YAZARLAR

İşsizler, parazitler, mühendisler

Toplum diye bir şey yoksa, makbul-sevilen vatandaş zenginlerse, geriye kalan güruh, “parazit”tir neo-liberallere göre. Bu kırk yıllık dönemde yoksullardan nefret modası hayli öne çıkmıştır. Yoksulluktan değil, yoksullardan. Parazitlerden.

Türkiye, dünyanın dışında yolculuğunu sürdürüyor.

Bakın, ABD işsizlikten kırılırken Türkiye dimdik ayakta! ABD’de resmi işsizlik -salgın önlemlerinin kaldırılmasıyla- henüz yüzde 13.3’e gerilemiş. Türkiye’deyse salgınının en hızlı seyrettiği nisanda bile işsizlik geçen yıla göre azalmış, yüzde 12.8’de kalmış.

Demek ki istihdamda, çalışma yaşamında ve dolayısıyla her tür üretimde -gıda, eşya, bilcümle ürün, hizmet, düşünce vb- ABD’den daha iyiyiz. Hangi sektörlerde, nasıl gerçekleştiriyoruz meçhul ama TÜİK öyle söylüyor. İstihdam ve üretim öyleyse, tüketim de öyledir. Ortalama bir TC vatandaşı, ortalama bir Amerikanlı’dan daha iyi yaşamaktadır.

Sadece ABD’ye değil, dünyaya karşı bir zafer bu.

Çünkü Dünya Çalışma Örgütü -ILO- bu yılın ikinci yarısıyla önümüzdeki 6-12 aylık dönemde çalışan nüfusun yarısının işini kaybedeceğini öngörüyor. Dünyadaki mevcut işsizler ordusuna bir buçuk milyar kişi daha eklenecek demektir. Uzmanlar, oran değişse bile kaçınılmaz görünen işsizleşmeyi pandeminin pandemisi olarak nitelendiriyor.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, salgınla başedilebilse, dokuz ay içinde aşı bulunsa ve herkes yararlanabilse bile dünyada toparlanmanın iki-üç yılı bulacağını belirtiyor. Bu “iyimser senaryo”. Aşının gecikmesi, zengin ülkelerin bunun için rekabetiyle işlerin daha da kötüleşeceğine dikkat çekiyor Guterres: Ayrımcılığın, popülizmin, yabancı düşmanlığının her tarafı kasıp kavurduğu, “en az beş-altı yıl sürecek bir küresel depresyon” bizi bekliyor.

Bize söylenen rakamlara inanırsak, biz bunların dışındayız, iyiyiz.

KIRK YILDIR DÜNYAYI SARSAN SALGIN

Oysa, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin gelebilir dediği “küresel depresyon”un içindeyiz kırk yıldır. Amerikan iş dünyası ve akademisinin “yönetim gurusu” olarak nitelediği Peter F. Drucker, hiç de “depresyon” olarak değil, tam tersi dünyanın yeni gerçeklerini olumlayarak, bilgece bir edayla, hatta övünç ve zafer havasında ilan ediyordu 1989’da: “Toplumla beraber değişim düşüncesi artık geçersizdir.”

Drucker, Yeni Gerçekler’de 1960’ların sonuyla 1970’lerin başlarında “önümüzdeki yüzyıl”a girildiğini öne sürer.

  • Devlet ve politika alanında
  • Ekonomi bilimi ve iş dünyasında
  • Toplumda ve dünya görüşünde

Batı’da Aydınlanma ve modernleşmeyle ortaya çıkan, dünyayı biçimlendiren iki yüzyıllık yapı artık tümüyle değişmiştir. 21. yüzyıl dünyası, çoktan ortaya çıkmıştır. Yeni gerçeklerin en temel düsturu, toplumla beraber değişim olgusu ve düşüncesinin geçersizleşmesidir.(1)

Drucker’ın ilan ettiği “yeni gerçekler”in, dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın “toplum diye bir şey yoktur” ilanıyla eşzamanlı olması rastlantı mı? Aynı sıralarda burada onların izleyicisi Turgut Özal’ın, gözlerini ve sözlerini büyüte büyüte, “Şunu da açık açık söyleyeyim, sosyal devlet devri artık bitmiştir” narası atması boşuna mı?

