Cem Erciyes

cemerciyes@hotmail.com
TÜM YAZILARI
Dostumuz Hayyam Ömer Hayyam’ın günümüze kadar büyüsünü hiç yitirmemesi onun dehası kadar aklıyla kurduğu tavizsiz ilişki ve tabii ki cesaretiyle alakalı… Sanıyorum Fazıl Say’ın onu bu kadar çok seviyor, hatta konserinde ‘dostum Hayyam’ diye takdim ediyor olmasının nedeni de bu.
Aktivist olarak sanatçı Son yıllarda dünyada artan adaletsizlik, kutuplaşma, iklime ve siyasi-ekonomik sisteme bağlı felaketler, büyük göçlerle sarsılan demografik yapılar ve bunlara tepki olarak yükselen totaliter eğilimler sanat dünyasında da etkisini gösteriyor. Sanatçı, bazen bir gazeteci-haberci gibi bazen de bir aktivist olarak karşımıza çıkabiliyor. Taksi siyasi krize dönüştü İktidar her konuda olduğu gibi taksi meselesinde de İBB’nin çözümünü engelliyor. İBB yönetimi ise reddedileceğini bildiği halde projesini tekrar tekrar UKOME’ye sunarak bu ‘engelleme’ halini teşhir ettiğini düşünüyor. Ama olan bize, İstanbul’da yaşayanlara oluyor.
Nazım Hikmet her zaman zirvede Bugün Nazım, neredeyse siyasetlerüstü bir kabul görüyor Türkiye’de. Müziğe belki eskisi kadar ilham vermiyor, Nazım şarkıları çıkmıyor sık sık ama şiirleri en çok okunan şair olmayı sürdürüyor. Nazım’ı okumak, Nazım üstüne okumak ve düşünmek Türk edebiyatı tarihi ve Türkiye’nin siyasi-entelektüel geçmişi üstüne de bir okuma yapma fırsatı veriyor. Dokusunu koruyan kentler Günümüze kalan tarihi dokuların aslında yoksulluk ve terk edilmişliğin mirası olduğu da bir gerçek. 1950’lerden itibaren başlayan göç bazı kentlerin nüfusunu azalttı. Kentlerin eski merkezlerinde yaşayanlar ya başka yerlere göç etti ya da kentin eteklerinde yapılan apartmanlara. Kültür sanat mekanları adeta unutuldu Kültür ve Turizm Bakanlığı, pandemiye rağmen turizmde gerekli adımları attı, cesaret gösterdi ve Türkiye turizmini de insanların tatil yapma ihtiyacını da kurtardı. Ama aynı bakanlık nedense kültür konusunda daha temkinli davranıyor. Kültür dünyasının tepkisini çeken önemli bir şey de bu. Türkiye’de kahvehanelerden otobüslere her sektörde bir serbestlik varken, sanki Covid en çok tiyatroda bulaşırmış gibi kültür alanında devlet aşırı temkinli davranıyor. Bir eski zaman yazarı Refik Halid Karay’ın yazılarını okumak, geçmişte tatlı bir gezinti vadediyor. 1940’larda ‘apiko giyinmiş’ taksicilerin şıklığından söz ettiği satırlar ise bugünün İstanbulluları için ‘inanılır gibi değil!’ Eleştiri var mı yok mu? Sonunda anlamıştım ki çoğu kişi küçümseyip yüzeysel buldukları büyük gazetelerde çıkan, ‘beğendim beğenmedim’ diye zar atan yazarları takip ediyor. Aslında onlar kendilerini yazsın istiyor, daha az meşhur emektar eleştirmenlere de razı oluyor; ama kendisini övmesi koşuluyla... Ya hep beraber, ya hiçbirimiz Yaşadığımız hayat geri dönülmez biçimde değişti. İklim değişikliğinin sonuçları konusunda yıllardır söylenen ‘ihtimaller’ bir bir gerçekleşiyor. Belki de en kötü senaryolar pek yakında dünyayı bir sel gibi kaplayacak, önlenemez bir yangın gibi sınırları aşıp bütün toplumları etkileyecek. Klara’nın Güneş'le pazarlığı Klara ile Güneş, 2005 tarihli romanı ‘Beni Asla Bırakma’ya epey benziyor. Orada da bir organ havuzu yaratmak için klonlanmış çocukların hüzünlü hikayesini anlatıyordu. Ishiguro, genetik araştırmalar ve yapay zekanın bu anlattıklarını zaten çoktan mümkün kıldığını düşünüyor, “belki de bir gün bütün bunların olduğu bir dünyaya uyanacağız…” Yıkılan beton yapılan beton Galataport’un tamamlanmış halini gösteren bir fotoğraf sosyal medyada dolaşıyor. Yukarıdan çekilmiş bu fotoğraf eski antrepo bölgesine sımsıkı doldurulmuş yirmiye yakın binayı gösteriyor. Bu hiç tartışmasız bir ‘beton yığını’. Pazar yerinde kara korsan Bodrum, Çeşme gibi çok popüler yerlerde değilseniz, Alaçatı Pazarı gibi bir pazarda değil de daha mütevazi, küçük bir tatil yerinde geziniyorsanız… Bir korsan tezgahıyla karşılaşmanız çok mümkün. Lütfen almayın, bırakın kitaplar çoğalmaya devam etsin... Gazhane’de mutlu son Müze Gazhane, İstanbul’un yeni kültür odaklarından biri olmaya aday. Bu tür yatırımlar Kadıköy’den, Avrupa yakasına doğru akan kültür-sanat trafiğini tersine çevirebilecek etkiye