YAZARLAR

Akbelen: Siyasi partiler ne işe yararlar

Akbelen’deki toplumsal hareket ve eski Altılı Masa bileşenlerinin bu toplumsal hareketle kurdukları “dostlar alışverişte görsün” ilişkisi, yaklaşan yerel seçimlerle ilgili çok ciddi sorunları da işaret etmekte.

Uzun uzadıya “siyasi parti”, “baskı grupları”, “kurumsal muhalefet”, “toplumsal muhalefet” gibi kavramların tanımlarını yapmak yerine sadece bir kitap önermekle yetineyim. Bu kavramların tanımları için, halen CHP İzmir Milletvekili olan Yüksel Taşkın’ın derlediği -benim de bir bölümde katkıda bulunduğum- Siyaset Kavramlar, Kurumlar, Süreçler (İletişim Yayınları) başlıklı kitapta bizzat Yüksel Hoca’nın yazdığı bölüme bakılabilir. Aynı kitap içinde Murat Yüksel de bir siyasal aktör olarak birey, baskı ve çıkar grupları gibi konulara değiniyor. Ancak şunu da yazmama izin verin, toplumsal muhalefet, siyasetin formel, kurumsal aktörlerinden hiçbir destek göremiyor, kurumsal ve toplumsal muhalefet arasında ciddi yapısal bariyerler yer alıyorsa, toplumsal muhalefetin başarı şansı azalırken, siyasal yapının kurumlarından biri olan siyasi partiler de toplumsal destek ve meşruiyetlerini yitirmeye başlarlar. Öyle görünüyor ki Türkiye, böyle bir sorunla karşı karşıya.

'KOMŞUNUN ÇOCUĞUNUN SÜNNET DÜĞÜNÜNDE 100 TL TAKMAK'

Yukarıdaki başlık, muhalefet partilerinin Akbelen’deki toplumsal hareketle kurdukları ilişkiyi çok da güzel özetliyor. Sahi, Kılıçdaroğlu’nun Akbelen ziyaretinin yasak savmak kabilinden bir 10 dakika sünnet düğününe uğrayıp delikanlının maşallahına 100 TL takan komşu ziyaretinden ne farkı vardı? Diyeceksiniz ki “Vardı, olmaz olur mu!” siz de haklısınız: Hiç değilse sünnet düğününe giderken beraberinizdekiler düğün sahipleriyle kavga etmezler, düğün sahipleri de sizi protesto etmez. Gel gör ki CHP’nin Akbelen ziyaretinde tüm bunlar yaşandı. Kılıçdaroğlu protesto edildi. CHP Milletvekili Mahmut Tanal, kendilerine tepki gösteren protestocuya "Sizin yüzünüzden iktidarı kaybettik sen AKP'nin provokatörüsün!" diye hakaret etti. Ben bunun basitçe “Milletvekili protestocu ile tartıştı.” deyip unutulacak bir husus olduğunu düşünmüyorum.

Sorun sadece CHP’nin sorunu değil, siyasal partilerin genelinin toplumsal hareketlerle kurduğu bağın sorunlu olduğu kanaatindeyim. Örneğin Akbelen'i ziyaret eden Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da komşunun oğlunun sünnet düğününe gider gibi, Akbelen’i ziyaret eden siyasilerden bir diğeri. Davutoğlu tumturaklı açıklamalar yapmayı ihmal etmez: "İki sene önce büyük orman kaybı yaşamış olmamıza rağmen bu kesim sürüyorsa bu akıl tutulmasının ötesinde bu topraklara bir ihanettir."

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener 19 Ağustos 2021’de Akbelen’e gelir ve o da dostlar alışverişte görsün kabilinden biraz bölgede kalır ve o da hamaset dolu açıklamalarını yaptıktan sonra bölgeden ayrılır. Akşener yakın zamanlarda bölgeye gelmez bile. Hatta SözcüTv’den Can Coşkun, Meral Akşener ve İYİ Parti'ye Akbelen konusunda neden sessiz kaldıklarını sorar. Rivayet o ki bu sessizliğin ardında Meral Akşener'in danışmanı Sedat Aksakallı'nın, Akbelen’deki katliamın faillerinden Limak ve Hüseyin Arslan'ın sahibi olduğu YDA Group'un da avukatı olması yatmaktadır.

AKBELEN, TOPLUMSAL MUHALEFET, CHP, YEREL SEÇİMLER

Tüm siyasi partileri aynı kefeye koymak mı gerekiyor. Türkiye İşçi Partisi, gerek milletvekilleriyle gerekse de teşkilatıyla canhıraş Akbelen’de. Atatürk’ün Yalova’daki köşkünün bahçesindeki ağacı da konu edinen bir video da hazırlamışlar; çok da hoş olmuş. Ama bu Türkiye’de siyasi partiler ile toplumsal hareketler arasında yapısal bir sorun olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bunun yanında, Akbelen’deki toplumsal hareket ve eski Altılı Masa bileşenlerinin bu toplumsal hareketle kurdukları “dostlar alışverişte görsün” ilişkisi, yaklaşan yerel seçimlerle ilgili çok ciddi sorunları da işaret etmekte.

