YAZARLAR

Taksi siyasi krize dönüştü

İktidar her konuda olduğu gibi taksi meselesinde de İBB’nin çözümünü engelliyor. İBB yönetimi ise reddedileceğini bildiği halde projesini tekrar tekrar UKOME’ye sunarak bu ‘engelleme’ halini teşhir ettiğini düşünüyor. Ama olan bize, İstanbul’da yaşayanlara oluyor.

Jim Jarmusch’un ‘Dünyada Bir Gece’ filminde Yo-Yo’yu buz gibi bir New York gecesinde taksi beklerken görürüz. Önünden onlarca taksi akar gider ama hiçbiri durmaz. Durdurabildikleri de onu Brooklyn’e götürmek istemez. Arkasından öfkeyle bağırır ‘Numaranı aldım, seni şikâyet edeceğim!’ Sonunda bırakın Brooklyn’in yolunu, araba kullanmayı bile bilmeyen Doğu Almanya’dan gelmiş bir eski palyaçonun taksisine razı olur ve hatta kendini o arabayı kullanırken bulur. Başka türlü o gece evine gitme şansı olmadığını bilir çünkü…

Bugünlerde bir gün bir İstanbullunun da başına gelebilecek bir macera…

Taksi meselesi, bu büyük kentteki gündelik hayatımızın sıkıntılarından biri olmanın ötesinde bir siyasi meseleye, kendi içinde bir krize dönüştü. Gidişatımızda Jarmuschvari tatlı hikayelere pek yer yok gibi görünüyor. Bugünlerde Ekrem İmamoğlu’nun yönettiği İBB, dokuzuncu kez taksi sayısının artırılması önerisini UKOME’ye (Ulaşım Koordinasyon Merkezi) sunacak. Ve biliyoruz ki bir kez daha reddedilecek. İktidarın İBB’ye iş yaptırmama politikasının bir sonucu bu. Her alanda belediyenin önünü kesip, başarısızlığa sürüklemeye çalışıyorlar. Ama bu arada, taksi krizinde olduğu gibi İstanbul halkını cezalandırıyor, UKOME’deki bürokratların oylarıyla işi bir eziyete dönüştürüyorlar.

Türkiye, İstanbul’da 1990’dan beri taksi sayısının hiç artmadığını iş çığırından çıkınca fark etti. Oysa uzun yıllardır süren sorunların çoğunun altında bu yatıyordu. Taksi piyasasında tüketicinin aleyhine bozulmuş bir denge var. Rekabetin neredeyse sıfır olduğu bir alanda, bu hizmeti satanlar fiyatı değil belki ama onun dışındaki her şeyi belirleyebiliyor. Kime ne zaman ne kadar ne kalitede hizmet vereceklerine onlar karar veriyor. Yıllardır taksiciler ne isterse oluyor, bunun verdiği cesaretle olsa gerek her tür kandırmacayı yapabilen esnafın sayısı da arttıkça artıyor. Dün Diken’de, havaalanı taksilerinin, taksimetre ayarlarıyla oynayarak üç yıl boyunca fazladan para aldıklarına dair bir haber vardı. Her gün taksilerle ilgili yeni bir haber yeni bir iddia gündeme geliyor. Gündelik hayatımızın bir parçası olan bir ulaşım biçimi, Türkiye’nin mutat fay hattının simgelerinden birine dönüştü. Muhalefet bastırdıkça bastırıyor, iktidar kılını kıpırdatmıyor. Sanki taksi müşterisi sadece laik modernlermiş gibi bir hava yaratılıyor. Çünkü en çok onlar bu konuda söyleniyor, tweet atıyor. Oysa taksi, İstanbul’da herkesin zaman zaman ihtiyaç duyduğu bir araç. Bunun ne dünya görüşüyle ne de zenginlikle fakirlikle bir alakası yok. Hatta şunu unutmamak gerekir ki taksiye en çok ihtiyacı olanlar kendi özel arabası olmayanlar. Hastasını taşımak, çocuğunu bir yere götürebilmek, hatta bazen hep birlikte ev gezmesinden dönmek için kendi arabası olmayanların, metronun, otobüsün vızır vızır gitmediği mahallerde oturanların kullandığı ulaşım aracı taksi. Ama şimdi onlar da taksi bulamıyor.

Pandemiyle birlikte taksiye olan ilgi arttı. Otobüsler yine eski düzen, insanlar ağız ağıza yolculuk ediyor. Daha az risk almak için taksiyi tercih edenler çoğaldı. Bana sorarsanız İstanbul’da taksi pahalı da değil. (Evet fiyatı artabilir ama lüks hale getirilirse bundan ne yolcu fayda sağlar ne taksiciler…) Dolayısıyla yolcu sayısı iyice arttı ve taksi eksikliği çok daha bariz bir hal aldı. Taksi bulamayacağını düşündüğü için insanlar mümkünse her yere kendi arabalarıyla gitmeye çalışıyor. Artık havaalanında bile upuzun bir kuyruğa eklenip yirmi dakikaya yakın beklemeniz gerekiyor. Kent içinde ise yol kenarında durup taksi bulmanız günün hangi saati olursa olsun kolay değil. Duraklar gece bile boş. Toplu taşımanın çok azaldığı ya da bittiği saatlerde evine dönmek isteyenler neredeyse yollarda kalıyor. Bütün bunların yarattığı gerilim artık elle tutulur bir hal aldı ve taksicilerle yolcular birbirine düşman oldu. Şehirde başka hiçbir esnafla, taksicilerle olduğu gibi hasmane bir ilişki içinde değiliz. Ve bu durumun böyle gidemeyeceği aşikâr.

Taksi krizinin denetim ve cezalarla çözülebileceğini de düşünmüyorum. Taksiciler yoğun ve ağır bir eğitimi almak istemeyecek, cezalandırmalar artarsa kentte taksi hizmeti daha da ulaşılmaz olacaktır. Neticede taksi sayısının artması, hatta hepimizin hayalini kurduğu medeni taksi hizmetine örnek oluşturacak bir grup yeni taksinin yollarda kendini göstermesi gerekiyor.

İktidar, taksi meselesinde İBB’nin geliştirdiği çözümü engelliyor. İBB yönetimi ise reddedileceğini bildiği halde projesini tekrar tekrar UKOME’ye sunarak bu ‘engelleme’ halini teşhir ettiğini düşünüyor. Ama olan bize, İstanbul’da yaşayanlara oluyor. Galiba artık İmamoğlu yönetiminin başka bir proje geliştirmesi, stratejisini değiştirmesi lazım. Çünkü neticede taksi krizi bir ulaşım meselesi olmaktan çıkıp siyasi bir krize dönüştü ve bunun yollarda taksi bekleyen, İmamoğlu’nun deyişiyle “eli havada İstanbullu”ya bir yararı yok.