YAZARLAR

Melez yaratıkların ressamı

Geçen hafta kaybettiğimiz Selma Gürbüz kendine özgü bir dünya yaratmış, benzersiz bir sanatçıydı. Adeta dünyanın bütün geleneklerinden beslenen coğrafyalar ve zamanlar üstü bir resimdi yaptığı.

Türk resminin en özgün isimlerinden biri olan Selma Gürbüz’ü geçen hafta beklenmedik biçimde kaybettik. İstanbul Modern’de açılan yeni sergisi hâlâ sürerken, hepimiz o serginin etkisi altındayken, bu çok önemli sanatçının aramızdan ayrıldığı haberi geldi.

Kesinlikle bir bakışta tanıyacağınız, başka hiç kimseye benzemeyen bir resmi vardır Selma Gürbüz’ün. Bu resim hem çok özgün hem de çok aşinadır. Onun resimlerini Türkiye tam da bu nedenle çok sevmiştir.

Geleneksel dediğimiz şeyi Selma Gürbüz’ün resimlerine bakan herkes hemen hisseder. Resimlerinde perspektif olmadığı, figürler adeta serpiştirilmiş olduğu için minyatür tadını hemen fark ederiz. O meşhur Siyah Kalem’in beş yüz yıllık resimleriyle gerçekten akraba olan bir ressam varsa, o da Selma Gürbüz’dür. Ama işin ilginci Selma Gürbüz sadece geleneksel Türk sanatlarıyla değil, boyama tekniğiyle Rönesans dönemi Avrupa'sıyla, kullandığı el yapımı kağıtlarla Uzakdoğu'yla, mürekkebiyle Hindistan'la ve maskları, vahşi hayvanlarıyla Afrika’yla akrabalıklar kurmuştur; adeta dünyanın bütün geleneklerinden beslenen gerçek anlamda coğrafyalar ve zamanlar üstü bir resimdir onunkisi. Sadece Türk minyatürü değil Hint, İran minyatürlerinin de etkisi vardır resimlerinde. Ama minyatürlerden farklı olarak az renkli ve daha da önemlisi büyük, hem de çok büyük boyutludur resimleri. Bazen tek bir figürün yer aldığı, onun tipik eserleri arasında sayabileceğimiz ince uzun kadın resimlerinin yüksekliği iki metreden fazladır. Bu devasa resimlerin detaylarında, kâğıdın dokusunda, boyanın akışında kaybolur gidersiniz bakarken… Bunların içinde İstanbul Modern’deki sergide yer alan 2011 tarihli iki harika resmi ‘Geçmiş Zaman. Yeniden’i ve özellikle de ‘Kimonolu Güzel’i anmak isterim. Kırmızı güneşi, kimononun üstünde tekrar eden hipnotik etkiye sahip desenleri ve siyah beyaz gücüyle çok tipik ve çok güzel bir Selma Gürbüz resmidir bu. Gizemli, erotik, güçlü bir kadın. Coğrafyalar ve zamanlar ötesi, kendinden önceki pek çok kültür ve gelenekle akraba… Hep oyunbaz, hüzünlü değil çoğu kez muzip… Eski resimlerinde kadın figürü, zaman zaman kendisini çağrıştıran bir yüz ve beden sık sık çıkar karşımıza. Yine bu sergide yer alan 2007 tarihli ‘Dağ 7’, onun resmine kapıldığımız, Selma Gürbüz’ün en ünlü ve tipik işlerinden biri bence.

Eski bir sergisi ‘Cin ve Peri’ adını taşıyordu; yarattığı dünyanın büyüleri, tılsımları, tekinsiz değil ama belki hınzır varlıkları içeren bir hayal alemi olduğunu daha ilk zamanlardan belli ediyordu. Sonra o aleme başka seyahatler, coğrafyalar, konular da girdi. Resmi gittikçe zenginleşti. Son sergisi Dünya Diye Bir Yer’in küratörü Öykü Özsoy, sanatçının dünyasını çok iyi anlatan katalog yazısında “Gürbüz’ün ilham aldığı Anadolu söylencelerinde, doğu ve batı mitolojilerinde, Şamanizm anlatılarında, İran, Hint, Türk minyatürlerinde gördüğümüz hayvan başlı, insan vücutlu varlıklar ucubeler değil, aslında doğayla bir bütün olmayı simgeleyen yaratımlardır” diye özetlemiş bu durumu.

Resimlerdeki kadınlar, erkekler, hayvanlar, balıklarla bir olmuş insanlar hep başrolünde doğanın olduğu bir dünya görüşünün kâğıda geçirilmiş görüntüleri gibidir hakikaten. Selma Gürbüz doğaya olan düşkünlüğünü, onun bir parçası olma isteğini söyleşilerinde anlatır, resimlerinde gösterir. Seyahat etmeyi, görmeyi ve öğrenmeyi seven biri olduğunu da yine söyleşilerinden anlıyoruz. Yine son sergisi için Hürriyet Kitap Sanat’tan Erkan Aktuğ’a kendi dünyasını şöyle anlatmıştı: “En başından beri hayvanlar, insanlar ve hatta adlandırması güç kimi yaratıklar, mahluklar resimlerimde bir araya geliyorlar. Hepsi doğanın bir parçası gibi benim için. Hepsi birlikte bir mitologyayı, bir evreni oluşturuyorlar. Ben o doğaya, o hayvanlara âşığım.”

Selma Gürbüz

Son sergisini gezerken Selma Gürbüz resimlerinin insanı bambaşka zamanlara, coğrafyalara ve hayal alemlerine taşıyan gücünü hayranlıkla izlemiş ve ne kadar iyi ve güçlü bir ressam olduğunu bir kez daha düşünmüştüm. Şimdi bu sergiyi, onun resimlerini bir kez daha anmak gereği duydum. Ama sadece resimlerinden bahsedebildim; çünkü sadece onlar hakkında bir fikrim var. Kendisini tanımadım, hasta olduğunu da bilmiyordum ve bu kadar erkenden bizi bırakıp gitmesine çok şaşırdım, üzüldüm. Seyretmeyi çok sevdiğim o resimlerin yenileri yapılmayacağı için bencilce bir üzüntüye kapıldım. Bu müthiş resimleri yaratan, o zengin dünyanın sahibi Selma Gürbüz, eminim ki yakınları, dostları için eminim yeri doldurulamaz çok özel bir boşluk bırakmıştır arkasında. Hepimizin başı sağ olsun.

*Selma Gürbüz’ün son sergisi Dünya Diye Bir Yer, 30 Haziran’a kadar İstanbul Modern’de açık…