Seçimlerde CHP ile birlikte en fazla hasar alan İYİ Parti'de, kongre sonrasında tamamen sessizlik hakim. Akşener’in kongreyi hasarsız atlattığını söylemek zor değil; Genel Başkanlığı tartışılmadı bile. Oysa aynı şeyi Kılıçdaroğlu için söylemek imkânsız. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı bırakması gerektiği yönünde parti içinde yaygın bir kanaat oluştu. Tüm CHP teşkilatları “değişim”i tartışıyor ve istisnasız herkes değişim taraftarı. Şu farkla ki, Kılıçdaroğlu değişimi de kendisinin yapabileceğini iddia ederek, “gemiyi limana kendisinin yanaştıracağını” söylüyor. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere diğerleri ise değişimin genel başkanlık koltuğunu da kapsaması düşüncesindeler.

Altılı Masa’nın diğer bileşenleri ise hayatlarından gayet memnun görünüyorlar. Hatta Davutoğlu Medyascope’da Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlarken “En son tercihi[nin] seçime CHP listelerinden girmek” olduğunu söyleyerek; “Açık söylüyorum. Ondan önce her şeyi denedim. Üç partiye ‘gelin birlikte girelim’ dedim. İYİ Parti’ye teklif götürdüm, ‘Bu sağ seçmen CHP’ye oy vermez beraber olalım’ dedim. Bütün yolları denedim ben. Kimse bizim oportünist bir tavır sergilediğimizi söyleyemez.” dedi. Sanırım bu sözler kifayetsizliğini kibriyle örtmeye çalışan bir siyasetçinin ağzından çıkmış en müstesna sözler olarak siyasi tarihimize geçecektir. Merak ediyorum 22 Mayıs 2016’da başbakanlıktan “seve seve” “istifa ederken” oportünizm konusunda yine aynı şeyleri düşünüyor muydu?

Sorunumuz bence şudur: Henüz TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldıkları sonuçları hazmedemeyen, bunun nedenleri hakkında somut ve kurumsal bir tartışma ve yeniden yapılanma faaliyetine giremeyen hatta girmeye bile gerek duymayan eski Altılı Masa bileşenlerinin -aslında bu Masa’nın iki temel aktörü CHP ve İYİ Parti’nin- yaklaşan yerel seçimlerde tekrar bir umut uyandırabilmeleri çok zor görünüyor. Düşünün lütfen  Kılıçdaroğlu ile birlikte Akbelen’e giden CHP Milletvekili’nin protestocuya “seçimleri sizin yüzünüzden kaybettik” minvalinde söyler söylemesi hem CHP örgütünün hatta milletvekillerinin bile seçimin travmasını atlatamadıklarını, seçim yenilgisi ile ilgili olarak partide sağlıklı bir tartışma ortamı yaratılamadığını, hem de muhalefet partilerinin toplumsal hareketlerle bağ kurmakla ilgili yapısal sorunları olduğunu göstermez mi? Ki milletvekili seçmeni suçlayabilmekte. Hoş Kılıçdaroğlu da kırsaldaki insanların iki kuruş parayla geçinebildikleri için ekonomik krizi hissetmediklerini ve bu nedenle AKP’ye oy verdiklerini söylememiş miydi?

CHP’nin “kendi içindeki tartışmalara odaklandığı için” yerel seçimleri gündemine alamadığını söylemek bile yanlış gibi. CHP -ne yazık ki- seçimlerle ilgili henüz bir tartışma yürütebilmiş “bile” değil. Partinin değişim konusundaki kafa karışıklığı da sanki biraz da bu hususu açıklıyor. Biz seçmenler de partinin kendi içinde TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini tartışmasını, bundan sonuç çıkarmasını ve sonra da yerel seçimler için yeniden bir toplumsal umut dağıtmasını bekleyeceğiz. “Ölme eşeğim ölme” mi yazsam yoksa İsmet Paşa’nın dediği gibi “Hadi canım sende!” mi bilemedim.

[1] Videoyu şuradan seyredebilirsiniz: (3) 

[2] Davutoğlu Akbelen'de: Akıl tutulmasının ötesinde ihanettir (gazeteduvar.com.tr) 27.07.2023

[3] Can Coşkun'dan Meral Akşener ve İYİ Parti'ye Akbelen Sorusu! 'Neden Sessizsiniz?' (szctv.com.tr)

[4] Davutoğlu'ndan itiraf: "Her şeyi denedim, en son tercihim CHP listelerinden seçime girmekti" - Medyascope


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.