
III. Suriye harekatının bedeli ve anlamı
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün (5 Ekim Cumartesi) partisinin Kızılcahamam Kampı açılışında “Bir taraftan Irak tarafından otuz bin civarında tırı Suriye’ye sokacaksınız, silah-mühimmat yüklü, bunları terör örgütüne teslim edeceksiniz sonra stratejik ortağız diyeceksiniz. Hazırlıklarımızı yaptık, harekât planlarımızı tamamladık, gereken talimatları verdik. Kararı verilen ve süreci başlamış olan barış pınarlarının önünü açma ihtimali belki bugün belki yarın denecek kadar yakın. Hem karadan hem havadan bu harekâtı yöneteceğiz.” diye konuştu.
Erdoğan hafta başında TBMM açılışında, “Kendi yolumuzda devam etmekten başka çaremiz kalmamıştır. Hiç şüphesiz işimiz kolay olmayacak.” demişti. Ondan önce hafta sonu MGK toplantısı ardından yayımlanan bildiride “samimi gayretlerin daha ileri adımlarla güçlendirilmesi” ve “milli güvenliğin sağlanması için gereken iradenin ortaya konulması” gibi çok daha yuvarlak, nüanslı, diplomatik ifadelere yer verilmişti. Ondan sonraysa, MSB Akar keza TBMM açılış davetinde medya mensuplarına ABD ile müzakerelerin istenilen biçimde ilerlemediğini söylemiş ve ültimatom vari biçimde “harekâta hazırız, bu işin şakası yok” uyarısında bulunmuştu.
Aciz bendeniz de konu hakkında konuştum. Aydın Engin yazdı ve Ümit Kıvanç da yazdı. Her ikisinin de sözleri kuşkusuz değerli ve zamanlıdır.
Buna karşılık, geciktirici veya duraklatıcı etmenler olarak iki, ama artık en yetkili ağızlardan söylenenlerden sonra ikisi de cılızlaşmış farklı saatten söz edilebilir. Birincisi, 29-30 Ekim tarihlerinde Cenevre’de ilk toplantısını yapacak Suriye Anayasa Yazım Komitesi ve o toplantının marjında ikincisi gerçekleşecek (özgün önerisi Ankara’ya ait) olan Türkiye-Rusya-Almanya-Fransa dörtlü zirvesi. Diğer etmen, Vaşington’da Başkan Trump’a yönelik Temsilciler Meclisi’nde başlatılan azil süreci. Bir üçüncüsü ise, aksine hızlandırıcı etmen, ki o da 2023’ü beklemeden gerçekleşme olasılığı artan “baskın seçim”.
Saygın gazeteci Cansu Çamlıbel, “azil süreci-harekât” bağlantısını izah ettiği yazısında “Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’den potansiyel siyasi rakiplerinden birini karalayabilmek için iltimas istediği iddiasıyla hakkında soruşturma açılan ABD Başkanı Trump’ın bugünden sonra başka bir yabancı lidere kişisel çıkarları nedeniyle iltimas geçme ihtimali de iltimas isteme ihtimali gibi masadan kalkmıştır.” diyor. Dolayısıyla bütün uzun topların geriden Trump’a şişirildiği doldur-boşalt diplomasi taktiğinin miadının dolduğuna dikkat çekiyor.
Yeniden savaş arayışı açıkça ortadayken, anamuhalefet CHP ise 28 Eylül’de “Suriye Çalıştayı” yaptı ve bu hafta sonu Abant’ta “kampa girdi”: Ve belki mesele de orada. Neden “mesele”? Çünkü CHP bir STK değil, ülkemizin anamuhalefet partisi ve son belediye seçimlerinin büyükşehirlerdeki galibi. CHP’den beklenen fikir üretmesi, rapor yazması, konferans düzenlemesi değil; muhalif sesi gürleştirmesi, hamasi ve güvenlikçi politikalara alternatif akılcı ve müzakereci somut diplomasi seçenekleri önermesi. Savaş karşıtlığını kitleselleştirmesi; savaşın demokratik, ekonomik ve tarihsel bedellerini sürekli gündeme getirmesi, gündemi belirlemesi.
O kötü şöhrete sahip formülü alıntılarsak, CHP’ye şu şekilde sormak sanırım meşru: “Mesele sadece Fırat’ın Doğusu’na girmek (yahut terörle mücadele) değil sen daha anlamadın mı?” Nitekim, Gaziantep Üniversitesi’nin Bab ve Afrin’den ilahiyat ile iktisadi ve idari bilimler fakülteleri kuracağı açıklandı. Hem de basbayağı KHK ile. Öyle vakıf, yardım kuruluşu filan gibi diplomatik perdeye, aracıya gereksinim duymadan, doğrudan. Adeta bağa, bostana yürüyüp, girercesine.
Acaba anamuhalefet, Suriye’ye üçüncü askeri harekâtın cumhuriyetimizi iki yüz yıldan beri ana yönelimimiz olan Batı’dan hepten kopartmak, üyesi olduğumuz savunma çatısını çatırdatmak, Kürt Sorunu için bir barış sürecini ilanihaye ötelemek, ifade özgürlüğünün üzerine hepten ölü toprağı serpmek, her tür muhalefetin alanını daraltıp, onu işlevsizleştirmek demek de olacağının bilincinde mi? Yoksa, tanımı AB ile uyuşmayan bir terörle mücadele adına, “milli duruş” çağrısını duyar duymaz esas duruşa” mı geçecek AKP’nin ardında?
Aslında belki anamuhalefet değil, Suriye’ye üçüncü askeri harekâtın SDG’den ziyade ana muhatabı olan ABD ne yapıyor, ona bakmalı. Erdoğan’ın yazının başında alıntıladığım sözlerinin ardından IŞİD’e karşı koalisyonun sözcüsü TSK ile sınır boyunda işbirliğinin pek de güzel yürüdüğüne dair paylaşımda bulundu. ABD, Türkiye’yi ciddiye mi almıyor, gaflet hatta düpedüz cehalet mi içinde bilemiyorum. Becerikli Büyükelçi Jeffrey ortadan kayboldu sanki, acaba nerelerde? Büyükelçi Satterfield başkentine ne yazıyor, Ankara’da kimlerle temas halinde?
ABD’nin “Kuzey ve Doğu Yönetimi” diye adlandırdığı alanda topu topu iki yüz Özel Kuvvet mensubu var, bunların cephe savaşına gireceği tabiatıyla yok. ABD’nin TSK harekâtını Akdeniz’den veya havadan durduracak gücü var, ancak bu kıyamet günü senaryosu, olası değil. TSK’ya hava sahasını da açar mı ABD, orası da belli değil. SDG’ye ATGM ve MANPADS dağıtarak TSK’yi durdurmaya yönelir mi, o da bilebildiğim kadarıyla zaten yasa dışı ve esasen buna da hiç ihtimal vermem. Öyleyse, ABD koalisyon güçlerine kenara çekilip seyretmek ve siyasi baskıyı artırmak dışında bir seçenek kalmıyor. Atina’daki Dışişleri Bakanı Pompeo da belki onu yapıyor.
Şu gerçekleri de herhalde hatırda tutmakta yarar var: ABD ve AB ülkelerinde sınır dışı harekâtların “amaç-tanım-kapsamı” çok keskin çizgilerle, siyasi talimat yoluyla belirlenir; askeri varlığın ucu açık olmasından, ebedi savaşlardan kaçınılır. Bizde ise benzer durumlarda, tam aksine önden TSK gidebildiği yere gider, ardından Dışişleri’ne bunun hukuk kılıfını dikmek ödevi verilir. Üstelik oralarda can kaybının ve mali harcamanın artması muhalefeti sertleştirirken, bizde “şehit cenazeleri” muhalefeti hizaya sokmanın ve ifade özgürlüğünün üzerine ilave bir dikiş daha atmanın bahanesi addedilir, seçmen üzerinde de “steroid” etkisi yapar.
“Pusulası olmayan gemi, rotası olmayan uçak nasıl kaybolup giderse medeniyet davası olmayan toplum da aynı akıbete mahkumdur. Kimliksiz, köksüz, rüzgârda sürüklenen bir millet haline gelmemizi bekliyorlar ama buna fırsat vermeyeceğiz.”: İşte Erdoğan açık konuşuyor, anlamak isteyene neden söz ettiği gayet belirgin. Demokratik muhalefet buna karşılık ne diyor, ne öneriyor? İlan edilmemiş OHAL, seferberlik hali, parti-devlet rejimi kökleşecek, cumhuriyetin saati geri sarılacak ve çoktan terk edilmiş dış politika felsefesinin enkazı üzerine de tuz dökülecek. Ama sahi, her şey güzel olacak. Nasıl? Sorma, bekle yeter. Pekiyi, başüstüne.
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Diplomatsız diplomasi
Bu sistemin diplomasisinde hangi tip diplomat, büyükelçi top yapar? Öncelik koltuğu korumaksa, en çok bağıran, en saldırgan olan. Bu da görevi, güzellik yarışmasına dönüştürüyor. Ayrıca bu sistem renkli, çarpıcı olanı, çıkıntılık yapanı, “icat çıkaranı” değil en grileri ödüllendiriyor. Tüm otoriter rejimlerde olduğu gibi.
NATO'nun sonu, alanı ve marjı
Bu defa bir yandan NATO’da başta ABD, tüm üyeler karşıda. Kaldıraç, şantaja döndü. Şantaj denince alınganlık başladı. Her şeyi aynı anda isteyen dış politikada yine koşuşma başladı. Bu alışıldık görüntü ortakları artık etkilemiyor. “Beyin ölümünden” söz eden Macron’a “sen git önünce kendi beynine baktır” diyerek NATO’ya sahip çıkan milliyetçi-mukaddesatçı lider profili merak uyandırmıyor.
Tamtamlar bize ne anlatıyor?
Lübnan, Irak ve İran’daki halk hareketleri, bunlara ilaveten İsrail’deki siyasi kriz, Suriye’de ve Libya’da bilfiil taraf olduğumuz çatışma ortamını bir yana bırakarak şimdilik, sözünü edeceklerimin bölgesel bölümü. İspanya’daki seçim sonuçları, Britanya’da 12 Aralık’taki seçimler, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un NATO ve AB konusundaki açıklamaları ve Fransız çiftçi, köylünün Paris’e yürüyüşü, Almanya’da kariyerinin günbatımındaki Merkel sonrasının belirsizliği ise, Trump’ın azil sürecini de ekleyebilerek, Batı ayağı.
Küresel ve yerel bütünün parçaları
Belki yanlış tarafa bakıyoruz. Belki bize bakmasını dilediklerimizden yüz çevirip, kendi işimize bakmalıyız. Belki anlamlı bütün hemen önümüzde ama biz teker teker parçalara bakmakta ısrar ediyoruz. Bilmem, siz ne dersiniz? Valilerin karşısında bacak bacak üstüne atmanın 2019 yılında konu olabildiği bir ülkede yaşıyoruz, onu da unutmayalım.
ABD ve İsrail: Demokrasinin bekası
Ders almayız, ders veririz der geçeriz. Çıkartır cebimizden, koyarız tableti muhatabın önüne, bakar şaşırır, “bak ben bunları bilmiyordum” der. Batık İskandinav ülkeleri sağlık hizmetlerimiz ve soysal güvenlik sistemimiz hakkında bilgi almak ister. ABD’si, AB’si bir yanda; Rusya’sı, Çin’i beri yanda “yine mi şu çılgın Türkler…” diye afallar. Bir de halı dokuturuz ki, tam yüz sekiz metrekare, al gözüm seyreyle.
Değişim rüzgarı, küresel başkaldırı?
Ayaklanma, kalkışma, başkaldırı, isyan, protesto, kitlesel eylem. Arapça “thawra”, devrim demek, o kadarını biliyorum. Şili, Bolivya Güney Amerika’da, Hong Kong Uzakdoğu’da, Sudan, Cezayir, Lübnan, Irak Arapça konuşan âlemde. Ve şimdi, heybedeki iri turp İran. Denebilir ki, iyi güzel de, ya Çin, ya Rusya, ya cümle Türk cumhuriyetlerinin hali?
Erdoğan Vaşington'da: Bu da mı gol değil?
Basın toplantısında gülücükler, şakalar, iltifatlar havada uçuştu. Senatör Graham, Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı’nı askıya aldı. S-400 konusunda zaman kazanıldı. Eskiden komisyona havale edilirdi ya ipe un serilecek konular, bu defa da Kalın-O’Brien “hemen” çalışmaya başlayacaklarmış dosya üzerinde.
Hangi ortak vatan?
Behlül Özkan’ın kitabından Osmanlı çatırdarken, ileriye kaçışın ve kurtuluşun yollarının dönemin aydınları ve askeri/sivil yöneticileri tarafından bugün geriye baktığımızda bizim belirgin biçimde gördüğümüz ayrıntılar neyse, hepsini enine boyuna içerecek biçimde tartışıldığını öğreniyoruz. Bir başka deyişle, o devasa alt-üst oluşun sonucunun yani bugünkü vatanın, biraz da başka türlüsü olamayacağı için (de) 1923’teki cumhuriyet şeklini aldığını anlıyoruz.
Erdoğan'ın Vaşington seferi, Suriye ve Kürtler
ABD’li seçilmişlerin Ermeni Soykırımı, S-400 alımına yanıt CAATSA yaptırımları, Halkbank dosyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mal varlığının araştırılması, ne ver ne yok raftan indirip hem de 29 Ekim günü masaya yığdığı, TSK’nin desteklediği SMO unsurlarının savaş suçlarından Ankara’nın sorumlu tutulacağı yönünde seslerin yükseldiği ortamda önce Trump’la sonra Putin’le telefonda konuşan Erdoğan, 13 Kasım’da Vaşington’a gidiyor.
İki çifttir, üç kalabalık...
Ankara, ABD ile ayrı, Rusya ile ayrı ikili oyunlar kurdu. Bu ikililerin birbirlerini destekleyerek, ulusal çıkar olarak belirlediği ancak gerçeklere vurulduğunda ulusallığı da, gerçekliği de tartışmalı Suriye siyasetini yürütmesini kolaylaştıracağını varsaydı.
Anlatı ve gerçek
Anlatı gerçeklerden kopuk. Anlatı dediğimiz epeydir yukarıda değindim uğultu. Muhalefet de bu ortaoyununda anlatıyı sorgularmış gibi yapıyor, gerçeklerle uğraşmak zahmetine katlanmıyor. Düşünmeye cüreti, siyasete mecali yok.
Devlete kutlama, yurttaşa kayyım
Türkiye, barıştan ve siyasal çözümden yana değil. Ne içeride, ne dışarıda. Türkiye kazanmaktan, gücünü dayatmaktan, iktidarını pekiştirmekten yana. Hangi Türkiye? Cumhuriyet mi? Hayır, devlet. Devlet kim? AKP. Ordu-milletten, parti-devlete cumhuriyetin yüz yıla yaklaşan serencamı. Devletin sadık anamuhalefeti CHP ve İYİP. Yurttaş ve halk nerede?
Neyi kazandı(k)?
YPG sınırboyunda hem geri çekilecek, hem Suriye ordusuna katılacak, hem Rusya’yla işbirliği yapacak, hem güneyde petrol ve gaz sahaları civarına Rusya-Suriye güçlerinin girmemesi için ABD ile eşgüdüm yapacak. Öyle mi? Değilse ne?
Soçi'den önce
Diplomatik toz bulutunu bir yana bırakıp, kinetik aksiyon nerede cereyan ediyor diye haritaya odaklanırsak alan, Tel Abyad-Ras El Ayn arasındaki 120 km. açıklıktan 30 km. derinlikteki M-4 karayoluna kadar. Ölçek bakımından Kocaeli’nin yüzölçümüne denk. Bu saptamayı küçümseme amaçlı yapmadım. Zira “Barış Pınarı” denilen harekâtın kapsamı bir yana, Ankara’nın kafasındaki iç ve dış siyaset amaçlarının pek çoğuna ulaştığı teslim edilmeli.
Hoyratlık, aymazlık, hışırlık
On günlük serencamın sonunda Kürt sorunu uluslararasılaştı ve Suriye ordusu tek kurşun atmadan sınırımıza geri döndü. Ulusal güvenlik tutkunları durumdan mutmain mi? Şimdi Soçi’ye ve ardından Cenevre’ye gidildiğinde, Esat’la gayrimeşru, YPG ile terörist olduğu için konuşmayı reddeden Ankara, Rusların oyun kurduğu yeni güç dağılımında siyasal çözüme nasıl katkı sunacak?
Suriye harekatının bilançosu
Alandaki iki küresel güç ABD ve RF bize karşı yahut en azından bizim arkamızdan anlaştı. PKK uzantısı YPG/YPJ berhava olmadı, üniforma değiştirip Suriye Ordusu’nun “V. Lejyonu” olarak Esat’ın elinde Türkiye’ye kinli ve ABD eğitimli-donatımlı bir Özel Kuvvet’e dönüştü.
Günü kazanmak, geleceği yitirmek
Türkiye’nin Kürt nüfusunu (“kardeşlerimiz” değil, bu cumhuriyetin kağıt üstünde eşit anayasal yurttaşları) ülkemize dair bir ortak gelecek tasavvuruna ağız dolusu bir sesle, güleç bir yüzle, içtenlikle uzatılmış bir elle davet edebilmek artık çok güç. Erdoğan, Soylu, Çavuşoğlu söylüyorlar, onlar kazananın yenilene koşulları dikte ettiği bir son durumun peşinde.
Harekatın ilk kaybı CHP
Muktedir, mağdurluktan bu defa ABD’ye kafa tutan Maduroluk aşamasına geçerken, muhalefetin düşünsel sefaleti parıl parıl önümüzde duruyor. Harekâtın ikinci kaybedeni daha yoksullaşacağı ve eşitlikçi, katılımcı demokratik gelecek umudundan daha uzaklaşacağı belli olan bizlerken, anamuhalefetin lideri de bizlerden ışık hızıyla uzaklaşıp karanlıkta gözden kayboldu.
Barış daima
Tutarsızlık şurada: Türkiye’nin Trump’ın arzu ettiği biçimde IŞİD’le savaş ve IŞİD'li tutsakların yükümlülüklerini omuzlaması için bizatihi “çizgiyi aşması” gerekecek. Al Hol, kuş uçuşu Nusaybin’in 65 km güneyinde. Öyleyse, Trump TSK’nin önünde erişilmesi olanaksız bir hedef koyuyor.
CHP Suriye Çalıştayı ve Diyarbakır izlenimleri
CHP bu girişimiyle neyi amaçladı, ne dedi, ne değişti veya değişebilir? Kişisel yorumum, CHP öncelikle kendine konuştu, bir anlamda dışa, farklı görüşlere açılarak bir tür iç hizmet eğitimi yaptı. Aynı zamanda, CHP çizgisinde olmayanlara da (artık) açık olduğunu gösterdi. Hiç yoktan, kendiliklerinden bir araya gelemeyecek, özellikle Suriye ve Kürt konularında çok farklı düşünen isimlere bir buluşma alanı sunabileceğini gösterdi.
Suriye'de müdahale ve barış süreci
Türkiye ile ABD’nin “güvenli bölge” deyince aynı şeyden söz etmedikleri belli. “Ortak Güvenlik Düzeneği”, ki herhalde Şanlıurfa’daki Müşterek Harekât Merkezi işaret ediliyor, başlığı altında da yapılacak işlerde aynı yöne bakılmıyor gibi. Aşağıda savunma ve dışişleri bürokratlarının, bakanlarının çözemediklerini, yukarıda liderler arasında halli beklentisi de New York’ta boşa çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerginliği de devam ediyor.
Genel Kurul
Benzerleri gibi, gelenekselleşmiş bir yıllık “diplomasi sirki” kimliği de taşıyan BM Genel Kurulu’nun bir diğer başat özelliği, hep birlikte New York’ta bulunan liderlere toplantı marjlarında ikili görüşme olanağı tanıması. Kim kime randevu vermemiş, hangi liderden kimler ve kaç kişi randevu talep etmiş gibi veriler dışişleri bürokratları ve muhabirlerince defterlere dikkatle not ediliyor. Misal, acaba yüzün üzerinde görüşme talebi almış ABD Başkanı Trump, özellikle Fırat’ın Doğusu’nda çatışmasız bir hal çaresi bulunmasını teminen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a randevu verecek mi?
Siyasal çözüm
Erdoğan Idlip’i gözden çıkarmışa benziyor. Karşılığında Afrin ve Bab ceplerindeki TSK varlığını ve dolaylı denetimin süresini ucu açık kılmak isteniyor. Üzerine de Fırat’ın Doğusu’na kısıtlı da olsa, öyle veya böyle girebilmek. Beşar Esat da tam o arada Erdoğan’a SDG’yi “ayrılıkçı terörist milis” olarak niteleyerek örtülü bir açılım yapıyor.
