YAZARLAR

FSLN tecrübesinin bizim sosyalist ’masa’lara bir diyeceği var

Sosyalist solumuzun, memleketin ihtiyaç duyduğu emekçiden yana siyasi boşluğu dolduracak sistemli ve kararlı elzem müdahalenin, sadece sözünü edip durmasına, ötesine bir türlü geçememesine takılmak(tı) zaten muradım. Farklılıkların muhafazası meşru sayılarak aynı hedef doğrultusunda hareketin koordine edilmesi; sanırım hayatın akışına uygun reel hedef bu ve açılımı şu: Herkes meşreplerine göre oluşturduğu ‘masa’ ya da ittifakta istediği programı, istediği güçlerle harekete geçirmeye çalışabilir.

Hep ilgiyle ve hep bir şeyler öğrenerek takip ettiğim, nihayetinde farklı kollarımızın

ortak eseri olacak Devrimimizin önde gelen kıymetlerinden Metin Çulhaoğlu’na sevgi ve saygıyla

Kanısındayım…

Bir’in altını hususiyetle çizeyim; sebebine geleceğim…

Evvele biraz dertleneyim; unutuyorum… Çook…

Misal… Yıllar önce okumuştum; ama adı sanı ne idi, nerede okumuştum, öykü müydü; kimin idi?...

Hatırlamıyorum… Aziz Nesin’indi… Evet evet onundu, diye diye bakındım etrafa…

Aradım taradım, tırmaladım sağı solu, lakin ııh, yok, bulamadım…

Halbuki derdimi anlatmaya hayli yardım edecek, hele leb demeden leblebiyi anlayacak olanlar kolayca kıssa çıkaracak, ben de uzuun uzun izah etmeyecektim derdimi…

Belki şimdi siz şıp diye hatırlar da bendenizi hafızamın ettiği bu eziyetten kurtarırsınız; müellifinin (bak yine; galiba Aziz Nesin’di) hoş görüsüne sığınarak, zihnimde kaldığı kadarıyla, mecburen ve muhtemelen hayli modifiye ederek anlatayım…

Bizimki, yazarlığa heves etmiş, büyük bir eser doğurmanın sancılarını çekiyormuş havalarında dolaşıp durur…

Huzursuzdur biraz da…

MIZMIZ HEVESKÂR

Sevenlerinin, eşinin dostunun dikkatinden kaçmaz onun bu ruh halî; yalnız bırakmazlar, yardım etme telaşıyla sorarlar:

- Neyin var, niye bu kadar mutsuzsun?.. Sanki bir şeyler aranıp duruyorsun da…

Bizimki ikiletmez her bir şeyi anlatır; yazar olmak istediğini, kafasında çok ses getirecek bir eser tasarladığını ama fakat yazma şartlarını bir türlü sağlayamadığını söyler…

Dostları kolay canım, derdin o olsun hallederiz rahatlığıyla, “Mesela?” diye sorarlar…

Yazar heveslimiz, “Biliyorsunuz bizim ev çok kalabalık, çalışacak odam yok, kendimi veremiyorum eserime bir türlü” diye sızlanır…

Eş dost, şimdiki zamanelerimizin tabiriyle, “o bizde” derler; demekle kalmaz, el ele verir, bir yıllık kirasını denkleştirdikleri bahçe içinde müstakil bir ev tutarlar; büyük bir yaratıcıya yardım etmenin huzuruyla, anahtarı teslim ederler yazar adayı arkadaşlarına…

Meşgul edip alı koymama hassasiyetiyle kapısını bile çalmazlar- ihtiyaçlarını dahi kapı önüne parmak ucunda yaklaşıp, sessizce bırakarak toz olmak dışında…

Ama hani kulakları da hep kirişte, başarmış olmanın tatlı yorgunluğunun yüzüne çöktüğünü görmek istedikleri arkadaşlarından, “Şu kadar yazdım, az kaldı” muştusunu duymayı beklerler, sabırsız ve sessizce…

Lakin nafile…

“Büyük bir şiir yazacağım, tanrım bana bu şiiri bağışla” havalarında dolaşan ahbaplarının mutsuz çehresiyle karşılaşınca, hayal kırıklığına uğrarlar…

Toparlanıp, hemen sorarlar telaşla, “Ne oldu?.. Ne bu hâl?!”

Bizimkisi yine “Çalışamıyorum çünkü…” diye mızırdanır…

Ahbap çevresi, ilahi sen de, deyip, ikiletmezler, hemen yazarlara yakışır antika masayı çalışma odasına yerleştirirler; “Al işte istediğin gibi masa, beğenmezsen değiştiririz…”

‘Masa’yı aynı mızırdanmalarla, zengin bir kütüphane ve… ve… takip eder; tüm talepler tak demeden şak diye anında yazarımızın hizmetine amade kılınır…

HEP MAZERET HEP MAZERET

En son, “Güzel kalem olmadan yazamıyorum” dediğinde bile “Yuh artık” çekilmez; bilakis, her zamanki âlîcenaplık gösterilir, kimi Japonya’daki emice oğluna, kimi İsviçre’deki kayınçoya, kimi… haber salar, dünyanın en gözde markalarından bir düzine kadar kalemi yazarımızın masasına koyarlar…

Yeter ki sevip sayıp kolladıkları dostları muradına ersin; ne zamandır tasarladığını söyleyegeldiği eserini tamamlasın?..

