YAZARLAR

Hasan Saltık Arşivi

Hasan Saltık’a emekçi demek eksik kalırdı. Zaten emekçilik doğal vasfıydı. Hasan Saltık’ın, Anadolu halklarının müziğini görünür kılmadaki ve Hasan Saltık Arşivi’nin görsel ve yazılı materyalini toplamadaki ısrarının ve gayretinin, bir tür arkeolojik faaliyet olduğunu görebiliyorduk. Bugün de şahidiz ki Hasan Saltık’ın topladığı doküman Dersim’de ne yapıldığının anlaşılmasına ve tartışılmasına hizmet ediyordu.

Taner Akçam’ın yayımladığı İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Çavuş Ali Öz mektupları özelinde ve Ayşe Hür’ün cevabında anıldım. Çünkü mektubu, Hasan Saltık’tan alan bendim.

Hasan Saltık yaklaşık iki yıl önce, 2 Haziran 2021’de vefat etmişti. Ayşe Hür, arşiv özelinde de değerlendirmede bulundu. Hasan Saltık’ın eşi Nilüfer Saltık isminde özenli olunmalıydı.

Taner Akçam ve Ayşe Hür, yakın dönemi görünür kılmada iki önemli tarihçi. Umarım kalıcı hasar bırakmadan tartışmayı atlatırız.

Resmî ideolojinin tarih yazımına itiraz edenler bir avucuz.

Hasan Saltık (1964-2.6.2021), 1991’de Kalan Müzik’i kurdu, pek çok projeye ve esere imza attı ve “Türkiye’nin müzik antropoloğu” olarak tanımlandı (Foto: Hasan Saltık Arşivi).

Elbette belgesiz/evraksız olmaz. Ama öyle bir coğrafyadayız ki, “ne belgesi?” diyerek itiraz ettiğimiz anlar da olmuyor değil.

Elimde davanın avukatı Hasip Kaplan’ın kitabı yok. Hazreti Google da cimrilik yaptı bir şey bulamadım. Hafızamdakini paylaşıyorum.

1989’de Cizre-Yeşilyurt köyünde kış aylarında bir binbaşının neler yaptığını hatırlar mısınız? Asker köyü basmıştı ve köylülere bok yedirilmişti. Binbaşı görevine devam etti ve en son Çanakkale tarafında görevliyken general rütbesiyle emekli olduğunu hatırlıyorum. Türk yargı klasiği, geçiştirildi. AİHM, Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm etti.

Birkaç on yıl sonra köylülerin neslinden biri, “Asker dedeme bok yedirmiş” diye anlatsa, TC evraklarına göre “yok böyle bir vaka” ve “Siz Kürtler neler söylüyorsunuz” diye itiraz da edilirdi. Hatta AİHM evrakları olmasa “Kürtler hayalci” tanımlaması da kabul görmez miydi? AİHM’e gidilemediği on yılların yaşanmışlığını nasıl araştıracağız?

Tarihçi ekolünden olmadığımdan böylesi geçişleri amatör ruhumla “belge fetişizmine” düşmeden yapıyorum. Derin sularda yüzmenin riski de yok değil, ne yapalım? Karşımızda inkârcı imha ordusu var.

Bu koşullarda Hasan Saltık Arşivi gibi gayret gösterenlerin ve göstereceklerin önemi daha da artıyor.

HASAN SALTIK, 'İŞTE MASA' DEDİ

Dersim’i çalışıyordum.

Mehmet Bayrak’ın Dersim-Koçgiri kitabında Hasan Saltık Arşivi’ni kaynak olarak görmüştüm. Başka okumalarımda da karşılaşmıştım.

Hasan Saltık’la nasıl ilişki kurabilirim arayışında oldum.

Bunlardan biri Avcılar’da komşum ve geçen yıl kaybettiğimiz şair Emirali Yağan’dı. Emirali’nin evine gittiğimde TERTELE çalışmasını gördüm. Sayfalarını karıştırdım, baskısının, fotoğrafların ve ağıtların özgünlüğü fark ediliyordu, üç tane de CD’si vardı. Devamında Emirali’den ricam oldu: “Hasan Saltık’la görüşebilir miyim?” Bir gelişme sağlanamadı.