İşlem paragrafı
Bendeniz cennetkuşu ne Çankaya’da yapılan Türkiye-Rusya-İran liderler zirvesinde odadaydım, ne talimatım var, ne bilgim. Liderlerin söylediklerini okudum. “Ne diyor birader?” diye ense kökümde bekleyen okura açıklama yapabilmek için hemen gözlerimi işlem paragraflarına, cümlelerine kaydırdım. Vakti dar olanlara, en kısa yönetici özeti: “Sıkıntı yok, oyuna devam.” Ondan az biraz daha fazlası ise aşağıdaki satırlarda.
Suriye'de niyet neydi, akıbet ne oluyor?
Suriye’de oyunun son perdesi açılıyor. Deneyimli Rus Dışişleri Bakanı Lavrov dahi “savaş bitti” diyebiliyor. Kendi bitmez tükenmez savaşını sürdürmek isteyen tek komşu ve bölgesel güç ülke Türkiye kalıyor.
Yurttaşın devletle imtihanı
Demirtaş çıkacakmış, ama Kaftancıoğlu içeri girecekmiş. Barış Süreci HDP’siz ama Öcalan’lı başlayacakmış. Barış Akademisyenleri’ne pasaport verilecek ama kürsüleri geri verilmeyecekmiş. CHP’li belediye başkanları, kayyımlarla aynı kareye girmek üzere bir “Feyzioğlu hamlesi” yaparak Beştepe davetine icabet edeceklermiş.
Bir kıvılcım mı düşer önce?
“Yeni bir siyaset anlayışı geliştiriyorum” derken iktidara gelmekten feragat, sağduyu ile mıymıntılık, cüret gereken yerde sağduyu adı altında el frenine asılmak gibi tercihleri yerinde kullanmalı, ıskalamamalı. Bakınız o “yeni anlayışı” rapçiler de, Diyarbakır’a “bilgisi dahilinde” giden ve belediye araçlarını karpuz sergisi gibi yan yana Yenikapı’ya dizen İmamoğlu da esasen onun adına geliştiriverdi bile.
Pejmürde
“Kendi işini yap” çağrısında bulunuyor Soylu, İmamoğlu’na. “Çağrıda bulunmak” benim zoraki nezaketim tabii, basbayağı dayılandığını herkes görüyor. Dayılanmak, efelenmek çirkin olabilir ama suç değildir. Pekiyi, atanmış bir içişleri bakanının, hele yargısının durumu ortada olan bir ülkede, seçilmiş büyükşehir belediye başkanına babalanması, o ülkedeki rejim hakkında hangi izlenimi verir?
Suriye, çözüm süreci ve ana muhalefet
Bir galat-ı meşhur: Sahada olan, masada kazanır. Onun Türkçesi: Zor oyunu bozar. Ya, sahada olup, havada ol(a)mazsan misal? Putin, hava sahasını açıyor, Afrin’i veriyor. Sonra S-400’den, Akkuyu liman imtiyazına, Türk Akımı doğalgaz hattına, alıyor. Bundan sonra az verip, çok alma döneminde.
CHP'yi anla(yama)mak
Bir kere “ben iktidara şu kadar süre veriyorum” deyince, iktidar olmak iddiasından o ucu açık süre için vazgeçilmiş olmuyor mu? İktidar olma iddiasından belirli bir süre için dahi feragat edebilen bir ana muhalefet partisinin seçmen gözünde çekiciliği azalmaz mı? Alacağımız kapalı yanıt belli: “Mecbursunuz kardeşim!”
Batasuna'dan bata çıka kayyumlara
Cumhurbaşkanına bu akılları, bu konuşma notlarını, her biri yekdiğerinden yetkin Ömer Çelik’ler, İbrahim Kalın’lar, Mahir Ünal’lar, Fahrettin Altun’lar mı veriyor bilemem. O billur kafalarda Bask deyince Franco canlanıyordur belki.
Çember daralıyor, oksijen tükeniyor
CHP ve İYİP, HDP’yi davet ederek ortak meclis grubu toplantısı yapabilir. Bu toplantı Diyarbakır’da da düzenlenebilir. Adli Yıl açılışında kırk küsur baronun Saray’daki törene katılmama kararı ve Diyarbakır Barosu’nun 2 Eylül daveti benzer biçimde değerlendirilebilir. İşin ucu zaten işlevini yitirmiş Meclis’ten çekilmeye dek vardırılabilir.
Zamanın hiç aydınlanmayan ruhu
İlk görev yerim Cezayir’deki iç savaş. Sonraki görev yerlerimden Bağdat’ta ABD işgali ve iç savaş. Ben Erbil’deyken başlayan Suriye İç Savaşı. Büyükdedemin I.Dünya Savaşı, büyükbabamın II.Dünya Savaşı, babamın Soğuk Savaşı. Birbirlerini yok etmeye, birbirlerinin soylarını kurutmaya, içinde yaşadıkları dünyayı da mahvetmeye kararlı insanlar. İnsanın doğası. Şiddet. Vahşetin idaresi. Yerküre. Biz.
Bir 2023 fantezisi...
Hamsi kavağa çıksa, yarın anamuhalefet iktidara gelse, HDP iktidar ortağı olsa; ne Kıbrıs, ne Irak ne artık Suriye’den, TSK’nin değil tamamen, belirli bölgelerden dahi, en azından aşamalı biçimde çekilmesi yahut oralardaki askeri ayakizini bir ölçüde küçültmesi teklif dahi edilmesi mümkün olamayacak politikalardan, öyle mi?
Güvenli bölge uzlaşısı üzerine
Uzlaşının Suriyelilerin ülkelerine dönüşüne dair son maddesi en müphem olanı. Bunlar hangi Suriyeliler? Fırat’ın Doğusu’ndan ayrılmış 800 bin kadar sığınmacı mı? Ankara, orada nüfus değişikliği, zorunlu iskân siyaseti mi güdecek? Sızan başka bilgilere göre, ABD her hal ve kârda, TSK’yi Kobane ve Kamışlı’dan dışarıda tutacak.
Fırat'ın Doğusu ve Erdoğan'ın misyonu
Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey kiminle temas etti, ABD askeri heyetinin temaslarından ne çıktı, keza ABD Savunma Bakanı Esper’in “operasyona izin vermeyeceğiz” açıklaması ne anlama geliyor, çok kafa yormaya gerek yok. Bu işin sonu yine Erdoğan’ın Trump’la yapacağı yeni bir telefon görüşmesiyle belli olur.
Güvenli bölge, özgüvensiz ülke
Fırat’ın Doğusu’na yönelik pek çok noktadan eşanlı bir hamle başlarsa, anamuhalefetin mutad veçhile buna destek olması beklenir. Bir-iki çatlak ses çıkarsa, onlar da “milli duruş” çağrısıyla azarlanır, hizaya sokulur. Muhtemelen bir cenazede yaşanacak eğreti bir el sıkışması “özlenen görüntü” manşetleriyle duyurulur.
Ülkemizdeki Suriyeliler ve Suriye üzerine
Ülkemizde dört milyon Suriyeli var. Ne yapalım? En azından eski sorulara yeni yanıtlar vermeye ve kendimize yeni sorular sormaya cüret edelim, çaba gösterelim. Bağırışmadan, karşılıklı oturup konuşmayı becerebilelim. “Milli duruş” çağrısını duyduğumuzda esas duruşa geçmeyelim. İnsanlığımızı yitirmeden, anayasal yurttaşlığımızdan elde kalanı koruyalım.
Garib ve Köse suikastlarını anlamlandırmak
Garib’i KDP verdiyse, Köse suikastına kim zemin hazırladı? PKK on yıllardır benimsediği IKB’de eylem yapmama kuralını, birden bire ama kendine ikna edici inkâr (“plausible deniability”) maskesi sağlayacak biçimde, Osman Köse’yi üçüncü ellere katlettirmek için mi bozdu?
Kürt meselesi için çözüm penceresi
CHP İstanbul Başkanı Kaftancıoğlu’nun yapıcı ifadeleri, yine CHP’nin (alelusul) yeni bir “Kürt Raporu” üzerinde çalıştığına dair amadenize de farklı kaynaklardan ulaşan duyumlar, HDP’nin de “kurucu parti” CHP ile çözüm konusunda işbirliğine eğilimli duruşu, herhalde TBMM’nin tatil döneminin siyaseten boş geçmeyeceğinin göstergeleri olmalı. Hatta INTERPOL’un Salih Müslim’in kırmızı bültenini iptal etmesini de bu kaleme ekleyebiliriz.
Erbil suikastının düşündürdükleri
Katilin kartviziti hangi anlamlara geliyor olabilir? Erbil’in artık kimse için ama özellikle devlet görevlisi ve işadamları başta olmak üzere Türkiye yurttaşları için güvenli bir yer olmadığı. Ankara-Erbil ilişkisinin, özellikle istihbarat ve güvenlik kurumları arasındaki (şimdiye dek hep işlek kalabilmiş) iletişim ve eşgüdümün zehirlenmesi...
Ergin Ataman'la dış politika öğreniyoruz
Nihayet kapı baca pencere tıkalı, silahlandık, seferberlik ve OHAL daimi kılındı, rahata erdik. Üstelik, Erdoğan’ın 14 Temmuz 2019 tarihli Vahdettin Köşkü açıklamalarına göre “Batı ittifakı ile kurduğumuz siyasi ve askeri paktlara rağmen, en büyük tehditleri yine onlardan gördüğümüz bir gerçektir.” Eğer, başta CHP, muhalefet bu anlatının sanallığını teşhir etmeyi tarihsel sorumluluk bilmezse, dış politika düğümlerini çözecek iradeyi de ortaya koyamayacak demektir.
Daimi OHAL, daimi seferberlik, sürekli darbe
Şimdilik S-400’de henüz gelmeyen “namluya sürülecek merminin” kendi, yani füzeler. Sistemin, Ekim ayına dek tam faaliyete geçmeyeceği de söyleniyor. Türkiye ve ABD savunma bakanlarının dünkü telefon görüşmelerinin ardından ABD’nin yaptırım açıklaması ötelenmiş görünüyor. Neden, piyasaların açılması mı beklendi, görüşmenin içeriği neydi, bilgimiz yok.
Türkiye, Suriye, Barış Süreci
Türkiye’nin Suriye siyasetiyle, İsrail’in Suriye siyaseti örtüşüyor hatta Türkiye’ninki onun ötesine geçiyor. Neden? Çünkü, iki ülkenin adı konmadan güvenlikçi siyasetlerinin önceliklerinin yanı sıra Ankara’nın bir de Esat’ı devirme takıntısı halen ve ayniyle baki.
Hangi barış süreci?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt meselesinin kendince halliyle, yine kendi “beka” yani siyaseten varkalma, iktidarını koruma mücadelesini veriyor. Sayın Kılıçdaroğlu da, tıkaç yahut el freni rolü oynamayıp, sorunu yapısal reformla çözerek, iktidarı yine Kürt seçmenin desteğiyle Erdoğan’dan almanın peşinde. Eşit mücadele zemini oldukça, bu güç çekişmesi ülkemiz için yararlı.
Osaka'nın ardından son düzlükte S-400
“Trump’tan yaptırım diye bir şey duymadık”. İyi güzel. Onun yerine ne duyduk? “Bak şu yakışıklılara, figüranlar kahvesi mübarek” anlamına gelecek, “Hollywood”, “Central Casting” sözlerini işittik, mutlu olduk. Çok şakacı, çok tatlı dilli doğrusu şu ABD Başkanı.
Beka değil rejim sorunu
Beyaz Ev’den yapılan açıklamaya göre ABD Başkanı Trump “Türkiye’nin, Rusya’dan alacağı S-400 hava savunma sistemiyle ilgili kaygılarını dile getirmiş ve Türkiye’yi, NATO İttifakı'nı güçlendirecek savunma iş birliği konusunda ABD ile birlikte çalışmaya teşvik etmiş.” Yani? Yani 31 Temmuz’a dek oyuna devam.
23 Haziran üzerine üfürizmalar
Kürtler bir seçeneğe değil, bir olanağa destek verdi. Üçüncü yol denilen işte o olanaktır: Ülkemizin yerinden ve katılımcı bir demokrasiyle, AB standartlarında etkin biçimde yönetilmesi olanağı. Üçüncü yol olanağını olur kılmanın biricik yolu, yeni anayasa. Yahut mini anayasa.
Öcalan, Neçirvan, Osman, filan...
Dersim’in Munzur’undan bir akademisyen alınır İmralı’ya götürülür. Ne zaman? Erdoğan, İmamoğlu müsabakasında Binali Bey kardeşinin performansından hiç memnun kalmadığını beyan buyurduktan hemen sonra. Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme tutanağı HDP değerlendirmesini duyuramadan medyaya sızdırılır. Osman Öcalan’la söyleşi yapılır, TRT Kurdi’de yayımlanır...
Suriye siyasetimiz ve ülkemizdeki Suriyeliler
Ülkemizdeki Suriyeliler konusu için “doğrusu budur, uzatma, geç ardımda saf tut” denecek kadar basmakalıp çözümler yok. Mektup mektup içinde, mektup zarfın içinde bir durum var hatta. Kaldı ki, her siyasal görüşün de yek diğeri kadar değeri vardır sanırım.
Altın vuruş olarak S-400 alımı
S-400 alımı Türkiye Cumhuriyeti’ne zoraki eksen değiştirtecek. Bu ülkeyi iki yüzyıllık Batı’ya yönelen hattından ayıracak. Buna karşılık S-400 hangi ülkeden, nereden kaynaklanan hangi tehdide karşı bizi savunacak ve alımı neden zorunlu bilemiyoruz.
Dış politikada uçmak ve konmak üzerine
Ankara ne kadar sert yaparsa yapsın, karar anı yaklaşıyor. Avuçlarını patlatırcasına alkışlayarak S-400 alımını destekleyenler, “Pençe” harekâtının da Hakurk bölgesinde kalıcı üslere dönüşmesini, Hakurk’la coğrafi bağıntısı bulunmayan Sincar’ı da içerecek biçimde gelişmesini, ayrıca S-400 alımının peşine Fırat’ın doğusu’na da tek yanlı girilmesini sözde “beka meselesi” olarak savunuyorlar.
B planı: Kürtlerle birlik?
Madem Avrupa Birliği bize hayal ve haram oldu, Suriye ve Irak Kürtleriyle birlik olalım. Ülkemizde de çoğulcu, ademimerkeziyetçi anayasal reform yapalım. Laik, demokratik, parlamenter cumhuriyet ve Fransa benzeri bir yarı-başkanlık rejimiyle yola devam edelim. Ver gazı, ver coşkuyu.
Futbolda ve dış politikada başarı
Kürtlerle arayı bulun, ABD ile arayı düzeltin, ekonomik krize rağmen ülke savunmasını aksatmayın hatta güçlendirin; özetle belâdan uzak durun, defterdeki açık hesapları kapatın, yeni hesaplar açmaktan da kaçının. Yapmak, söylemek denli kolay mı? Kabul, ancak dış politika alanında birincisi sağduyu, soğukkanlılık, uzgörü özetle akılcılık eksiğinin azaldığına, azaltılmaya çalışıldığına dair bir belirti yok.
Bankocudan dış politika kuponu
Erdoğan istediği kadar “baş döndüren” hızla kâh Trump’ı, kâh Putin’i arasın, önünde ve dolayısıyla ülkemizin, hepimizin önünde duran tercih, topyekûn iflâs etmek ve eksen değiştirmek ile S-400 almak arasındadır.
Diyarbakır'da barışı konuşmak
“Adamlar yapmış abi”, yahut “adamlar aşmış abi” denir mi, denir. Her deneyimden öğrenilecek ders olduğu gibi Güney Afrika barış sürecinden de alınacak esin yok mudur, vardır. Ancak yıl olmuş 2019, kendi göbeğimizi kendimiz kesemeyeceksek, ona da ne denir, “veyl halimize, yazıklar olsun bize” herhalde.
Elliden görünen...
Her hal ve kârda ölüm kaçınılmaz son. Bu durumda olduğunuz yerde durmakla, ilerlemek arasında ne fark kalıyor? Hiç. Bununla birlikte, çoğumuz hatta hepimiz belki, ileri doğru yürümeye devam ediyoruz. Neden? Varoluşçuluk tarikatı şeyhlerinden cennetmekân Albert Camus gavs hazretlerine danışsak, “Sisifos’u mutlu tahayyül etmeli şekerim” diye cevap verirdi muhtemelen.
S-400 alımı kimyayı bozar
Madem F-35 programından atılıyoruz, F-16’larımızı “güncelleme” olanağımız kalmıyor, haydi savaş uçaklarımızı da Rusya’dan alalım, ne güzel de mi? Ama durun: Sahi biz NATO üyesiydik. Savaş uçağıydı, karadan havaya füzesiydi, hava savunma sistemiydi, nükleer alanda işbirliğiydi, liman imtiyazıydı derken Türkiye’nin Suriye’den ne farkı kalıyor?
Ateş çemberinde, fay hattında Türkiye
TSK’nin Suriye’den eğer günün birinde çekilecekse, en son çıkacağı yerin, topografik ve demografik özellikleri nedeniyle, Afrin olacağını öngörürüm. Dolayısıyla, YPG’nin Afrin’e karşılık Fırat’ın doğusunda ortak konuşlanma önerisi havada kalıyor. Bir de NATO içinden (?) bir üçüncü gücün oluşturulacak “güvenli bölgeye” yerleştirilmesi iddiası dolaşıyor ki, hiç olası gözükmüyor.
Öcalan'ın çağrısı: Onurlu barış
Madem iktidar da artık “her şey çok güzel olacak” diyor, arabayı atın önüne koşmaktan vazgeçmeli. İşe Sayın Selahattin Demirtaş başta olmak üzere, HDP’li milletvekillerine özgürlüklerini ve Barış Akademisyenleri’ne pasaportlarını geri vermekle başlamalı.
Karadeliğin olay ufkunda Türkiye
İktidar, anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun Çubuk’ta linç edilerek öldürme girişiminden, YSK’nin seçimi iptal hukuk rezaletinden, 1 Mayıs’tan aradığı gerilim kıvılcımını çıkaramadı. Acaba şimdi Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları ve Tel Rifat üzerinden bir zafer, fütuhat öyküsünün mü peşinde?
Her şey çok güzel olacak
Her şey çok güzel olacak: Sayın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üç kez üst üste yinelediği “umut burada” çıkışı, sevgili Selahattin Demirtaş’ın tüm demokrat zihinlere kazınan “seni başkan yaptırmayacağız” iddiasını tamamladı. O iddianın sahibi Edirne Cezaevi’nde, umudu vaat eden ise kendini bize emanet etti.
İçeride, dışarıda, ekonomide karar mevsimi
Muhalefet “aday göstermiyoruz” diyecek de, kulağının üzerine mi yatacak? Yoksa katılmama kararının arkasını getirip, AKP-MHP ikilisini baş başa bırakarak, işlevini çoktan yitirmiş TBMM’den de mi çekilecek? Yahut bizlere dönüp “cumhuriyetinize sahip çıkın ey ahali” mi diyecek?
Bıkkınlık veren Irak ve Kürt ezberlerimiz
Çavuşoğlu’nun temaslarından özellikle Erbil bölümüne dair yansıyanlar onlarca yıl sonra yine, yeniden başlangıç noktasına geri döndüğümüzü yahut başlangıç noktasından pek de uzaklaşmadığımızı gösteriyor. Hasbelkader, yirmi yıllık hariciye memuriyetimin ikinci on yılını ya bilfiil Irak’ta ya Irak üzerine çalışarak geçirdiğim için bu durum bana bıkkınlık veriyor.
Devlet bunalımda, diplomasi çıkmazda
Albayrak ve Akar’ın Vaşington temaslarının ardından ne geldi? Hem İran yaptırımlarından muafiyet bitti, hem S-400 alımına yukarıda değindiğim CAATSA kapsamında yaptırım kararı çıktı. Buyurunuz “baş döndüren diplomasi.” Yarın borç isteyeceğiniz adama, bugün posta koyuyorsunuz. Çünkü bugün nasıl uygulayacağınızı bilemediğiniz tercihleri, dün yapmıştınız.
Notre Dame'dan Çubuk'a
Tanrı saklasın, benzer bir felaket bizim başımıza gelse, biz burada neyi, nasıl konuşuyor olurduk? Nasıl bir yol izlerdik? Eee, ifade özgürlüğü, filan? O sorunun yanıtı da işte bizi Fransa’nın başkenti Paris’in St. Louis Adası’ndan, ülkemizin başkenti Ankara’nın ilçesi Çubuk’un Akkuzu köyüne getiriyor.
