Nevzat Onaran

nevzatonaran@gmail.com
TÜM YAZILARI
Dersaadet’te ‘Türk ve gayri Türk’ sermayedar 20’nci yüzyılın başında Osmanlı ekonomisinde işbirlikçi sermaye, çok sayıda ‘bazı’ Hıristiyan (ve Musevi) ve az sayıda ‘bazı’ İslam-Türk sermayedardan oluşuyordu. Savaş yıllarında sermaye birikiminin, İslamcı-Türkçü kanadını teşvik ve Hıristiyan (ve Musevi) kanadını (milletiyle) tasfiye etmek politiğiyle, kapitalizmin yolunda ilerlemesi engellenmedi mi?
‘Ulu Hakanınız’ Abdülhamid’in 100 cariyesine devletten maaş Reisin, “Cariyelerin evlenmesi halinde maaşın ne olacağı?” sorusunu, Düyunu Umumiye Şubesi Müdürü Hamit cevapladı: “Efendim, maaşlar kaydı hayat şartıyla tahsis olunur. Fakat 500 kuruş maaşı olan bir kadın 200 kuruş maaşlı bir zevce[ye] varırsa, 200 kuruşunu keseriz. Yani yekûnu 500’ü geçmez. Çünkü 1325 senesi Muvazene Kanununun 21’inci maddesi bunu gösteriyor.” Takrir-i Sükûn ‘Reformları’ Cumhuriyet’in kurumsallaştığı Takrir-i Sükûn’lu yıllarda ve sonrasında (kadınlara seçme ve seçilme hakkı vesaire) yapılanlara inkılap veya reform derken, mülkün ve ekonominin Türkleştirilmesini, Şark Islahat Planı Harekâtı’nı görmezden gelmek de ideolojik-siyasi körlük değilse nedir? Madalyonun sadece bir yüzüne bakmak tuzaktır!
Hıristiyanların, 1920 TBMM seçimine katılması engellendi Hıristiyanların, 1919 Mebusan ve 1920 TBMM seçimlerinde seçme ve seçilme hakkının engellenmesinden 95 yıl sonra AKP iktidarında 2016’dan beri ‘yeni’ bir dönemdeyiz. Seçilme hakkı berhava ediliyor, seçme hakkı da! Milyonlarca oy çöpe atılıyor… Aslında berhava edilen temsiliyet hakkıdır. Demokraside nerede miyiz? Seçme ve seçilme hakkında kaldık; 1919-1920’lerden 2024’lere bir arpa boyu yol!.. 1939’da ‘Kürt sorunu var, toprak reformu yapamayız’ talimatı Devletin politikasından/icraatından anlıyoruz ki, toprak dağıtımı ve yatırımlar dâhil her adım, demografik yapının Türkleştirilmesi amacıyla, Şark Islahat Planı temelinde belirlenen plana göre atıldı. Hatta uzun yıllar pek kamu yatırımı yapılmadı. Türk-Sünni İslam Cumhuriyeti Tarikatların/şeriatçıların cirit attığı 2023’te de TC nazarında, cemevi dâhil Alevi-Kızılbaşların hiçbir resmi statüsü yoktur. Çünkü, Ebussuûd zihniyeti bugün de egemendir. Akademia dâhil, Hıristiyan milletlere ve Alevi-Kızılbaşlara kıyasla, Sünnilerin mağduriyeti üzerine on yıllardır yapılan analizin vadettiği demokrasi lafta kaldı. Mağdur Sünnilerin cilası AKP-Fethullah koalisyonuyla döküldü. Dersim’in gizli kanunu TBMM’nin 4’üncü devresinin 22’nci cildinin Fihrist’inde yazılana göre 2425 sayılı kanunun müzakeresi yapılmıştır, ama belirtilen günde ve sayfalarda kanunla ilgili herhangi bir müzakere tutanağı bulunmamaktadır. Fihrist’e müzakeresi yapılmayan kanun hakkındaki bilgiyi kim ve niye yazmıştır? Sonuç olarak, 68 yıl sonra 2425 sayılı kanunun ne olduğunu, ancak 2002’de öğrenebildik. Davalık Sanasaryan Hanı, Marriott’un Oteli Anayasa Mahkemesi kararıyla ortaya konmuştur ki, asıl mülk sahibi Sanasaryan Vakfı adına Patrikliğin Han'dan yararlanması fiilen engellenmiştir. 