Gazeteci ağabeyim Necdet Açan’la sohbetimizde, Hasan Saltık’la tanışmak ve arşivine bakmak istediğimi söyledim. Necdet ağabeyi gazetecilik öncesinden tanırdım, 12 Eylül’de aynı davada yargılanmıştık. Necdet ağabey, hastanın doktoru oldu. Hasan Saltık’ı arayıp söyleyeceğini belirtip, telefonunu verdi. Necdet ağabeyin aradığını öğrendikten sonra sıra bendeydi.

Hasan Saltık’la buluştum Kalan Müzik’te, 2018’in ilk aylarıydı.

Hasan Saltık’a araştırmamın konusunu anlatım ve bir süre sohbet ettikten sonra masayı gösterdi, “Otur çalış” dedi. İşyerini işgal eden psikolojisini kısa sürede atlattım ve çalıştım.

Tanışmamda götürdüğüm Türk Nüfus Mühendisliği kitabımı verdim, Hasan Saltık da TERTELE’yi imzaladı: “Nevzat kardeşime, araştırmalarına devam etmesi dileğiyle.”

Yola devam ediyorum...

Nilüfer Saltık ve Cemal Taş’ın hazırladığı TERTELE baskısıyla, kağıdıyla özgün çalışmaydı: Üç dilliydi. Zazaca/ Kırmançki, Türkçe ve İngilizce idi.

Sunuş’u Vedat Türkali yazmıştı, bir cümlesi şöyleydi: “Dersim’de yapılan katliam, bir tarih belgesi titizliğinde, en doğal biçimde halkın yaktığı ağıtlarla dile getirilmiş.”

 Tertele, ağıtlarla ’38 Dersim (Tertele, hazırlayanlar: Nilüfer Saltık-Cemal Taş, Z Kalan, İstanbul-2016).

TERTELE’de köy köy fotoğraflarla ve ağıtlarla aktarılan soykırımdı.

Hasan Saltık’ın masaya koyduğu dokümanları çalıştım. Portatif tarayıcıyla taradım, dokümanları tek tek naylon dosyaya koyup, klasöre taktım.

Gördüğüm şuydu: Hasan Saltık, sadece Anadolu halklarının müziğini görünür kılmamıştı; yüzlerce fotoğraf ve onlarca belge/evrak toplamıştı. Hem yazılı hem görsel materyal vardı.

Anladım ki bu tür bilgi ve belgeye ulaşmak da Hasan Saltık’ın özel işiydi.

Evraklar hem rapor ve eki hem de raporun ön çalışma ham materyali olup, bazısı imzasız veya tarihsiz de olsa bilgilendiriciydi. Evrakların resmiyeti konusunda kuşku yoktu. Hatta bazılarının kağıdını ışığa tuttuğunuzda ay-yıldızlı TC bayrağı görülüyordu.

Böylesi özel arşivde ilk kez çalışıyordum, taradığım her belge/evrakın kâğıdı yazımı vs not almadım.

Zaten resmi arşive (BCA veya BOA) gidişim de ayrı hikâye.

Hasan Saltık Arşivi evrakıyla BCA belgesinin çakışanı da vardı. Örneğin, CHP Umumi İdare Heyeti Azası Kars Mebusu Cevat Dursunoğlu’nun 1944’teki azınlıklarla ilgili raporu. Rapor, İstanbul’un fethinin 500’üncü yılında, yani 1953’te İstanbul’da Rum ve Hıristiyan kalmaması için gereğinin yapılmasını öneriyordu.[1]

Diğeri Haydar Kang dosyasında Genelkurmay, Kango Zade Mehmet Ali ile iki oğlunun öldüğünü ve Başbakanlık ise “ölmüş olduklarına dair bir izahata rastlanmadığı[nı]” yazdı. Aynı isimler Hasan Saltık Arşivi’ndeki 3 no’lu Yasak Bölgesinden Sürgün Listesi’nde (s. 2) de (Genelkurmay’ınki gibi) ölenler olarak kaydedilmişti.[2]

 Laç Mağarısı’nda katliam izleri, 2014 (Kaynak: Tertele, age, s. 210).