Kaftancıoğlu savundu, İmamoğlu kazandı
Binbir hile, desiseye karşı sakin bir direnç gösteren İmamoğlu, yeniden seçim olasılığını da reddeden bir kararlılık ortaya koymayı bildi. Kürtleri gücendirmeden, doğrudan merkeze oynadı, muhalefete iktidarı zorlayacak bir istinat duvarı sağladı. Yalnızca CHP değil, Türkiye’nin demokratik muhalefeti, cumhuriyetinin yüzüncü yılında yapılacak 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adayını buldu: İmamoğlu.
Diplomasinin elli tonu
Beklenmedik Beyaz Ev ziyareti, bizatihi Oval Ofis’den fotoğraf verilmesine bakılarak, “başarı” olarak sunulacaktır muhtemelen. Bu bakımdan münhasıran Ortadoğu Barış Planı (yahut İsrail-Filistin Dosyası) ile ilgili damat Kushner ile Hazine Bakanı Mnuchin’in hazır bulunduğu bir ortamda Türkiye tarafından tek başına Albayrak’ın olması ilginç.
Belediyeyi kazanıp cumhuriyeti yitirmemek
İktidarda beliren “çorap söküğü” korkusunu ıskalamayalım. Olan bitenin çok basit de bir nedeni var sanki: Kendiliğinden ortaya çıkacak bir kutlama anı, günü yaşatmak istemiyorlar. “Mazbatayı siz almadınız, biz bahşettik; o da ancak, sözde yargı süreci tepenizde ‘Demokles’in kılıcı gibi’ sallanırken, geçici bir süre için” demeye getiriyorlar.
Mazbata'dan öteye, gidelum yali yali...
Bak, gönül hırsızı İmamoğlu’nda da var ayak oyunu. Komplekssizce ellerini önünde şöylece kavuşturup, “hop, hop, hop” ayaklarının ucunda zıplaya zıplaya horona katılışına, horonun hakkını verişine bakın ne de güzel oynuyor. Nasıl yıkanıyor mahkeme duvarı suratlı ruhlarımız sayesinde.
Dış politika laubalilik kaldırmıyor
Hem Rusya’yla flörtün hem ABD ile sarsıntılı evliliğin sonuna mı geliyoruz? Çatık kaşlı Milli Savunma Bakanımız Akar’a bakacak olursak her şey yolunda. ABD’ye gidip hüsnükabul gördü, dönüşünde “sorun yok, Malatya hazır, F-35’leri bekliyoruz” dedi. F-35’ler Malatya yerine Arizona’da “boneyard” adı verilen piste çekildi, bir nevi ıskartaya çıktı.
İmamoğlu'nun nefesi, Demirtaş'ın hatırı
Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş’ın “azıcık hatırım varsa…” çağrısı, gür sesli bir yanıt buldu. HDP’nin “yaşından utanmadan” aday olan Ahmet Türk’le Mardin’i, Emine Erdoğan’ın memleketi Siirt’i, İYİP’in MHP lehine çekildiği Iğdır’ı kazanmasının da keza simgesel önemleri büyük.
Çokboyutlu bir Kürt çözümü önerisi*
Örtülü ve tercihen aracısız doğrudan temasların ardından Türkiye, Kobani’nin doğusundan bir-iki kapı açmayı; Afrin ve Bab cepleriyle Fırat’ın doğusu arasında bağlantı kurulmasına izin vermeyi ve anayasa yazım komitesine Kürtlerin katılımına vetoyu kaldırmayı peyderpey taahhüt edebilir. PYD, Kandil’den tek taraflı ateşkes ve silah bırakma taahhüdü devşirebilir.
Pazar günü oy verelim
Mahalleyi bırakmayalım, semti alalım, ilçeyi tutalım, büyükşehire tutunalım, özetle maçı çevirelim. Bakınız 2002’den hatta 1994’ten bu yana kurabildiği bir Kadıköy ütopyası yok iktidarın. Uğraşıyor, olmuyor. Kendimiz soralım, kendimiz yanıtlayalım biz de malum şahsın üslubuna öykünerek: Neden? Çünkü havsalası almıyor, havsalası.
Newroz piroz be?
Güleç yüzlerle, ortaklaşa tuttuğumuz meşaleyi uzatıp, Newroz ateşini yaktık. Alevler göğe yükseldi, tören resmen başladı. Yalan olmasın, “öforik” diyebileceğim bir ortam oluştu, alkış koptu. Şimdi diyor ya “neredeeen nereyeee…” diye, işte öyle olduydu.
Yeni Zelanda: Din, şiddet, siyaset
Yeni Zelanda Başbakanı Ardern’in taziyeye giderken başını örtmesi bir icraattır diyenler oldu. Doğru, bir halkla ilişkiler icraatıdır. İmamoğlu’nun Yasin okuması da öyle. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tekirdağ’da katliam görüntüleri izletmesi de. Tüm bu eylemlerde bir “niyet” var, biz de meşrebimizce “iyi” yahut “kötü” olarak okuyoruz o dışa vurulan niyeti.
Yeni Zelanda, eski cehennem
Dünyanın öbür ucunda bir cani, dünyayı gezip görmüşken ve geçmişinde şiddet eğilimine dair hiçbir emare yokken ibadet eden 49 Müslümanı katledip, bilgisayar oyunu gibi cinayetlerini kendi bakış açısından kaydetti. Öyle ki, katliam sanki sanal şöhret adına, bir Bay Sıfır’ın, bir küçük adamın, “ben de varım ve şimdiye yok sayıldıysam sizin yüzünüzden” demesini kanıtlamak için işlenmiş gibi
Ekmek mi, mermi mi, hukuk mu?
Hem vatan savunması, hem “o ihtişamlı emperyal geçmişe kutlu yürüyüş” iktidarın, reisin tekelinde. Dolayısıyla bence iyi niyetle de yapılsa hiçbir dışişleri yahut savunma politikaları çözümlemesi bu siyasi durumu, arkaplanı göz önüne almadığı takdirde, ne denli nitelikli olursa olsun açıklayıcı olamıyor.
Cezayir: İstikrarlı hayal hakikat olabilir
Cezayir’den bir arayıcı fişek atıldı, karanlıkta aydınlık bir iz bıraktı. Tek aydınlatma fişeğiyle sabah olmaz, doğru. Eğer süreç barışçıl yürür, serbest seçimler yapılabilir, başta medeni kanun olmak üzere bir reform yapılabilirse Cezayir kanatlanabilir. Hem de Arap Baharı denilen kökten dönüşümün ikinci perdesini açmış olur.
Dış politika ve savunma açmazları
Para diyorsun, kasa boş. Uçak yapalım diyorsun, motoru yok. Uçak gemisi alalım diyorsun, uçak yok. Füze alalım diyorsun, radar yok. Denizde gaz bulayım diyorsun, gemi bakımda. Suriye’ye girelim diyorsun, hem ABD hem Rusya karşında. Sen söyle şimdi Kâmil, ne yaparlar bizi?
Özgürlüğün tadı
En karanlık gecenin bile bir şafağı vardır ve unutmayın, tanın ağarmasına en yakın an, gecenin de en karanlık anıdır. Selo da çıkar, Osman da. Barış Akademisyenleri pasaportlarını da geri alır, işlerini de. Hamit, istibdadının sonunu getiren tohumu kendi zihninde taşıyordu.
Karga tulumba diplomasiyle Suriye
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Türkiye’yle hangi Suriyeli Kürtler terörist, anlaşamadık” deyiveriyor, “kaşığının” üzerinde “tek yön Şam” ibaresi kazılı 1998 Adana Mutabakatı “zokasını” işaret ediyor. “Katil Eset”, Astana ortağı Tahran’da 2010’dan bu yana ilk kez arz-ı endam ediyor. Özetle nasıl ettiysek, Suriye sahasında birbirine rakip iki güçlü takım Rusya ve ABD’yi, Türkiye’yi Fırat’ın doğusuna sokmamak önceliğinde buluşturup, adeta “ölüm grubuna” düşmüş zayıf takıma benzedik.
Senin ben yapacağın dış politika analizini...
Tam “evvelemirde Suriye’deki gelişmeler…” diye peşreve gireceğim, kafamdaki o uğursuz homurtu bir artıyor ki, sormayın. Aralarından birinin sesi duyuluyor, Sarmaşık’taki Nadir Sarıbacak havasında “ikili çakarım ağzına” diyor bana, “böyle ikili…” “Senin ben yaptığın, yapacağın dış politika analizini…”
Yerkürede Türkiye, Soçi, Münih ve ıslahat
Erdoğan, Putin’e üç ülke liderini taşıyacak aracı parmağıyla gösterip “zırhlı mı?” diye sordu. Muhatabı “araç değil, ama bölge zırhlı” diye yanıt verdi. Aksakallı Ruhani’nin de arka planda gevrek kahkahaları duyuldu. Herhalde araç zırhını S-400 hava savunma sistemi, bölge zırhını 1952’de zorla üye olduğumuz NATO ittifakı diye canlandırabiliriz gözümüzde.
Suriye'den bıkanların diplomasisi
ABD daha çok Avrupalının içine bir tutam TSK katıp kendi hava koruma şemsiyesi altında bir güvenli bölge ihalesine çıkması bir seçenek. Ruslar, Adana 98’i zaten sattı bize, ona göre işte gece yatılı değil gündüz şöyle bir 5 km'ye dek girip-çıkmalı bir formül öneriyorlar, o da ancak Esat “evet” derse, yani Ankara yeniden Şam’la konuşmaya başladığı takdirde.
İflastan konuşsak mı canım?
IMF defteri “bir daha açılmamak üzere” kapandı biliyorsunuz. Eyvallah, öyle olsun. Öyle olmak zorunda çünkü IMF ile gizli anlaşma eşyanın doğasına aykırı. “IMF ile anlaştım” diyeceksiniz ki, dünya sizinle iş yapsın. Pekiyi IMF olmazsa, kime giderim? Bakıyorum telefon fihristine İlham Bey var, Tamim Bey var.
ABD'nin Kürt siyaseti ve Türkiye
Türkiye’nin ABD veya Rusya Federasyonu'nun (RF) Suriye siyasetlerini dönüştürmeye muktedir olmadığı ortada. Üstelik, RF ve ABD’den farklı olarak Türkiye, Suriye’nin komşusu. Öyleyse kendi Suriye siyasetini değiştirecek olan Türkiye.
Suriye'yi banttan görmek
ABD “topyekün çekiliyorum” dedikten sonra, taraflarla müzakere etmesi mümkün değildi. Şimdi Kongre çekilmeye fren koyarak, diplomasinin önünü açtı. ABD Ankara’yı yumuşatıp Suriye Kürtleriyle masaya oturtmaya, Rusya da aynını Şam üzerinde çalışarak yapmaya çalışıyor.
Doğan görünümlü Şahin diplomasi
Bakarsınız Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun yahut Başdanışmanı Kalın bir kamu diplomasisi atılımı yapar, geçenlerde Tayland’da ailesinden kaçan Suudi genç kızı Kanada’ya buyur eden Başbakan Trudeau’ya parmak ısırtarak, Buğçani’yi “gavur eziyetinden” kurtarır, Kürtlerin (de) anavatanı güzel ülkemize getirirler.
İşgal, mevcudiyet, meşruiyet
Şeladize’de başlayıp Sure’ye yönelen gösteriyi yapanlar yerel Rekani aşireti ve bunlar öteden beri Türkiye bağlantılı olan Müslüman Kardeşler’in IKB’deki üç uzantısından Kürdistan İslami Birliği’nin seçmeni. Göstericilerin talepleri arasında Türkiye’nin hava bombardımanlarını durdurması yanında, PKK’nin de bölgelerini Türkiye’ye karşı kullanmaması da vardı.
Fırat'ın doğusunda Kuzey Irak
Benim daha önce “alacalı çözüm” dediğim şekilde, Moskova’nın değil Vaşington’un yeşil ışığıyla (ve gözetiminde?) TSK, Tel Abyad-Ras El Ayn arasına ve muhtemelen Münbiç’e konuşlanacak. YPG’nin Kobani ve Haseke ceplerinde ABD destekli varlığı korunacak. Aşağı Fırat vadisi, Rakka-Deyrezor havalisi ise yine ABD destekli yerel Arap aşiretlerin Suriye Demokratik Güçleri adı altında denetiminde kalacak.
Komşuda yeni sahneler, eski oyunlar
Yerel seçimler 31 Mart’ta yapılmadan, hem meteorolojik hem diplomatik havalar bir nebze aydınlandığında, en azından Süleyman Şah eski yerine geri gitse, Münbiç yol haritası uygulansa, hiç yoktan Tel Abyad/GreSpi ile Serkani/RasElAyn arasından şöyle 10-15 km. derinliğe tanklar girse… Herhalde Ankara’nın Suriye “stratejisi” bu.
Şol muhalafatın halları
Bakınız necip Aleman sipor matbuatının merkep mensupları Imke Hanım’a sorasiymişler ki “soyunma odasına girende, cümle topçular adembaba kılığında gezende, sen ne eden?” Frau Wuebbenhorst gelişine kapatmış voleyi (ki kendi gerçekten eski milli futbolcu): “ben bir profesyonelim, seçimlerimi penis boyuna göre yaparım.”
Suriye'de alacalı çözüme doğru
"Bir-iki gün içinde alana giriyoruz” derken inisiyatifi eline almış Türkiye, şimdi savunma konumunda, ABD’nin ortaya koyduğu koşulları müzakere ederek, bunları kabul eder görünüp, etrafından dolaşmaya çalışarak oyun kurmaya uğraşıyor.
ABD çekilir, Rusya kalır, Türkiye ne yapar?
Türkiye, maliyeti düşük, ama uzun zaman alacak diplomasi kuyumculuğunu, maliyeti korkunç, kısa zamanda somut sonuç verecek askeri harekat marangozluğuna yeğler mi? Ankara’nın kol kola girmiş İslamcısı, neo-Osmanlıcısı, milliyetçisi, ulusalcısı, Şam’ın BAASçısı ile baş başa verip, Kürtleri de içerecek bir masaya oturur, yöresel lezzetlerden oluşan organik bir sofrayı kurabilir mi? Erdoğan’ın NYT makalesine bakarsanız bu mümkün. Erdoğan’ın içeride ve dışarıda izlediği siyasete bakarsanız, böylesi bir kapsayıcı çözüm ışık yılı uzaklıkta.
Tek kusurunuz Suriyeliler kaldı
AKP iktidarının Suriye siyasetini eleştirdiniz. Bab, Afrin, İdlip derken Fırat’ın doğusuna askeri müdahalelere mani oldunuz. IŞİD’in elinden kaçan Kürt ve Ezidi akrabalarınıza kucak açtınız. Ekmeğiniz bol, geçim derdiniz yok, bölüşelim istiyorsunuz. Nerede işe gireceğinizi, hangi işi kuracağınızı şaşırmış haldesiniz. İşiniz Suriyelilere üzülmeye kaldı.
Anti-Kürt vizyon
Suriye’nin ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğü hususunda herkes hemfikir olduğuna göre, Kürtler boyunlarını büküp, “kültürel özerklik” ötesine geçen taleplerinden büyük ölçüde feragat edecek. Öyle olursa buna karşılık, TSK’nin alana girmemesini de ederse Rusya temin edecek.
Suriye'de bir gaz, bir fren...
Erdoğan, Bab Cebi’ne yönelik Fırat Kalkanı’ndan sonra Afrin’e yönelik Zeytindalı Harekatı’na da (“Zeytinlik Operasyonu”?) özellikle Org. Temel’in komuta etmesini bizzat talep etmiş ve bu arzusunu defaatle duyurmuştu. Tam kendi bakanlığının bütçe görüşmeleri için lütfen TBMM’ne gelmiş MSB Akar, Manisa Milletvekili Özel (CHP) tarafından adamakıllı hırpalanmışken, Org. Temel’in de kızağa alınması içten içe yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun göstergesi.
Status quo ante bellum
Esasen Putin daha uzun süre top çevirmek isterdi. Erdoğan da Trump’a gürlemek ama yağmamak. Esat’ın da mecali yoktu, işin başında YPG denetimine kendi bırakıp çekildiği alanlara geri dönmeye. Trump, Boğaç Han misali, “yıkılacak çatıya neden dayanak oluyorum” deyip çekiliverince, hem masa hem saha hareketlendi.
Suriye mi değerli, Zeki-Metin mi?
Erdoğan’ın defalarca söylediği gibi Irak’ta Sincar’a, Metina’dan Kandil’e dek biteviye askeri harekatlarını sürdürür mü? Olur mu bütün bunlar? Olan olmuş zaten, Metin Akpınar 77 yaşında gözaltına alınıp, ifade verip, yurt dışı yasağı ve her hafta karakola imza vermeli adli denetim koşuluyla “serbest” bırakılıyorsa, bunların hepsi olur, olmaya devam edecek ve olacaktır.
Trump'tan hepimize bay bay...
Trump, 14 Aralık’ta gerçekleşen telefon görüşmesinde, Erdoğan’ın bilinen savlarını dinledikten sonra “Ne diyeceğim biliyor musun, al senin olsun” demiş ve liderler söz konusu konuşmaya katılan Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışman Kalın’a konu hakkında istişareyi sürdürme talimatı vermişler.
İrem, Ceren, Bertrand, Murat ve bizim büyük çaresizliğimiz
Anayasanın 34'üncü maddesinde “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” yazsa da, Cumhurbaşkanı “sakın ha” yollu uyarılarını sürdürüyor. Aman canım, ben de anayasa demişim. Bakınız, denizin altına tünel yapmışız, yedi düvel hayret ve gıptayla bizi izliyor. Gerçekötesinin ağadayısını yaşıyoruz doyasıya.
Fırat'ın doğusuna harekat
ABD, Türkiye’yle TSK’nın Fırat’ın doğusuna tek yanlı askeri müdahalesinin (hariciye ağzıyla) “modalitelerini” konuşur duruma sürüklenmiş oldu. Erdoğan, ABD’yi SDG yerine TSK ile çalışmaya, sınırboyundan uzaklaşıp Fırat vadisine odaklanmaya, SDG’nin yapısını dönüştürüp, PYD’yi ENKS ile ikameye zorlamayı hesap etti.
Siyasetin sonu
Teselli kabilinden yapılacak sosyal güvencelerde düzeltmelerin yeterli olamayacağı belli. Macron özelinde, bir muhalif milletvekilinin deyişiyle, meclis çoğunluğunun “hazırolda” cumhurbaşkanının gözüne bakıyor oluşu, sorunun parlamenter yolla aşılmasını zorlaştırıyor. Tarihin sonundan söz ederken, bildiğimiz anlamda siyasetin sonuna gelmiş olabilir miyiz?
Irak Kürdistanı'nda yeni dönem
Irak’ın cumhurbaşkanlığında Dr. Barham’ın, IKB başkanlığında Neçirvan’ın olması, Türkiye açısından parmağını kımıldatmadan hatta neredeyse kendine rağmen, olabilecek en iyi senaryo. Her iki lider Türkiye’ye karşı ekonomik işbirliğine, siyasi eşgüdüme açık tutumlarıyla tanınır. Ama hangi Türkiye’nin? Dönelim başa: Selahattinleri, Sırrıları içeri tıkan Türkiye’nin mi?
Sözün bittiği belde
Sözün bittiği yer, o çorak belde. Sözün bittiği yerde, tek kişinin biteviye bağırışı, azarları çınlıyor. Bitmeyen bir uğultu bu. Sözün bittiği yerde, eylem de başlamıyor. Bir apati, biraz daha lügat parçalarsak bir “anhedonia” hali. Boynuz boynuza duruşuyoruz işte öyle arada gözlerimizi kırpıştırarak.
İsyan günlerinde G-20
Sarı Yelekliler’in lideri yok, sözcüsü yok. Hükümet için baş ağrısı, çünkü Başbakan Edouard Philippe defaatle “kapımız açık” dese de, kiminle konuşacak belli değil. Tam bir “istemezük” hareketiyle karşı karşıya. Geleneksel sendikalar dahi sahiplenemedi Sarı Yelekliler’i, ancak bazı eylemlerine kenardan omuz vermekle yetindiler.
Kaotik dış politika
Türkiye demek Erdoğan demek, Türkiye’nin başdiplomatı da Erdoğan, başkası değil. Hariciye bir yazmanlıktan ibaret, Erdoğan dışındaki oyuncular da yardımcı rollerde.
