YAZARLAR

Akşener’in mitingi

Akşener fedakarlıktan ve hesap verebilirlikten bahsediyor. Keşke hem o hem de Kılıçdaroğlu TİP Milletvekili Barış Atay kadar fedakâr, HDP eski Eşgenel Başkanları kadar hesap verebilir olsalardı. Şimdi Türkiye bambaşka bir yerde olurdu sanırım.

Akşener’in 26 Ağustos’da Büyük Taarruz’un 101. Yıldönümü vesilesiyle Afyonkarahisar’da yaptığı kavurmalı pilavlı konuşma için beklenti hayli yükseltilmişti. Konuşma her ne kadar İYİ Parti yetkilisi Kürşat Zorlu’nun dediği gibi “Türk milletinin ekonomik anlamda dar boğaza itildiği, demografisinin değiştirilmeye çalışıldığı bu kara günlerde, yine bir ağustos ayında, milletimizin umutlarını yeniden diriltmek için” yapılmış bir konuşma olmasa da, Akşener’in açıklamalarının, bir nev’i, 90. Gün hesaplaşması gibi düşünülmüş olduğu aşikardı. Nitekim aynı şeyi Akşener de konuşmasında dile getirerek; “Seçimlerin üzerinden tam 90 gün geçti. Devlet teamüllerimize göre, seçimden sonraki ilk 90 gün önemlidir. Çünkü bu süre zarfında hem seçilen yeni iktidara yeni dönemdeki icraatlarını göstermesi için kredi verilir hem de muhalefet bu sürede kendi muhasebesini yapar. Elbette biz de muhasebemizi yaptık. Buradan çıkarttığımız sonuçları birazdan sizinle paylaşacağım.”

HERŞEYE HA-VET

Akşener’in konuşması gayet iyi hazırlanmıştı. O kadar ki, kıldan ince kılıçtan keskin hesaplaşma konuşmasında Akşener, bir cümle önce evet dediğine iki cümle sonra hayır demekte hiçbir beis görmedi. O kadar ki, bu konuşmanın metnini eline alıp Akşener’in karşısına çıkacak bir babayiğit yok; olamaz da. O kadar ki, kimse buradaki konuşmaları sebebiyle Akşener’i eleştiremez. O ki, o, tığ teber şahı merdan koltuk peşinde koşanların iktidarını engellemeye çalışmış; o ki, Anayasa’nın ilk dört maddesini tartışmaya açanlara karşı çıkmış; o ki, o ki, o ki… Şöyle diyordu The Apla, “Andımızdan rahatsız olanlara hayır diyoruz. Anayasamızın ilk 4 maddesi ile sorunu olanlara hayır diyoruz. Terörle ilişkisi olanlara hayır diyoruz. Terörün gölgesine iş birlikleri hayal edenlere hayır diyoruz. Ahlakımızı yozlaştıranlara, dinimizi istismar edenlere hayır diyoruz.” İyi de Sayın Akşener, Ali Babacan Anayasa’nın ilk dört maddesi ile ilgili sözleri şimdi değil, seçimlerden önce de değil, tee 2021 yılında katıldığı bir programda söylemişti. O programda sunucu Babacan’ın sözünü keserek araya girer ve “İlk dört madde ile ilgili spekülasyon şu... Mesela HDP’den ilk dört madde ile ilgili bir talep gelse...” Babacan da sunucunun sözünü keser; “Bunları tartışmak için şimdi uygun bir iklim yok bir kere” Sunucu sorusunda ısrarcıdır “Uygun iklim olsa tartışır mısınız?” Babacan devam eder “Günün birinde ülkenin siyasi zemini, toplumsal zemini daha güçlü bir hale gelir…” Sunucu da yine araya girerek Babacan’a sorar “Zemin değişse ilk dört maddeyi de tartışırız mı demek istiyorsunuz?” Babacan gergin bir şekilde bu soruya da cevap verir: “Yani o günkü şartlarda tartışılması gerekiyorsa belki tartışılır ama bugün konuşulacak bir zemini yok bunun, neresini nasıl konuşacaksınız. Günü birinde zemin ve şartlar daha uygun olduğunda hepsi konuşulabilir.”

