YAZARLAR

Göz önündeyken gizlenene güzelleme

Siyah, daima Adnan Çoker’in kültür tohumlarını saçtığı bir nevî ifade tarlası vazifesi gördü. Bundandır ki her bir Çoker resmi, adeta kâh dünyevi, kâh kozmik bir ‘Manyetik Rezonans’ raporu misali, kendi kendinde işlevselleşti...

Karanlık bir mağarada, meşalelerin alaca aydınlığında, babadan oğula giydiği mor (Türkçe görünümüyle kızıl) kurukafalı kostümü ve neyi, nasıl gördüğünü hiç anlamadığım ürpertici gözlük - maskesiyle, vaktiyle bir ‘Kızılmaske’ vardı.  Yurt dışındaki tabiriyle ‘Hayalet/The Phantom’, bizdeki senteziyle Kızılmaske, malûm Platonik veri mağarasında, kendi insanlık hafızasına el yazısıyla yazmanlık eder, gündüz yaptığı kahramanlıkları, akşam dededen toruna arşiv için bırakırdı. Aynı şey, kostümü için de geçerliydi. Kimliği ve misyonu böylece ölümsüzleşirdi.
 
Kendimce nedendir bilmiyorum; 22 Ağustos Pazartesi akşamı hayata ta 95 yaşında gözlerini kapatan ressam Prof. Adnan Çoker’i de, modern Türk sanat tarihinin Kızılmaske’si bildim. Ağzından çıkan her yorum, atölyesinin çırağı olsun, yoldaşı, seveni olsun, gözle görüldüğü, işitildiği an kanun muamelesi görürdü.  Onunla ilk karşılaşmam, yine modernliğin aydınlatan bir diğer platonik mağarası, Maçka Sanat Galerisi’nde 2001’de açtığı ‘Eksik Burçlar’ (Adnan Çoker- 2000 - 2001 | Maçka Sanat Galerisi (MSG) sergisi vesilesiyle oldu.


 
O sıralarda ismi ‘Mudo’ Maçka Sanat Galerisi olan galeriden, İstanbul’un karşı yakasındaki evine gittiğimde, onca kültür-sanat birikimi üzerime gelince, Adnan hocamızın modern Türk plastik sanatlar tarihindeki o Kızılmaske’liği gözümde daha da bir katılaştı. E malûm, kendisi zaten modern Türk resim tarihinin de soyağacını akademik kıdemiyle bizler için geç 1970’lerde çıkarmıştı. Hatta bu soyağacı vaktiyle, Milliyet Sanat dergisine de başka bir dosya için kaynak olarak basılmıştı. Adnan Hoca karamsar olmayı göze alacak kadar iyimser bir sanatçıydı.
 
Siyahın en karamsar değil, en sıcak renk olduğunu (ADNAN ÇOKER 'SİYAH EN SICAK RENKTİR'-PICUS FİLM ) bize söyleyen oydu. Adnan Hoca, Madımak katliamına karşı tepki için Beşiktaş Sanat’ın düzenlediği ‘Unutmamak Müzesi’ne ( Unutmamak Müzesi | BKS) yapıt vererek, eserinin bir bölümünü yakan ve hayatını yitirenlere atıfta bulunarak saygı duruşuna geçen 35 sanatçıdan biriydi. Eserlerindeki bütün unsurlar, boşlukta, muallakta gibi görünmelerine karşın, izleyici tarafından tamamlanmayı bekler bir sabrın yankısını, içlerinden akıtırdı.

İlk retrospektifini 1989’da Derimod Kültür Merkezi’nde açtıktan sonra, 2010’da da retrospektifi Beşiktaş Çağdaş’ta izlenen (ADNAN ÇOKER RETROSPEKTİF - Beşiktaş Çağdaş) Adnan Hoca, öğretirken gösterdiği nezaketi, gösterirken de öğretmekten yılmadı. Ortaya koyduğu, topyekûn bir yaklaşım içinde, diyelim eflatuna kaçan bir Bizans morunun astronomik bir diğer paletle, diyelim bir Ege mavisinin ise, nur yeşili veya beyaz yahut pembe ışık akıntılarında, pürlüğe yürüdüğü bir aktarım şekliydi. 
 
Yine, 1985’te MSÜ Resim Bölümü Başkanlığı’na istifasını sunan ve kendi çalışmalarına yoğunlaşan Çoker’in yapıtları, Selçuklu, Osmanlı ve Rum mimari hafızasının Modern Batı sanatıyla ‘laik bir fezada’ yapısal irtibata girdiği, kavramsal manâda arabulucu yapıtlar oldu. Tabii ki bir çok kaynak için Çoker’in yapıtları soyut, minimalist bir yaklaşıma sahipti.
 
Lakin Adnan Hoca’nın resim altları da, yapıtlardaki mimarî alt - yapılara (sütun, kemer, alınlık, kubbe vd.) düpedüz birer deşifre ve hatta re-şifre olarak, yankıcı, simetrik bir üslûp ihtiva ediyordu. Öte yanda Çoker’in, kendi içinde türevlenen yapıt künyeleri, adeta plastik veritabanının da ‘kelimeleri’ydi. Hoca, yapıtlarında gizli yahut alenî kültürel biçimlerin varlığı ile kaynaklarını, onlara verdiği kodlar aracılığıyla, izleyicisinden algı ve görgüsü seviyesince süzmesi ve sindirmesini, hatta eleştirisini umuyordu. Tekrar yerine, Çoker, yapıtlarındaki ve yapıtlarına gösterdiği odaklanma, analiz, irtibat ve çıkarsama seviyesini, karşısına geçen izleyicisinden de, sükûnetle beklerdi.