Bir başka örnek, 1938’deki harekâtın sonucunu gösterir Hasan Saltık Arşivi belgesi, Mehmet Bayrak’ın Dersim-Koçgiri kitabında (Özge Yayınları, Ankara-2010, s. 172) basılmıştı. Bu evrakın resmi kaydını Başbakan Erdoğan açıklamıştı 23 Kasım 2011’de. Hatırlarsınız sözde kalan Dersim açılımıydı. Erdoğan’ın açıkladığı evrak[3] İçişleri Bakanlığı’na ait, 1936-1939 dönemi harekâtın sonuçlarını içeriyordu. Belgede “Gizliliği Kaldırıldı” kaşesi basılmış, fakat bunun tarihi yazılmamıştır.

Hasan Saltık’ın bulduğu evraksa 1938’e aitti ve resmî belgedeki bilgiyle çakışıyordu.

İsyan var denilen Dersim’de 1938’de 13.160 Dersimli ve 122 asker-milis ölmüştü. İnsan sormadan edemiyor, bu nasıl isyandı? 13 bin Dersimli taş atsa daha çok asker-milis ölmez miydi?

Bir arada veya karşılaştırmalı analizden anlıyoruz ki, resmî belge tamam, ama Hasan Saltık Arşivi’ndeki (ya da benzeri arşivdeki) dokümanları da görmemezlik edemeyiz.

Örnekte olduğu gibi Hasan Saltık Arşivi evrakı ’38 Dersim harekâtının resmi sonucunu veriyor ve kuşkusuz önemli bilgilenme kaynağıydı.

Genelkurmay, İçişleri, Emniyet vesaire evraklarına ulaşmak mümkün olmadığı gibi BCA’daki sıkıntılardan biri de sadece bir sayfa kararnameyi görüp, onu gerekli kılan ön çalışmayla ilgili evrakları görememektir.

 İçişleri Bakanlığı’nın Dersim’le ilgili 2.11.1939 tarihli raporu (Kaynak: Bakan Öztrak’ın (2.11.1939 ve 2970/11184 no’lu) raporu, BCA-F: 030.10/K: 111, D: 751, S: 30).

 

Dersim 1938 harekâtı raporu (Kaynak: Hasan Saltık Arşivi).

Çalışmamda gördüm ki Hasan Saltık, sabırla ve ısrarla toplama kararlılığını ve yürekliliğini göstermişti. Zaten çalışmalardaki Hasan Saltık Arşivi referansına bakmak yeterlidir.

Biliyoruz ki, sahafı şuyu-buyu elindekini hibe edecek değildi.

Hasan Saltık’ın gösterdiği masada çalışmam hemen bitmedi demekle yetineyim.

Çalıştığım bütün günlerde suyunu içtim, ekmeğini yedim; can cana sohbet ettik.

Referans olarak ne yazayım diye sorduğumda, “Hasan Saltık Arşivi” cevabını almıştım.

Çalışma ortamını sağlayan Hasan Saltık’a ve işyerinde bulunan tüm çalışanlara çok teşekkür edip, ayrılmıştım.

Bizleri tanıştıran Necdet ağabeye de teşekkür ediyorum.

Emeğine saygısızlığa tepkiliydi. Kim olmaz ki? Haklıydı. İstediği emeğine saygı gösterilmesiydi. Kaynağın Hasan Saltık Arşivi olarak yazılmasıydı.

İlk kez tanışmıştık, kendisine “emeğine saygılı olacağım” sözünü verdim. Öyle yaptım ve yapacağım.

Hasan Saltık Arşivi dokümanlarıyla ilgili çalışmamı Devletin Dâhili Harbi kitabında değerlendirdim, okunduğunda derinlik kattığı fark edilecektir.