sahip. Nitekim, bu yıl İstanbul Bienali’nin ana mekanlarından birisinin de Gazhane olma ihtimali var. Yani daha çok gidip geleceğiz ve sanıyorum ki sık sık yazıp çizeceğiz gibi görünüyor Müze Gazhane’yi… Ve sinemaya gittik 40. yılında İstanbul Film Festivali, ulusal yarışma filmlerini açık hava sinemasında gösteriyor. Yasakların kalkmasıyla, kültür hayatının kolektif tadını tekrar hatırlamak için iyi bir fırsat. Baytarın Evi Çocukluğumun geçtiği sokağın son tanığı olan Baytarın Evi de yıkılmış… Biliyorum ki herkes için bir Baytarın Evi var; hafıza mekanlarının asla yaşamadığı bir ülkede bu, tanıdık bir duygu. Rus avangartlar Mardin’de ‘Sanat ve Tasarımla Geleceği Düşlemek. Rus Avangardı’ daha önce İstanbul’da gördüğümüz serginin önemlice bir kısmını Mardin’e taşıyor. Yaz okumaları Tatilde bol boş zamana sahip olacağımız düşüncesi ve kendimizle baş başa kalma fikriyle ihmal ettiğimiz kitaplara daha fazla zaman ayırmayı planlarız. Sanat dünyamız nekahet döneminde Ülkenin kültürü ne zaman sesine kavuşacak? Her zaman olduğu gibi yine kendi imkanlarıyla, kendi dinamikleriyle ayağa kalkacak; dinleyicisi, izleyicisi, sanatçısıyla… Bu kesin. Umuyoruz eylülde… Birlikte nasıl yaşarız? Dinleyerek ‘Birlikte Nasıl Yaşarız’ temalı bu yılki Venedik Mimarlık Bienali’ndeki dikkat çeken işlerden biri ‘Dinleyici’ adlı heykel. Bienal’de Türkiye kökenli kurum ve sanatçılar da yer alıyor. Kitapçım olmadan asla Türkiye’de ve dünyada pandeminin kitap dünyasındaki en önemli etkisi yeni kitap ve yazarların okura ulaşmasında karşılaşılan güçlükler. Sebeplerinden biri, kitapçı dükkanların etkinliğini kaybetmesi. Kitap temel ihtiyaç mı? İnsanların kitap yazma özgürlüğü, yayınlama özgürlüğü, kitaplara ulaşma özgürlüğü sınırlanamaz, bırakın sınırlanmasını kitaba ulaşmanın kolaylaştırılması, özendirilmesi için tedbirler düşünülür. İstanbul’un meyhaneleri Bugünkü meyhanelerin altın çağı galiba 50’ler… Sonra 70 ve 80’lerde sayıları hızla azalmış, yerlerini ‘modern bar ve restoranlar’ almış. Yine de o dönemlerden günümüze kadar ulaşan mekanlar var. Melez yaratıkların ressamı Geçen hafta kaybettiğimiz Selma Gürbüz kendine özgü bir dünya yaratmış, benzersiz bir sanatçıydı. Adeta dünyanın bütün geleneklerinden beslenen coğrafyalar ve zamanlar üstü bir resimdi yaptığı. Kendi kendimizin sansürcüsü olmak Bu iklimde bütün sanatçılar için üretim süreçleri müthiş bir baskı altına alınmış durumda. Linç korkusuna dönüşen bu toplumsal baskı acaba kaç kitabın yazılmasına, kaç filmin çekilmesine mani oluyor? Yaşasın Minger, yaşasın Hürriyet! Bu kitabı okurken biz Türkiyeli okurların kapıldığı duygu da galiba tam olarak bu. Bunun hem kendi evi, hem de hayal ürünü bir masal olduğunu hissetmek… hatta bilmek. Aşı savaşlarının kurbanları Aşı savaşları pandemideki uluslararası utancın en yeni adı. Herkes kendi gemisini kurtarmaya çalışırken hep birlikte daha da zor duruma düşeceğiz gibi görünüyor. Zorluk sadece daha mutsuz ve kalitesiz bir hayat yaşamak değil; daha önemlisi her gün on binlerce insanın daha hayatını kaybetmesi. Gezi Parkı şimdi ne olacak? Taksim Gezi Parkı Türkiye’nin kolektif belleğinde çok önemli bir yer. Şimdi oranın park olarak düzenlenmesini engelleyip, belki de tekrar Taksim Kışlası ihya projesini gündeme getirecek bir adımla Belediye’den alınması toplumsal fay hattımızda yeni sarsıntılara sebep olacak… İki yeni müze   Dolmabahçe’deki Resim Müzesi’nde pek çok büyük ustadan pek çok güzel resim var. Resimlerin kendisi kadar anlattıkları, konuları da öne çıkıyor ve burası yeni Türkiye toplumuna eski resimler aracılığıyla sevilen bir Osmanlı anlatısı sunuyor. Gazetecilikte bir ikon Altan Öymen meslekte 70 yılı geride bıraktı. Yeni kitaplarını yazmaya devam ediyor. Öymen, basında ve siyasette kendine edindiği yer kadar meslekteki sürekliliği ve üretkenliği ile de bir gazetecilik ikonu. Yaşar Kemal’e yeni bir bakış Yaşar Kemal geride zengin bir külliyat büyük bir edebiyat bırakarak gitti. Şu sıralar onun doğa dostu, denizin, bitkilerin, toprağın her tür başka canlının yanında yer alan tavrı öne çıkıyor. Hafta sonu düzenlenen etkinliklerde görüldü ki en çok konuşulan romanı da Deniz Küstü.