Fındık, Boğazkere, soğan, Erdoğan
Ben huni aldım. Nalburlarda satılıyor. Gayet de hesaplı. Plastik. Birkaç rengini aldım. Mor, sarı, kırmızı… Haftanın çeşitli günlerinde değiştire değiştire kullanıyorum. Kafamdan uçmasın rüzgarda diye delik de açtım bıçakla, don lastiğini düğümledim iki yanından, çenemin altından geçiriyorum, sıkı duruyor kafamda.
Buralarda bitmeyen I. Dünya Savaşı
Mesele “karar-iddia-hamle” meselesi. Çağının ötesinde vizyon sahibi liderlik meselesi. Yerinde savaşmayı, yerinde barışmayı bilmek, savaşın da, barışın da koşullarını dikte ettirebilmek meselesi. Beğenmeyenlerin meşrebine göre ise sanırım, ister ekrandan Payitaht Abdülhamit, ister kitaptan Medeniyetlerin Ben-İdraki meselesi.
Ebedi çatışma hali
Denebilir ki “Efendi, Korsika’nın kentlerinde, kasabalarında hendekler kazılsa Fransa ne yapardı?” Pirene dağlarından her gün çatışma, askeri harekat haberleri gelse ne olurdu? Brötonlar anadilde eğitim diye tuttursa Paris ne derdi? Ama aşağı yukarı tüm bunlar oldu zaten.
Arkadaşım Betül Tanbay
Bir matematik profesörü çıkaramazsınız aranızdan. Çünkü akıl bizden yana. Özgürlük olmadan, birey olunmadan entelektüel üretim olmaz, kalite olmaz. Baş edemediğiniz kıvrak zeka sizi çılgına döndüren. Betül Tanbay’dan korkunuz da ondan.
Erdoğan'ın diplomasi oyunu
Ankara’nın amacı Kaşıkçı cinayetinde yalnız kalmayıp, bağcıyı dövmek yerine üzümü yemeği öncelemekse, ki Erdoğan’ın tavrı bu yönü gösteriyor, Le Drian’ı yerden yere vurmanın anlamı yok. Bu bakımdan Kaşıkçı olayında Erdoğan’ın, Le Drian’ın belirttiği üzere diplomasi oyununu, kendi baş hariciyecisinden daha etkin oynadığına kuşku yok.
Suriye'de müdahalenin takvimi ve bağlamı
Erdoğan durmadan Fırat’ın doğusunu temizlemekten, Sincar ve Kandil’i de teröristlerin başlarına yıkmaktan söz ediyor. Münbiç’te ortak devriye, yeterli bulunmuyor. Karayılan, Kalkan, Bayık’ın kellelerine ödül konulması da kandırmaca.
Barış değil kış geliyor
Kendi söküğümüzü dikme uğraşısına geri dönersek, demokrasi, hak ve özgürlükler için kış gelmiyor, geldi bile. Bölgemizde sıcak çatışma olasılığı da, Türkiye’nin yeni belalara bulaşma, yeni askeri maceralara atılma olasılığıyla birlikte yükseliyor.
Türkiye, Kürtler, Suriye
Türkiye’nin daha önce Fırat Kalkanı (IŞİD’e karşı Bab cebi) ve Zeytin Dalı (YPG/YPJ’ye karşı Afrin) harekatlarında izlediği örüntüyü hatırda tutarsak, bugün Kobane ve Gre Spi’ye yönelik olarak benzer bir yaklaşım benimsediği ortada. Önce söylem sertleşiyor. Söylem sertleşirken seviye de giderek cumhurbaşkanına dek yükseliyor. Eşzamanlı olarak askeri yığınak hızlanarak sürüyor. Diplomatik temaslar da sıklaşıyor.
Yetmez ama evet
ABD içeri alınsa zaten İran dışarıda kalacaktı. ABD gelse Rusya, “İran yoksa, yokum” diyecekti. Türkiye böylece adını koymadan Suriye’de görmek istemediği iki gücü salon dışında bırakmış oldu. Trump, “küçük grup” adına Macron’a vekalet verdi. Macron ve Merkel, Trump’a İran siyasetinden duydukları hoşnutsuzluğu hissettirdi. Arka kapıdan, Astana Süreci’ne kafayı uzattı.
Kaşıkçı öldü, takkeler düştü
“Off-the-record” diye bir şey olmadığı, herkesin her yerde birbirini, özellikle kendi ülkesinde görev yapan diplomatları ve diplomatik misyonları dinlediğini, izlediğini sokaktaki çocuk biliyor. Suudiler bilememiş mi? Bilmiş de, umursamamış mı?
Dış politikada hafıza
“Kadim irtibatlar”, “hafıza” gibi terimleri Davutoğlu Ahmet Hoca sokmuştu dolaşıma. Bu yaklaşımın bir ucunda Osmanlı’nın yakın çevremizdeki Arap ülkelerinde, hayırla yad edilip, özlemle anımsandığı yanılsaması vardı. Beri ucunda da ulusötesi “Müslüman Kardeşliği” şebekesi. Güncelinde ise, AKP gibi İslamcı partilerin, mevcut yozlaşmış rejimlerin güçlü ve gerçek alternatifi oldukları savı. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin önlenmesinin ardından tüm bunlar süpürüldü gitti cancağızım.
İstanbul'da ölüm
Halit Bin Faysal ve Pompeo’nun Erdoğan’la görüşmelerinin ardından üç taraflı bir uzlaşı şekillendi. SA içinde de MbS’nin veliahtlığına meydan okuyacak alternatif güç odağı yok. Dolayısıyla Kaşıkçı cinayeti, SA’nın sorumluluğu üstlendiği ancak SA’yı temsilen MbS’nin şahsen suçlu tutulmadığı bir diplomatik çözümle kapanacak.
Kutupsuz dünyanın kuralsızlığı
Kutupsuz ve kuralsız yerküremizde her eylemin bir bedeli yok ama bir fiyatı var. Suudilerin Kaşıkçı cinayetinin, denetim dışı devlet yetkililerin, haşa MBS’den talimat almaksızın, yanlış giden bir sorgulama sonucunda işlendiğini açıklamaya hazırlandığı konuşuluyor. Bu bağlamda, Ankara’dan “verilen rahatsızlıktan ötürü” bir özür de dilenecektir herhalde.
Papaz kaçtı, Osman kaldı
Hapisten çıkamayan Osmanlar. Pasaport alamayan Osmanlar. Her hafta karakola imza veren Osmanlar. Osman: Sen, ben, biziz. Biz bize kalmışız. Papaz gider, bakan gelir, işler yürür, biz kalırız. Yine de unutmayın siz Osman’ı.
Kürtler, terörle mücadele, isyan bastırma
Hangi koşullar gerçekleştiğinde başarı, zafer kazanılmış sayılacak? Seçimle gelenlerin yerine kayyum atanacaksa, meclisin milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak dışında işlevi kalmayacaksa, barış görüşmesi yapmak değil sözünü dahi etmek yasaksa, Kürtlere ancak tam asimilasyon yoluyla yurttaşlık haklarından faydalanma ve siyaset yolu mu açılacak?
Türkiye-ABD ilişkileri zorda
Brunson’un gelecek duruşmanın ardından ABD’ye dönmesi, cılız da olsa, hiç yoktan doğru yönde bir başlangıç olabilir. Ama “lafı geveleme, bize kupon yap” derseniz, “bu maçı pas geçin” derim.
Bakalım neymiş şu Irak Kürdistanı?
Irak’ta Kürtlerin birleşik desteğini almadan önce cumhurbaşkanını seçmek, sonra onun başbakanı ataması ve hükümeti kurması mümkün olamıyor. Öyle olduğu için, Bağdat’ta Irak’ın toprak bütünlüğü ve ulusal birliği nakaratına sığınıp, dönüp IKB’de Bağdat’ın ayrılıkçı gördüğü Barzani’ye yaslanmak pek bütüncül ve çok boyutlu siyaset anlamına gelmiyor.
Erdoğanland
Enverland’dan başlayıp, Mondros’tan geçerek, Türkiye Cumhuriyeti’ne varan uzun ince yolu hepimiz biliyoruz. Almanların büyük harbin son demlerinde attığı Bakü kazığını da anımsıyoruz. Ben de büyük dedemin mezarının neden Berlin’de olduğunu biliyorum. Kabrinden kafasını kaldırmasını da pek beklemiyorum. Oturduğum yerden, basın toplantısında gazeteci karga tulumba dışarı atılırken Erdoğan’ın Merkel’e gülüşüne katılıyorum.
Erdoğan'ın Çin modeli
Shenzhen’de küresel insansız hava aracı üretiminin büyük kısmını yapmak, hatta uzaktan kumanda yerine el hareketleriyle yönetilebilen drone’lar geliştirmek serbest. Caochangdi’deyse resim, heykel yapmak yasak. Negzel de mi? Tanıdık geldi mi?
Idlip'te Türk-Rus mutabakatı
Suriye’de artık çatışmaların geride kaldığı ve tüm tarafların, üçüncü taraflar dahil, sahada yapabileceklerinin sınırlarına dayandığı, takatlerini tükettikleri aşamaya gelindi. Bundan böyle yeniden imar ve anayasa yazımı konuşulacak.
Irak'ta ABD-İran mücadelesi
Bu resimde Ankara ne tarafa düşer derseniz, bilmiyorum. Belki KDP’li Hattat’ın Türkmen olduğunu keşfedip mutlu olmuşlardır yahut KDP, Ankara ile bilistişare gönülleri hoş tutacak bir isim tercih etmiştir. Ümit edilsin ki Usame Nuceyfi’nin aldığı oy Ankara’ya doğru yönü göstermiş olsun. Yine ümit edilsin ki, Ankara “Kürtler Akdeniz’e açılıyor” saplantısından kurtulup, yaklaşan İran yaptırımları ve İran’ın bölgede ne yapmak istediğine odaklansın.
Idlip, saha ve masa
Esatsız Suriye’ye geçişin ön koşul değil ucu açık bir süreç olması, yeni Suriye’de daha ademimerkeziyetçi yani Kürtlerin Fırat’ın doğusunda özerk bir bölgeye sahip olabilecekleri bir yapı öngörmesi, anayasa taslağı yazımı işini de Rusya’nın sultasındaki Soçi’den alıp BM içine çekmeyi önermesi Ankara için diplomasinin çerçevesini çiziyor.
Tahran vodvili ve sonrası
Türkiye hem ABD ile hem Rusya/İran ile ayrışarak, Esat’ı indirme emelinden vazgeçmeyip Şam’ı da karşısına alarak, (maalesef) kendi çıkardıkları sesler dışında ABD ve AB’nin de umurunda olmayan Idlip’in ateş topunu kucağına aldı. Saha ile masanın saatleri apayrı hızlarda ilerlediğinden, kazara çakacak bir kıvılcım meseleyi bambaşka boyutlara da taşıyabilir.
Idlip'in galat-ı meşhuru
Türkiye’nin seçenekleri hangileri? Suriye Kürtleriyle SDM üzerinden yahut gerekirse doğrudan PYD aracılığıyla ve yine doğrudan Şam’la önce istihbarat sonra veya eş zamanlı olarak hariciye teşkilatlarını kullanarak temas açmak. Neden? Çünkü uzun vadeli ulusal çıkarlar bunu gerektiriyor.
Idlip'in isimsiz şehidi
Sayın Çavuşoğlu vurgulamak ihtiyacı hissettiler halen TSK denetiminde olan, vali yardımcısı tayin edip, postane açtığımız, elektrik bağladığımız yerlerin Suriye toprağı olduğunu. Suriye’nin toprak bütünlüğü ilkesine sadıkmışız. Ama biraz daha oturup, sonra kalkacakmışız. Tanrı korusun, Idlip’ten kazara tek bir şehit haberi gelirse?
Al Idlip'i ver Tel Rifat'ı
Bıkkınlık, yarım milyondan fazla insanın hayatını yitirdiği, nüfusun yarısının içeride, yarısının dışarıda sürgün olduğu, üstelik günün sonunda “diktatörün” işbaşında kaldığı Suriye dosyası için belki etik olmayan bir duygu. Ne var ki, bıkkınlık Suriye konusunda küresel ve bölgesel oyuncuların da güncel yaklaşımını doğru yansıtıyor. İstenen Suriye dosyasının kapanıp, arşiv raflarına kalkması.
Irak Türkmenleri dosyası
Musul’da Sünnici, Kerkük’te Türkçü, Erbil’de Kürtçü, dönüp Bağdat’ta Irakçı siyaset mümkün mü? Milliyetçilik gazıyla diplomasi ne kadar olur? Nüfus sayımı verilerine sırt dönerek, elde yüksek çözünürlüklü haritalar olmadan hurafelere dayalı vizyon olur mu? “Fütühat diplomasisi” diye bir şey var da, biz mi duymadık?
Memleketin birinde Kürtler yaşarmış
TSK, cumhuriyet kurulduktan beri, devleti ancak Kürt siyasi hareketinin başarıya ulaşmasının yıkacağını öngörmüş. Türkiye’de ne devletten palazlanmayan burjuvazi ne basiret ve feraset sahibi siyaset sınıfları oluşamamış. Siyasi mücadele, iktidara gelmek, iktidarı korumak ve devlet imkanlarını kullanmak sanılmış. Kurtuluş ve kuruluş, travma olarak hafızalaşmış. “Acıma yetime...” düsturu o travmadan türemiş.
Diplomata çelebilik yaraşır
Modern dünyada tepeden tepeye, bir numaralar arası diplomasi revaçta. Ahizeyi eline alan muhatabını güvenlikli hatta buluyor, uçağına atlayan diğer başkente konuk oluyor, mektubu yazan danışmanının eline verip gönderiyor
Dışişleri işini yapabilmeli
ABD ile ilişkilerde Brüksel’de NATO Zirvesi marjındaki Erdoğan-Trump ikili görüşmesi nasıl olduysa çözüm yerine bunalım üretti. Ardından kimi iyi niyetli kimi işgüzar kimi de ekmeğinin peşinde arkaodacıların işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini anladık. Şimdi bunalıma yeni çözüm yine bu defa Eylül ayındaki BM Genel Kurulu toplantısı marjında New York’ta ayarlanacak Erdoğan-Trump ikili görüşmesinde aranacakmış. Hayırlısı.
Akbaş'ın sol bacağı ve diplomasi
Suriye’de güncel durumun tercümesi şu: Trump, Putin’e İran’ı önce İsrail sınırından uzak, sonra hepten Suriye dışında tutarsa, Esat’ın başta kalmasına ve toprak bütünlüğüne egemen olmasına güvence veriyor. Bunun anlamı Türkiye’nin 70 bin silahlı cihatçı ve üç milyon sivilin bulunduğu İdlip’te bir katliama nezaret etmek yahut İdlip’e belirli bir özerklik verilmesi ve TSK’nin çekilmesi arasında tercihe zorlanması.
Hülooğğ devrinin sonu
Deniz bitti, “hülooğğğ” devri bitti, doldur-boşaltla maçı çevirmek olanağı yok. Akılcılık, alnımızın yazısı. Olmalı. Etkinliği artırmanın yolu küçülmekten ve hedef küçültmekten, yaşamsal önceliklere odaklanmaktan, safra atmaktan geçiyor.
İran yaptırımlarının anlamı
İran örneğinde, görünürde ABD yaptırım yoluyla İran’da rejim değişikliğini tetikleyebileceğini, olmadı hükümeti değiştirebileceğini, o da olmadı İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen siyasetlerini ehlileştirebileceğini hesap ediyor. “Görünmezde” ise, Suudi Arabistan ve BAE ile Mısır’ı İsrail’in güvenlik kaygıları ekseninde hizaladı, Suriye yükünü de Rusya’ya devredip hem Ortadoğu’dan el etek çekmek, hem Ortadoğu’da tasarladığı istikrarı yerleştirmek yaklaşımını benimsiyor.
Ver bankeri, al papazı
ABD artık eski sanık, yeni tanık Zarrab’ın ifadelerinden tasarlanan yaptırımların etrafından hangi mekanizmalarla dolanabileceğine dair mükemmel bir şemaya sahip. Demek ki müzakere olacaksa ancak Brunson bırakıldıktan sonra, Hakan Atilla’nın Türkiye’ye dönmesine ve İran yaptırımlarından ne denli bağışıklık elde edilebileceğine yönelik olacak.
Putin'le geleni Putin yolcular
“Ver İdlip’in batısını, tut Esat’ı” Moskova için menüde sıcak ya da soğuk başlangıçlar arasında yok. Zaten görünüşe göre Sayın Putin menüde ne isterse onu yiyor, Rus eti ithali bahsinin Güney Afrika’da huzur içinde çözülmesi gibi. Rusya’dan et ithal et, Rusya’ya domates ihraç et derken, Rusya’nın Suriye’de Türkiye’ye olan gereksinimi ABD ile nihai çözüm konusundaki karşılıklı öncelikleri örtüştükçe, gün günden azalıyor.
Brunson, İdlip ve köşeden çıkmak
II. Dünya Savaşı’na Türkiye’yi sokmayan da bir “tekadam” rejimiydi. Bugün ise İkinci Hamit olmak üzere çıkıldığı öyküleştirilen yola, Enver olarak devam edilebilir... Brunson’u ilk uçakla göndermek de, Idlip’ten tek taraflı çekilmek de ancak Erdoğan’ın siyasal sorumluluğunu hasarsız atlatabileceği hamleler.
Trump ile Putin arasında
Suriye'in müttefikleri olan Rusya ve İran Ankara'nın da Astana'daki müttefikleri. Buna rağmen Türkiye'nin önceliği hâlâ Êsat'sız Suriye
Muhalefetten beklenen
Muhalefetten beklenen nüfusun tek adam rejimine karşı olan yarısını temsil ettiklerinin bilincinde davranmaları. Yoksa haşa, sürülmek, susturulmak, kırılmak, bastırılmak üzere olan bir azınlığın uysal temsilcileri olmaları değil.
Fransa harmanı ve Hırvatistan butiği
Şarapta da, siyasette de harman zor zanaat. “Ne mozaiği, mermer ulan mermer” diye masaya yumruk vurmakla olmuyor. Sürekli, özenle, sevgiyle, akılla üzerinde çalışmak gerekiyor. Bu işler karşılıklı konuşmadan, tartışmadan, akıl yarıştırmadan yürümüyor. Ve unutmayınız lütfen, futbol yalnızca futbol değildir, dolayısıyla iki omzumuzun üzerinde taşıdığımız saksıları çalıştırmaktan zarar gelmez.
Butik Hırvatistan ile büyük Türkiye
Hırvatistan gibi “butik” bir ülkemiz olamadı. Olaydı, bizim de Dünya Kupası’nda finale kalan bir takımımız, su topunda dünya şampiyonluğumuz, şampiyon kayakçılarımız, tenisçilerimiz, basketbolcularımız olur muydu? Hayır, biz büyümeyi değil büyüklenmeyi seçtik.
İyi geceler Türkiye'm
Yeni kabine açıklandı. Kasa, yani hazine ve maliye, artık cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak’a emanet. Albayrak’ın eski dosyası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ise aynı bakanlığın müsteşarına. Az çok bürokrasi bilenler anladı sanırım. Mustafa Varank’ın da Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak atanmasıyla “güçlü ekonomi yönetimi” tamamlanmış oluyor.
İkinci Cumhuriyet
Düşünüyorum da, Sayın Cumhurbaşkanı Yıldız Sarayı “külliyesine” Sultan Abdülhamit’in emperyal mimarlardan (Rum) Nikolaidis Jelpulyo’ya yaptırdığı caminin çizgilerine bakıp, “neden Sinan’ınkilere benzemiyor?” diye aklından geçiriyor mudur acaba?
Susun, deli konuşacak
Gökten üç elma düşmüş: Biri dindar-milliyetçi, diğeri laik, sonuncusu Kürt. Bunlar birbirlerini duymaz, işitmez, anlamazmış. İçişleri Bakanı, muhalefet partisinin eşbaşkanını mı tehdit etmiş? Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ona enfes bir yanıt yazısı mı yazmış? Şşşşt, ne tatsız mevzular onlar öyle. Verilere bakarak konuş.
Yerel seçimler: Dün değil şimdi
Yönetirken kim ne yapıyor değil, kim yönetiyor sorusu önemli bizim için. Sorun odaklı (“issue-based”) değil, kimlikçi (“identity-based”) siyaset egemen bizde. Öyleyse, seçmen mi ithal edelim? Hayır çalışalım. Hem de sokak sokak, ev ev.