Onlar da belli etmemeye çalıştıkları gururla, “Bizim de tuzumuz var yahu” huzuru içinde, mahallerinden çıkan yazar arkadaşlarıyla, komşu çocuğuyla böbürlensinler; kendileri yazmış gibi etrafa caka satsınlar az biraz, tüm istedikleri bu…

Eee sonuç?..

Yok, daha toplanıyorlar…

Ha bire toplanıyor, sonra dağılıyor ama bir süre sonra yine biraz farklı bir kompozisyonla ve bu kez yine fiyakalı mı fiyakalı adla yeniden bir araya geliyorlar…

Hâlihazırda sosyalistlerin yer aldığı iki ‘masa’ var:

SOSYALİST GÜÇ BİRLİĞİ

EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI…

Heyyyy…

Nidanızı duyar gibi oldum; ha tamam, pardon….

Öyle ya, haklısınız; siz, revize ettiğimiz hikâyenin sonunda kaldınız; ne oldu eser verebildi mi, bizim mızmız yazar heveslisi, onu merak ediyorsunuz… (Sahi sizce başarmış olabilir mi?)

Bendeniz ise tutmuş sosyalist sol mihverli ‘masa’lara dalmışım…

Yok, sanmıyorum, unutkanlığımdan yakındım ama bunadığımı düşünmüyorum... (henüz)

Hiç değilse aklım gittiği için yazının akışından sapıp, pulluğu başka tarlaya atmadım; sosyalist ittifaklar mevzusuna ilişmedim…

Bilakis, bile isteye, taammüden… ustanın (galiba) öyküsünü taklitten hareketle kasıt, sözü tam da buraya bağlamaktı…

Bizim yazmak için ha bire mazeret üreten heveskâr edebiyatçımız misali, sosyalist solumuzun, memleketin ihtiyaç duyduğu emekçiden yana siyasi boşluğu dolduracak sistemli ve kararlı elzem müdahalenin, sadece sözünü edip durmasına, ötesine bir türlü geçememesine takılmak(tı) zaten muradım…

Sarf edilen zahmetli çaba, verilen emekler başımız üstünde; haksızlık etmek ne haddime…

Lakin… Teşbihte hata olmaz; haksız mıyım, biraz karikatürize etsem de hakikat bu değil mi?..

KİMSE ALINMASIN DEMİYORUM; NE MÜNASEBET, HERKES MEŞREBİNCE ALINSIN DİYE YAZIYORUM ZATEN…

Atalardan “… yerim dar” yadigarını da ödünç alabilirdim, şartlardan yakınmaktan, ‘yazmaya’ geçemeyen mızmız, misali demeye getirdim…

Sezon açıldı, isterseniz, “Futbol fena halde hayata benzer” repliğine sarıp, futbol analojisi yapalım…

Yapsak, hazırlık kampından bir türlü maça çıkamayan takım benzetmesi mi münasip kaçar

Yoksa 90 dakikayı saha kenarında ısınma hareketleriyle tamamlayan futbolcu benzetmesi mi izah eder, bizim örgütlü sosyalistlerin vaziyetini, bilemedim…

Velhasıl:

Sıradan bir yurttaşın sosyalistlere sitemi, bir “kitle” unsurunun çığlığı diye de okunabilir.

Kendisini ‘komünist gazeteci’ sayan hor görülesi “örgütsüz bir sosyalist”in söz hakkını kullanması olarak da değerlendirilebilir burada ifade edilenler; gaye itibariyle hiç fark etmez…

Hoş, ben ikincisini yeğlerim…

Ve şunu demek isterim:

Şimdi(lik) sosyalist cenahtan iki ittifak/’masa’ çıktı…

Ve failleri, emek verip öncülük edenleri, haklı olarak oluşumlarının toplumda genişleyen halkalar şeklinde heyecan ve helecan yaratmasını ve giderek cazibe merkezine dönüşmesini hedeflemekte…

Tıpkı daha önce ÖDP, HDP, Haziran Hareketi, Sosyalist Meclisler Federasyonu… misali pek çok girişimde olduğu gibi…

Kritik saydığım iki soru şu:

ESAS MESELE BİR ARAYA GELEBİLMEKTE YA DA NE KADAR SOL SOSYALİSTİN “BİRLEŞEBİLDİĞİ”NDE Mİ?

Keza mesele, ne-yi nasıl ve kim(lere dayanarak yapacağımız sorusunun cevabında ortaklaşmakta; mücadele programı ve hedeflerinin filan tayininde mi?

Yoksa?...

‘Yoksa’ kısmına isteyen istediğini yazabilir…

Ben şimdi ve akabindeki yazı(lar)da yukarıdaki sorulara odaklanacağım…

Sosyalist sol da ortaya çıkan iki ittifakın; Sosyalist Güç Birliği ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nın basına yansıyan açıklamalarını kurcalayarak tartışmaya çalışacağım…

Peşinen burada söyleyeceğim şu:

Çok sık karşılaşılan “ah bir birleşseler” temennisini tekrar etmeyeceğim; muhtemelen çoğumuz gibi bana da gına geldi, nakarata dönüşen bu beklentiden…

Dahası ve esas mühimi şu:

HERKESİN, TÜM SOSYALİST ÇEVRELERİN AYNI ÇATI/İTTİFAK ALTINDA TOPLANMASI HESABI GERÇEKÇİ DEĞİL…

Ayrıyeten lüzum da yok demesem de...

Hâldeki resme göre artık ziyadesiyle naif kaçan bu beklentinin peşinde koşmaya harcanmamalı enerji

Kanımca gerçekleşebilir olan ve hatta pek çok bakımdan verimli de olacak olan şu:

Farklılıkların muhafazası meşru sayılarak aynı hedef doğrultusunda hareketin koordine edilmesi; sanırım hayatın akışına uygun reel hedef bu ve açılımı şu: 

Herkes meşreplerine göre oluşturduğu ‘masa’ ya da ittifakta istediği programı, istediği güçlerle harekete geçirmeye çalışabilir…

BENZER YA DA AYNI TALEPLER ORTAK PAYDALAR ŞEKLİNDE FORMÜLE EDİLEREK, AYNI MENZİLE DOĞRU ORTAK YÜRÜYÜŞ KÜMELERİ OLUŞTURULABİLİR

Misal.

SEDAT PEKER’İN TOPLUMA MAL OLAN İFŞALARINDAN HAREKETLE “YOLSUZLUK VE YOKSULLUĞA KARŞI KAMPANYA”, HER İKİ SOSYALİST İTTİFAKIN KENDİ CÜMLELERİYLE YÜRÜTTÜĞÜ ORTAK KAMPANYA OLARAK NEDEN ÖRGÜTLENEMESİN Kİ?

Neyse…    

Şüphesiz bu AYRI ÖRGÜTLENME/İTTİFAK ORTAK MÜCADELE temennisini dillendirerek, çok da yeni bir şey söylemiş olmuyoruz…

Zira buna benzer hatta neredeyse farklı ifadelerle neredeyse aynı öneriler vaktiyle dillendirildi… (Misal: “Muhalefet Meclisleri”)

Vaktiyle, diyorum ama belki de hâlâ gündemdedir de ben bilmiyorum… (böyleyse affola!..)

Bunlara girmeyeceğim zira baştan mesafe doğurabilir en yakın “rakip”ten gelen teklif…

Bu nedenle 1979 Nikaragua Devrimi’ne önderlik eden FSLN/Sandinistalar[1] tecrübesi üzerinden derdimi anlatacağım…

FSLN’nin, bileşimini oluşturan üç örgütün birbirine zıt MÜCADELE TARZLARINI aynı hedefe, Nikaragua’nın ‘tek adamı” Somoza diktatörlüğüne karşı NASIL BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN ZENGİNLİK OLARAK KOORDİNE ETME KABİLİYETİ GÖSTERDİĞİNİ ve bu suretle muzaffer olduğunu satırbaşlarıyla resmetmeye çalışacağım…

FSLN’nin “kökleri üç tarlada olan bir ağacı üç yönden sulayarak büyütmesi”; her oluşumun yapısını koruyarak aynı menzile doğru yönlendirme/kumanda etme ferasetini göstermesi, farklı kümelenmelerin ortak hareketini örgütlemeye çalışan Türkiye sosyalist hareketine feyz verebilir…

Hayır, yapılmak istenen tabii ki ‘model’ önerisi değil…(Katiyen) 

Başlıktaki “bir” ibaresine atfen girizgâhta belirtiğim, “‘Bir’in altını hususiyetle çizeyim” demenin hikmeti de şu:

Sadece ve sadece yakın dönem dünya devrim mücadele tarihinden bir tecrübeye, model çıkarma/taklit etme şablonculuğuyla değil, ilham kaynağı olabilir mi diye dikkatlere sunmak için, ayak üstü şöyle bir bakıp çıkacağız FSLN tarzının seyrine…

Gelecek yazıda…

Not: 
[1] FSLN: Frente Sandinista de Liberacion Nacional/Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi, Temmuz 1962’de Carlos Fonseca Amador, Silvia Mayorga ve Tomas Borge tarafından kuruldu. Temmuz 1979 Nikaragua Devrimi’ne önderlik etti.