YAZARLAR

Seçimler: Türk-İslam sentezi 'öteki'ne karşı

Erdoğan seçimi Türk İslam Sentezi’nin Kürt-Komünist-Kızılbaş’ını (3K) “terörle işbirliği”, “Diyanet’i kapatacaklar” ve “aileyi korumak” (LGBT+ ve İstanbul Sözleşmesi) üzerinden bir seçim stratejisine dökebildi: Türk İslam sentezi, 3K’yı yendi. (Bizim için de) Durmak yok yola devam…

İzninizle yine yazının sonucunu en başa iliştireyim: Dün oğlum ve kızımla birlikte sandıklarda görev aldık. Demokrasi, değişim ve sosyalizm için oy kullandık. Desteklediğimiz aday, Kılıçdaroğlu, kazanamadı. Bir mücadele ettik, bir hayal kurduk, yenildik; olsun. Bir kez daha budadılar körpe dallarımızı bir kez daha kırdılar. Ama biz evcek “yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz.” Hüzünlüysem de huzurluyum.

Ben akşam yastığa başımı koyarken çocuklarımın gözlerinden gözlerimi kaçırmadım. Başım, başımız dikti; utanmadım, mahcup olmadım onlara. İçim rahat koydum başımı yastığa. Niye kaçırayım gözlerimi evladımdan? “Kadınların sahiplenilmesini” söyleyen Hüda-Par’a karşı, tarikatlara hoş görünmek için İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan iktidara karşı mücadele ettiğim için kızlarımdan mı utanacağım? Ülke gırtlağına kadar militarizmin batağına batmasın diye mücadele ettiğim için oğlumun yüzüne mi bakamayacağım? “Deprem kader değildir; bunu söyleyen iktidar da buna inanan halk da yanlış yapar!” dediğim için, “Ekonomik kriz kader değildir!” dediğim için, “Sağlık, eğitim… alışveriş konusu edilemez!” dediğim için, kamucu bir düzeni savunduğum için utanacak, mahcup olacak, gözlerimi ayakkabılarımın ucuna çevirip meyus, yutkunacak mıyım?  Hadi canım sende!

Oy verenler sevinsinler; haklarıdır. Seçimlerden önce “söyle”meyip, mücadelenin parçası olmayıp, seçimlerden sonra “söylen”meyi “ben demiştim” zaten sinizmini tercih eden “dostlar”!  ise indirsinler başlarını, bakamasınlar evladının yüzüne. Mücadelenin parçası olmayıp AKP’den dert yanan sinikler … mahcup olsunlar.

Çayımızı koyduk, başımız dik, buradayız ki “gün o gün değildir!”

HADİ SİZE GÜN DOĞDU: 'KILIÇDAROĞLU KAZANAMAZ DEMİŞTİM AĞĞBİ'CİLER

Hadi bakalım şimdi söz “Doğan görünümlü Şahin”lerin zamanı. Ecnebi “Money talks” der ya siz onu “seçim sonuçları konuşturur” diye anlayın. Gün tam da “Kılıçdaroğlu kazanamaz demiştik ağğbi”cilerin zamanı. Ha bir de Kılıçdaroğlu’na ayar veren “istifa”cılar var. “Batı’da seçimi kazanamayan gidiyor ağğbi!” “Essah mı la?”

Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ön plana çıkmaya başladığı günlerden, İYİ Parti’nin masadan kalktığı ve zehir zemberek sözlerde Masa’yı töhmet altında bıraktığı günleri hatırlayın; Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatma olarak tanımlayarak istifa eden Yavuz Ağıralioğlu’nu, Kılıçdaroğlu’nun yerine Ekrem İmamoğlu’nu ya da Mansur Yavaş’ı öne çıkaranları düşünün.

Hadi, her şey oldu bitti ve gayri “money talks”. Dökelim eteklerimizdeki taşları: “Sahi Kılıçdaroğlu’nun adaylığı neden dayatmaydı?” Neydi Mansur Yavaş’ta olduğunu gördüğünüz ama Kılıçdaroğlu’nda olmayan “tılsım”, “efsun"? Neden “Kılıçdaroğlu iyi adam ama kazanamaz?” Sizin söylemek isteyip de söyleyemediğinizi ben söyleyim: Adam “afedersin” Kızılbaş yahu!

RESMİ İDEOLOJİMİZ TÜRK-İSLAM SENTEZİ GÜCÜNÜ TAHKİM ETMİŞTİR

Erdoğan seçim stratejisini “ötekileştirme” üzerine kurdu. Bu ötekileştirme stratejisi, 60 ortalarından bu yana çatısı çatılan, 70’lerde Aydınlar Ocağı’nın çabalarıyla kuvveden fiile geçen 12 Eylül’den sonra da resmî ideoloji haline gelen Türk-İslam Sentezi’dir. Erdoğan, biraz siyasî arkeoloji yapacak olursak kökleri İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar götürülebilecek olan Soğuk Savaş sağcılığına, onun Türkiye’deki izdüşümü Aydınlar Ocağı’nın Türk-İslam Sentezi’ne; ama onun güncellenmiş 2023 versiyonuna dayanarak gücünü tahkim etti.