Başkanistana hoşgeldiniz
Başkanistana hoşgelişler ola azizim. Hani kovboy filmlerinde çölden geçip dağın sarp yamacına varırlar da, öndeki izci atından iner, ciddi bir yüz ifadesiyle konvoydakilere dönüp “yolun kalan kısmını katırlarla devam edeceğiz” der. Hah, filmin tam orasına geldik şimdi. Henüz haritası çizilmemiş başkanistan topraklarına girmiş bulunuyoruz. Cumhuriyet tarihimizin pek karanlık bir sayfasını açtık.
Yasaklara uygun yazı
Geride bıraktığımız dönemin en anlamlı görüntüsü Diyarbakır’da horon oynayan yurttaşlarımızınkiydi bence. Edirne’den Hakkari’ye gönül köprüsü kurmak söylemi de öyle. Bunlar ülkemizde o şarkıda anlatılan “evin sevilen kokusunu” yeniden bulmak yolunda olduğumuzu gösteren denemeler, arayışlardı.
Çıldırtmaksa maksadın
AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Erdoğan bir yana, Berat Albayrak ile Süleyman Soylu da kibrin ve tehdidin dozunu her gün artırıyor. Sonra dönüp, AKP’nin kampanya videolarına denk geliyorsunuz. Kalkınma, kardeşlik, her şey toz pembe. AYM’nin tahliye talebini görüşmeye çekindiği altı milyon oyun sahibi Demirtaş’ı idam için “önüme gelsin, onaylarım” var ama Kürt sorunu yok, “biz çözdük”.
Gerçek seçim, fason demokrasi
Erdoğan dönemi bir marka yaratamadı. Fason üretimle yetindi. Özgürlük olmadan, çok seslilik olmadan, dayanışma olmadan, toplumsal örgütlülük olmadan, hukuk olmadan, meclis olmadan, saydamlık olmadan, hesap verebilirlik olmadan, erkler arasında denge olmadan, yönetenle yönetilen arasındaki uzaklık kısalmadan gelip gelebileceğimiz yer belliydi.
Dışişlerinde reformu düşünmek
Dışişleri Bakanlığı’nın çağın sınamalarına yanıt verebildiği söylenemez. Kalıbımızın ülkesi olmamız isteniyorsa, kültürel ve yapısal (“organizasyonel”) dönüşüm kaçınılmaz. Bu dönüşüm, iktidar el değiştirdiği takdirde, altı ayda mümkün. O hızla da gerçekleşmeli. Hızla gerçekleşecek olan bölüm, organizasyon şemasında değişiklik, Büyükelçi Kararnamesi, kapatılacak gereksiz gösteriş amaçlı açılmış misyonlar.
Kandil, Demirtaş, seçimler
Seçimler kapıda. Adaylardan Demirtaş Edirne Cezaevi’nde. Ve tam da şimdi devasa, yıllarca sürmesi muhtemel bir Kandil serüvenine girişmek zorunlu öyle mi?
Münbiç yol haritası
Üzerinde uzlaşılan “sırtı imzalı” (“endorsed”) bir yol haritası. Yani Münbiç meselesinin suhuletle halline yönelik bir tavsiyeler manzumesi. Bu tavsiyelerin sahada uygulanmasına dair bir takvim var mı? Yok. Çavuşoğlu’nca açıklanan altı aylık bir “beklenti” süresi var.
Çavuşoğlu'nun Vaşington seferi
Pazartesi Pompeo’nun masaya, müzakere tekniği gereği, Münbiç sanki ABD için de Türkiye için olduğu denli kilit önemdeymiş havasında oturması beklenir. Çavuşoğlu açısından güçlük, medyanın neredeyse tamamı AKP’nin elindeyse de, Ankara’ya “zafer/fetih” havasında dönebilmek. Zira, Münbiç'te TSK tankları fotoğrafı vermek sanıyorum zor.
İslamcılığın tıkanışı ve tükenişi
Ben manifestoyu yazanları cehaletle suçlamaktansa, dinlemek yanlısıyım. Laik cumhuriyet, bizimki veya (pek çok yönünü alıntıladığımız) Fransa’nınki olsun, tehdit altında. Temel soru özgürlükten yana olup, olmamak. Kültürel melezleşme, kapıları, pencereleri olabildiğince açmak, cumhuriyetin okullarında tüm çocukların insan yerine konularak kendi hayallerini gerçekleştirme, eşit yurttaşlar olarak topluma katılma odaklı eğitim almaları asıl konu.
Biraz da kalkınmasak?
Eğer 24 Haziran-8 Temmuz sonrasında gerçekten yeni bir Türkiye’ye uyanabileceksek, ekonomik çöküş o gün önlenmiş, durmuş yahut yavaşlamış dahi olmayacak. Buna karşılık, yön değiştirdiğimizin, yeni bir deneyime giriştiğimizin göstergelerinin ilk günden belirmesini isteyebiliriz. Önerelim öyleyse...
Irak 2003-Irak 2018
Irak’ta Sünni Arapların neredeyse yok olması, kalanların da küçük parçalara ayrılarak türlü Şii koalisyonları desteklemesiyle Irak siyaseti bakımından hayırlı ancak Ankara’nın sahne düzenine etkisi açısından kısıtlayıcılığı yadsınamayacak bir resim var önümüzde.
Seçim kampanyaları üzerine
Adı konulmasa da yeni Türkiye denilen, koalisyonlar dönemi de demek. Bu itibarla milletvekili seçimleri 24 Haziran’da tek turda biterken, 8 Temmuz’daki cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turuna dek geçecek on beş günde, isimleriyle söyleyelim, Erdoğan ve İnce’nin karşılıklı masaya koyacakları koalisyon tasarıları ve uzlaşıları çok önem kazanıyor.
Filistin milli dava
İsrail’in var olma hakkını da, İsrail’i de tanıyor Türkiye. Ayrıca, günümüz siyasetinde seçimler, fikirlerle değil hikayelerle kazanılıyor. Bugün ülkemizde, ilginç biçimde, seçim kampanyalarında ekonomi denli dış politika konuları da gündemde. Muhalefete önerim, Filistin/İsrail meselesinde, Erdoğan’ın anlatısının peşine takılmayıp, kendi özgün anlatısını örmesi. Ulusal itibarı her konuda barışı kurmakta arayan akılcı ve gerçekçi bir dış siyaseti öncelemesi.
Malezya, Ermenistan, 24 Haziran filan
İşin salon ucu ayrı, saha ucu ayrı dert. Eh, siyaset yan gelip yatma yeri değil. Seçimden seçime parça başı siyaset olmuyor, gördük. Şu kısa, daha taze başlayan seçim kampanyası döneminin tadını da aldık. Birileri "tamam", başkaları "devam" diyecek, yol ayrımına geldik, onu da anladık. Ama hepimiz birlikte, her koşulda "siyasete devam" diyecek miyiz?
Kürt meselesi: Sıkıldık
Yurttaşın biri, bazıları, “Kürdüm Kürdüz bir sözümüz var” diyor. “Sus” diyoruz hemen. Yahut “yahu biz kardeşiz gel hele şöyle yamacıma” diyoruz. “Sözüm var” diyor yurttaş, “Kürdüm ben”. “Dur devamını getirme, gel bir soluklan hele hemşehrim” diyoruz. Bıkkınlık verici.
(250+250) + 100 = 'IRAK'?
Ülkenin 24 Haziran-8 Temmuz arasındaki on beş gününde 7 Haziran-1 Kasım arasını hızlı çekim yaşamamalıyız. Yeni olası askeri serüvenler bu senaryonun içinde. Cumhuriyet tarihimizin en uzun on beş günü olacak. On beş günün ardından Irak’a mı uyanırız, Fransa’ya mı?
Sizi cumhurbaşkanı yaptım
Çizelgeler, grafikler, rakamlar, haritalarda oklar derken dikkatiniz de biraz dağıldı hani. Karmaşık konular. Biraz bilerek de karmaşıklaştırılmış ki “bunlar bizim işimiz” havası oluşsun. Fakat sizin de kafanızda “askeri vesayet bitti, halk beni seçti, kendi düşüncelerimi hayata geçirebilmeliyim” kaygısı var. Aniden, beklenmedik bir şey oldu. Nedir?
Seçim sürecinde yine Suriye
Erken seçim açıklanırken Suriye’deki gelişmeler de gerekçeler arasında belirtilmişti. Ben de anımsayabildiğim kadarıyla dış politika gelişmelerinin cumhuriyet tarihimizde seçime gerekçe gösterilmesinin ilk olduğuna dikkat çekmiştim. Ancak bu duyuru yapıldıktan bu yana Suriye ve Irak gündemlerinin, önceye kıyasla çok daha düşük profilli götürüldüğü gözlemi sanırım yanlış olmaz. Bu da üzerinde düşünmeye değer.
Yok baraj-Çok aday
Umudumuzu diri tutalım. Aklımızı, duygularımıza egemen kılalım. Seçim ikinci tura kalırsa, Erdoğan için yüzde kırklardan, yüzde elli bire yükselmenin, ikinci aday için yüzde yirmilerden elli bire ulaşmaktan çok daha korkutucu bir kabus olacağını bilelim.
Son düzlük için Gül-Tekin kuponu
Erdoğan’ın bir dönem ABD’deki gibi iki parçalı bir sistem arzuladığını biliyoruz. Sanki olası Erdoğan-Gül yarışı biraz da buna tekabül edecek. Buna karşılık Gül’ün artık “eski” olmadığını göstermek için, yine ABD’deki gibi ikili bir formülle (“ticket”) yola çıkarak, Abdullah Gül-Levent Gültekin “kuponu” başkanlık yarışına birlikte girse olumlu sonuç vermez mi?
Baskın seçim ve dış politika riskleri
Cumhuriyet tarihimizde herhangi bir seçim kararı açıklanırken dış politika gelişmelerinin gerekçeler arasında zikredildiğini ben anımsamıyorum. Öyleyse vaziyet ciddi.
Mariano'nun sol ayağı
İş Mariano’nun koşusunda, topu sürüşünde, sol ayağını kullanmasında. Yineleyerek: Beklenmeyeni yapmaya cüret etmekte. İş bir gün savaş bir gün barış dememekte. Hem organize, istikrarlı ve tutarlı davranmakta hem yeri geldiğinde içgüdüsel olarak başkaldırmakta. “Bu kadar da değil, artık yeter” diyebilmekte.
Facebook ve bizim seçimler
Ortadan, yasal çerçevede herhangi bir veya malum partinin Cambridge Analytica gibi bir şirketle şimdiden bir sözleşme imzalayıp imzalamadığını sorup, öğrenebiliyor muyuz? ABD’de ve AB ülkelerinde seçimlere her türlü belaltı müdahalede bulunduğunu artık bildiğimiz iri kıyım komşumuz Rusya’nın bizdeki siyasal süreçleri sadece izlemekle yetindiğini mi varsaymalıyız?
Açık ve yakın tehlike
Esatsız ama ulusal birliğini koruyan bir Suriye. RF ve İran’la sıkı işbirliği ama ABD’den Esat’a müdahale isteği. İsrail’e yoğun eleştiri ama büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak üzere olan ABD’yle ilişkileri onarma. Yerli ve millicilik ama Rusya’ya yaslanan, asimetrik ödünler karşılığı yürütülen harekatlar. Erbil’e sırtımızı dönmek ama Bağdat’a rağmen Irak’ta harekat arzusu. Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Suriye, Irak’la ikili ilişkileri bozmak ama hem RF/İran hem ABD ile iş kotarmak.
Çare fotoğraf diplomasisi
Çare hazır: Fotoğraf diplomasisi devrede. Fotoğrafı çekiyorsunuz, altına dilediğiniz öyküyü yazıyorsunuz ve dünya bir süreliğine daha pembeleşiyor. Ancak savaşın ekonomik faturası da kabarıyor. Pas yapacak, çalım atacak diplomatik alan da giderek artan hızla daralıyor.
Paketleyen, dövüşken devlet
Rusya ve İran, yaptıkları sınır ötesi işlerden ötürü ABD’nin başını çektiği Batı’nın hedefinde. Biz, bu ikiliyle zirve yapıyor, Putin’le nükleer santral temeli atıyoruz. Sınır ötesi serüvenleri sürdüreceğimizi de önceden duyuruyoruz. Sanırım özgüvenimiz, haritaya bakıp gayrimenkul değerimizin paha biçilemez olduğu ve her daim öyle kalacağı sonucuna varmamızdan kaynaklanıyor.
Macron, Trump, Erdoğan
Diplomasinin hezeyan ve militantizm sevmediğini belki tekraren not düşmek gerek. Fransa ve ABD’nin, Türkiye’yle bizim oturduğumuz yerlerden ayrıntılarına vakıf olmadığımız, Suriye özelindeki askeri ve istihbari işbirliği ortaklığından memnun oldukları ve bu işbirliğini en azından şimdilik vazgeçilmez buldukları ortada.
Avrupa: Olmadı yar...
Cennetmekan Müslüm Baba’yla Kaan Tangöze yan yana gelebildi de, biz AB üyesi olamadık. Olamadık ve aday bile değiliz artık, adını koyalım. Yeni bir dünya kurulur da, ümmetin kaptan köşküne otururuz filan bunların hepsi ham hayal. Hayaller Edirne’de bitiyor, gerçekler Varna’da başlıyor.
Kürtlerle hangi ortak yarınlar?
Afrin, İdlip’in batısı, Münbiç, Fırat’ın doğusu derken durabilir miyiz? Haşa, duramayız. Daha bunun Şengal’i var, Kuzey Irak’ta Gara-Metina’dan başlayıp, Avaşin-Basyan, Haftanin, Hakurk üzerinden Kandil’e sarkan, hasbelkader yaklaşık 650 köy de içeren PKK bölgesi var. Buralarda da gerek Cumhur İttifakı iktidarı gerek ana muhalefetimizin desteklerini almak suretiyle gerekli adımları Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçmeden önce evelallah atmak zarureti var.
Afrin'den Diyarbakır'a
Neleri bilmiyoruz? Ankara’nın Moskova’ya Afrin’e karşılık Idlip, Beşar Esat’ın liderliği, Suriye’de nihai çözüm ve ikili ilişkilerde ödünler verip vermediğini bilmiyoruz. Ankara’nın Vaşington’la Münbiç ve Fırat’ın doğusundaki durum ile Şengal’e ve Kuzey Irak’a harekat konularında herhangi bir ön uzlaşıya varıp varmadığını bilmiyoruz...
Alman koalisyonu, sosyal demokrasi, geleceğimiz
Sosyal demokrasinin belki anası sayılacak SPD’nin olası yok oluşu, yalnızca Almanya için değil, Avrupa geneli ve bizim için de dersler barındırıyor. Solun boşalttığı alanı popülistler, sağ ve sol merkez için itiştikçe boşalan sağ açığı da aşırılıkçılarla nativistler dolduruyor.
Giden Tillerson, gelen Pompeo
Pompeo’ların, Bolton’ların dünyası bize terso gelir. Askerden askere ilişkiler sigorta özelliğini çoktan yitirdi. Somut sorunlar, Münbiç başta, henüz orta yerde duruyor. Müzmin ABD düşmanlığının, bekaya tehdit addedilen Kürt meselesiyle iç içe geçtiği bir dönemde seçim kampanyası da başladı. Trump’ın içgüdülerine göre davranması önündeki frenler de kalktı. Kanımca Türkiye-ABD ilişkilerini görülebilir gelecekte pek de aydınlık günler beklemiyor.
Lefkoşa'da bir nefes özgürlük
KKTC, anavatanda makus talihlerini yenmekten aciz biçare sekülerlerin bir nevi Tayvan’ı olur mu? Sağlam iradeye rağmen kurulan dörtlü koalisyondan esinlenilir mi? Gitarist de olan saygıdeğer Serdar Denktaş’ı dreadlock saçlarla tahayyül ediniz. Edebiliyorsanız, durmayın 50 bin Türkiyeli öğrencinin peşinden adaya gidiniz. Güneş, deniz, tarih ve ada Türk'ünün sıcak ev sahipliği için değilse hiç yoktan bir nefes hürriyet için.
Bir heyula dolaşıyor
Şuracıkta, yanı başımızda IŞİD’in canileri, eşcinselleri yüksek binaların tepesinden attı. İnsanları paletli araçlarla, silindirlerle ezdiler. Kafa kestiler. Kadınları, kız çocuklarını köleleştirip, eşya gibi alıp sattılar. Geçen yüzyıl olmadı bunlar, dün oldu. Şimdi de gökten ateş ve ölüm yağıyor sivillerin üzerine. Yine şuracıkta, yanı başımızda. Kana ve ölüme bağışıklı kazandık sanki. Boş gözlerle izliyoruz olan biteni.
Irak Kürdistanı diye bir yerde
Irak’ta 12 Mayıs’ta seçim var. Seçim öncesinde Bağdat-Erbil ilişkileri yine dondu. Kürt vekillerin çekildiği meclis toplantısında IKB’nin bütçe payı düşürüldü. Erbil ve Süleymaniye havaalanlarının uluslararası uçuşlara kapalı tutulması üç ay daha uzatıldı. Kürtler olmayınca, Ankara’nın siyasete etkisi Hamis Hançer, Nuceyfi Biraderler gibi son kullanma tarihi çoktan geçmiş malum zevattan müşekkel listeyle sınırlı.
Yaşasın ölüm, kahrolsun zeka*
Sağduyu, uzgörü, soğukkanlılık iyi hariciyecinin aranan özellikleri. Yahut bize öyle öğretildiydi. Hariciyeci, dosyasının tüm veçhelerini somut biçimde siyasi karar alıcıya aktarır. Sürekli bir çıkış kapısı bırakmaya özen gösterir. İşinin doğası gereği de durmaktan yanadır.
Ateşkes ve Afrin'in fethi
Suriye’nin tamamında, BM insani yardım konvoylarına erişim ve tıbbi tahliyelere izin talep ediliyor. IŞİD, El Kaide ve Nusra ve BM tarafından belirlenmiş diğer terör örgütleri ateşkes kapsamı dışında bırakılıyor. Böyle bakılınca kağıt üstünde Afrin’de devam eden Zeytin Dalı Harekatı’na ara verilmesi gerekiyor.
Kürt meselesinin dışı, içi
Kürt tehdidi önce ilk yıllarda Suriye’ye itildi, sonra yakın dönemde PKK önce Lübnan’a, derken Irak’a geçti. Böylece sınır ötemizden ülkemizin ulusal birliğine ve toprak bütünlüğüne yönelen bir tehdide dönüşmüş oldu. Bu defa, Afrin’deki gibi, dışarı atılanın da sınırlarımızdan daha öteye itilmesi gündeme geldi. Bu sınır ötemizdeki Kürtler yahut PKK, cumhuriyetimizi yıkacak güçte bir tehdit miydi? Yoksa sağlam iradenin çıkarılıp masaya konulması mı daha büyük gailelerin kapısını açtı?
Suriye, Türkiye, ABD
Ankara ile Vaşington’un Esat'sız Suriye konusunda fikirdaş olduklarının altını çizebiliriz. Hem toprak bütünlüğüne bağlılık var, hem istikrar getirme amaçlı Suriye toprağının üzerinde oturma. Ne zamana dek? Geçiş süreci tamamlanana yani Esat gidene dek. Bir de mart ayı ortasını geçmeden faaliyete geçecek şu “sonuç odaklı mekanizma” var. Ben o “mekanizmayı” zaten işte diplomasinin kendi bilirdim, demek değilmiş.
Suriye: Asker, sivil, savaş
TSK girdiği yerden çıkmaz. Suriye ve Irak’taki askeri harekat serüvenlerinin tarihçesi iç siyasetten ayrı değerlendirilemez. Kurulu düzenin siyasete hakimiyeti, hatta bizatihi kendi, içeride Güneydoğu, dışarıda Suriye ve Irak’tan (ve Kıbrıs’tan da) beslenir.
Savaş karşıtlığı aymazlıktır
Biz bize benzeriz, elhamdülillah artık kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Devlete OHAL ilan ettik, demokrasi şöleni yaşıyoruz. Boyun eğdiremeyecekler. O eski Türkiye yok artık. Herkes haddini, rütbesini bilecek. Ben de dersimi aldım, ediyorum ezber. Bundan sonra hiç soru sormadan, farklı akıl yolu önermeden güvenlikçi siyasetlere destek olacağım. İşte buradan söylüyorum: Savaş karşıtlığı aymazlıktır.
Büyükelçinin ölümü*
Bir bakan ziyaretinde Ankara’nın ardı arkası gelmeyen ve hep son dakikada değişen talepleri tepesinin tasını attırdı. Meslek hatta öğrencilik hayatı boyunca öfkelenmemiş yahut öfkesini dışa vurmaktan kaçınmış büyükelçi “artık yeter” dedi. Yeter dedi ama bu sanki boşlukta yankılanan bir çığlık gibi havada asılı kaldı.
