YAZARLAR

Meğerse voleybol bir spor değilmiş!

Bu ülkedeki kadınların yıllardır sürdürdüğü özgürlük mücadelesi olmasa Ebrar kendisini bu kadar güçlü hisseder miydi ya da filenin sultanlarının birbirleriyle uyumu, koordinasyonu ve motivasyonunun politik olması, kadın mücadelesi ve dayanışmasının politik izlerini taşıması…

Meğerse voleybol bir spor değilmiş! Türk’ün, Yerli’nin fetih alanı, ahlak ölçütlerinin belirlendiği bir terazi, cinsel yönelimlerin yargılandığı bir sahne, siyasal muhalefetin beslendiği kaynak ve Türk/Kürt halkıyla birleşme/ayrışma sınır taşı imiş!

Oysa biz onu sporların en basiti/ulaşılabileni (bir ip, bir top, bir de tebeşir ve üç pas), en kolektifi (sadece servis atarak tek başına sayı alabilirsin onun dışında takım arkadaşlarına “muhtaç”sın) ve en barışçılı (rakip takımla “temas” yok, faul yok) bilirdik!

Basit, kolektif ve barışçıl. Bu üçünü birlikte yapabilen/barındıran bir spor var mı? Voleybolun diğer sporlardan farkı ve belki de büyüsü.

TÜRK’ÜN, YERLİ’NİN FETİH ALANI

Aslında Kadın Voleybolunda bir tarih belirlenecekse o 2003 yılı olmalı. O yıl, Milli Takım Avrupa ikincisi oldu ve bu tarihten itibaren Filenin Sultanları olarak anılmaya başladı. Takım, aynı yıl Dünya Kupası'na katıldı ve yedinci oldu. Çok değil, 20 yıl içinde sayısız başarı ve sonunda Dünya sıralamasında 1 numara ve Avrupa Şampiyonu.(1) “Türk kadınlarının bu Milli başarısıyla” ne kadar övünsek, bize yetmez.

Asla küçümsemek olarak anlaşılmasın, çok büyük bir başarıdır bu ancak bu başarıda “Türk olmayanların, ayrı milli başarı öykülerine sahip olanların” da var olduğunu bilmek, haklarını teslim etmek gerekmez mi? Bugünkü başarıda Kübalı Melissa Teressa Vargas Abreu’nun etkisi ne kadar belirginse 2003’tekinde Rus Natalia Nikolaevna Belyaeva Hanikoğlu’nunki de benzerdir. Deniz Esinduy’un(2) kadın voleyboluna katkısı elbette çok büyüktür ama Brezilya vatandaşı Marco Aurélio Motta(3) ismi anılmadan “Türkiye kadın millî voleybol takımı”nın tarihi anlatılabilir mi?

Kadın Milli Voleybolumuz, Brezilya ekolünden sonra son on yılı İtalyan ekolüyle geçirdi. Barbolini, Guidetti ve Santarelli. Ve henüz “Türk ekolü” denebilecek bir tanımı, dünya voleybol literatürüne geçiremedik.

Bu arada, son bir yıl içindeki “tercih farklılıklarını” hatırlamak gerekecek. Bilindiği gibi 2022 Kadınlar Dünya Şampiyonası'nda, Guidetti yönetimindeki milli takım, çeyrek finalde elendi. Şampiyon ise Santarelli yönetimindeki Sırbistan olmuştu. Bunun üzerine Türkiye Voleybol Federasyonu, Guidetti’nin(4) işine son verip Sırbistan’ın antrenörü olan Santarelli ile anlaştı. Guidetti de Sırbistan ile. Yani on gün önce seyrettiğimiz final maçında, Sırbistan’ın başında 15 yıldır Vakıfbank’ın başında olan ve 5 yıl da Türk Milli Takımı’nı yönetmiş olan Guidetti bulunuyordu. Santarelli ise bir yıl önce dünya kupasını Sırbistan ile, bu yıl ise Avrupa kupasını Türkiye ile kaldırıyordu. Eğer ki Vargas’ın(5) vatandaşlık işlemlerini bir yıl önce bitirebilselerdi, yani Vargas geçen yılki dünya kupasında oynasa idi, belki Türk Kadın Milli Voleybol Takımı dünya şampiyonu olacaktı. (Sonuçta, geçen yılki takıma, bu yıl sadece Vargas eklendi.)

