Tutuklu gazeteci Serdar Altan’ın eşi: Dayanışmayı büyütmeliyiz

Diyarbakır’da tutuklanan 16 gazeteciden biri olan Serdar Altan’ın eşi Gülsün Altan, gazetecilerin cezaevinde yaşadıkları hak ihlallerine dikkat çekerek dayanışmayı büyütme çağrısı yaptı.

Abone ol

Kadir Cesur

VAN - Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 8 Haziran’da gözaltına alındı, 16 Haziran’da da 15 gazeteci ile birlikte tutuklandı.

Serdar Altan ve beraberindeki gazeteciler, cezaevinde 'özel' uygulamalarla karşılaştı. Üçerli gruplar halinde birbirilerinden izole edildiler, televizyon ve radyo gibi iletişim araçlarından mahrum bırakıldılar, ziyarete giden aileleri de 'ince arama' adı altında tacize varan davranışlara maruz kaldı. 

Serdar Altan'ın eşi Gülsün Altan, gazetecilerin cezaevindeki koşullarını ve ailelerin yaşadıklarını anlattı. 

‘TACİZE VARAN UYGULAMALAR...’

8 günlük gözaltı sonrası gazeteciler Abdurrahman Öncü, Aziz Oruç, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Doğan Güler, Mehmet Ali Ertaş, Mehmet Şahin, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Remziye Temel, Safiye Alagaş, Serdar Altan, Suat Doğuhan ve Zeynel Abidin Bulut 16 Haziran'da tutuklandı.

Tutuklanan gazetecilerden Serdar Altan'ın eşi Gülsün Altan, hem eşinin hem de diğer gazetecilerin cezaevinde maruz kaldığı sıkıntıları dile getirdi. Gülsün Altan konuyla ilgili şunları söyledi, “Önce 20 gün Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde kaldılar. Üçerli gruplar halinde birbirlerinden izole edildiler. Havalandırmada bir araya gelseler de iletişimleri koparılmak istendi. Kaldıkları koğuşlarda ne temizlik malzemeleri ne televizyon ne de radyo vardı. Yani gazeteciler dünyadan bihaber bırakıldılar. Meslektaşlarına gönderdikleri mektuplar sakıncalı görüldü, el konuldu. 20 günün ardından ailelerine haber dahi verilmeden 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sevk edildiler. Burada da hak ihlalleri devam etti. Sıcak havaya rağmen buzdolabı, televizyon gibi ihtiyaçlarından mahrum bırakıldılar. Biz ailelere yaşatılanlar da cabası… 'İnce arama' adı altında tacize varan uygulamalarla karşı karşıya kaldık. Gönderdiğimiz kitaplar, iki ayın ardından daha ellerine yeni ulaştı.” 

‘DOKUZ YAŞINDA BİR ÇOCUĞUN OYUNCAK DOLABINDA NE OLABİLİR?’

Gülsün Altan, eşinin gözaltına alınma anında yaşananları da anlattı. Polisin, 8 Haziran saat 04.45 sularında kapılarını çaldığını ve yürütülen ‘gizli’ bir soruşturma kapsamında Serdar Altan için çıkarılan 'gözaltı kararı ve evde arama' izin belgesiyle eve girdiklerini söyledi.

Altan, “İki saatlik arama sırasında cep telefonu ve içinde fotoğrafların olduğu birkaç CD’ye el konuldu. Bir gazetecinin evinde ne bulmayı umuyorlardı bilmiyorum. Hele 9 yaşında bir çocuğun elbise dolabında, oyuncak dolabında ne olabilirdi ki? Bu ülkede gerçekleri söylemenin ve savunmanın bedelinin ne kadar ağır ödendiği gerçeğiyle büyüdük. Son yıllarda toplumun her kesimine yönelik yaşanan baskılar malumunuz. Hakikati savunmayı, gerçekleri söylemeyi kendinize şiar edindiyseniz, her an gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıya kalabileceğinizi bilirsiniz. Hele özgür basın çalışanıysanız… Ne hissettiğimi sordunuz. Elbette öfke hissettim. Çocuğum üzüldüğü ve ağladığı için, babası çocuğumdan koparıldığı için…” dedi.

‘GAZETECİLERİN SESİ KISILMAK İSTENİYOR’

Serdar Altan ve diğer gazetecilerin gözaltına alınma sebebini ne avukatların ne de kendilerinin bildiğini belirten Gülsün Altan şunları söyledi: “Gözaltı süreleri iki kez uzatılınca aslında yapılan operasyonun içinin boş olduğunu düşünmeye başladık. Elde suçlayacak hiçbir şey yoktu yani. Baskı, korku yaratma ve sindirme gayreti… Sekiz günün sonunda savcılık ifadeleri alınmaya başlanınca gördük ki gazetecilik faaliyetleri yargılanıyor, gazetecilerin sesi kısılmak isteniyor.”

‘HEP GÜÇLÜ DURMAK ZORUNDA HİSSETTİM’

16 gazetecinin tutuklanmasının üzerinden 67 gün geçti. İki kez yapılan tutukluluğa itiraz başvuruları ise reddedildi. Gülsün Altan, tutuklama beklemediğini belirterek, “Doğrusunu isterseniz savcılık ifadeleri alınmaya başlandıktan ve yöneltilen soruları gördükten sonra ilk etapta tutuklama beklemiyordum. Ancak savcının ifade sırasında gazetecilere yönelik üslup ve tutumunu duyduktan sonra ve ifadesi alınan hemen herkesi tutuklamaya sevk edince, bunun bir konsept olduğunu anlamak uzun sürmedi. Nitekim sabaha karşı 16 gazeteci haksız yere tutuklandı. Ortada hâlâ bir iddianame yok. Doğrusunu isterseniz, hep güçlü durmak zorunda hissettim, en çok da kızım için… Babasından neden ayrı kalmak zorunda bırakıldığını çok iyi biliyor ama bilmek özlemini dindirmiyor" ifadelerini kullandı. 

‘SERDAR, SELAM VE SEVGİLERİNİ İLETTİ’

En son 15 Ağustos’ta eşiyle görüşen Gülsün Altan, dayanışmanın önemini şu sözlerle belirtti: “Serdar, ilk günden itibaren hem avukatlarıyla gönderdiği mesajlarda hem de mektuplarında dayanışmanın önemini vurguladı, dayanışma çağrısı yaptı. Asıl yargılananların kendileri değil, gazetecilik mesleği olduğunu söyledi. Geçmişten günümüze şekil değiştirse de özgür basın üzerinde baskılar hep oldu. Buna rağmen pek çok gazeteci bayrağı devraldı. Bu böyle devam edecek. Yapılan açıklamalarla belli bir dayanışma yapıldı ancak dayanışmanın büyütülmesi gerek. Serdar, kendisini soran, merak eden herkese selam ve sevgilerini iletti.”