Suriye'de resim belirginleşiyor
Sahada hareketlilik artarken, adeta tüm taraflar birbirlerini kollarcasına ikili diplomatik temaslarına da hız veriyor ve iletişim kanallarını açık tutmaya özen gösteriyor. Sıkı sıkı kapalı kanallar ise Ankara-Şam, Ankara-PYD ve Irak’ı resme dahil ettiğimizde Ankara-Erbil.
Suriye oyun planımız
Türkiye’nin Suriye siyaseti çeşitli çıkarları eşanlı korumak adı altında sürdürülemez çelişkiler barındırıyor. Hem Esat’ı ayakta tutmak için sahaya Şam’ın davetiyle giren İran ve Rusya’yla, hem Esat’sız Suriye’ye geçiş için omurgasını PKK uzantısı YPG/YPJ’nin oluşturduğu SDG’yi destekleyen ABD ile ortaklık gibi.
Suriye: Veriler ve öngörüler
Günün sonunda, Türkiye Fırat’ın doğusuna geçmemek kaydıyla sınırlarının ötesinde belirli bir derinliğe ulaşan tampon bölge kurar, PYD Afrin’de Esat’ın egemenliğini tanır, ABD Münbiç’in tamamını veya bir bölümünü Türkiye denetimine bırakır, Fırat’ın doğusunda ise TSK ile YPG/YPJ arasına kendi tampon olur, SDG’nin de Şam’la uzlaşması için RF aracılı temaslara destek olmasa da göz yumar deniliyor.
Afrin, niyet ve akıbet
Afrin Harekatı başlamadan önce yine her ülkede olan Dışişleri Bakanlığı’nın da etkinlik göstermesine silahlı kuvvetler ve istihbarat teşkilatı denli olanak ve zaman tanınması gerektiğini söylemiştim. Diplomasinin, savaştan daha düşük maliyetli ve daha sonuç alıcı olduğunu vurgulamıştım. Şimdi Zeytin Dalı başladı. Evlatlarımız cephede hayatlarını kaybediyor.
Afrin ve tarihten dersler
Yirmi milyon zeytin ağacının bulunduğu Kürt yoğun nüfuslu Afrin’e cihatçı Araplarla “zeytin dalı” uzattık. Böylece o zeytin ağaçlarını “asıl sahiplerine” iade edeceğimizi öne sürüyoruz. Yetmiyor, Rusları Tel Rifat ve Minnag Hava Üssü’nden, ABD’lileri Münbiç’ten çıkaracağız. Görünen o ki, Kahire ile olduğu gibi, Şam’la da ilanihaye dargın kalacağız.
Afrin ve sonrası
Afrin Harekatı esasen Fırat Kalkanı’nın Tel Rifat ve Minnag’ı ilk aşamada, Münbiç’i ise izleyen aşamada içerecek biçimde genişletilmesi olarak görülebilir. Buna karşılık, güncel gelişmeler, eğer bir askeri yanıltma taktiği değilse, Zeytindalı Harekatı henüz Tel Rifat ve (havadan bombardıman sayılmazsa) Minnag’a yönelik bir hareketlilik içermiyor. YPG/YPJ, Tel Rifat ve Minnag’ı Rusya’ya bırakıp çekilmeyi beceremedi. Belki, Rusya Afrin’i olduğu gibi Şam’a devretme önerisiyle gelince pazarlık tıkandı.
Afrin'e müdahale yerine etkin diplomasi
Umarım Sayın Cumhurbaşkanı’nın Afrin açıklamaları iç tüketime yöneliktir. Umarım, burada yapılan “ip cambazlığı” tarzı diplomasidir ve bizlerin elimizdeki az yahut olmayan bilgilerle kestiremediğimiz belirli bir amacın hasılına matuftur. Umarım, MGK toplantısında akıl galebe çalar.
Demokratik cumhuriyet, halkın başkanı
Yeni baştan, hep birlikte ileriye, "sen de katıl bize" diyecek bir bağımsız adayın muhataplık kararını alması, yeni bir cumhuriyet iddiasını ortaya koyması ve hamlesini yapması için zemin var, zaman çok dar. Rafine toplumsal analizler, ayrıntılı programlar, çeyrek yüzyıl vadeli alternatif siyaset arayışları, hiçbirinin önemini, hiçbir emeği küçümsemeden söylüyorum, şu an için akılcı değil. Ne mehdi bekliyorum ne kurtarıcı arıyorum.
Ortadoğu'da sürdürülemez çelişkiler
ABD için Cenevre masasına eli boş gitmemenin tek yolu Kürtleri daha doğrusu Fırat’ın doğusunu gri alan olarak elde tutmak. Rusya’nın da çabası Cenevre’deki masa düzenini Kürtlerin de katılımıyla toplanacak Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde kesinleştirmek. Demek ki Suriye dizisinin son bölümleri çekilirken, senaryo gereği bizim canlandırdığımız karakterin rolü bitiyor. Elde kalıyor Payitaht Abdülhamit.
Trump, radikal İslamcılık, bölgemiz ve biz
Muhammet bin Salman, Suudi Arabistan’ı bölgede cihadizmin baş sponsorluğundan çektiği gibi, içeride de radikal Vahabi ideolojiyi yumuşatıyor. Eşanlı olarak, Trump bir başka radikal İslamcılık sponsoru Pakistan’ın fişini çekiverdi. Üstelik 2017 biterken Ulusal Güvenlik Danışmanı MacMaster de bölgede radikal ideolojinin baş sponsorlarının artık Türkiye ve Katar olduğunu yumurtlayıverdi.
2018-Olası yangın yerleri
ABD ile vize krizi tam da RF’den S-400’ler alınıyorken çözümlendi. Cumhurbaşkanının 5 Ocak’ta Elysée Sarayı’nda Fransız mevkidaşı Macron tarafından kabul edilecek olması cabası. İşte, Somali ve Katar’ın üzerine Kızıldeniz’de Sevakin Adası’nın Sudan’dan alınması. Öyleyse sıkışma yok, kenara itilme yok, aksine boyun eğmeyen bir cihan pehlivanı gibi dimdik yürüyen, heybetli bir Türkiye var. Pekiyi ama uluslararası ilişkiler çayır güreşi midir?
Ya 696, ya Zhenan Bao
Hepinize istibdadın karanlık bulutlarının dağılacağı, hürriyetin ışık huzmelerinin ülkemizi aydınlatacağı, alanlarda yeniden yan yana buluşacağımız, hukuk devleti temelinde laik, çoğulcu, katılımcı, tam demokratik bir parlamenter cumhuriyeti geri getireceğimiz sağlık, barış ve coşku dolu bir 2018 dilerim.
Cumhuriyetimizin sonu
Artık hukuk devletinden çıktık. Hukuksuzluk, hukuk boşluğu, gri alan, (hukuken sanki 1918 Mondros Mütarekesi ile 1923 Cumhuriyet ilanı arasındakini andırır) bir “interregnum” dönemindeyiz. En korkuncu devletin şiddet tekelini kendi eliyle paylaşacak olması.
Irak Kürtleri ayaklandı
Şimdi saadet zincirinin sonuna gelindi. Irak Kürdistanı nüfusu da yüzde yetmişin üzerinde 25 yaş altında. Önlerinde bir gelecek vizyonu yok. Iraklı değiller ama Irak Kürdistanı da (idareten) kalmadı. Dahası “Arap Baharı” denilen devrimsel sürecin de sonuna değil ortasına dahi henüz gelmedik. Dağıtacak mali kaynak daraldı, yetersiz. Irak’ta mayıs ayında yapılacak seçimlere IKB tek listeyle girebilecek mi, belirsiz.
Dış siyaset 2018 atlası - II
Başkan Trump’ın büyükelçiliği Kudüs’e taşıma kararı, damat Jared Kushner’in MbS ile yürüttüğü kişisel diplomasi, ABD BM Daimi Temsilcisi Haley’nin arkasına İran menşeli olduğu iddiasıyla koyduğu füze parçası önünde yaptığı sunum, aynı bütünün parçaları. İsrailli yetkililer, Hizbullah’ı “mağaralarına geri sokmaktan”, “Lübnan’ı Taş Devri'ne döndürmekten” söz ediyor.
Dış siyaset 2018 atlası
Öngörülemezlik, belirsizlik, gerilim, çatışma. 2018 falımızda galiba bunlar var. Geçtiğimiz günlerde, 34 yaşındaki Fransız denizci François Gabart, tek başına yelkenliyle dünya turunu tamamlayıp, eski rekoru kırdı. Belki aynı günlerde yakından tanıdığımız, bazılarımızın sevip geleceğini emanet ettiği Rizeli bir reis de Garipçe’den gırgır motoruyla ekmeğinin peşinde Karadeniz’e açılmaktaydı. Dokunaklı değil mi?
Uçurumun kıyısında
Putin bıçkın bir tavırla oturduğu uçak koltuğundan kanat ucundaki eşlikçi Rus avcı pilotlarını ifadesiz gözlerle izliyor. Şi, Çin Komunist Partisi Kongresi’nde sahne ışığını almış, onu alkışlayan binlerce delegeye mütebessim bir çehreyle bakıyor. Trump, dudaklarını büzmüş, fönlü saçları parıldayarak az önce imzaladığı ABD Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma yasasını taşıyan kartonu, kameralara gururla gösteriyor. Bizlerse bu seçkinler panteonunu gözlerimiz fal taşı gibi açık ürpermelerle izliyoruz.
Suriye'den çekilmek zamanı
Putin, Ankara yolunda ülkemizin hava sahasını kullanarak Suriye’ye gitti. Putin, adeta Esat’ı ziyaret etmedi, ev sahibini RF’nin Hmeymim Üssü’nde kendi konuk etti. Oradan Kahire’ye geçip hem Rus savaş uçaklarının burada konuşlanabilmesi hem nükleer santraller konusunda anlaşmaya vardı. Üçüncü durak olarak Ankara’ya geldi. Güzergah da anlatıcıdır bazen diplomaside.
Kudüs ve Lozan
Hassas diplomatik konulara popülist yaklaşımları Trump ve Erdoğan’ı bağdaştırıyor. Cumhurbaşkanı, Kanal İstanbul ile Montrö’yü tartışmaya açarken, Lozan’ın güncellenmesi gereğinden söz edebiliyor. Bu iki anlaşma cumhuriyetimizin kurucu senetlerinden sayılır. Bu yaklaşım, 2019 Başkanlık Seçimleri’nin bir yeniden kuruluş niteliği taşıyacağı önermesini de tamamlıyor. Ana muhalefetin Yunanistan’ın “adalarımızı işgal ettiği”, “Kıbrıs’ın satıldığı” vaveylası ise korkarım gayet cılız ve temelsiz kalıyor.
Ortadoğu'da kartlar yeniden...
Suriye’de etkimizi sahaya ancak Rusya ve İran’la aynı takıma geçerek yansıtabildik. Ama o ikili, sahaya Esat’ı ayakta tutmak, biz ise başlangıçta devirmek için girmiştik. İkisi aynı anda olamayacağına göre, bir taraf ödün verecek. İçinde bulunduğumuz ortamda Moskova’ya ters gidemeyeceğimize göre, demek ki Putin bize hem Esat’la yeniden ilişki tesis etmeyi hem Kürtlerin PYD dışında bir isim altında da olsa, siyasi çözüm müzakerelerine katılmasını bir noktada kabul ettirecek.
Gemiyi bırak, tersaneye gel
Aynı gemideymişiz meğer öyle mi? Samuel Johnson büyüğümüz, “vatanseverlik, madrabazın son sığınağıdır” buyurmuşlar bir vakitler. Efendim? “Bugün söylesen dilini keserler” mi dediniz? Belki haklısınız. O zaman ben “aynı gemideyiz” diyenlere yerli ve milli bir yanıt vereyim: “bana nağme yapma canım.”
Suriye ve Kürtler
Irak ve Suriye’de bütüncül ve çoğulcu bir yaklaşım benimseyen bir siyaset kısa vadede tribünlerden daha az alkış alsa da, ülkemizin huzuru için daha yerinde olur. Bunun yolu da, sınırımızın ötesindeki akrabalarımız olan Kürtlerle daha sağlıklı, akılcı, karşılıklı bağımlılığa dayalı ilişkiler tesis etmekten geçer. Çünkü evet, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade buyurdukları üzere, coğrafya kaderdir. O kaderi avantaja çevirme mahareti de diplomasi.
Suriye'de son durum
Küresel ölçekte ABD ve RF Suriye’de etki alanlarını paylaşırken, bölgesel ölçekte kabaca haritadaki kuzey hattının üzerindeki Kürt nüfus çoğunluklu bölgeye, dünyadaki toplam Kürt nüfusunun yarısı kendi yurttaşı olan ülkemizin duvar örmek ve parçalara ayırmaya çalışmak yerine daha akılcı ve yapıcı yaklaşması ulusal çıkarlarımızın daha etkin korunması sonucunu vermez mi?
Barış çölü, akademik çöl
Yanlışlarımız son dönemde çuvalları doldurdu da, tek bir hatadan dönülecekse şu hocalarımıza işlerini geri verelim. Kabul ederlerse, kollarına girelim, özür dileyelim, kürsülerine geri oturtalım. Çölü yeniden yeşertmek güçtür, çok uzun zaman alır, tutmayadabilir unutmayalım.
'Slimfit' devlet
Devlet ne? Devlet (sözde) biziz. Bizim hizmet almak için şiddet tekelini devrettiğimiz ortak aygıtımız. Onun için bu ülkede önceliğimiz sosyal devlet değil, “slimfit” etkin devlet olmalı. Devlet değil cumhuriyet olmalı. Milliyetçilik değil (zorunlu değilse de) yurtseverlik olmalı. “Ama onlar da” demeden hukuk devleti olmalı. Gelenek, göreneklerimiz demeden kayıtsız, şartsız ifade özgürlüğü olmalı. Aşırıya kaçtı demeden kamu düzeninin tümden dinden ayrıştırılması anlamında laiklik olmalı.
Atatürk, Kürtler, Erdoğan
Ne kadar az sözü alt alta yazarsak başımızı altına sokacağımız sundurma o denli geniş olmaz mı? “Sadece” demokratlar, sadece hukuk devleti isteyenler, sadece eşit anayasal yurttaşlık diyenler en azından şimdilik Türküyle, Kürdüyle yan yana dursa fena mıdır? Badireyi atlatana dek. Yoksa cumhuriyetin cenaze namazında mı yan yana dizilmek evladır?
Riyad, Tahran, Ankara
Şimdilik ABD Başkanı Trump’ın dost eli Muhammet Bin Salman'ın sırtında. İşler ters gittiği zaman veya (artık hangisi önce gelirse) ABD’de başkan değiştiğinde ne olur bilemeyiz. İran da burada işin içine giriyor. “Onlar konuşur, biz yaparız” dercesine Tahran, Irak, Suriye ve Lübnan’da IŞİD’le mücadeleye yaptığı yatırımla “paralel devlet yapılanmalarını” tahkim ederek yerleşik kıldı.
Laik, çoğulcu, katılımcı cumhuriyet
Hem iktidar hem ana muhalefetten eşit derecede küfür işitmek isterseniz, benim gibi ademimerkeziyeti savunabilirsiniz. Çoğulculuk Alevilere de hitap ediyor ama anadilde eğitim bahsi açmazsanız. Laiklik deyince CHP “tamam” der, tanımını “kamu düzeninin ladini kılınması” dediğinizde onlardan da kaşlarını kaldıran çıkar.
Mesut Barzani'den sonra
Ankara sınır ötesi Kürtlerle sağlıklı, somut zemine oturan, karşılıklı çıkara dayalı, akılcı ilişkiler kurmadan bölgesinde etkin dış siyaset izleyemez. Ayrıca Irak ve Suriye’de kamu düzeninin yeniden tesisi ve görece istikrar ulusal çıkarlarımıza uygun olmakla birlikte, haddinden fazla güçlü Bağdat ve güçlü Şam'ın ulusal çıkarlarımıza ne denli uygun olduğu sorgulanmalıdır. Bir adım sonrasını düşünmeden biteviye koşuşturmak etkinlik değil, demir attım yalnızlığa diye bayrağı dikip milim kıpırdamamak da tutarlılık değil.
Devletin fazlası, kuralın azlığı
Gençlerimizin yaratıcı pastacılar olmak yerine devlet otoritesini yerleşik kılacak bekçilere dönüşmesini sağlayan bir kültür mü istiyoruz? Kuralların olmadığı, olan kuralların uygulanmadığı kentlerimizin bitmeyen karmaşası yaratıcılığımızı destekliyor mu, boğuyor mu? Devletin, yönetilenin yöneticisini tanıdığı, hesap sorduğu, ona fiziken de uzak olmadığı bir yönetim reformuna ihtiyacı yok mu?
Irak Kürdistanı'nın sonu mu?
IKB içinde 2003 değil 1991’e hatta kıdemli Ortadoğu uzmanı Cengiz Çandar’ın kaygısına kulak verilirse 1975’e dönüş olasılığı güç kazanıyor. KYB, merhum Celal Talabani’nin büyük oğlu Bafil liderliğinde, yeğenleri kontrterör birimi yöneticileri (Mam Celal’in kardeşi Şeyh Cengi’nin oğulları) Aras ve Lahur biraderler, (Mam Celal’in eşi) Hero İbrahim Ahmed destekli yeni bir güç odağı tesis etti. Mam Celal’in küçük oğlu Kubat bu resmin içine girdi mi, Kosrat Resul ve Necmettin Kerim’le birlikte Neçirvan Barzani’nin yanında kalmayı mı tercih etti henüz belirgin değil.
Kürtler ve Türkiye
Dar, faydacı açıdan bakalım ulusal çıkarlarımızın korunmasına, artık iki komşumuzu idare edenler İran ve Rusya. Bu muydu siyasal İslam’la Avrasyacıların (her ne demekse o) burada mı buluştu yani ergenlik hayalleri? Hangi Rusya ve İran: ülkelere göre ithalat rakamlarındaki yerleri sırasıyla doğalgazda bir ve iki, ham petrol ve ürünlerinde de üç ve bir.
Kerkük
Ankara’nın Kerkük sonrasında hem Irak’ın hem kendi Kürtlerine söyleyecek tutarlı, esin kaynağı bir sözü olabilecek mi? Bu soru soruluyor mu? “Kerkük’ü size yedirmezler dedik dinlemediniz” derken Kerkük petrolü üzerinde bizim değil İran’ın mı söz sahibi olmasını tercih ettik yoksa? Eli güçlü Bağdat ve Şam, Ankara’nın sarsılmaz müttefikleri mi olacak bölgede? Pek çok kere yazdığım üzere sanki gelecekte geçmişe döndük ve doksanlarda uyandık.
Sorun ABD vizesinden derin
Mesele, tamam mı, devam mı meselesi. Nerede tırak, orada bırak noktası. Bu bakımdan, mübalağa sanatına sığınırsak, ABD’nin (Türkiye vatandaşlarına vize vermeyi değil) Türkiye’deki misyonlarında vize işlemlerini durdurması “bütün krizlerin anası”. Aynı bağlamda şimdilik 2019’da yapılacağı varsayılan 2019 Başkanlık Seçimi bütün diplomatik krizlerin ve yurtdışı askeri maceraların ortak arka planı.
Idlip: 'İyi, Kötü ve Çirkin'
Esas olan sahada askeri oldu-bittiler yaratmak değil, bir biçimde geri dönülecek Cenevre masasında komşumuzda kalıcı barışa katkı sunabilecek diplomatik manevra alanına sahip olmak. İlk paragrafta atıfta bulunduğum sahnede vurulan kötü adam (Lee Van Cleef) burada HTŞ mi olur, silahı tutukluk yapan çirkin (Eli Wallach) sair “direnişçiler” mi? İlk vurulanın Afrin (YPG/YPJ) olacağı sanılırken, iyi (Clint Eastwood) kimlik mi değiştirir göreceğiz.
Mam Celal'in ardından
Mam Celal’le Bağdat’taki ilk katıldığım görüşmede halinde, tavrında (“mimetizm” mi demeli?) Özal’a öykünme sezmiştim. Zeki, kıvrak dilli, esprili, konuklarını sürekli hatta belki abartılı biçimde rahat ettirmeye çalışan, bu yolla da kavga etmeye bile gelmişseniz “önce bir soluklan hele” yaklaşımıyla gardınızı düşüren bir diyalog yöntemi vardı.