Çalışmamı yaptım, göstermek de istiyordum. Bir çıktı alıp işyerine gittim ve Hasan Saltık’a, “bitmemiş hali bu” dedim. “Yetiştirirsen, Avustralya’ya gideceğim Necdet’e de götüreyim” dedi, cevaben “yetişir” diyemedim.

Gel zaman, git zaman ve pandemide, 2021 yazında sona yaklaşmıştık, ama acı haberi aldık.

Hasan Saltık, 2 Haziran 2021’de hayatını kaybetmişti.

Kitap da birkaç hafta sonra haziran ayı sonunda basıldı.

Kalan Müzik’e gittim ve eşi Nilüfer hanımla tanıştım. Hasan Saltık’la tanışmamızdan ve çalışmamdan bahsedip, kitabımı verdim. Zor anlardı.

Hasan Saltık’a emekçi demek eksik kalırdı. Zaten emekçilik doğal vasfıydı.

Hasan Saltık’ın, Anadolu halklarının müziğini görünür kılmadaki ve Hasan Saltık Arşivi’nin görsel ve yazılı materyalini toplamadaki ısrarının ve gayretinin, bir tür arkeolojik faaliyet olduğunu görebiliyorduk.

TANER AKÇAM’A GÖNDERDİM

Taner Akçam ve Ayşe Hür’ü çalışmalarından biliyordum. Ayşe Hür’le tanışmıştım. Yıllar önce Mayıs 2005’te Taner Akçam’la telefonda görüşmemizi sağlayan Hrant Dink’ti.

TBMM zabıtlarını sayfa sayfa karıştırırken fark ettiğim 31 Mayıs 1926 tarih ve 882 sayılı kanunla ilgili hazırladığım yazıyı Hrant Dink’e göndermiştim. Kanun, 20 bin lira değerinde Ermeni malının/emvâl-i metrûkesinin 12 İttihatçı aileye verilmesiyle ilgiliydi. 12 aile listesinde dışarıda öldürülen Talât ve Cemal paşalarla, idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal dâhil isimler vardı. AGOS’ta yayımlanan yazım, bu yolda ilk adımımdı.

Sosyal medyayı iyi kullanabilen biri değilim. Taner Akçam, Facebook’ta Devletin Dâhili Harbi kitabımda değerlendirdiğim Hasan Saltık Arşivi belgeleri hakkında yazdı.

Hasan Saltık vefat etmişti, “Ne yapayım? Göndereyim mi? Paylaşayım mı?” diye soramazdım, ama yazan Taner Akçam’dı.

Daha önce yazdığım için burada da değineceğim, Kürt meselesinde İsmail Beşikci’nin ve Ermeni meselesinde Taner Akçam’ın çalışmaları buzkırandı. Böylece resmî ideolojinin perdesini yırtabildik.

2021’in son aylarıydı, “Taner hocaya göndermeliyim” diye düşündüm ve öyle de yaptım. Başka kimseyle paylaşmadım.

Ve mektupların yayımlaması öncesinde Hasan Saltık Arşivi belgelerini “kullanma izni” meselesi, Nilüfer hanımla görüşülerek çözümlendi. Nilüfer hanıma, teşekkür ediyorum. Taner Akçam mektupların dipnotunda aynen yazdı, hocamıza da teşekkür ediyorum.

Evet, bugün de şahidiz ki Hasan Saltık’ın topladığı doküman Dersim’de ne yapıldığının anlaşılmasına ve tartışılmasına hizmet ediyordu.

DERSİM MEKTUPLARI

Taner Hoca, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın ve Çavuş Ali Öz’ün Dersim’le ilgili mektuplarını AGOS gazetesinde 31 Mart’ta (Dersim Katliamı’nda zehirli gaz kullanma emri Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’den) ve 21 Nisan’da (Dersim Katliamı’na dair okunması zor bir mektup) yazdı.