“Neyse” demeden diğer branşlardan da birkaç ekleme yapmak gerek; Türk Erkek Voleybol Milli Takımının en etkili oyuncusu Boşnak asıllı Adis Lagumdzija’yı. Türk Erkek Milli Basketbol Takımında oynayan iki ABD doğumlu T.C. vatandaşı Shane Larkin ve Scottie Wilbekin’i. Ve Ukrayna'dan Etiyopya'ya, Macaristan'dan Çin'e kadar 25’ten fazla devşirme sporcunun Türk milli takımlarının başarısı için “ter döktüğünü”.

Kısacası; Türk, yerli, milli gibi sıfatlar/övünmeler eklenmeden önce “biraz” düşünülmesi gerekir, sanırım! Ama kadınların başarısını yüceltmek için düşünmeye gerek yok!

AHLAK ÖLÇÜLERİNİN BELİRLENDİĞİ BİR TERAZİ

Takımın en skorer iki oyuncusundan biri olan Ebrar Karakurt’un cinsel yöneliminin farklı olması, daha açık ifade ile lezbiyen olması (gariptir diğer skorer Vargas benzer durumda olmasına rağmen bu kadar gündem yapılmadı), başarıdan dolayı “acı çeken” bir kesimin varlığını açığa çıkardı. Cehaletin özgüvenine sahip ne kadar gerici, homofobik, dinci, faşist, milliyetçi, yobaz, Osmanlıcı sözde kanaat önderi varsa ortalığa dökülüp “din ve ahlak dersi öğretmeni” oldular!

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de dahil birçok AKP’li üst düzey, paylaştıkları kutlama fotoğraflarında Ebrar’ı sildi (Vargas’ı değil). Cüppelisinden Gökçek’e, Buket Aydın’ından Hacı Yakışıksız'ına kadar bilumum zevat “ahlakçı” kesildi.

Asıl dertleri elbette Ebrar değildi! O olmasa başka birini hedef seçeceklerdi. Başka birini bulamasalar bacak boyundan, aşırı sevinçten, bir mimikten falan “rahatsız” olacaklardı.

Asıl dert; kendileri gibi düşünmedikleri açık olan, kendilerine biat etmeyen olmaları ve üstelik bir de kadın olmalarıydı. Dinen, ahlaken tutarlı olmaları gerekmiyor, kadınları aşağılamak, dışlamak için.

Ama yine de bu ikiyüzlülük kendi cenaplarından da tepki çekmedi değil.

İlahiyatçı Cemil Kılıç ise şu mesajı yayınladı: "Bülent Ersoy'u sarayda iftar sofrasında ağırlayıp Ramazan ayında sesinden ilahi dinleyen, Zeki Müren şarkısıyla izleti yayımlayan, Müslüman Eşcinseller Derneği kurduran AKP yandaşları, Ebrar Karakurt ve Melissa Vargas üzerinden yakışıksız ifadelerle bir şeyler gevelemeye çalışıyor. Neden hiçbir zaman tutarlı değil bu yandaşlar?"

Bu noktada, bu tutarsız yandaşlara (aslında tutarsız olan sadece yandaşlar değil elbette, Sarayı da dahil etmek zorunlu), yazının konusundan yani spordan bir örnek vermek yerinde olacaktır. Konumuz spor ya, örneğimiz de Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Hidayet Türkoğlu.

Hatırlayanlar olacaktır, 2015 yılında Sokrates dergisindeki “'Kemal' adıyla başladığı hayata ‘Leyla' olarak devam eden unutulmaz bir basketbol antrenörü ile yapılan” söyleşiyi.(6) O antrenörün yetiştirdiği oyunculardan bazıları; Hidayet Türkoğlu, Kerem Tunçeri ve Furkan Korkmaz.

Ama Hidayet’in yeri özel, Leyla Çalışkan için; "Hidayet’i bir ilkokul maçında izlemiştim. Çelimsiz, cılız bir çocuk, böyle sanki rüzgâr esse sallanacak bir tip. Araştırdık, o bölgedeki (Bayrampaşa) Boşnaklardan olduğunu öğrendik. Bulduk evini, babasına gittik. Yanaşmadı önce, 'Muhasebeci olacak benim oğlum, okutacağım ben çocuğumu, Ticaret Lisesi’ne göndereceğim’ dedi. Neyse, alttan girdik, üstten çıktık, araya birilerini soktuk ve sonunda razı ettik. Öyle başladı hikâye.”

Bu hikâyenin nasıl devam ettiğini biliyoruz; Efes Pilsen’e transfer, oradan NBA’ye (yıllık ortalama 10 milyon dolardan), sonra Cumhurbaşkanı danışmanı ve sonunda Federasyon Başkanı. Trans kadın Leyla Hoca olmasa Hidayet çok büyük bir ihtimalle muhasebeci olarak hayatını sürdürecekti. Ama o Hidayet, Leyla Hoca’yı bir kere bile aramamış, kendi maçını seyretsin diye “bir bilet” dahi göndermemiş! “Nedenini bilemiyorum, sadece paranın insanları değiştirdiğini düşünüyorum. Ya da mevki, şöhret mi desek... Bilemiyorum." Belki “değişen/değiştirilen kimlik”tir.