2013’ten bugüne dava sürecine rağmen Vakıflar Genel Müdürlüğü iki ihale yaptı. Eylül ayında gündeme geldi ki, Sanasaryan Hanı otel olarak açılacaktır. Otelin yerli ortağı Aktarlı Grup ve yabancı ortağıysa merkezi ABD’de olan Marriott International’dır. Kızılbaşların Şah’ı İsmail Siyasi Şah İsmail, Ortaçağ’daki hükümdarlardan çok farklı davranmamıştır. Kılıç sallamış, Sünnileri zorla Şiileştirmiş, tehlikeli gördüklerini cezalandırıp ortadan kaldırmıştır. Şah Hatayi/Hatai mahlasıyla şiirler yazan, deyişleri olan ruhani Şah İsmail ise 6-12 yaşları arasında kaçak yaşarken Anadolu’dan giden pir-mürşit-rehber üçlüsünden Lahican’da aldığı “yol ve erkân anlayışı” doğrultusunda alçakgönüllü, eşitlikçi toplum özlemini dile getiren bir Şah İsmail’dir. 12 Eylül’de devrimci siyasikırımı 12 Eylül cuntasının, ‘siyasi düşman’ ilan ettiği devrimcilere yaptığı, kırım harekâtıydı; bu, siyasikırımdı, yani ‘Devrimci Siyasikırımı.’ 1980’ler başında sokakta geniş bir muhalefet cephesi vardı. Cephedeki hiçbir örgütün/teşkilatın, iktidarı alacak ve programına göre düzeni değiştirecek ne gücü ne de potansiyeli vardı. Zaten olsaydı, kırım yaşanmaz ve hemen bir yılda teşkilatların varlığı sorgulanır olmazdı. 6-7 Eylül’ün faili Başbakan Menderes: Komünistler yaptı İstanbul, milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanların son sığınaydı. Artık sıra İstanbul’a gelmişti. 6-7 Eylül pogromuyla Demokrat Parti (DP) hükümeti, CHP’nin önerdiğini yaptı, bahanesi Kıbrıs müzakeresiydi. Lozan’a ‘Anadolu Türk yurdu’ keşfiyle gidildi Anadolu’nun demografik yapısından milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın tasfiyesiyle kalınmadı, tarihi de temizlendi. Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında İslamlaştırılan/Türkleştirilen Anadolu’nun tarihinin de Türk olduğuna hükmedildi. Burada kalınmadı, 1930’larda Türk Tarih Tezi’yle dünya medeniyeti kaynağının da Türkler olduğu kararlaştırıldı. Apartheid Cumhuriyet’i Türk Apartheid’ı, Osmanlı Millet Sistemi, sömürgecilik zihniyeti ve etnik Türk temelli uluslaşma anlayışının üzerine bir hukuk sistemi ve politik pratik olarak inşa edildi ve hâlâ da böyledir. Artık bu yüzyıllık Apartheid ile yüzleşmek ve 'Apartheid’a Son' demek zorundayız. Özgür ve demokratik bir gelecek ancak bu bakış etrafında kurulabilir. 1875’te borçla batan Osmanlı ve Erdoğan’ın Körfez seferi 28 Mayıs’ta yeniden cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, bakanlarını atadı ve kabinesini kurdu, ama hükümetin ne yapacağıyla ilgili program açıklamadı. Oysa Osmanlı’da atanan her sadrazam mutlaka program açıklayarak göreve başlarken Cumhuriyet’in 100. yılında Erdoğan kabinesi program açıklamayı gerek görmedi, hem de kaynak için kapı kapı dolaşıldığı koşullarda. Maraş, Madımak, Hrant Dink cinayeti ve MİT ’78 Maraş dava dosyası ‘devlet sırrı’ denilerek avukata verilmedi. Avukatın tespiti, doğru ve isabetlidir: “Devlet bir şekilde bu dosyalara ulaşılmasına izin vermiyor. Bu yalnızca bürokratik bir aksaklık değil, tamamen devletin bir kararı.” Maraş, Madımak, Hrant Dink cinayeti… ‘Yerli ve milli’ adaletsizlik/imha zincirinin üç halkasıydı. Zinciri kopartamadığımız için yeni halkalar eklenerek, bugüne gelindi! Asırlık ‘TC vatandaşı eşittir’ mavalı Cumhuriyet, tek kimliklidir. Cumhuriyet vatandaşının