Fotoğraf arkası notu: Elâziz, Seyid Rıza huzur-ı adalette uzun sakallı olandır (Foto: Hasan Saltık Arşivi). İhsan Sabri Çağalayangil’in görevli gittiği Elâziz’de, hâkim ve savcıyla görüşmesi sonrasında 14/15 Kasım 1937 gecesi lamba ışığında yapılan yargılama.

Ayşe Hür’ün, 31 Mart ve 21 Nisan’da yayımlanan yazılarla ilgili twitter ve facebook paylaşımı olmuştu. Taner Akçam, bu paylaşımlara cevaben AGOS’ta yazdı 5 Mayıs’ta (Dersim Belgeleri Ayşe Hür ve Los Angeles Examiner).

Ayşe Hür de Taner Akçam’a cevabi yazısını, ‘Taner Akçam’a cevaplarım’ başlığıyla kaleme almıştı ve 9 Mayıs’ta bir internet sitesinde yayımlandı.

Tartışma, Ayşe Hür ve Taner Akçam’ın karşılıklı açıklamalarıyla sonlandı. Paylaşımlarda belirtildiği gibi kırılmanın olmaması da güzel sonuçtu.

AYŞE HÜR’ÜN YAZISINDA ‘HASAN SALTIK ARŞİVİ’

Ayşe Hür’ün cevabında, mektupları tarayan benimle ilgili ve Nilüfer Saltık hakkında yazılanlar üzerinde duracağım. Siteden ricam, yazıda kullanılan fotoğrafta kaynak olarak ismim yazılmıştır; bu, doğru değildir, kimseyle görsel malzeme paylaşmadım. Düzeltilmesini rica ediyorum. Bu konuda Nilüfer Saltık’ı bilgilendirdim.

‘Hasan Saltık Arşivi Üzerine’ başlığı altındaki bir paragraf:

“Bu yazılara konu olan 17 Aralık 1946 tarihli mektubu, ancak vefatından sonra eşi Nilüfer Hanım sayesinde öğrenebilmiştik. (Nilüfer Hanım’ı da hiç tanımıyorum.) Rahmetli Hasan Saltık acaba bu mektubu niye bugüne dek bilim insanlarıyla veya gazetecilerle paylaşmamıştı? Dersim’de 1937-1938’de devletin işlediği suçları bu mektup kadar mükellef biçimde anlatan bu mektubun acaba gerçekliğinden kuşku mu duymuştu mesela? Bence gayet mümkün. Peki eşi Nilüfer Hanım bu mektubu niye değerli araştırmacı Nevzat Onaran’a göstermişti de kötü bir (bilgisayar ekranının telefonla alınmış?) görüntüsünden fazlasını sunmamıştı? Daha önemlisi benim ‘sahtelik’ iddiamdan sonra dahi, neden mektubun aslını bir türlü Taner Akçam’a ulaştıramamıştı?” (İtalik, bana ait N.O.)

Hasan Saltık Arşivi’nde Hasan Saltık’tan izin alıp çalıştım, portatif tarayıcıyla taradım, iyi okunmamasının hatası benimdir.

Nilüfer Saltık’la, Hasan Saltık’ın vefatından sonra tanıştım. Kitabımı götürmüş ve teşekkür etmiştim.

Zamanlama olarak mektupların “bugün” yayımlanmasının, herhangi bir özel nedeni yoktur.

Mektupların Hasan Saltık Arşivi’ndeki orijinali de gündeme gelmişti. Nilüfer Saltık, Şükrü Kaya’nın ve Ali Öz’ün mektupları hakkında bilgilendirdi, mektuplar kopya imiş. Teşekkür ediyorum.

Mektuplar gündeme geldiğinde elimdeki çıktıya bakınca benim de hatırladığım fotokopiydi; paylaşmıştım.

Ayşe Hür, ‘Dört dörtlük soykırım anlatısı’ başlığının son paragrafında şöyle yazdı: “Bu mektubun nasıl olup da Hasan Saltık’ın eline geçtiği muammasını bir yana bırakırsak, eğer Akçam mektubu bizzat inceleyebilseydi […]”

“Eline nasıl geçti?” sorusunu, bugün cevaplamamız mümkün değil, Hasan Saltık iki yıl önce vefat etmişti.