Katalunya dersleri
Ankara, ilgileniyor mu bilmem ama, muhtemelen bu durumdan Descartes’ı anıp (kahkaha efekti) yanlış şekiller üzerinde doğru fikir yürütme yerine yanlış dersler çıkaracaktır. “Siz millet, onlar illet” ve TBMM’de temsil edilen üçüncü parti altı milyon seçmenin oyunu almış HDP’ye “onların yeri Kandil” seslenişiyle hepimizi layığınca kucaklayan Sayın Cumhurbaşkanı herhalde “işte AB dediniz, AB’de olan bu” sonucuna varacaktır.
Ovaköy/Körava ve 'İslamcı Kemalizm'
Türkiye-Irak sınırı 1991’den bu yana aynı zamanda Türkiye-KDP sınırıdır. Habur aynı tarihten bu yana KDP denetimindedir. 2003’ten bu yana ise Türkiye-Irak sınırı, Türkiye-Irak Kürdistanı sınırıdır. Bırakalım denetimi Bağdat’ın geri almasını, Habur’da 25 yıl da geçse tek bir Bağdat’tan görevlendirilmiş gümrük memuru bulamayacağız. Bunun bilinciyle hareket edelim.
Referandumdan sonra
Referandumun ardından hükümetimizi soğukkanlı davranmaya davet edeceksek somut, ihtirassız öneri ve öngörülerde bulunmamız da haliyle gerekir. IKB referandumu ülkemiz açısından bir ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmemeli.
MGK bildirisi üzerine
Hani şu duvarları “tek bayrak, tek millet...” posterleriyle süslü, Sayın Cumhurbaşkanı’nın “onlar illet, siz millet” gibi veciz ifadeleri söylev sanatı kabilinden kullanmaktan çekinmediği ülkede çatık kaşlı, asık suratlı büyüklerimizin emir-komutasında yazılıyor bu bildiri.
Şok, seferberlik, savaş
Irak Kürdistanı Bölgesi’nde yapılacak referandumu ulusal güvenliğimizin ihlali sayıp, savaşa girersek bu tarihi bir hata olur. Büyük bir yıkıma yol açacak bu savaşın geri dönüşü de olmaz.
Mesut Barzani'nin tarihsel anı
Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa’dan tevarüs ederek içselleştirdiği bir başka yönü ise varkalma mücadelesinin nasıl akılcı biçimde yürütüleceğidir. 1991 ve 2003’deki ABD askeri müdahalelerinden sonra açılır gibi olan bağımsızlık pencerelerinin, IŞİD’le mücadelenin sonuna gelinirken belki son bir defa açıldığını gayet iyi görmektedir.
Cumhuriyet'in tosladığı mahkeme duvarı
Silivri’de savunmayla, mahkeme heyeti karşılıklı Türkçe konuşmalarına rağmen anlaşacak dili (yine) bulamadı. Bizler de karşı tarafa bağırıyoruz, sesleniyoruz, özenle seçtiğimiz sözcüklerimizle ikna etmeye çalışıyoruz, anlatamıyoruz. Başını okşamaya kıyamayacağınız altınsaçlı bir çocuk gibi boğuyorlar özgürlüğü. Yaşama sevincini, hukuk devletini, demokrasiyi...
Tek tehdit Kürtler mi?
Hayaller Mogadişu, gerçekler Suriye sınırına örülen duvar. Daha duvarın ardına hendek yapılacak, elektronik sistemler, sabit zeplinlerle gözetleme, üzerine jiletli tel, altından tünel kazılamasın diye belki yerin dibine engeller. Ne için? Kürt heyulasından korunmak için.
Menzil, Kürtler, Selefilik
Gülencilerle iktidarın işbirliği nasıl kimin kimi kullandığı konusunda bir kavgaya dönüşüp, 250 şehit verdiğimiz menfur bir darbe girişimiyle nihayet infilak ettiyse, şimdiki türlü tehlikeli yakınlaşmaların da hayra vesile olması beklenemez. İktidar mücadelesi olur. Ama memurla hükümet arasında olmaz. Tarikatla, devlet arasında olmaz. Hele çağdaş bir devlet bürokrasisiz olamayacağı gibi, tarikatlara hele hele güvenlik gibi şiddet tekeline dair bir temel resmi hizmet ihale edilerek hiç olmaz.
Irak Kürdistanı’nda referandum
Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık ilan etmesi, tanınma demek değil. İş tanınmada. Onun da ötesinde belki öncelikle ABD’nin tasarlanan bağımsız Irak Kürdistan Devleti’ni tanımasında. Ne Ankara, ne Tahran, ne Bağdat IKB’nin bağımsız devletliğini tanıyacağa benzemiyor. Buna karşılık, IKB’nin bağımsızlık ilanı Türkiye’ye tehdit teşkil etmiyor.
Mezbaha 694
CHP, hücuma çıkarken kaptırdığı toplardan da, yan top, duran top ne varsa hepsinden golleri yiyedursun Ankara’da hayat aktı. 'Sarı inek’ten tutun, "o ilk arkadaşı dövdürmeyecektik"e çok süslü söz var da buraya koyulacak, geçti o işler. Batıyoruz. Keman çalmanın sırası değil. Ülkemiz yanarken saçlarımızı taramayalım. Daha nasıl anlatayım? İşte OHAL koşullarında 694 no.lu mezbahanın kapısında gözlerimizi kırpıştırarak bekleşiyoruz.
Diplomaside büyücü yamaklığı*
Tüm konularda olduğu gibi, dış siyasette de, “ağzına bakmamız” gereken tek yetkili Sayın Cumhurbaşkanı, Afrin konusunda “gözümüzü karartırız” dedi. Fırat Kalkanı başlarken olduğu gibi, İdlip’e TSK’nin “itilmesi” (“çekilmesi”?) konusunun hem Rusya hem ABD’de olumlu görüşle tezekkür edildiğine dair fısıltılar yok değil. Pekiyi ama gözü kara, başına buyruk, kabadayı dış politikadan ülkemize hayır gelir mi?
Dış politikamız değişiyor mu?
Tuhaf zamanlamayla Mattis, Amman’da Kral Abdullah tarafından kabul edildi. Hemen peşine Cumhurbaşkanı Erdoğan Amman’daydı. Şimdi Erdoğan ancak Ankara’ya yetişecek ki, Mattis’i Ankara’da kabul etsin. Pekiyi Mattis’e, İran’la Irak ve Suriye’de askeri işbirliğini genişletip, derinleştirme kararı aldığımızı mı anlatacağız? Yahut bu işbirliğinin sadece PKK ve bağlantılı olduğunu söyleyegeldiğimiz PYD vb. unsurlara karşı olduğunu mu söyleyeceğiz ? RF’den S-400 hava savunma sistemleri almakta kararlı olduğumuzu mu vurgulayacağız ?
İki Türkiye boğazlaşır mı?
İç savaş kaçınamayacağımız bir alınyazısı değil. Buna karşılık, “burada olmaz” deyip, hafife alınacak bir ihtimal hiç değil. İç savaşlar malum birden, başlangıçta küçük, önemsiz görülen bir olayla başlar ve kolay bitmez. İç savaştan önceki son çıkış başkanlık seçimi olabilir mi? Olabilir…
Komşu Kürtlerin bağımsızlığı
İsrail, IKB’nin bağımsızlığını tanır mı, bilemem. Başka tanıyan ülke çıkar mı onu da bilemem. Bildiğim Irak Kürtlerinin artık bağımsızlıktan geri adım atmayacakları. Biz bu bağımsızlığı tanımayarak Bağdat’la arayı mı düzelteceğiz? Bağdat, bize “Başika’dan çıkın” dedi. Oysa Başika, IKB denetimindeki alanda. ETKB Albayrak “bedeli ağır olur” demiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları da başkanlık seçiminde MHP’yi terkide tutmaya yönelik izlenimi veriyor.
Gülümseyin, yarın artık yakın
Güç burada başlıyor, konuşmaya başlamakta. Arkadaş da bizim birbirimizle konuşmaya başladığımızı tespit etti. Ama fişimizi çekecek erke sahip de değil. Henüz. Selahattin Demirtaş’ın beyhude yargıç yüzü görmeyi beklediği hücresinden CHP’nin başı çektiği Çanakkale’de 26-30 Ağustos günlerinde düzenlenecek Adalet Kurultayı’na katılım çağrısına mim koyun. Konuşma başladı, herkes için adalet ve özgürlük katarı yola çıkıyor.
İkinci yeni Türkiye
İstihza ve kibir çıkmaz sokaktır. Fazlası sirke gibi mideyi ekşitir. Hamaset ve veriye dayanmayan varsayımlar da yığınakta hataya götürür, savaşı başlamadan kaybettirir. Ama ne “nasıl yenilirim”, ne “nasılsa yenilirim” diye bir müsabakaya çıkılmaz. Başarmak mümkün. Sıkı başlangıç başarmanın yarısı. Bence olacak. Hatta olmalı.
Muhabiriniz Yoğurtçu Parkı’ndan bildiriyor
İktidarın en ufak bir ayrıksı sese tahammülü yok. Zira korkuyorlar, bir zamanlar generallerin “bin yıl sürecek” sandıkları iktidarları gibi şimdikiler de yarınlar yokmuş gibi yaşıyorlar. Oysa bu ülke hepimizin.
Dış politikada gelecekte geçmişe
İç siyasetin uzantısı haline gelmiş olan dış politika, bir PR egzersizi haline geldi. Öte yandan iktidarın havuz medyası vasıtasıyla attığı manşetler bir Yankı Odası etkisi yaratmaya mahkum.
Cumhuriyet Davası izlenimleri
Kadri Gürsel Türkiye’nin yetiştirdiği en seçkin gazetecilerden biridir. Suçu(!), kıvrak zekası ve keskin kaleminden ibarettir. Kadri’yi bugün tutsak tutulduğu Silivri’den çıkarıp, önemli bir merkeze Büyükelçi atayın, Mitterand’ın Eric Rouleau’su gibi sırıtmaz, aksine olağanüstü başarılı olur.
Almanya'yla krizden Cumhuriyet'e
Dış politika epeydir, iç siyasetin uzantısına ve oy devşirmeye yönelik bir PR faaliyetine dönüştü. Hariciye de konsolosluk işlerine koşuldu. OHAL gerekçesiyle ülkemizde hak ve özgürlüklerin nasıl kısıtlanabildiği Cumhuriyet Davası ve Büyükada gibi “absürt” vakalarda görülüyor. İşte bunların da dışa bir yansıması olacağı anlaşılmak istenmiyor. Herhangi bir özeleştiri gereği de duyulmuyor. Almanya’yla kriz de diğer tüm konular gibi tek elden, en tepeden yönetilecek. Ceremesini ise yine biz çekeceğiz.
Başkanlık yarışı nasıl kazanılır?
Bağımsız adayın seçmene sorusu tek olacak: “Mevcut yönetimden memnun muyuz?” Yanıtı da: “Hukuk devleti temelinde laik-çoğulcu-katılımcı tam demokratik parlamenter cumhuriyet ülkemiz için en etkin yönetim biçimidir.” Bu önermenin altı istendiği gibi doldurulur. Örnekse, kendi alanım dış politikanın kuralı “herkesle iyi geçinmek”. Bu denli yalın. Türkiye’nin başının dik, muteber olması, öngörülebilir, güvenilir olmasına dayanır.
Başkanlık yarışı kazanılabilir
HAYIR deyince yüzde elli onayladı, ADALET deyince yüzde elli yürüdü. CHP “hak-hukuk-adalet” dedi, HDP “herkes için adalet” diyerek ses verdi. İlkelerse üzerinde anlaşılacak olan, “hukuk devleti zemini üzerinde, laiklik-çoğulculuk-katılımcılık sütunları üzerinde duran, ortak çatımız tam demokratik parlamenter cumhuriyet” desem, fazlasına gerek var mı? Hele hukuk devletini geçtim, kanun devleti niteliğini dahi yitirdiğimiz şu günlerde ve bu sırayla.
Başkanlık yarışı başladı
Denilebilir ki Kılıçdaroğlu da, gelecek başkanlık yarışında “CHP hariç herkes” diyenlerin sayısının, “Erdoğan hariç herkes” diyenlerden fazla olduğunu kestiriyor. Buna karşılık, Kılıçdaroğlu Maltepe Manifestosu’nun altını doldurursa, CHP’yi çoğulculuk ile katılımcı yönetim reformunu benimseyen yeni bir kimliğe kavuşturabilir. Zira Erdoğan belki marka değeri üzerinden başkanlık yarışını kazanacak ama rakibinin kazanma olasılığı, savunacağı ilkeler, “satacağı ürün” üzerinden belirlenecek.
Ey adalet!
Ne güzelmiş omuz omuza gelmek yeniden. Ne kadar özlemişim yüzbinlerle yan yana durmayı. Ne çok baskı yemişiz meğer. Ne çok istemişim “artık yeter” demeyi. Kılıçdaroğlu kalktı Ankara’dan çıktı, İstanbul’a yürüdü. Bize bu ülkede konuk değil evsahibi olduğumuzu anımsattı.
Büyükada casuslar yuvası
Ne “terörist” ne “casus” gelip de İstanbul’un göbeğinde Büyükada’da bir otelde toplanmaz. İmzalar atıp, açık kimliklerle bir araya gelmez. Hele bir araya gelenler isimleri kamuya mal olmuş, alanlarında tanınmış kişilerse durum iyice absürt bir hal alır. ABD istihbaratı bu denli amatör mü ki, Henri Barkey gibi birine 15 Temmuz öncesi İstanbul’da açık toplantı düzenletip, gelişmeleri oradan yönlendirmeye çalışsın?
Adalet Yürüyüşü
Gültekin, Paçal ve ben üçümüz Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nü ön koşulsuz desteklemeye gittik. Ben kendi adıma desteğimizin HDP heyetinin de yürüyüş koluna katılacağı güne tesadüf etmesinden ayrıca hoşnut oldum. Kemal Bey her zamankinden de fazla güler yüzlü ve dinçti. Üstelik sanki on dokuz gündür yürümüyor da havuzdan yeni çıkmış gibiydi diyebilirim. Adeta sırtından Ankara’nın kasvet yükü kalkmış gibi rahattı.
Cumhuriyet: Kültürel kırılma?
Şefik Birkiye’nin Beştepe Külliyesi mi, Turgut Cansever’in Türk Tarih Kurumu Binası mı daha “ecdad yadigarıdır”? Öyleyse belki, her şey gibi, bakmak da siyasidir. Bu söylenebilir ama somut veriler de gözardı edilemez. Bir bina ayakta durmak için her şeyden önce, bir düşünce gibi tutarlı olmak durumundadır. Eleştiri de öyle.
Suriye/Katar: Havadaki yumurtalarımız
Günün sonuna doğru, Ortadoğu, farklı alanlarda farklı ortaklarla farklı oyunlar kurabildiğiniz bir yer olabilir. Ama Türkiye gibi bir ülkenin ulusal çıkarları da bugünden yarına değişmez. Aynı anda her şey ve her tarafta birden olamazsınız: Suriye’de ABD’ye karşı ama İran’ı dengelemek adına ABD’nin yanında; Esat’a karşı ama Rusya’nın Esat’ı ayakta tutmak amaçlı kotardığı ateşkes sürecinin içinde...
Suriye/Irak: IŞİD'den sonrası
Acaba Ankara, Rusya’nın ABD’yi Fırat’ın batısına geçirmeme tepkisini, kendine bir fırsat penceresi açıldığı şeklinde mi yorumladı? Yahut gerçekten, Rusya ve Suriye’nin, TSK’nin Idlip’te kuvvet konuşlandırmasına onay vereceği mi düşünülüyor?
Irak/Suriye: Maç sonu kavgası
Sıra artık IŞİD’i birlikte tepelemekten, beş benzemezin alan paylaşımına geldi. Hani futbol antrenmanlarında top denetimini artırmak amacıyla farklı boyutlarda, nizami olandan daha küçük toplar verilir oyunculara. Bazen de tüm oyuncular santra yuvarlağının içine toplanır. Onun gibi düşünün.
Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığı
Kılıçdaroğlu Ankara’dan İstanbul’a yürüyedursun, komşumuz Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) de bağımsızlığa yürüyor. IKB, 2005’te de seçim sandıklarının yanına ikinci birer sandık koyarak halka bağımsızlık konusundaki görüş sormuş, yüzde 98 olumlu oy çıkmıştı.
Macron, TINA, OHAL - Vay vay vay...
Biz, yolun kalan kısmına “Katar’larla” devam edeceğiz sanki. Nereye kadar? Gittiği yere kadar. Ne Macron’u, ne Merkel’i, ne Corbyn’i, ne Katar Krizi Allah’ınızı severseniz? Ben size Ahmet Kaya vereyim bir ölçek: “Depremler oluyor beynimde / Dışarıda siren sesi var / Her yanımda susmuş insanlar susmuş / İçimde ölen biri var / Vay vay vay vay...”
İran, Katar, SA: Kalıcı sakatlığa yol açabilecek pozisyonlar
Ankara, gereksiz biçimde, her ikisi de ABD ile öncelikli ilişkilere sahip Katar ve Suudi Arabistan (SA) arasında taraf tutmak zorunda kaldı. Gri alanlar yok olurken, siyah ile beyaz kareler arasında şaşaladı. Maharet de işi oraya getirmemekti.
Katar, Suriye, Türkiye, vs...
HAMAS bizim de muhtemel dürtüklememizle Şam’dan Doha’ya taşınmış, Mısır’da iktidarlarının sonunu hazırlamaya dolaylı katkıda bulunduğumuz Müslüman Kardeşler de Katar’da sığınak bulmuştu. Katar Şeyhi’yle helikopterden Trabzon’da arazi bakmaya dek vardırmıştık işi.
Legari Von Braun Cumhuriyeti
Biz hukuk devletini geçtim, kanun devletini yitirdiğimiz bir dönemdeyiz. “Ama Fransa’da da OHAL...” diye başlayan her cümlenin arkasını ancak yalanlarla doldurabiliriz. 1453’ün yıldönümünde 1453 hafriyat kamyonunu yanaşık düzen birerle kol yürütüyoruz şantiye sahasında.
Kadri Gürsel hapisteyken hangi dış politika?
Kadri Gürsel, mahpusken ben özgür olamam. Kadri Gürsel’in tutukluluğu keyfi biçimde sürer, cezalandırmaya dönüşürken anlamlı bir dış politika yorumu yazamam. İnsan özgürlüğü keyfi biçimde kısıtlanırken, dış siyaset rasyonalite üzerine kurulamaz.
'Geleceğe kaçış' - Bis
Erdoğan Vaşington’a “YPG’ye silah vermeyin, Gülen’i iade edin, Zarraf’ı salıverin” talepleriyle gitti. Bu somut taleplerin yerine, Oval Ofis’te çektirilen foto ve Büyükelçilik önünde onu protesto eden göstericilere atılan sopadan devşirilen görsel malzemeyle geldi. Az şey mi?
Başlamadan biten görüşme
ABD Başkanı, Pentagon’un (Savunma Bakanlığı) açıklamasını temel alırsak, “Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Kürt unsurlarının IŞİD karşısında Rakka’da kesin bir zafer için gereken biçimde donatılmasına” ziyaretten önce izin verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, ziyareti iptal etmeyerek (veya ötelemeyerek) Beyaz Ev’de Trump’la verilecek fotoğrafın görüşmenin tek, en önemli ve yegane amacı olduğunu ikrar etmiş oldu.
Kendi Ermeni meselem: Cemal Azmi Bey
Osmanlı’nın son (1914-18) Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey, soykırım suçundan 1920 yılında İstanbul’da kurulan mahkemede idama mahkûm olan az sayıdaki üst düzey yetkiliden biri.
Kılıçdaroğlu, Aziz Yıldırım, Macron ve biz
Acaba Eyigüngör’ünki, referandum sonrası ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun tepkisini mi andırıyor? Yoksa, (“parti içi disiplin” diyecekmiş artık, öyle bildiriyorlar) Yıldırım’ın tokadı, Kılıçdaroğlu’nun Sağlar’ı kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk etmesini mi?
Astana sonrası Suriye
İşin bize bakan tarafı Astana öncesinde olduğu gibi bugün de İdlip. Putin için İdlip’te “ılımlılıklarını” kanıtlamayı “ayaklarıyla” Türkiye’ye ve Fırat Kalkanı’na geçmeyi reddederek bulundukları yerde kalanların, orada imha edilmeye müstehak olduklarını gösterecekleri verisinde bir değişiklik yok.
Dış siyasette anlam deryası
Fırat Kalkanı’nı biz tek yanlı başlattık, sahada ABD ve Rusya Federasyonu güçleri çevreleyici biçimde konuşlanarak, bu “amacı ve kapsamı” hiç açıklanmamış, taktiksel olarak sıkıntılı, stratejisi ise belirsiz kara harekatımızı bizim yerimize bitirdi.