Bu kadar değil elbette Hidayet’in ve Saray’ın “ahlak öyküsü”. Yine hatırlayanlar olacaktır; Hidayet, NBA’de Orlando Magic’de oynarken doping yaptığı ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine kendisine ABD'de 20 maç ceza verildi. Sonrasında iş Uluslararası Basketbol Federasyonu FIBA'ya intikal etti. FIBA da Hidayet’e iki yıl ceza verdi. Türkiye Basketbol Federasyonu da Hidayet'in ifadesini aldı. Hidayet bu yasaklı doping maddesini kullandığını itiraf etti. Doping kullandığını itiraf ettiği için cezası altı aya indirildi ama ceza da kesinleşmiş oldu.

Dopingin en aşağılık tercih olduğu bilinir. Sadece haksız kazanç değil, diğer sporcuların hakkını gasp etmek ve haksız şöhret, konum elde etmektir de.

Ama olsun, bizim AKP iktidarımız, sporcunun ahlaklı olanını değil, “çevik” olanını sever! NBA’den kovulduğu yıl, Hidayet, sırasıyla önce Türkiye Basketbol Federasyonu'nun CEO'su sonra Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı olarak atandı. Ve 26 Ekim 2016 tarihinde Ankara'da gerçekleştirilen Olağan Genel Kurul'da Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı seçildi.

Rezalet bu kadarla sınırlı değil. Türkiye Basketbol Federasyonu'nun ana statüsünde (9. madde c fıkrası) başkanlığa aday olacaklar için açık hüküm var:

Doping cezası almamış olmak! Kim takar bu hükmü? Sonuçta, “üniversite diploması olmayanlar Cumhurbaşkanı olamaz” diye de bir hüküm var!

Eklemekle bitmezler ki! Mesela, Eski Dünya Supersport şampiyonu Kenan Sofuoğlu, aynı zamanda AKP milletvekilliği de yapmıştır, vergi ödememek için dünyanın en lüks otomobillerine (Lamborghini ve Ferrari) eşinin üzerinden sahibi olabilmekte. Ama sorsanız, “vergi ödemek kutsaldır” der. Ya da güreşte iki tane olimpiyat, üç tane dünya, sekiz tane de Avrupa şampiyonluğu olan Hamza Yerlikaya. Önce AKP milletvekili sonra Türkiye Güreş Federasyonu başkanı, sonrasındaysa Cumhurbaşkanı başdanışmanı yapıldı. Meğerse onun da diploması sahte imiş. (TCDD’de işçi ve belediyede memur olma kriterleri ile nasıl Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı oldu, o da ayrı mesele.)

Gelinen noktada; dopingi baş tacı eden, spor etiği, toplumsal ahlak kriterleri olmayan bir iktidarın ve ona bağlı bir spor örgütlenmesinin yeni sporculara gösterdiği yol belli! Bu yolu kabul etmeyenler de!

SİYASAL MUHALEFETİN BESLENDİĞİ KAYNAK

Kadın voleybolculara, bu başarının üzerinden (neredeyse) AKP’yi yıkacak güç olma misyonu bile yüklenecekti. Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonu olmak Atatürkçülüğün başarısıymış, AKP’ye karşı kazanılmış bir siyasi zafermiş hatta Gezi Direnişi ile aynı kaynaktan besleniyormuş, v.s. v.s.

Siyasi muhalefet yapmayı “iş edinmiş” siyasiler; kendi işlerini layıkıyla yapamayınca, toplumsal/sosyal/sanatsal/sportif her türden karşı duruşa özel anlamlar yüklemeye, bunları doğrudan/dolaylı yedeklemeye ve gerçekleştiremeyecekleri misyonlar atfetmeye çok “meyilli”ler.

Oysa olması gerekeni biliyoruz değil mi? Bu alanlar, asıl olarak siyasi muhalefetten beslenmeli, gelişmeli, güçlenmeli. Kadın voleybolcularda olduğu gibi.

Bu ülkedeki kadınların yıllardır sürdürdüğü özgürlük mücadelesi olmasa Ebrar kendisini bu kadar güçlü hisseder miydi ya da filenin sultanlarının birbirleriyle uyumu, koordinasyonu ve motivasyonunun politik olması, kadın mücadelesi ve dayanışmasının politik izlerini taşıması… Her maçtan sonra verilen demeçler, sosyal medya paylaşımları aynı içerikte olur muydu??

