YAZARLAR

İstifa! istifa!

Bir savaşı “komutan”, bir seçimi de “lider” kazanır/kaybeder. Kılıçdaroğlu bir lider olarak seçimi kaybetti… gitmesi gerekiyor. Sadece siyaseten mi, şu anda 74 yaşında (1948) olan “piro” bir sonraki seçimde 79 yaşına gelecek, Allah bedenen uzun ömür versin ama siyaseten “yolun sonu görünüyor.”

'MÜBALAĞA CENK OLUNDU'

Her şey o kadar ayan beyandı ki. Bu seçimin sonunda ya Recep Efendi gidecekti, ya Bay Kemal; ya Cumhuriyet’i seçecektik ya Reistokrasi’yi. Ve nihayet “mübalağa cenk olundu” Kılıçdaroğlu yenildi. Reistokrasi galebe çaldı. “Yenenler, yenilenlerin dikişsiz, ak gömleğinde sildiler [silmekteler, silmeye de devam edecekler] kılıçlarının kanını”: CHP ve İyi Parti’de kelleler isteniyor, kapalı kapılar ardında.

Seçimlerden önceki bir yazımda “Kazanamazsa Erdoğan siyaseten bitecektir; çünkü ben onun, bir pop-kahraman olduğunu ve iktidardan gider gitmez, dizisi final yapan jön misali gözden düşeceğini düşünüyorum. Kazanamazsa Kılıçdaroğlu’nun da siyasî hayatı bitecektir. Hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerinde umduğunu bulamayacak CHP seçmeni, o umudu kendisine verenleri de -hiç kuşkusuz ki- öfkesinde boğacaktır.” yazmıştım. Şu anda yaşadığımız tam olarak bu.

Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyenleri üçe ayırmak gerekir diye düşünüyorum. Birinci gruptakiler seçimin yenilgisinin yarattığı hayal kırıklığını Kılıçdaroğlu’ndan çıkarmak isteyen büyük kalabalık: Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına değil birinci turda kazanacağına inanmıştık, Kılıçdaroğlu bir umut vermişti hepimize. İşte bu büyük kitle yaşamakta olduğu travmanın suçlusu olarak Kılıçdaroğlu’nun kellesini istiyor.

İstifacıların ikinci kesimi bizim yazar, çizer, hoca takımı: “Yenildin… gideceksin” haksız da değiller/değiliz. Kılıçdaroğlu’ndan “Mademki bu kerre mağlubuz, netsek, neylesek zaid. Gayrı uzatman sözü. Mademki fetva bize aid verin ki” basak imzamızı istifa dilekçemize türünden bir açıklama bekliyorlar/bekliyoruz.

Ancak, dikkat, “İstifa!” diye çemkiren mürekkep yalamış bu zürefaya dikkat kesilin, yazdıkları yazıları geriye doğru mutlaka tarayın. Erdoğan’ın “üçüncü defa ikinci kere adaylığı” konusunda zırnık laf etmemiş; tüm devlet teşkilatını arkasına alarak HDP’yi ötekileştirmesi, toplumu kutuplaştırması, tüm medyayı arkasına alması, montaj kasetler yayınlatması… vb. hakkında mübarek ağızlarından/kalemlerinden zerre katre kelimecik olsun çıkmamış/çıkamamış “papucumun demokratları”nı ciddiye almayın. Erdoğan’ın adaylığı konusunda ses çıkartmayan “çürük demokratların” Kılıçdaroğlu’nun istifası ile ilgili konuşmaya ehliyetleri de yoktur. Diyorum ya, size zahmet, bir bakın şu Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi gerektiğini söyleyenlere; daha önce Erdoğan’a da aynı ayarı çekebilmişlerse sözlerini ciddiye alın/alalım; yoksa yok.

Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyen üçüncü kesim ise hem CHP’ye oy veren kitlenin memnuniyetsizliğini hem de istifayı dillendiren (ister samimi olsun ister çakal) entelektüellerin söylemlerini arkalarına alarak “konuşan” (demeyelim de geğiren) partili nebbaş ve nekrofil gedikliler. Tekkeyi bekleyen bu zevatın çorbayı içmek için ağzı sulandığı ayan beyan.