resmi kimliği: Milleten Türk ve dinen Sünni İslam’dır. Ekonomi politiği de milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın demografik ve iktisadi yapıdan tasfiyesidir ‘Üstadınız’ Necip Fazıl’ın Başbakan Menderes’ten tek talebi paraydı “Muhterem efendim” diye başlayan mektupların değişmez konusu, yazdığına göre Büyük Doğu dergisinin yayını için gerekli paranın hesabına yatırılmasıydı. Başvekâlet Müsteşarı Ahmet Salih Korur’u da muhatap alan Necip Fazıl, mektuplarında eşini ve çocuklarını hatta atını bile konu etmekten çekinmedi. Kaç kere “bu son” diye yazıldığı halde bir dahaki seferde yine istemiştir. İttihatçıların 1912 ‘sopalı’ seçiminden, AKP’nin ‘montajlı’ 2023’üne İki dereceli seçime 23 Ocak 1912’de Elazığ’da başlandı. İttihatçılar, “siyasal iktidarın tüm olanaklarını kullanarak seçimi kazanmanın yollarını” aradı. 1912 seçimi, meydana gelen olaylar yüzünden ‘sopalı seçim’ olarak anıldı. Muhalefetin çalışması sıkıyönetimle olabildiğince engellenmekle kalınmadı kimi muhalefet önderleri de tutuklandı. 1912 ‘sopalı seçim’ sonrasında Osmanlı’nın sorunları katlanarak büyüdü, mali-idari krizi derinleşti… Başbakanlık: Ağzunikliler tenkil edildi, köy yakıldı Haydar Kang’ın çığlığı duyulmadı ve adalet talebi yok sayıldı. 9 Haziran 1938’de iki kararnameyle dâhili harp kararlaştırıldı ve planlaması 8 Ağustos’ta yapıldı. Üç kolordunun görevlendirildiği harekâtla, Dersim’in 1 no’lu, 2 no’lu ve 3 no’lu yasak bölgesinin dağı ve taşı arandı/tarandı, on binlerce Dersimli öldürüldü ve sürüldü. Hasan Saltık Arşivi Hasan Saltık’a emekçi demek eksik kalırdı. Zaten emekçilik doğal vasfıydı. Hasan Saltık’ın, Anadolu halklarının müziğini görünür kılmadaki ve Hasan Saltık Arşivi’nin görsel ve yazılı materyalini toplamadaki ısrarının ve gayretinin, bir tür arkeolojik faaliyet olduğunu görebiliyorduk. Bugün de şahidiz ki Hasan Saltık’ın topladığı doküman Dersim’de ne yapıldığının anlaşılmasına ve tartışılmasına hizmet ediyordu. Ağzunikli Haydar Kang’ın TBMM’de ’38 Dersim çığlığı Haydar Kang, Hozat’ın Ağzunik köyünden. Dersim’de devletin dâhili harbinin icra edildiği 1938 Ağustos-Eylül’ünde İstanbul’da olduğu için canını kurtardı. 1914’te Ağzunik’ten ayrılan ve İstanbul’a yerleşen Haydar Kang, dört dilekçe yazdı. Harekâtta 12’si ailesinden toplam 170 Ağzuniklinin öldürüldüğünü ve yakıldığını yazdığı dilekçesinin tek talebi vardı: Adalet. Abdülhamid’den 24 Nisan’a 1915 Mayıs ayından itibaren Ermeniler yerinden, yurdundan millet olarak resmen sürüldü. Genelkurmay çalışmasında 413.067 ve nazır Talât’ın özel defterinde 924.158 ve valilik raporlarında 422.758 ve 17 Aralık 1916’da Sadrazama sunulan evrakta 702.900 Ermeni’nin sürüldüğü yazıldı. Yapılan, literatürdeki tanımla bir sürgün değil, kovalamadır. Ermeniler millet olarak bir yere iskân edilmeden Suriye çölüne kovalanmıştır. 1915’te sanayinin yüzde 20’si Türk-İslam’ındı Savaş, piyasanın millileştirilmesinin yani Türkleştirilmesinin ve Hıristiyan’ın tasfiyesinin fırsatıydı! Nitekim, 7 Ekim 1920’de o güne kadar Rum ve Ermenilerle ilgili izlenen politikaya devam edileceği kararlaştırıldı. 