TÜRK/KÜRT HALKIYLA BİRLEŞME/AYRIŞMA SINIR TAŞI

Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk’in yaptığı “Voleybolcularımız muhteşem ötesiydi. Büyük bir heyecan yaşattılar. İyi olan ne varsa orada kadınlar var!” paylaşım, bir başka “çiftyüzlülüğü” de açığa çıkardı. Sayısal çoğunluğunu ya da siyasal gücünü bilmem ama var olduğu aşikar; Kürt halkı içerisinde, kim olduğu, ne yaptığı, nasıl düşündüğünü önemsemeyen sadece Türk olmasının yeterli olacağı bir karşı öfkenin/nefretin varlığı. Kadın voleybolcuları bile T.C. Devleti ile onun yıllardır uyguladığı tüm politikalarla özdeşleştirmek ve sorumlu tutmak, hatta bunun doğru olmadığını söyleyen, “kendilerinden olanları” linç etmeye kalkışmak!

Sevilay Çelenk ikinci paylaşımında(7) yeterli cevabı vermiş. 

Ancak eklenmesi gerektiğini düşündüğüm birkaç başlık olacak. Benzer bir içerik paylaşımını Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü İbrahim Akın da yaptı.(7) Ama ilginçtir, aynı dozda bir linç ile karşılanmadı! Erkek olmasından mı kaynaklı yoksa “voleybolcularımız” değil de “voleybolcular” demesinden mi?

Ve yıllardır, siyasi mücadelesini “Kürt ve Türk halklarının kardeşliği ve elbette birlikteliği” ana ekseninden (paradigmasından) kuran Kürt siyasetçileri/örgütleri (ve elbette Türk sosyalistleri), acaba bu paradigmanın toplumsal/sosyal düzlemini yaratamamış olabilirler mi(!)?(8) Kadınların sevincinde ve sporun başarısında bile ortaklaşamıyorsak…

Son söz; elbette ki her şey siyasidir, siyaseti etkiler, siyasetten etkilenir. Ama sosyalist siyasetin olmadığı her durumda her şey çarpılmaya ve çarptırılmaya uygundur…


NOTLAR:

(1) Eklemek gerekir ki Eczacıbaşı ve Vakıfbank ile büyüyen ülkedeki kulüp rekabetine daha sonra Fenerbahçe’nin katılması, voleybolun ilerlemesinde çok büyük etken. Bu rekabet altyapılara ve ardından A takımlara yansıdı.

(2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Deniz_Esinduy

(3) https://tr.wikipedia.org/wiki/Marco_Aur%C3%A9lio_Motta

(4) İtalya’da 1998 yılında “Yılın Antrenörü” seçilen Giovanni Guidetti 2017 yılından beri kadın voleybol milli takımının antrenörlüğü görevini yürütmektedir. Başarılı antrenörün daha önce yönettiği takımlar arasında Bulgaristan, Almanya ve Hollanda kadın voleybol milli takımları yer alıyor. 2008 yılından beri aynı zamanda Vakıfbank SK’nın da antrenörlük görevi üstlenen Guidetti, Fenerbahçe SK’nın en iyi oyuncularından Bahar Toksoy ile evli ve uzun yıllardır Türkiye’de yaşıyor. 

(5) Nerelisin diye soranlara Malatyalıyım diyormuş Vargas. Yani Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Üstündağ’ın hemşerisi. T.C. vatandaşı olmak için sana ne “avantajlar” sundular sorusuna ne derdi acaba Vargas? (Sırbistan daha az para önerdi, mesela!)

(6) https://socratesdergi.com/yazi/gemileri-yakmak

(7) https://twitter.com/SevilayyCelenk/status/1698632190177746947 Paylaşımlara verilen yanıtlara bakmak, ibretlik.

(8) KDP’nin etkisine bağlamak ya da devletin trollerini sorumlu tutmak sadece gerekçe üretmektir, biliyoruz değil mi?


Yavuz Halat Kimdir?

Erzurum İspir’li. İstanbul Samatya’da büyüdü. İlkokuldan sonra iki yıl Darüşşafaka’da yatılı idi. “Ne Yapmalı”yı orada okudu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nden 1984’te mezun oldu. Aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ne girdi. Yıldız Rektörlük İşgali'nde 'işgalciler'den biriydi, bir süre cezaevinde yattı. Eğer bir başlangıç tarihi gerekir ise 14 Nisan 1987’den beri “solculuk” yapıyor.