“Diyaneti kapatacaklar”, “teröre destek”, “İstanbul sözleşmesi”, “Bunlar LGBT+’ci” söylemleri de Türk-İslamcı resmî ideolojinin gücünü tahkim etmesinin manivelaları oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı sadece Sünni-Hanefi İslam okulunun temsilcisi değil, AKP’nin yan kuruluşu haline getiren iktidar, seçimleri kaybetmesi durumunda DİB’in tartışmaya açılacağını elbette çok iyi biliyordu. DİB’in kaybı resmî ideolojinin en önemli mekanizmasının kaybı, bir anlamda “din-ü devlet”in kaybıydı.

Erdoğan daha yarım yüzyıl önce Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta iç savaşa dönen ama hiç şüphesiz tüm Türkiye’ye yayılmış olan Alevî-Sünni ayrımını “Diyanet İşleri’ni kapatacaklar” dili üzerinden çok iyi kullandı. Kılıçdaroğlu’nun “öteki”liği (Alevî’liği) “Diyaneti kapatma” dili üzerinden işlendi ve tuttu. Bunu “da” seçim yenilgisinin nedenleri arasına yazın lütfen.

Resmi ideolojinin (Türk İslam Sentezi) üzerinde yükselen seçim stratejisinin ikinci ayağı “bölücü” diliydi. HDP’nin Altılı Masa ile kurduğu “gevşek koalisyon” Tanzimat sonrası Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras anti-Kürt dilini servis etmeyi kolaylaştırdı. Bunu “da” bir zahmet seçim yenilgisinin nedenleri arasına yazın lütfen.

Ne kadar barış istediğini, ayrı bir devlet kurma peşinde olmadığını, demokrasi istediğini söylese de Türkiye sosyalistlerini de yanına alan HDP, “politik hedefleri, programı vb.” ile değil, bir politik “şeytan” olarak resmî ideolojinin tahkimine elverişli bir alet haline getirildi. Millet İttifakı seçim süreci boyunca HDP ile ortak olmadığını ispat etmek, şeytana uyan bir münafık olmadığını Komünist ve Kürtler’le işbirliği yapmadığını anlatmak için didindi durdu. Son gün son dakikaya kadar da bu argüman en ahlaksız metotlarla kullanıldı.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve Kılıçdaroğlu’nun LGBT+’ı savunduğu (ki “ne yazık ne yazık ki Kılıçdaroğlu’nun ağzından bu insanlar için tek bir olumlu kelime bile çıkmadı) söylemleri ise “kutsal iale”yi tahkim ederek seçimlerde işlevselleştirildi. Lütfen bunu “da” seçim yenilgisinin nedenleri arasına yazmayı unutmayın lütfen.

ERDOĞAN’IN BAŞARISI 'BİR SİYASİ EÛZÜ BESMELE'

Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu ve Millet İttifakı’nı “şeytanlaştırmayı” başardı, Halk siyasal şeytanın şerrinden (depreme ve ekonomik krize rağmen) Reis’e sığındı. Türk-İslam sentezi bu şeytanlaştırmanın zemini, yukarıda tartıştıklarımız da o zemin üzerine inşa edilen dili oluşturdu. Erdoğan seçimi Türk İslam Sentezi’nin Kürt-Komünist-Kızılbaş’ını (3K) “terörle işbirliği”, “Diyanet’i kapatacaklar” ve “aileyi korumak” (LGBT+ ve İstanbul Sözleşmesi) üzerinden bir seçim stratejisine dökebildi: Türk İslam sentezi, 3K’yı yendi.

Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti, TBMM’de Meclis çoğunluğu Cumhur İttifakı’nın elinde. Muhalifler için olabilecek en kötü senaryo, Cumhur İttifakı için olabilecek en iyi senaryo gerçekleşti.

Bu senaryo sadece yukarıda bahsettiğim sebeplere indirgenerek açıklanabilir mi; elbette hayır. Ama yukarıdakileri düşünmeden, derinleştirmeden yapılacak her seçim yorumunun eksik olacağını da vurgulamak isterim.

(Bizim için de) Durmak yok yola devam…

Umut ettik, mücadele ettik; olmadı. Çayı koyun müziğin sesini açın. Bugün bu çalsın yarına Allah kerim.

Eğer kartları dağıtan sensen,
Ben oyunun dışındayım.
Eğer şifacı sensen,
Ya ben çok hastayım ya da sakat.
Seninki, şan şöhretse, benimki utanç.
Sen karanlığı istiyorsan,
Biz alevi söndürürüz.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.