 
Bana göre bu yönüyle, yaşamı boyunca hemen tüm görsel kaynaklardan ve sanat dallarından tarafsızca faydalanmış olan Çoker’in eserleri, bugün 77 yaşında olan Amerikalı kavramsal sanatçı Joseph Kosuth’a da (Joseph Kosuth - Artists - Sean Kelly Gallery ) selâm verir gibiydi. Elbette, siyahın enginliği ise, bağımsız Çoker resmi için mükemmelliğin ‘sıradan’laştığı bir yüzleşme imkânı olarak, ele aldığı plastik unsurların gerek biçimsel, gerek teolojik, gerekse mimarî ve kültürel bilinç altlarını analiz için, eşsiz, eşitlikçi bir yoğunluk madeni, uhrevî bir varoluş kuyusuydu. Kendisinin Amerikan Kültür Merkezi’ndeki ( SALT Araştırma: Adnan Çoker 'Siyah Simetri', Amerikan Kültür Merkezi, İstanbul ) 1973 tarihli ‘Siyah Simetri’ sergisi, ‘1071’e Saygı’, ‘Sınırlı Kaos’, ‘Doğu Çerçevelemesi’, ‘Durgun Simetri’ ve ‘Makineleşme’  gibi eser isimleriyle, bugünkü estetik duruşunun da yankısı oldu.
 
Yine Adnan Hoca’nın, sansüre, baskının her türü ve tektipleşmeye yönelik isyankâr tavrı, genç ve yenilikçi olandan yana duruşu kendini hep gösterdi. Sözgelimi - Salt Araştırma Yusuf Taktak arşivine baktığımızda - Adnan Hoca ( SALT Araştırma: DGM'ye karşı direnen DİSK'li işçilerle dayanışma için resim ve heykel sergisi, Görsel Sanatlar Merkezi, İstanbul ) 1976’da DGM’ye karşı direnen DİSK’li işçilerle dayanışma için Şişli Yılmazlar Pasajı Görsel Sanatlar Merkezi’nde 30’u aşkın sanatçının katılımıyla yapılan sergiye çağrılan isimlerden biriydi.
 
Bunun bir diğer örneği de, yakın geçmişte, Atatürk Kültür Merkezi’nde açılan Büyük Sergi’ye yönelik olarak dönemin İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin yaptığı saldırı ve Ergin İnan’ın bir yapıtının sergiden kaldırılması üzerine yaşanan protestolar sırasında, Hoca’nın aldığı duruşla görülüyordu. Yine Salt Araştırma verilerinde rastladığımız ve Çoker Hoca’nın o sırada Cumhuriyet gazetesine konuya dair verdiği beyan, adeta kendi sanatını da ( SALT Araştırma: 'Resmi kaldırmak yanlış bir karar' tarifliyordu:
 
“Düşünce özgürlüğüne alışılması gereklidir. Olaylara tek yönlü düşünceyle bakmak, bir Ortaçağ olgusudur. Konumuza değinirsek, Rönesans’tan bu yana sanatsal yaratma nasıl çok yönlü düşüncelerin ürünüyse, çağımızda da bu böyle olmalıdır.”
 
Salt Araştırma’nın Adnan Çoker arşivinden edindiğimiz diğer bilgiler uyarınca ise, Hoca’nın, 13 Mayıs - 7 Haziran 1986 tarihli Maçka Sanat Galerisi sergisi ‘Minimal Simetri 1’de, küratör, sanat eleştirmeni Beral Madra (SALT Araştırma: Adnan Çoker, Minimal Simetri 1, Maçka Sanat Galerisi, İstanbul ) , şu ifadeleri kullanmıştı:

“Sanatsal sorunlara salt kişisel çözümlerin getirildiği çoğulcu sanat ortamında, Adnan Çoker’in sanat ve yaratıcılık birikimi yalınlığın doruğuna erişmeye çalışan bir anlatım dilinde gelişmesini sürdürüyor. Türk resminde önemli bir geleneği kırma ve simgeselliğe yönelik bir değişim noktası yaratan sanatçı, en aza indirgenmişliğin duruluğunda ve dinginliğinde, yaşadığımız dönemin kargaşasına etkileyici bir biçimde karşı çıkıyor.

Işık ve karanlığın, iyimserlik ve karamsarlığın karşıtlığında ve koşutluğundaki gerilimin ustaca dengede tutulduğu resimlerinde gelecek aydınlığı ve aklın umut verici ışığı, kara bir serinliğin estiği uzaysal boşluğu delerek bize ulaşabiliyor.”
 
Adnan Çoker resmi diptiklere, triptiklere yani kendi içinde ikili, üçlü teşhir mizansenlerine yatkın oldu. Kendi kendisiyle iken bile, başkasıyla birlikte nasıl olunabileceğini, ya da başkasından kendimiz olmayı nasıl umabileceğimizi bize sorgulattı. Bunu kâinattan emanet aldığı geometrik, simetrik ve asimetrik, ya da kimi zaman kalediyoskopik imgelerle bezedi. Bundandır ki siyah, bu imge çiftçisinin kültür tohumlarını saçtığı bir nevî ifade tarlası vazifesi gördü. Bundandır ki her bir Çoker resmi, adeta kâh dünyevi, kâh kozmik bir manyetik rezonans raporu (Manyetik rezonans görüntüleme - Vikipedi) olarak, kendi kendinde işlevselleşti.
 
Hem göz önünde, hem gizli. Adnan Hoca gözünden, zihninden, zanaatinden geleni yaptı. Artık her bir neticeyi nasıl okuyup, hangi teşhisleri koyacağız? Tüm yanıt olasılıkları, yapıtların şahidi olacak bizlere kaldı.