Yanlış anlaşılmasın, yukarıda verdiğim örnekler, Kılıçdaroğlu’nun verdiği “umut”un sükut-u hayale uğramasından üzgün, ülkesi, çocukları için endişelenen yurtseverlerin; Kılıçdaroğlu’nun demokratik teamül gereği tekâüte sevk edilmesi, artık koltuğu bırakıp emekliye ayrılması gerektiğini söyleyen yazar çizerlerin;  parti içinde gerçekten bir değişim, dönüşüm isteyen parti emekçilerinin olmadığı anlamına gelmez. Lakin at izinin it izine karıştığı son haftada nebbaş, nekrofil gediklilerin, kofti demokratların ve “kelle isteriz!”ci seçmenlerin sesleri daha çok çıkıyor gibi. Bekleyelim görelim bakalım İbrahim Hakkı (Marifetnâme) gibi, “Mevlam neylerse güzel eyler”miş;  hep birlikte göreceğiz encamının nereye varacağını. Değişim dönüşüm zaruriyse de yaklaşan yerel seçimleri de hesaba katmak elzemdir. Kılıçdaroğlu gitsin, gitsin elbette; lâkin bunu bir “Parti içi Beylerbeyi Vakası”na da döndürmemek; yaklaşan yerel seçimleri de hesaba katmak gerekiyor.

'ARTIK DEMİR ALMAK GÜNÜ GELMİŞSE…'

Muhteşem bir seçim kampanyası yürüttü Kılıçdaroğlu. Onun “kazanamayacak aday” “dayatma aday” olduğunu söyleyenlerin çok ama çok büyük bir kısmının Kılıçdaroğlu’nun Alevîliğine takıntılı olduğunu daha önce de dile getirmeye çalışmıştım; burada bir kez daha vurgulamak isterim ki “Kılıçdaroğlu kazanacak aday”dı. Kılıçdaroğlu’nun yerine önce Mansur Yavaş’ı sonra da Ekrem İmamoğlu’nu pazarlamaya çalışanların çok büyük bir kısmı, alenen söyleyemeseler de,  Kılıçdaroğlu’nun Alevî-Dersimli kimliğiyle sorunlu, takıntılı kişilerdi. Daha mart ayı başında -seçimlerden iki ay evvel- Masa’dan kalkarak “Ya Mansur Yavaş/Ekrem İmamoğlu ya biz yokuz!” resti çeken The Apla ve şürekasının, partiden istifa ederek The Reis’e biat eden ağır abilerin basiretsizliğinde bu önyargının etkili olmadığını düşünen var mı?  Sahi, neydi İmamoğlu ve/ya Yavaş’ta olup da Kılıçdaroğlu’nda olmayan “tılsım” “cazibe”? Yoksa dert dava İmamoğlu/Yavaş’ın tılsımı değil de Kılıçdaroğlu’nun Alevîliği, Dersimliliği miydi? 28. Dönem -şimdiki- TBMM açılış seremonisi ve yemin töreninde Erdoğan’ı ayakta karşılayan Babacan ve CHP sayesinde girdiği parlamentoda bir Gelecek-Deva-Saadet grubu kurma hayalleri kuran Davutoğlu kendi tabanını Dersimli Bay Kemal’e oy vermek için ikna edebilmiş miydi?

Yukarıdaki soruların artık pek bir anlamı yok. Çünkü bir savaşı “komutan”, bir seçimi de “lider” kazanır/kaybeder. Kılıçdaroğlu bir lider olarak seçimi kaybetti… gitmesi gerekiyor. Sadece siyaseten mi, şu anda 74 yaşında (1948) olan “piro” bir sonraki seçimde 79 yaşına gelecek, Allah bedenen uzun ömür versin ama siyaseten “yolun sonu görünüyor.”

BİR ŞEHİR EFSANESİ 'CHP SANDIKLARA SAHİP ÇIKTI'

“Sandıklara sahip çıkılmadıkça seçimlerin kazanılmasının mümkün olmadığı”nı sağır sultanın bile duyduğunu düşünüyorum. Bunun ne denli hayatî olduğunun altını çizmeyen kaldı mı?[1]

Sözcü TV'de Liderler Özel programında gündeme dair soruları yanıtlayan Kılıçdaroğlu, "Tam bir buçuk yıldır seçim güvenliği için çalışıyoruz. YSK'ya güvenmiyoruz.” diyordu.

