda yangın çıkar. Dedikodunun bini bir para, denir ki saray yaptırılırken Sultan Abdülaziz oradaki Bahariye (Beşiktaş) Mevlevihane’sini yıktırmıştır da bu uğursuzluk yangına sebep olmuştur. Yangından sonra Ayan ve Mebusan Meclisleri, Cemile Sultan Sarayı’nda çalışmalarına devam edeceklerdir. Nazime Sultan varislerinden satın alınan bu saray 1920’ye kadar parlamento olarak kullanılacaktır.

 

SON OSMANLI MEBUSAN MECLİSİ

30 Ekim 1918’de Mondros’un ilânından sonra 21 Aralık’ta parlamento feshedilir; seçimlerin 4 ay içinde yapılması gerekmektedir. 22 Mart’ta seçim kararı alınır ama 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgâl edilmesi her şeyi altüst eder; seçimler 1919’un son ayına kalır. Bu seçimlerde Mustafa Kemal Paşa da Erzurum Mebusu olarak parlamentoya girer.

Parlamento geçici başkan ve en yaşlı üye (Reis-i Sin) Hacı İlyas Efendi’nin riyâsetinde 12 Ocak 1920’de açılır. Üç aya kalmaz ki (16 Mart) İngilizler Kasım 1918’den bu yana fiili olarak devam ettirdikleri işgali pişkinliğe (de jure) dönüştürürler. Parlamento da basılır; mebusanın bir kısmını Malta’ya sürgüne gönderirler. Mebusan Meclisi son toplantısını 18 Mart’ta, Ayan ise 5 Nisan’da yapar.

İstanbul’a gelmeyen Erzurum Mebusu ve Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, 19 Mart’ta vilayetlere, müstakil livalara ve kolordu komutanlarına bir genelge göndererek tartışmaların fitilini ateşler. Heyet-i Temsiliye namına çektiği telgrafta Paşa, Ankara’da, salâhiyet-i fevkalâdeye malik bir meclis, umûr-ı milleti tedvir ve murakabe etmek üzere içtima edece[ğini], seçimlerin livalar esas alınarak (3. Madde) ve her livadan 5 üye seçilerek (4. Madde) mevcut kanunlar çerçevesinde yapılacağını (2. Madde) belirtir. Seçimlere partilerden aday gösterilebileceği gibi, bireysel olarak da aday olunabilecek (6. Madde) seçimler her mahallin en büyük mülki amirinin riyâsetinde yapılacaktır (7. Madde). Mustafa Kemal, seçimlerin, genelgenin yayımlandığı tarihten itibaren yaklaşık on beş gün içinde tamamlanmasını (11. Madde) planlar. Bu tarihte İstanbul’da da Salih Paşa hükûmeti istifa etmiş (4 Nisan), yeni hükûmet ise henüz teşekkül etmemiştir.

 

BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

11 Nisan’da Vahdettin Parlamento’yu süresiz tatil eder. 21 Nisan 1920’de Mustafa Kemal; kolordulara, 14. Kolordu Vekâleti'ne, 61. Fırka Kumandanlığı'na, Refet Beyefendi’ye, bütün illere, bağımsız livalara, Müdâfaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyeleri'ne ve belediye riyâsetlerine çektiği telgrafla, Meclis'in 23 Nisan Cuma günü açılacağını ilân eder: “Bimennihilkerim Nisan’ın 23’üncü Cuma günü, cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşat edilecektir.” 23 Nisan 1920’de Ankara’da İttihat Terakki Kulübü’nde toplanan meclis saat 13.45’te Sinop Mebusu Şerif Bey’in (Mehmet Şerif Avcıoğlu) riyâsetinde çalışmalarına başlar.

Meclis’in toplanması için seçilen bina, 1915’te evkaf mimarı Salim Bey ve askerî mimar Hasip Bey tarafından tasarlanan, Mondros’un ilânından sonra Ankara’ya konuşlandırılan Fransız birliklerine ev sahipliği yapan İttihat ve Terakki Kulübü’dür. Yeni Meclis’in burada açılması kararından sonra kulüp binası, Bursa’da Milli Mücadele içinde aktif olarak yer alan ve daha sonra da Bursa Mebusu olarak Parlamento’ya girecek olan Necati (Kurtuluş) Bey tarafından elden geçirilip, tadil edilir.

Bu küçük bina hiç kuşkusuz bir parlamento binası olmak için hayli yetersizdir. Nitekim 15 Ekim 1924’te 100-150 metre yukarıda, Ankara Palas’ın tam karşısına inşa edilen yeni Meclis binası inşa edilince ilk TBMM binası, bir süre Cumhuriyet Halk Fırkası Mahfili (merkezi, toplantı yeri) olarak kullanılmış ve aynı dönemde kısa bir süreliğine Hukuk Mektebi'ne de ev sahipliği yapmıştır. 1952 yılında Maarif Vekâleti'ne devredilmiş, 1957 yılında müzeye dönüştürülmesine karar verilmiş ve 23 Nisan 1961 tarihinde “Büyük Millet Meclisi Müzesi” adıyla ziyarete açılmıştır. 23 Nisan 1981’de ise ismi Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak değiştirilmiştir.

II. TBMM binasının inşasına 1923 yılında mimar Vedat Tek tarafından başlanır. Vedat Tek binayı Halk Fırkası Mahfili olarak planlar ama ilk Meclis’in taşınmasına karar verilmesi üzerine bina parlamento binasına çevrilir. TBMM buradaki ilk toplantısını 18 Ekim’de gerçekleştirir.

II. TBMM binası da parlamento çalışmaları için yeterli gelmemeye başlar ve 1939’da yeni bir parlamento binasının inşasına girişilir. Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister’in imzasını taşıyan binanın inşasına dönemin Meclis Başkanı Abdülhalik Renda’nın da hazır bulunduğu temel atma töreni ile başlansa da araya giren II. Dünya Savaşı nedeniyle proje bitirilemez; ta ki 27 Mayıs Darbesi’ne kadar. Clemens Holzmeister’in başladığı bina, onun ülkesine dönmesinden sonra Ziya Payzın tarafından nihayete erdirilir. Parlamento, Ocak 1961’den sonra hâlâ kullanılmakta olan binasına taşınır.

Vedat Tek’in imzasını taşıyan bina ise 1959’da CENTO’nun (Central Treaty Organization) genel merkezinin Bağdat’tan Türkiye’ye taşınmasından sonra 1979’a kadar CENTO Genel Merkezi olarak kullanılır. 23 Nisan 1981’de bu bina da Cumhuriyet Müzesi olarak ziyarete açılır.

Keyifli günler….


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.