Yine Özal’ın “Ben zenginleri severim” demesi de dünyadaki “yeni gerçekler” dalgasının gayet veciz, açık sözlü ifadelerindendir.

Topluma, toplumsallığa dair ne varsa silip atmaya aht eden bu yeni gerçekliğin ve gerçekçiliğin ekonomik siyasal adı “neo-liberalizm”dir. İş hayatındaki uygulanma biçimiyse “esnek çalışma”.

Esneklik sözü, ilk anda serbestlik, rahatlık, hatta bir yere, bir şeye bağlı-bağımlı olmama özgürlüğü çağrışımı yapar. Ama tüm bunlar çalıştıranlara, iş ve sermaye sahipleri için geçerlidir.

Drucker’ın 1970’lerin ortalarından itibaren adım attığımızı ilan ettiği, o hesaba göre kırk yılı çoktan devirdiğimiz “önümüzdeki yüzyıl”ın toplum karşıtı dünyası, çalışan karşıtlığını da bünyesinde taşır. Mavi yaka, beyaz yaka ayırt etmez. Sonuçta bakarsınız ki dünya çapında işsizlik çığ gibi büyümüş “esnek” zamanlarda. Ücretler düşmüş. Yakasının mavisine beyazına bakmaksızın çalışanlar yoksullaşmış… Pandemi öncesinde ve sonrasında.

Toplum diye bir şey yoksa, makbul-sevilen vatandaş zenginlerse, geriye kalan güruh, “parazit”tir neo-liberallere göre. Bu kırk yıllık dönemde yoksullardan nefret modası hayli öne çıkmıştır. Yoksulluktan değil, yoksullardan. Parazitlerden.

KARİYER MÜHENDİSLİĞİ

Sözünü ettiğimiz kırk yıl, bir yandan toplumu ve çalışma hayatını paramparça ederken, herkesi herkese karşı “sosyal mesafe”ye mahkum ederken yeni meslekler, yeni iş kolları da yarattı. Kariyer mühendisliği, insan kaynakları uzmanlığı ve şirketleri bunların başında geliyor.

Çünkü iş-kariyer ve ekmek aslanın midesinde artık. Oraya kendi başına ulaşmak, merdivenleri tırmanıp sevilen-makbul insan haline gelmek, para kazanmak öyle herkesin harcı değil. Bu yolculuğa rehberlik edecek kurumlara, uzmanlara, gurulara kendinizi teslim etmeniz gerekir.

Richard Sennett, “Yeni kapitalizmde işin kişilik üzerindeki etkileri”ni incelediği Karakter Aşınması’nda, İngilizcede eskiden taşıtların ("carriage") kullandığı yolu ifade eden kariyer sözcüğünün (“career”) iş yaşamına uyarlandığında, “kişinin ekonomik uğraşlarının bir ömür boyu aktığı mecrayı anlatır” hale geldiğini belirtir. (2)

Sennett’ı izlersek, “Esnek kapitalizm, kariyerin izlediği düz yolu kesti ve çalışanları aniden bir iş türünden diğerine yönlendirdi. … Esnekliğin kaygı yaratması son derece doğal: İnsanlar hangi risklerin olumlu sonuç vereceğini veya hangi rotayı seçmeleri gerektiğini bilemiyor.”

Bu da herkesi yeni mühendislere, uzmanlara ve/ya da yokluğa mahkum eder.


(1) Peter F. Drucker, Yeni Gerçekler, çev B. Karanakçı, İş Bankası Kültür Yayınları, 1992.

(2) Richard Sennett, Karakter Aşınması, çev B. Yıldırım, Ayrıntı Yayınları, 2002.