Siz bu insanlarla ittifak yapmadınız mı o zaman Sayın Akşener, birlikte mitinglere çıkıp “Bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy Akşener’e” diye bas bas bağırmadınız mı? Amaan Türkiye’de sağ siyasetin en büyük sermayesi, bir belagat iki halkın unutkanlığıdır. Ha 2021, ha 2023 ne önemi var, kim hatırlayacak sanki!

Akşener’in hakkını yemeyelim, konuşmasında “…eğilemiyoruz ki, eğilebilsek biz böyle bir yerde değil kim bilir nerede konuşma yapıyor olurduk. Siz de bu sıcağın altına değil, bu fedakarlıkla değil, herhalde, acayip arabalar içinde, güzel ceketleriniz içinde… olurdunuz. Onun için eğilemiyoruz ne ben eğilebiliyorum ne burası eğilebiliyor. Eğilemediğimiz için buradayız…” Dedi. Haklı da. Akşener MHP’nin davetini kabul etse, Cumhur İttifakı’na göz kırpsa şimdi farklı bir siyasi iklimi teneffüs ediyor olurduk. Hoş o zaman da ikinci bir Sinan Oğan vakasıyla yüz yüze gelir miydik; sanırım evet. Yine de bu bambaşka bir siyasi iklimi konuşacağımız gerçeğini hiç değiştirmiyor.

Akşener konuşmasında sadece Millet İttifakı’nda Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday gösterilmiş olmasını değil, ittifaklar sisteminin kendisini de eleştirir ve yerel seçimlerde Cumhur İttifakı üyelerine de tek başlarına seçimlere katılma çağrısı yapar. 2019 Yerel Seçimleri'ndeki ittifakı överek, akabindeki Altılı Masa İttifakı’nın yanlışlıklarından bahseder: Bir anlamda hem Altılı Masa türünden ittifaklara kapısını kapatırken, diğer yandan da 2019 vari ittifaklara açık olduğunun altını çizer. Bir anlamda el yükseltir, bir anlamda her şeye evet demeyeceğini dile getirir.

Genel olarak dönüp bakıldığında Meral Akşener’in konuşmasının muğlak, her tarafa çekilebilecek bir konuşma olduğunun altını bir kez daha çizmek gerekiyor. Akşener bir yandan İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığını önermelerine rağmen bunun kabul edilmediğini, tüm anketlerde bu iki ismin önde görünmesine rağmen Kılıçdaroğlu'nun adaylığının kendilerine dayatıldığını söylerken, diğer yandan bu iki ismin Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak gösterilmelerine, her mitingte konuşma yapmalarına rağmen neden başarıya ulaşılamadığını bir türlü açıklayamıyor. Sahi, İmamoğlu veya Yavaş’ı Cumhurbaşkanı olarak görmek isteyenlerin -ki Akşener’e göre bu Türkiye’nin kahir ekseriyetidir- yüzde kaçının onlar Cumhurbaşkanı adayı gösterilmeyip Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı gösterildikleri için Millet İttifakı’na oy vermediklerine dair elde bir veri var mı? Yok. Seçim öncesinde Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanacağını iddia eden araştırmalar var mıydı? Vardı. Anketlerin tıpkı Kılıçdaroğlu’nun yarışı önde götürebileceğine dair öngörülerinin yanlış çıkması gibi, İmamoğlu ve Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylıklarının onları iktidara taşıyacağına dair anketlerin yanlış çıkma olasılığı da var mıydı? Hiç kuşkusuz vardı. Ama olsun, Akşener, Ben Kılıçdaroğlu’na karşı iki ismi önerdim, Kılıçdaroğlu kaybetti, o zaman benim önerim doğrudur gibi bir saçmalığa inanmamızı bekliyor. Buna da “hesaplaşma”, "özeleştiri” adını veriyor.

Akşener fedakarlıktan ve hesap verebilirlikten bahsediyor. Keşke hem o hem de Kılıçdaroğlu TİP Milletvekili Barış Atay kadar fedakâr, HDP eski Eşgenel Başkanları kadar hesap verebilir olsalardı. Şimdi Türkiye bambaşka bir yerde olurdu sanırım.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.