Narin’i saygıyla uğurlayamadık bari hakkını layıkıyla arayalım
Narin'in öldürülmesi, beşikten mezara her yaştan kadın cinayetlerinden birisi. Olay kendine özgü bir takım öznel ayrımlara da sahip. Aile politikasıyla beslenen aşiret-siyaset örüntüleriyle açıklanabileceği tahmin edilen büyük bir sorunun hem kurbanı hem perdesi olmuş olabilir mi Narin?
8 yaşında bir kız çocuğunun yaşamına, neler yaşadığına dair pek bir şey bilmiyoruz. Derdimiz önce bulmaktı. Sonra canlı bulmak oldu. Günler ilerledikçe kimsenin dili varmasa da içten içe cenazesini bulabilme gayretine dönüştü. Nasıl öldürüldü, neden öldürüldü, kim/kimler öldürdü? Hep Narin dedik haftalarca. Gerçekte hiç Narin’i konuşmadık. Sevdiği şeyleri, korktuğu şeyleri, hayallerini, umutlarını, gelecek tahayyülünü mesela, arkadaşlarından dinlemedik hiç. Merak eden de olmadı sanki. Ancak cenaze töreninde, mezarı başında ideoloji yarıştırıldı. Yaşatmayı bilemediğimiz çocuğu uğurlamayı da bilemedik. Yaşama saygısı olmayan toplumun ölüme de saygısı olmuyor işte. Sakil görüntüler egemendi Narin yavrumuzun cenazesinde. Hani son görev denir ya işte onda bile hak ettiği saygıyı gösteremedik Narin Güran’a. Mezarı başında sosyal mesaj verme örnekleri gani. Biri gelinlik, biri önlük, biri oyuncak derken kimse bu dünyadan uğurlarken bile susup sessizlikle Narin’in hatırasına saygı göstermeyi düşünmedi. Evlatlarını yaşatamayan bir ülke evlatlarının bir lokma bedenine uygun tabut yapmaktan da acizmiş, gördük. Gördük kocaman bir yetişkin tabutundaydı. Algı yönetildi o cenazede. Tabut kocaman olunca içindeki minicik yavru unutulup kocaman kocaman ideolojilerle o minik beden çekiştirilmekten çekinilmedi. Baştan sona sakillik…
Bir mahallenin sessizlik yemini ile ilk defa tanışıyormuşçasına hayretler kusarak cinsiyetçiliğini aşikar eden öyle çok ki. Sanki ilk defa çocuk öldürüldü. Sanki ilk defa aile içi şiddet vaki oldu. Sanki ilk defa aile içinde yaşanan şiddete, cinayete tanık olanlar, tanık olmasa bile haberdar olanlar, mahalle kısacası sanki ilk defa sustu. Tavşantepe Mahallesi susan ilk mahalle değildi. Toroslar'da Müslime, Eskişehir’de Ecrin, Ağrı'da Leyla, Tekirdağ’da Sıla ve daha niceleri için ne köyler, mahalleler sustu. Mahalle ne ki köy ne ki, kocaman bir emniyet teşkilatı sustu Yeşim için, bir karakol sessiz kaldı. Karakolda kimse üst kattaki lojmandan silah sesi duymadı (!). Herkes sessizdi. Hatta yargı da Yeşim’in kendisini başının arkasından vurduğuna inandı. Yetmedi, Yeşim kendisini polis arkadaşının tabancasıyla ve başının arkasından vurarak intihar ettikten sonra bir de kalktı yerinden o boş kovanı bulup yok etti. Emniyet ve mahkemenin sessizlik yemini de böyle olur işte. Fakat işte haklarını yemeyelim koskoca bakanlık yıllarca omerta geleneğine teslim olup, koruma altına aldığı HKG için adaletin peşinde koşmak yerine sessizlikle, failleri korudu, hatırlayın. Ancak bir gazeteci haber yapıp gündeme taşıyınca yargı süreci başlayabilmişti.
Bu ülkede cinskırımın bölgesi, köyü, mahallesi yok. Her yer cinskırım. Her kadın, her çocuk aileye feda… Her kadın cinayeti, her çocuk cinayeti, istismarı cinsiyet ayrımcılığına dayalı aile politikasıyla besleniyor. İnsanların yaşam hakkını korumak devletin görevi ama bu görevi bir kenara bırakıp kadın, çocuk, lgbti+ bireylerin hayatı pahasına ailede erkek egemen sistemi güçlendirmek, cinayetleri teşviktir, cinskırımdır.
Narin aranırken dikkat çeken ve cenazesi bulunduktan sonra da süren gariplikler silsilesi, tüm diğer şiddet olaylarıyla benzerliklerinin yanı sıra, her cinayet vakası gibi özgün bir takım özelliklerin varlığını işaret ediyor. Dosyaya gizlilik kararı ve habere yayın yasağı getirildiği halde zanlıların ifadeleri anında basında yer aldı. Çelişkili ifadeler, yanıltıcı ihbarlar, her kafadan çıkan seslerle kaç türlü cinsel fantezi haberi oluşması, yayılması hiç normal değil. Burada yargının, bakanlığın, iktidarın onayı olmadan bunca bilgi kirliliğinin yayılması, yayımlanması da mümkün değil. O nedenle pek iyi niyetli olsa da gizlilik kararlarına uyma yönündeki hukuki gerekçelerin sayılıp dökülmesi bana pek de gerekli gelmiyor. İktidar ve iktidardan talimatlı kurumlar bu hukuki, idari işlemleri bilmedikleri için yanlış yapıyor değiller. Safiyane öğretmeye çalışmak, zaman ve enerji kaybı oluyor. İktidara yakın yayın organlarınca ihlal edilen gizlilik kararları, belli ki iktidarın bir şekilde işine yarıyor. Aile korumacılık dışında başka nasıl bir kâr-zarar hesabı var bu meselede ona bakmak lazım. Ki çocuklara karşı işlenen suçlarda gizlilik kararı, çocuğun üstün yararı gözetilerek verilir. Narin öldü, bedeni bulundu, defnedildi öyleyse gizlilik kararının tartışılması kimin yararına ve hak savunucularının işi mi olmalı?
Bile isteye, özellikle yaratılan bilgi kirliliği kime ve neye hizmet ediyor? Narin’in küçücük bedeni arkasında o kocaman aşiret ve siyaset hangi suçları saklıyor? Narin'in öldürülmesi, beşikten mezara her yaştan kadın cinayetlerinden birisi. Bu olay cinskırım olgusu ile açıklanan olaylardan birisi olmakla birlikte vaka kendine özgü bir takım öznel ayrımlara da sahip. Aile politikasıyla beslenen aşiret-siyaset örüntüleriyle açıklanabileceği tahmin edilen büyük bir sorunun hem kurbanı hem perdesi olmuş olabilir mi Narin?
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İktidar teğmenleri tehdit ile özgüven kazanamaz 13 Eylül 2024
İstanbul Sözleşmesi’nden BRICS’e: Eksen meselesi 06 Eylül 2024
İstiklal armağan aldık istikbale cinskırım mı bırakacağız? 30 Ağustos 2024
Defne tecavüzden nasıl kurtulur? 23 Ağustos 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI