YAZARLAR

Boş vites ve 13 madalya

Biz Olimpiyat Oyunları’nda neden sadece 13 madalya aldığımızı sorgulamıyoruz. Doğru yatırım ve yaklaşımla oluşabilecek bir spor ülkesinden bahsedebilecekken, mevcut şartlar altında olağanüstü işler başaran Mete’yi, ayrı da yazılsa birleşik de yazılsa Busenazları, Merveleri, Ferhatları konuşuyoruz. Çünkü kanıksadık. Bu vasatlığı, bu liyakatsizliği, bu saygısızlık iklimini benimsedik. O sebeple inanamıyoruz bu çocukların başardıklarına.

Mete Gazoz, Busenaz Sürmeneli, Buse Naz Çakıroğlu, Eray Şamdan, Hakan Reçber, Hatice Kübra İlgün, Yasemin Adar, Ferhat Arıcan, Ali Sofuoğlu, Merve Çoban, Uğur Aktaş, Rıza Kayaalp, Taha Akyol. Ne kadar azının adını biliyorduk değil mi? Ama bu çocuklar çıktılar ve Türkiye tarihinin en başarılı Olimpiyat Oyunları’na adlarını yazdılar. Tabii diyebilirsiniz ki 80 milyonu aşkın insan barındıran bu ülkeden çıkmış 13 madalyayı mı alkışlayalım? Ya da bu nasıl tarihtir ki bir Olimpiyat Oyunu’nda 13 madalya bu ülkenin rekoru olabilir?

Olur efendim olur. Bu şartlara bu kadar madalya çok çok iyi. Nasıl olduğunu da klavyem el verdiğince anlatmaya çalışayım.

Şans bu ya, bundan tam 5 yıl önce 14 Ağustos’ta duvaR’daki maceram başladı. Yazımın başlığı da ‘Reva mı kardeşim bu ülkeye tek madalya’ idi.

İronilerle dolu olduğunu belirmek durumunda kaldığım yazıda şöyle demiştim: “Bu devlet, başta tüm siyasilerimiz, tüm büyüklerimiz size koca koca stadyumlar yapmadı mı, vergi borçlarınızı bile silmedi mi… Pardon o futboldaydı değil mi? Olsun, spor futboldur. Diğerleri de kendi yağında kavrulsaydı. Hem bak onlar için de dandirik Akdeniz Oyunları için bile bir madalyaya say say bitmeyecek kadar Cumhuriyet Altını ödülü vermedik mi? Brezilya’ya giderken sırtınızı sıvazlamadık mı? Ne istediniz de vermedik yahu. Ne bulduk karşılığında? Rakamla 103, yazıyla yüz üç sporcudan bir madalya mı çıkacaktı! REZALET.”

Hâlâ aynı ironik durumdayız. Hatta belki de daha kötü durumdayız. Çünkü, bu satırlarda defalarca okuduğunuz üzere bu ülkenin sporu da on yıllardır diğer yaşama alanlarında olduğu gibi betonarmeye taptı. Spor alanları yapıldı, statlar yenilendi, yeni basketbol salonları envantere dahil oldu. Ama biz insana yatırım yapmadık, antrenör yetiştirmek için inşaata ayırdığımız ilginin yüzde birini ayırmadık. Çocuklarla nasıl çalışılır önemsemedik, kişisel gelişim için devlet yardımı pek gündeme gelmedi. Zaten belli bir sorgulamaya ve denetime de da gidilmedi. Eski çamlar bardak oldu, eski sporcular da antrenör. Dolayısıyla ne görürlerse onu gösterdiler yeni nesil sporculara. Göstermeye de devam ediyorlar. Ki bu ülke cumhuriyetin ilk yıllarında bilimde gelişmek için öğrencilerini yurtdışına eğitimlere göndermeyi düşünmüş, bu sayede onlarca değerli bilim insanına sahip olma şansını elde etmiş bir ülkeydi.

Ama yıllar geçtikçe, teknoloji ve bilimin ışığında olgunlaşması gereken spor ve spor kültürü maalesef ülkemiz için geriye gitti. Doğaya ve insana saygılı bir şekilde yatırım yapması gereken topraklarda Tanıl Ağabey’in (Bora) kitabından alıntı yaparsak ‘İnşaat Ya Resulullah’ denildi. Dere yataklarına yerleşim yerleri yapıldı, ormanlar korunamadı. Sonra da seller olunca ‘Tanrı’nın takdiri’, yangınlar olunca da yeşillik alanlara girme yasakları hemen gündeme geldi.

İşte Türkiye’nin ulaştığı nokta bu. Konunun özünü kaçırıyoruz. Genciyle yaşlısıyla konuştuğumuz nokta olayın kendisi değil yan unsurları. Biz Olimpiyat Oyunları’nda neden sadece 13 madalya aldığımızı sorgulamıyoruz. Doğru yatırım ve yaklaşımla oluşabilecek bir spor ülkesinden bahsedebilecekken, mevcut şartlar altında olağanüstü işler başaran Mete’yi, ayrı da yazılsa birleşik de yazılsa Busenazları, Merveleri, Ferhatları konuşuyoruz. Çünkü kanıksadık. Bu vasatlığı, bu liyakatsizliği, bu saygısızlık iklimini benimsedik. O sebeple inanamıyoruz bu çocukların başardıklarına. Bu yüzden de bunca sisin, kara bulutun ve zehrin arasında nasıl bembeyaz kaldıklarına şaşırıyoruz bu sporcuların. Dolayısıyla da başardıklarının büyüklüğü bu topraklarda daha da büyüyor.

Bu çocukların her biri çok değerli. Yaptıkları ise inanılmaz. Ama biliyoruz ki bu topraklar daha fazlasına gebe. Bu topraklarda daha fazlası var. Fakat bu topraklarda umut tükeniyor, bu topraklarda saygı tükeniyor, bu topraklarda inanç tükeniyor, bu topraklarda sevgi tükeniyor, bu topraklarda ağaçlar, canlılar tükeniyor. Bu topraklarda spor tükeniyor. Kişisel çabaların başarıları, kınlarına sığmayan yeteneklerin parlamasına bel bağlıyoruz. Bir iki spor dalı dışında iyiyi bırakın yönetilmiyoruz. Sadece sporda da değil hiçbir alanda yönetilmiyoruz. Vites boşta, maalesef ki kontrolsüz hızlanan aracın duvara çarpmasını bekliyoruz. Ne yazık ki bu bekleyişte de kaybımız da çok büyük oldu. Büyümeye de devam ediyor.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’