YAZARLAR

Korona, öldüren cazibe

Kendimize şunu itiraf edelim ki yıllardır yıkmayı beceremediğimiz sistemin aslında ne kadar da eften püften olduğunu gösterdi korona. Yani aynı zamanda yarım saat sürebilecek bir grevde ülkelerin çökeceğini söyleyenlere, günlerdir çalışmayan büyük fabrikaların, aslında hava kirliliğinden başka bir şey üretmediklerini gösterdi.

Kentler öldürücü. Her temerküz gibi, sıkıştırılmış, konsantre meyve suyu hayatımız, en ufak krizde ölümcül hale geliyor. Kendisi canlı bile olmayan virüs, o her gün anlatıla anlatıla bitirilemeyen burjuva sistemin ipliğini pazara çıkardı. Her şeyi bir kenara bırakın, modern devletlerin, koca koca devlet başkanları karantinalara alınmış, değil başkasına, kendilerine bile dokunamıyorlar. İktidar keyifleri yarım kalmış, kablolu televizyon seyrediyorlar yine, çok muhtemel.

Sadece kapitalizmin değil endüstriyel sistemin bu çaresizliği karşısında, cuma namazına giden padişahın peşinden seslenildiği gibi bağırıyor virüs; ‘Ölüm de var.’

Birden herkes anlıyor ki kent dediğimiz şey, insanı, yeteneksiz, beceriksiz, çaresiz, sadece sahibinin bacaklarına sürtünerek yaşayabilen bir şey haline sokmuş. Her gün önümüze servis edilen, hazır pizza uygarlığı, paketleriyle birlikte virüsü de dağıtıma soktuğunda, cebimizde dijital kartları yemekten başka bir çare bırakmıyor. 1980’ler gibi de değil. Hiçbir şey olmasa köyden teyze kızından, bir çuval bulgur iste de, salçalı-salçasız yapıp yapıp yiyiver ve uyarına gelirse bir de soğan kırıp yanına. Mahalle bakkalı bile yok, eğer fırsatçılık erken dönem ciğerine işlemişse, daya kafasına, altıotuzbeş-yedialtmışbeş, laz, maz patlat stoku, halka dağıt…

Birçok kişinin söylediği ve sandığı gibi, birilerinin planı filan da değil bu. Çünkü sistem dediğimiz şey insanların dışında bir şey. ABD, Çin’i çökertirse eğer, kendisi de çöküyor. Borsa denilen şey, kapitalizmin sırtında ilerlediği katır, yerin dibine battığında, ABD ekonomisi en çok kaybeden oluyor. Ya da bir savaş çıksa ve Çin, ABD’yi yense, kendisi de yenilmiş oluyor ve Almanya yenildiği için de değil, yenik sayılması. İster sevin ister sevmeyin sizin paranoyalarınızı besleyecek bir komplo yok bunun arkasında. Büyüklü küçüklü bir endüstriyel tıp tezgahı tabii ki var olabilir ama bu sistemi yıkma niyetlerinden değil kendi karakterlerinden ibaret.

Yani kendimize şunu itiraf edelim ki yıllardır yıkmayı beceremediğimiz sistemin aslında ne kadar da eften püften olduğunu gösterdi korona. Yani aynı zamanda yarım saat sürebilecek bir grevde ülkelerin çökeceğini söyleyenlere, günlerdir çalışmayan büyük fabrikaların, aslında hava kirliliğinden başka bir şey üretmediklerini gösterdi.

Hiç de daha az otomobil ürettiler diye ölmedik.

O kadar çok sık uçmadığımızda, pek de bir şey değişmediğini gösterdi ve yapay zeka yaptık diye övünen endüstriyel tıbbın, gribe bile çare bulamadığını soktu gözümüze.

Okullar kapanınca öğrenciler, ders saatlerinde de güneşin parladığını gördü ve işçiler farkına vardı ki mesai saatlerinde de gökyüzü mavi olabiliyordu.

Dadaist bir tadı var, bu küçük, cansız virüsün, öldüren cazibe…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...