1908’de açılan devrim kapısı, iktidardaki İttihat ve Terakki’nin savaş yıllarında, sistemi Türkçü ekonomi politikle tahkim etmesiyle kapatıldı! 1908 ve Türkçü politik, birbirini tasfiye eden iki yoldu. Koçgiri’de plan imhaydı, ‘21 Anayasası değil Resmi ağızların iddia ettiği gibi hükümet kuvvetleri giremez değildi, Koçgiri’ye. Diğer bir deyişle Koçgiri kurtarılmış bölge değildi. Anlaşılıyor ki aslında ‘Koçgiri’de asayiş sorunu’ bahaneydi. Çünkü, hedef Koçgiri planlamasına aylar öncesinde başlanmıştı. Planın sonraki hedefi Pontos’tu yani Karadeniz Rumlarıydı. Bunun için 9 Aralık 1920’de kurulan Merkez Ordusu, Topal Osman çetesi gibi gayrinizami birliklerle Koçgiri ve Pontos harekâtını yaptı. İttihatçı hükümet, Alman markıyla savaştı Lozan’da Almanya’ya ait borçların ödenmesi gündeme alınmadı, ama cevap bekleyen soru şuydu: Almanya alacağını nasıl tahsil etti? Veya neden etmedi? İkinci Dünya Savaşı boyunca Hitler Almanya’sıyla bilinen ilişkide, acaba 1910’lardaki borcun etkisi var mıydı? 1923’te İzmir’den Lozan’a emvâl-i metrûke mesajı Lozan’da atılan imzayla, Anadolu’nun demografik ve iktisadi yapısındaki tasfiyeye “evet” yani “devam et” denmiştir! Ve devam edildi; 1930’lara kadar çıkarılan kanunlarla da el konulan on binlerce mülkün transferini ve tapulama işlemini yapacak sistem oluşturuldu. Mustafa Suphi, Ankara’nın tuzağına düştü “Teçhizat ve para yardımı yapan Sovyetler gücendirilmeyecek” koşuluyla Ankara-Kars-Erzurum üçgeninde belirlenen ve Ankara’nın onayladığı plan şöyledir: 1- Heyet [Suphi ve yoldaşları] Erzurum’a vardığında halk kışkırtılmalıdır. 2- Heyette, Ankara’ya gidemeyecekleri ve kalamayacakları izlenimi uyandırılmalıdır. 3- Heyet Trabzon’a yönlendirilmelidir. 4- Trabzon’da da halk heyete karşı kışkırtılmalıdır. Yazılmayan 5’inci maddeyse, komünistlerin Karadeniz’de imhasıydı. İstanbul’da Rumlar, Batı Trakya’da Türkler Lozan Heyeti Reisi ve Hariciye Vekili İsmet [İnönü], 23 Ağustos 1923’te Anadolu’nun yeni durumunu değerlendirdi: “Vaziyetin ibram ettiği [zorladığı] çareyi kabul etmek mecburiyeti hâsıl oldu. Bununla hulûsu [temiz] niyetimizin asırlardan beri halledemediği hastalığı esasından tesviye etmiş [gidermiş] oluyoruz. Kazanmış olduğumuz menfaat şudur ki, Anadolu vatanı aslisi hemen hemen yeknesak vatan olmuştur." TBMM’den Lozan’a ‘haremde kadınlar ile Kürdistan’ cevabı Mebus Yusuf Ziya "Efendiler Lozan’daki Sulh Konferansı Heyeti yalnız Türklerin heyeti değil, yalnız Türkleri temsil etmiyor. Kürdü, Türkü temsil ediyorlar” diye konuştu. 1922’den bugüne 100 yıldır şahidiz; 1920’lerin CHP’sinden 2020’lerin AKP’sine, TBMM’de (ve daha nice) verilen söz tutulmadı; Türklerin ve Kürtlerin birliğinde, eşitliğinde bir adım atılmadı!.. Ahmet Rıza’nın İttihatçı hükümete itirazı: Ermeni malı kalmayacak Âyan’da Ahmet Rıza’dan, Mebusan’da Trabzon Mebusu Hafız Mehmet’e ve Alman elçilik raporlarına kadar hepsinin ortak noktası, Ermeni mallarının yağmalanmasıydı. 1915’ten 1920’lere on binlerce mülk Türk-İslam’a transfer edildi. İşte bu Türkleştirmenin ekonomi politiğiydi! 1914 Osmanlı nüfus sayımına göre 1,3 milyon Ermeni vardı, oysa 1927’de dinen Ermeni olarak kaydedilen 77 bindi. Bu halde bir milyonu aşkın Ermeni’ye ve mülküne ne oldu?