Suriye, bize Afganistan olmasın
Rojava ve Musul, Irak Kürdistanı ile ülkemiz sınır boyuyla karşılaştırıldığında topografik bakımdan iştah kabartıyor olabilir. Bununla birlikte, “herkesin” Suriye’de olduğu hatırda tutulmalıdır.
Macron: Yeni siyasetin bir filizi
Macron, hukuk devleti özelliğini haiz Batı Avrupa demokrasilerinin popülizme karşı içinden çıkardığı yanıtlardan biri. Bir yandan İspanya’daki Ciudadanos ve Podemos ile İtalya’daki Cinque Stelle’nin olduğu gibi kurulu düzenin gelenekselci partilerine dışarıdan verilen bir tepki. Bir yandan da kemer sıkmacı merkez sağa Almanya’da Sosyal Demokrat Schulz’un yarattığı türden bir meydan okuma.
Sıfırlanan ana muhalefet ve yeni siyaset
“Kabul etmiyorum, tepki veriyorum” dediğiniz andır reaksiyon. Yeter demektir. Aksiyon malum eylem demek. “Böyle bir şey olabilir mi” veya “doğru bulmuyorum” ise eylem değildir.
Hınçla ters takla?
80 milyon nüfuslu ülkemizde, 50 milyon seçmenin oy kullandığı referandumda, yalnızca 750.000 oy farkla 200 yıllık parlamenter sistemimizi bırakmış ve dünyada eşi benzeri eğer Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan gibi herhalde demokrasi sayılamayacak kimi Türk cumhuriyetlerini dikkate almazsak olmayan bir “demokratorluk” rejimine geçmiş sayıldık.
Efsaneler, gözyaşları, hariciye...
ABD işgal harekâtını Saddam’ın Başkanlık Sarayı’nı seyir füzeleriyle vurarak başlatmıştı. Açılış hamlesinde (“shock&awe campaign”) ABD, 500’ün üstünde seyir füzesi ateşledi.
Suriye diplomasi trafiği
Trump’ın özelde Suriye genelde Ortadoğu stratejisi henüz fırınlaşmış seramik gibi katılaşmadı, daha hamura biçim veriliyor. Pek çok değişken var. İçeride Trump’ın baş başa olduğu siyasal baskılar da var. Bize, yani Ankara’ya düşen soğukkanlı olmak. Bu atalet demek değil.
Ortadoğu için bir diplomasi kılavuzu
ABD’yi kızdırmak istemezsiniz. Söylemese de burnunuzdan fitil fitil getirebilir. Silah yarışına girmeye kalkarsanız, sizi batırabilir. ABD’yi yanınızda tutar, karşınıza almazsanız işiniz rast gider. Özellikle Türkiye gibi orta sıklet bir ülke iseniz.
Suriye'ye ABD müdahalesi
Ankara’nın ABD’nin Şayrat’ı havadan vurmasıyla, kendini yeniden Suriye’de bir oyun kurucu rolüne getirdiği çıkarsamasında bulunması büyük bir yanılgı olur... İktidarın, referandum arefesinde hem PYD’yi baskılamak hem Esad’ın gidişini hazırlamak gibi hülyalara kapılması için vakit erken.
Temiz kırık mı, direnç hattı mı?
Durum gerçekten kritik. Dediğim şu: Önümüzde EVET de çıksa HAYIR da çıksa, var olan ve görülebilir gelecekte yerinde durmaya devam edecek bir hukuksuzluk, adaletsizlik heyulası duruyor.
Kerkük, bayraklar ve ulusal çıkarlar
IKB Başkanı Mesut Barzani, 2010 Mart ayında Erbil’de başkonsolosluğumuz açılmadan önceki son Ankara ziyaretini 2002’de yaptığında, dönemin Irak Özel Temsilcisi Büyükelçi Osman Korutürk öğle yemeğinde konuk Barzani’yi “Kerkük’ü size kimse yedirmez” diyerek uyarmıştı.
Maskeli balo ve sahte yüzler
Benim görevim Türkiye’nin ve IKB’deki Türkiye vatandaşlarının çıkarlarını korumak. Kimseye yaranmak veya hesap görmek değil. … Ama hepsi size kuşkuyla yaklaşıyor. Hepsinin Ankara’da bağlantıları güçlü. Hepsi filin bir tarafından tutmuş iktidara fili öyle tarif ediyor.
'Hayır'dan sonra - II
Yüz küsur yıldan bu yana “ademimerkeziyetçilik” kavramını "öztürkçeleştirmek" gereksinimi duymamıştık. Demek yaklaşım bize yabancıydı. Yönetim sistemi üzerine konuşmak tabu değil. Uzak değil, yakın tarihimizde de örnekleri var. Ama işin içinde silah var, şiddet var, ölüm var, diyorsunuz. Ben de kiminle çatışılıyorsa, onunla barışılır ve kalıcı çözümün yapısı saydam tartışmalarla Meclis’te kurulur, diyorum.
'Hayır'dan sonra - I
Önemli olan ceberrutça “Benim dediğim olacak” demeden sakin kafayla, akılcı, kamu yararını önceleyen biçimde ve üslupla konuşmaya başlayabilmek. Mecliste, bağımsız akademide, hür medyada, sivil toplum kuruluşlarında, kamuoyunda. "HAYIR"dan sonra.
Rakka, Idlip, Tillerson ziyareti
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson bu hafta Türkiye’ye geliyor. Şimdiden medyaya bu ziyaretin Rakka harekatıyla ilişkili olduğu sızdırıldı. Doğru, Türkiye ABD için Suriye’de vazgeçilmez ortak. Ama Türkiye’ye Rakka harekatında yer olmadığı kesin.
Erbil Başkonsolosluğu nasıl açıldı?
Dışarıda IKB açılımı ve içeride barış süreci dönemi sürerken bile Kürt meselesi için bürokraside geçerli “dokunan yanar” kuralı tıkır tıkır işledi. Neticede merkeze dönme talimatı alınca, 2013 Mayıs ayı sonunda Erbil’den döner dönmez istifa ettim, yirmi yıllık meslek hayatımı bırakıp, hariciyeden çıkıp gittim.
Diplo-drama?
Diplomaside pek drama yaşanmaz, 'dramatik' denilebilecek bazı gelişmeler olabilir, onların da adı konmaz. Koyarsanız kaybedersiniz çünkü, elinizi açık edersiniz. Diplomatlar üzerlerinde çalıştıkları dosyaların bir hal yoluna girdiğini dahi çoğunlukla meslek hayatlarında görmezler.
51/49 veya 49/51: Ne galip, ne mağlup?
Referandumun ertesi günü 51/49’la EVET veya 51/49’la HAYIR çıktığında ne olacak? Ciddi kaygım o ki, maalesef EVET kapkaranlık, HAYIR ise alacakaranlık sonucu doğuracak.
Diplomatik ayrıcalıklara dair
Almanya, Hollanda, Danimarka, İsveç, Avusturya diplomatik krizler serisini izlerken, bu esrarengiz bulabileceğiniz dokunulmazlık, ayrıcalık ve bağışıklık bahsine gereğinden fazlaca önem atfetmeyiniz. İşin esasını, siyasi ilişkilerin güncel doğası ve ilgili üst düzey oyuncuların üslup ve kişilikleri arka planında arayınız.
Bağdat Büyükelçiliğimize yapılan intihar saldırısı
Üç yıl çalışacağım Bağdat Büyükelçiliği’ndeki görevime, ikinci adam konumunda 14 Eylül 2003’te başladım. Kurulu Düzen, sistem dışından iktidara gelen “İslamcı” AKP’yi de yeniden oyun dışına itmek için dişine tırnağına takmış, elinden geleni ardına koymaz vaziyette ve bu mücadelenin ana sahası olarak Irak’ı seçmiş vaziyetteydi.
Mesele Almanya değil özgürlük
Türkiye’de aydının da muhalif siyasetçinin de ödevi herhalde özgürlüğün, hukukun üstünlüğünün, ve (o olmadan önceki ikisi olamayacak) laikliğin savunusunu yapmak. Anayasaya aykırı da olsa dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyen ana muhalefet, bu kez de Almanya’nın hangi saiklerle bakan ziyaretlerine izin vermediğini görmezden gelerek, bu saiklerin neler olduğunu yüksek sesle dile getirmeyerek yine tarihin yanlış tarafında yer alıyor.
Münbiç, Şengal, Çuval
Türkiye’nin attığı bu heyecanlı adımlar, Suriye’de ABD ve Rusya’yı bize karşı Münbiç’te birleşmeye yöneltebilecek. Şam, Tahran ve Bağdat’ı yan yana karşımıza almamız sonucunu doğurabilecek.
Barzani, Kürtler, referandum
Bugün Ankara’nın çarıklı erkan-ı harplara kulak vermek yerine atıl duran ulusal TEC şirketi Kerkük ve IKB petrolleri hamlesi yapması, ayrıca IKB ile gaz anlaşmasının uygulanıp, geliştirilmesine ivme kazandırması akıl gereği olur. Yoksa bayrak mı astık, yönetim mi hükümet mi, Kuzey Irak mı gibi ikinci sınıf konuları kahvehane ağzıyla konuşmaya devam ederiz.
Buram buram toplumsal uzlaşma
Zinhar hasta da değiliz biz. Dolabımızda iskeletler yok. Tarihimizle yüzleştik, ruhen arındık, pirüpak ortaya çıktık. Güle oynaya referanduma gidiyoruz şimdi.
Kürtler, Basklar, Arnavutlar hatta Felemenkler
KDP ile ilişkiler, KDP Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık hedefinden geri adım atmasa da gün be gün derinleşiyor. 2002 sonunda, 2003 başında Kürt liderlere “Kerkük’ü size kimse yedirmez” diye gözdağı verilen günlerden, Kerkük petrolünün Kürtlerin kendi boru hattı üzerinden kesintisiz Silopi’ye aktığı, oradan Ceyhan üzerinden dünya pazarına arz edildiği döneme geldik.
Bab neyin kalkanı?
Fırat Kalkanı’nın ne askeri ne siyasi bağlamlarda izahı mümkün. Maalesef koskoca Baskın Oran’ın Mülkiye kapısında yirmili yaşlarının başındaki bir polis memuru tarafından itilip kakılmasını ne kadar izah edebiliyorsak, yirmili yaşlarının başındaki bir uzman çavuşun Bab’ın fethi uğruna şehadetini de ancak o kadar izah edebiliyoruz.
El Bab Esat'a, Astana berhava mı?
Suriye siyasetimiz vasatlığın resmi olarak orta yerde duruyor ama özellikle Fırat Kalkanı harekatımız. Derhal sona erdirmek de herhalde akıl gereği.
Suriye'de güvenli bölgeler ve Kürtler
Putin’le iyi ilişkiler kurmak yanlısı olduğu ileri sürülen Trump’ın Suriye’yi Rusya’ya terk edeceğini varsayanlar da var. Oysa Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ABD’nin geleneksel Ortadoğu müttefikleri ile yaptığı ilk temaslardan ve 90 gün içinde alternatif bir güvenli bölgeler planı hazırlanması talimatı vermesinden niyetin pek de öyle olmadığı anlaşılıyor.
Güçlü meclis için: Hayır
Abdülhamit’ten de yola çıksanız, Atatürk’le de devam etseniz bugünkü vasatın tasallutuna, iç bunaltan taşra zihniyetinin tahakkümüne ulaşmıyorsunuz. Dolayısıyla Abdülhamit’i Atatürk’ü karşısına dikmek de içi boş bir çaba.
Hayır işi, H-AYI-R...
HAYIR demenin çoğulculuk, insanlık, daha iyi yaşamak demek olduğunu elle tutulur örneklerle anlatabilmeliyiz. Basit, anlaşılır cümlelerle konuşup, iki üç temel mesajı sürekli tekrarlayabilmeliyiz. İşi aşağılamaya, bir kişiyi hedef tahtasına oturtmaya dökmemeliyiz.
Arda yenilince, hepimiz yenilmiş sayıldık
Bayrampaşa’da örülen kozadan, Barcelona’da kelebek çıktıysa, aranan aşı Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanmış güzel ülkemizde neden tutmasındı? Nitekim, Şeytan Rıdvan’ın “adeta al da at dercesine” uzattığı gollük ortayı Arda kardeşi canıgönülden bir EVET’le filelerle buluşturdu.
Astana'dan Cenevre'ye Suriye
Astana, başta Rusya’nın diplomatik başarısı. Sadece haritada Astana’nın yerine bakmak bile bunu anlamak için yeterli. Ayrıca, Rusya bir yandan Türkiye’yi en azından hem ABD ve koalisyondan koparırken hem NATO’yu yine silkelemiş oluyor.
Trump, Benisadr, referandum
Trump, Obama’ya hatta belki ondan daha fazla Hillary’ye tepki olarak seçildi. Obama da G.W. Bush’a tepki olarak gelmişti. Yani ABD sisteminde “alternans” siyasetin temeli ve görüldüğü üzere gayet mümkün.
Suriye-Irak: Gelişmeler ve öngörüler
IŞİD ve PKK’yı aynı kokteyle veya torbaya atma inadı, Suriye ve Irak’ta Kürtlerin özyönetim taleplerine taban tabana zıt yaklaşımlar, IŞİD’in Fırat Kalkanı harekatına yurt içinde verebileceği asimetrik tepkiler ve anayasa referandumunun Ankara-Vaşington ilişkilerine etkisini izleyeceğiz.
Bizim ölümcül ters perendemiz
Böyle bitmesin diyenler için ise son düzlük önümüzdeki HAYIR kampanyasıdır. Şuna hep birlikte asılalım. OHAL’de kampanya ve elde sadece sosyal medya varken. Mümkün.
Başbakan Yıldırım'ın Irak ziyareti
Söylemi yumuşatan, eylemi akılcı çizgiye çeken diplomatik açıdan başarılı bir ziyaret yapmıştır Başbakan Yıldırım Irak’a. Buna karşılık Kürt konusu diğer tüm meseleleri dikine kesen özelliğini korumaktadır. Suriye ve Irak’la ilişkiler PKK’yle mücadele yani öncelik güvenlik eksenine geri dönmektedir.
Hayır diyorum
Reina katliamının ardından İzmir’de adliyeye saldırı oldu. Anayasa adı altında tıkabasa doldurulmuş bir torba Meclis’e geldi. İşte birkaç güne, güle oynaya oylanıp geçecek.
Barbarları beklerken
Ülkemizde hiç bir yurttaş konuk konumunda değil. Yasalara uyan, vergisini ödeyen hiç bir yurttaş nasıl yaşayacağına dair devletten icazet almak zorunda da değil. Şimdi bir olmak değil, birey olmak zamanı.
Reina Katliamı üzerine
İstihbarat denince de aklınıza muhaberat devleti gelmesin. Görünür güvenlik denince her köşebaşında çevrilip kimlik sorulması, bütün ana arterlerde trafiği boğacak beton bariyerler, aramalar gelmesin.
'Diblomasi ğstadlığı'
Aralık ayı bitmek üzere. Fırat Kalkanı dört ayı geçti. Sizce Bab bir ay içinde fethedilecek mi? Fethedildi diyelim, TSK oradan hangi takvim çerçevesinde çekilebilecek? Çekilmeyecek mi?
Moskova Bildirisi ne diyor?
Omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Rakka’yı IŞİD’den almak üzere kenti sarıyor, ardında ABD ve koalisyon desteği var. Suriye Ordusu ardında Rusya, İran ve İran destekli Hizbullah milisi desteğiyle Halep’in tamamını cihatçı direnişten temizledi, cihatçılar Idlip’e tahliye oluyor. IŞİD, ani bir hareketle Palmira’yı geri aldı, Rusya havadan bombalıyor. Bu durumda bir sonraki durak neresi? Idlip.
Bab yangınının anlattıkları
Türkiye Ortadoğu’dadır (da) ama Ortadoğu ülkesi değildir. Yalınpala Ortadoğu’ya dalarsanız Ortadoğu böyle sizin ülkenize davetsiz gelir, yerleşir. Arapların iç meselelerine bırakın doğrudan müdahaleyi, Cumhuriyetimizin kurucusunu dinleyin: “Sorulmadan akıl dahi vermeye kalkışmayın.”
Büyükelçi Karlov suikastı bir güvenlik ve istihbarat skandalı
Rusya’nın Büyükelçisi Türkiye’nin 'harem-i ismetinde', kalbinde, başkentinin merkezinde öldürüldü. Tıpkı Ankara Garı önünde katledilen yüz yurttaşımız gibi. Tıpkı Güvenpark’ta katledilen 36 yurttaşımız gibi. Bu biz, hepimiz hedefiz demek. Devlete 'siz yetersizsiniz' demek.
Hayat, hürriyet, mutluluk gayreti
Devlet, önce yurttaşını yaşatacak, sonra özgür bırakacak, yurttaşın da en baş, en birinci işi mutlu olma gayreti olacak. Bu kadar basit mi yaa? Ya, işte bu kadar basit.
Halep düştü. Halep kurtuldu.
Ankara, Halep’i Moskova’ya verip, karşılığında Bab’ı almış olabilir mi? Aldığını sanmış, varsaymış olabilir mi? Stratejide varsayımlar hataların anasıdır.
Müsaade varsa, artık hayatın tadını çıkarsak?
Her insanın, her bireyin, her yurttaşın, her askerin kendi hayatından daha değerli bir hikayesi olabilir mi? Artık ölümü değil hayatı, yan yana değil iç içe yaşamayı yüceltmenin zamanı gelmedi mi?
Çehreler ve öyküleri: Trump, Fillon, Renzi, Van der Bellen...
Belki bu dönemde, ABD’deki yeni yönetimle birlikte, yalnızca İslamcılığın demokrasiyle bağdaşıp bağdaşmaması değil, bizatihi İslam dininin kendi tartışılır olacak. Suriye’de ve Irak’ta IŞİD’in kökü kazınırken, IŞİD’le mücadelede en etkin bölgesel işbirliği ortakları kimlerse, onlar ABD yönetiminin teveccühüne mazhar olacak.
Uzun süreceğe benzer bir akşamın gurub vaktinde
İç savaşlar da böyle birer iç temizlik olarak sunulur. Oysa kazananı olmayan iç savaşlar, toplumların toplu intiharıdır.
El Bab: Bataklıktan önce son çıkış
Suriye’deki iç savaş ve çoğul yöresel vekalet savaşçıklarının, topyekün bir Suriye-Türkiye savaşına evrilmesini önlemek ve öncelemek için çok hassas bir aşamadayız. Bundan birkaç adım sonra olaylar kontrolümüzden bizim istemimiz dışında çıkabilir ve geri dönülmesi imkansız bir noktada kendimizi bulabiliriz.
Hibiki, Yamazaki - yoksa zor demokrasi
İlk kez bir doğu ülkesi, bir batı gücünü yenilgiye uğratıyordu. İşte güneş yine yeniden doğudan doğmuyor muydu? Gerçekten de belki 1908-1913 arası kısa bir tatlı rüya görüldü.
El Bab cehennemin kapısı olmasın
Tarihsel hakkımız olduğu iddiasıyla bize ait olduğu vehmedilen yerleri geri almaya kalkışmak, çocukmuşuz gibi babamızın elimizden tutup bizi tarihte yolculuğa çıkarması gülünesi değil aksine ölümcül derecede tehlikeli.
Köhne Dışişleri mutfağında doğru siyaset pişer mi?
Gordon Ramsay bizim hariciyeyi görse ne yapardı? Belki bir kağıda 'Araplararası sorunlara methaldar olma, akıl sormazlarsa verme. Rusya’yla iyi geçin ama mesafeni koru. Yerin Batı’dır ama kendi bölgende dünyanın egemen güçlerinin uzantısı gibi algılanma' yazardı.
Marijuana, yerinden yönetim, havsala
Türkiye Cumhuriyeti’ni içeride ve dışarıda kilitleyen Kürt konusudur. Çözüm için de Kürde Kürtlük öğretmek gerekmez. Her şeyin en doğrusunu Ankara bilemez.
Irak ve Suriye’de B ve C planları: Türkiye’de rejim değişikliği
Daimi OHAL’de, sürekli darbe halinde itilip kakılıyoruz. Ülkemizi dışarıda dizginleyen iki unsur var. Biri haritadaki yeri: Jeopolitik önemimiz öyle ki müttefiklerimiz bizim hepten harcanmamıza izin vermiyor. İkincisi de NATO çıpası. Ancak bu ahistorik anın çılgınlığında bir de söylenilenler hayata geçirilirse ortak çatımız cumhuriyet kaçınılmaz biçimde kafamıza göçer.