Seçimin ilk turundan sonra görevinden “kendi isteğiyle ayrılan” ya da “görevden alınmamak için istifaya zorlanan” (hangisine inanmak lazım ben de bilmiyorum) eski CHP Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, "Felaket senaryolarımız var" diyor, “14 Mayıs seçimlerini en az üç sistemden takip ederek riski dağıtacaklarını” söylüyordu: “Seçim güvenliği meselesi bir insan kaynağı meselesi. Hep birlikte bu görevi yapıyoruz. Görevlilerin orada olmaları, seçim sonuçlanana kadar işlerini kusursuz yapmaları ve ıslak imzalı tutanakları almaları gerekiyor. Bu tutanak seçimin tapusu. Islak imzalı tutanağın mutlaka ilçe başkanlıklarında olması lazım. Hem okul önlerinde hem ilçe başkanlıklarında farklı sistemler üzerinden genel merkeze bilgiler aktarılacak. SEÇSİS’in paraleli bir sistemle biz sonuçları kendimiz toplayacağız. 100 kişiden oluşan bir çağrı merkezimiz var ve bu kişiler sorunlu sandıkları görebilecek, anında müdahale için gerekli işlemleri yapacaklar.”

14 Mayıs seçimlerinde sandık güvenliğinin teknik sorumluluğu Onursal Bey’in üzerindeydi; bu güvenliğin sağlanabilmesi için gerekli insan kaynağının organize edilmesi ise eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek’te.

Muharrem Erkek de ilk tur seçimlerinden sonra, 17’sinde, basına yaptığı açıklamada sandıkların emin ellerde olduğunu, her şeyin kontrol altında olduğunu söylüyor; içimize su serpiyordu: "Cumhurbaşkanlığı için 2 bin 269 sandık tutanağında farklılık tespit ettik… Bunların itirazları, pazartesi 17.00 itibarıyla yapıldı. Milletvekilliği için de toplam 4 bin 825 sandıkta uyuşmazlık tespit ettik, CHP ve İYİ Parti aleyhine. Ve bunların da itirazları dün 15.00 itibarıyla bitti."

CHP politbürosunun bu açıklamalarına rağmen CHP İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın HalkTV’de Şule Aydın’ın sunduğu Kayda Geçsin programında “…seçim sonuçlarına etki edecek kadar sandığa egemen olamadıklarını” söylüyor.

Eskişehir’in yerel gazetesi Son Haber’deki köşe yazısında Sadi Seda da 14 Mayıs ile ilgili olarak arkadaşı ile aralarında geçen diyaloğu (Türkçesi yettiğince) şöyle aktarmakta: “…CHP’nin Eskişehir’de aldığı oylar açıklanandan daha fazla olduğunu düşünüyorum. CHP’li sandık müşahit ve görevlileri görev yaptıkları sandık başından oyların sayımı tamamlandı gerekçesiyle ayrılmışlar. Ancak AK Parti’nin itirazları olmuş. Oylar yeniden sayılırken CHP müşahit veya gözlemci sandık başında olmadığı için sandıktan birinci çıkan CHP’nin oyları AK Parti’ye yazılmış. Bu mu particilik? İnan bana görev verselerdi ilerlemiş yaşıma rağmen oy torbası Adliye’ye gönderilmeden önce sandığı terk etmezdim. Bu bana gelen iddialar. İddialar doğru ise CHP 4. Milletvekilini, sandık başındaki müşahit ve görevlilerin erken görev yerlerini terk etmesiyle kaçtı.” (cümledeki ifade bozuklukları yazara ait)

Ne diyor Kanuni Süleyman, “Kadd-i yâre kimisi ar'ar demiş kimi elif/ Cümlenin maksûdu bir amma rivâyet muhtelif."  Sevgilinin boyunu posunu (Kadd-i yâr) kimisi ardıç ağacına (ar’ar) kimisi de elif harfine benzetmiş, hepsinin niyeti aynı ama gerçeği tasvirleri farklı: velhasıl-ı kelâm, “seçim kaybedildi” Kimse hiçbir şey olmamış gibi davranamaz.

NOTLAR:

[1] Bu konuya yer verdiğim sadece birkaç yazıyı paylaşacağım. M.K. KAYNAR, Sandıkları korumak: Oy vermenin de ötesi-I (gazeteduvar.com.tr) 27 Nisan 2023. M.K. KAYNAR, Seçimler-101: Temel kavramlar.   (gazeteduvar.com.tr) 23 Ocak 2023. M.K. KAYNAR Kendi demokrasini kendin yap-II (gazeteduvar.com.tr), 28 Nisan 2023. M. K KAYNAR, 'Oy ve Ötesi'nin hikayesi trafoya giren kediyle başladı' (gazeteduvar.com.tr) 12 Mayıs, 2023


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.