Değinmiştim, öyle emek harcamış ki, “mutlaka değerlendirilir” diye düşündüğü her “kâğıt parçasını” dahi topladığını gördüm. Bunların hepsi de Dersim’e ait değildi.

MEKTUPLARI ATLAMIŞIM

Ayşe Hür, NOTLAR’da Taraf gazetesinde 2008’de İhsan Sabri Çağlayangil’in “Dersim’de gaz kullanıldı” beyanını yazdığını ve ses kasetini de yayımladığını hatırlattıktan sonra Şükrü Kaya özelinde değindiği iktidara yakın bir mahfil” konusuna sonraki açıklamasında da değindi. Önemli bir konu. Umarım kuşkularını ve bulgularını kaleme alır.

Yatay iki fotoğrafın arkasındaki not, 21 Temmuz 1938’de (Perşembe) Çatal Kaya altındaki mağaraya operasyon ve ölenlerle (“öldürdüklerimiz haydutlar”) ilgili olup, dikey fotoğraf 24 Temmuz’da Şeytan Mağarası’ndan inerken (Kaynak: Serdar Uçar Arşivi, aktaran Tertele, age, s. 209).

Devlet arşivinde çalışanlar bilir ki, sorun ciddidir: Askeriyeden polise Dışişleri’ne pek çok kurumun evrakını araştırmak mümkün değildir. BCA’da çalışanlar mutlaka karşılaşmıştır ki, katalog bilgisi var ve hatta bir çalışmada kullanıldığı halde, evraka ulaşmak mümkün olmuyor. Taner Akçam’ın yazısında yer verdiği Dersim gazetesinde Hüsnü Gürbey-Mahsuni Gül’ün yayımladığı (7.8.1937 tarih ve 2/7208 sayılı) kararnameye, bugün de BCA’dan (BCA-F: 30.18.1.2/K: 77, D: 70, S: 19) ulaşmak mümkün değildir. Çalışmamı yaparken üç yıl önce de ulaşamamıştım ve dipnotta yazmıştım.

Bu halde Hasan Saltık Arşivi gibi özel gayret çok önemlidir. Keşke daha çok böylesi gayretler olsa.

Çalışmamı çıktı alıp yapıyorum. Şükrü Kaya ve Ali Öz’ün mektupları çıktısı, yayımlandığı gibi sorunlu olduğu için “tekrar bakarım” diye düşünerek klasöre koymuşum. İki mektubun dosyasını da ‘İtiraf mektupları’ olarak isimlendirmişim. Sonuç, gazetecilik diliyle es geçmişim, atlamışım, kullanmamışım.

Hasan Saltık’ın emeğinin, bugünkü tartışmamızla, ne olduğunu öğrenmek arayışımızın sürmesine neden olduğuna şahidiz.

Umarım Hasan Saltık Arşivi’nin yazılı ve görsel materyali kullanıma açılır, araştırmacılar yararlanır.  

Hasan Saltık’ı saygıyla anıyorum.

NOTLAR

[1] BCA-F: 490.1/K: 61, D: 233, S: 6.

[2] BCA-F: 30.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 3-5, 13-15; Nevzat Onaran, Devletin Dâhili Harbi, Kor Kitap, İstanbul-2021, s. 589, 595, 598.

[3] Dahiliye Vekili Faik Öztrak’ın Başvekâlet’e gönderdiği (2.11.1939 ve 2970/11184 no’lu) rapor, BCA-F: 030.10/K: 111, D: 751, S: 30, s. 2.


Nevzat Onaran Kimdir?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından ekonomi muhabiri olarak Özgür Gündem, Evrensel dâhil birçok gazete ve dergide çalıştı. Yakın dönem okumalarını Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin analizinde yoğunlaştırdı. 1915-1940 dönemini inceleyen dört kitabı yayımlandı.