YAZARLAR

Çember daralıyor, oksijen tükeniyor

CHP ve İYİP, HDP’yi davet ederek ortak meclis grubu toplantısı yapabilir. Bu toplantı Diyarbakır’da da düzenlenebilir. Adli Yıl açılışında kırk küsur baronun Saray’daki törene katılmama kararı ve Diyarbakır Barosu’nun 2 Eylül daveti benzer biçimde değerlendirilebilir. İşin ucu zaten işlevini yitirmiş Meclis’ten çekilmeye dek vardırılabilir. 

Diyarbakır, Van ve Mardin illerinde, halkın oyuyla seçilen belediye başkanlarının yerine, devletin atadığı valiler “kayyım” sıfatıyla getirildi. Nasıl Delhi, Keşmir’in “federe devlet” statüsünü tek taraflı bir kararla ortadan kaldırarak, Hindistan’ın “dünyanın en büyük demokrasisi” olma niteliğini yok ettiyse, cumhuriyetimizin bir demokrasi olduğunu artık iddia edemeyiz. Diğer bir deyişle, Suriye’de Fırat’ın Doğusu’na dilediği gibi giremeyenler, Türkiye’de Fırat’ın doğusuna gönlünce kayyım atadı.

AKP sözcüsü Mahir Ünal’ın açıklamalarına bakılırsa, demokrasilerde ne bağımsız yargıya, ne hür ve adil seçimlere gerek var. En doğruyu tek adam, tek parti, sopayı elinde tutan bilecek, biliyor. “Parti-devlet” gayet pratik bir çözüm. Düşünce hattını ucuna dek izleme cüretini göstermesini dilerim iktidarın. Böylece valilerin “AKP il başkanı”, büyükelçilerin “AKP üyesi” olması koşulu getirilir. Mao dönemindeki gibi, yakalara da Erdoğan rozeti takılır. Kayyımlardan, işgüzarlıkta birinci olanı, Atatürk resmini indirip, Erdoğan portresi asarak sözünü ettiğim eğilimi yansıttı zaten, kutlarım.

Egemen Bağış’ın Prag Büyükelçisi atanmasıyla, Dr. Ayşegül Tözeren’in gözaltına alındığını aynı gün okumak çok zihin açıcı bir deneyim. Şanlı hariciyemin ayrıcalıklı meslek memurlarının, misyon şeflerinin kayyım kararının izahı için merkezden “bilgi notu” yolu gözlediklerini tahmin ediyorum. Aralarından en cevval olanlar, İçişleri Bakanlığı’nın upuzun ve bomboş açıklaması üzerinde çalışıp, kendi konuşma notlarını hazırlamıştır bile. En yüksek perdeden bağıran, en iyi tayini yapacak, kolay değil bu devirde bürokratlık.

İktidar, emrindeki devletin tüm baskı araçlarını kullanarak, yine de siyasal hamleler yapıyor. Anamuhalefet bloku ve HDP ise çaresiz bir görüntü veriyor. Örnekse, iktidar sözkonusu üç belediyeye kayyım atıyor; muhalefet ise lider eşlerinin çay toplantısı resimlerini paylaşıyor. Dr. Tözeren gözaltına mı alınıyor, Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu Hacıbektaş ziyaretinde. Doğru, sorgularsanız Kürt raporunun güncellenmesi ve CHP sözcüsü Öztrak’ın kayyım atamalarına dair açıklaması anımsatılacaktır.

Belki ben yanlış anlıyorum, siyasal savaşım, savaş gibi olmalı. Çeşitli cepheler, eşanlı süregiden muharebeler, güç dengesinin analizi, hileler, yanıltıcı saldırılar, hazırlık, zamanlama, doğru anı bekleme sabrı, çekilme, toparlanma, yeniden hamle cüreti, eldeki gücün en etkin biçimde değerlendirilmesi. Gözüme çarpan bir haber HDP milletvekillerinin üç gün boyunca üç ilde seçmenleriyle birlikte olması kararı. Siyasal hamle midir? Emin değilim.

Öyleyse, özellikle üzerinden sürekli silindir geçen HDP’ye haksızlık etmeden, daha ziyade anamuhalefet blokunu muhatap gözeterek, ne düşünülebilir? Önem sırası gözetmeden, aklıma geldiği gibi sıralayayım: İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Edirne, Mersin, Hatay belediye başkanları toplanıp Diyarbakır’ı ziyaret edebilir. CHP ve İYİP, HDP’yi davet ederek ortak meclis grubu toplantısı yapabilir. Bu toplantı Diyarbakır’da da düzenlenebilir. Adli Yıl açılışında kırk küsur baronun Saray’daki törene katılmama kararı ve Diyarbakır Barosu’nun 2 Eylül daveti benzer biçimde değerlendirilebilir. İşin ucu zaten işlevini yitirmiş Meclis’ten çekilmeye dek vardırılabilir.

Anamuhalefet, Fırat’ın Doğusu’nda ABD engeline takılan harekât ve Idlip’ten çekilmeye zorlanmayla, kayyım atamaları arasındaki zamanlama bağıntısını ısrarla teşhir edebilir. Öcalan’a “teröristbaşı” diye yüklenme tatmininden uzaklaşabilir, çözüm ve müzakere süreci seçenekleri sunabilir. Hazırladıklarını duyurdukları yeni anayasa çalışmasını, ortak anlatı ve ortak gelecek tasarımlarını somut yönetsel önerileriyle birlikte, AB standartlarını önceleyerek, zaman yitirmeksizin kamuoyuyla paylaşabilir. Terörün tanımı, seçim ve siyasal partiler yasalarında değişiklik bu kalemde yer alabilir.

Neden (en azından) bunları yapsın anamuhalefet? Hep aynı basmakalıp yanıt: “Yani cam çerçeve mi indirelim?” Öyleyse, sözü Birgün gazetesinin konuştuğu saygın anayasa hukuku profesörü Cem Eroğul’a bırakayım: "Milli irade, yalnızca İstanbul'da değil, ülkenin her karış toprağında geçerli olursa milli irade olur. Millet bölünmez bir bütün olduğuna göre, milli irade de kısmi olamaz. Ya geneldir, ya da yoktur. Diyarbakır, Mardin ve Van'da, halkın seçtiği belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyım atanması, milli iradeyi hiçe saymak demektir. Bunu sineye çeken bir muhalefetin millet ittifakı iddiası da bütün inandırıcılığını yitirir. Demokrasi, ancak uğrunda mücadele edilirse yaşayabilir. Aksi halde, yerini faşizme bırakması kaçınılmaz olur."

Hep köprüler, hep bizi bir arada tutan ilmekler hedef. Bunu artık kavramak herhalde zor olmamalı. Hrant Dink, Tahir Elçi, IMC TV, Osman Kavala, şimdi Dr. Ayşegül Tözeren. Dün Selahattin Demirtaş, yarın sıra Canan Kaftancıoğlu’nda mı? Dün Diyarbakır, Van, Mardin, yarın sıra İstanbul, Ankara, İzmir’e gelirse? CHP, HDP’yle ikirciksiz biçimde demokrasi ittifakı kurabilir mi? Zihinlerde çıkılmış olan o upuzun tatillerden ne zaman dönülecek?

Erdoğan kendi kaderini, Ankara’da köşebaşlarını öteden beri tutmuş ve AKP’yi gerekirse yasadışına çıkarak iktidardan indirmeye yeminli “gündüz külâhlı, gece silâhlı” mahfillerinkiyle birleştirmeyi becerdi. Öyle veya böyle, herhalde en büyük siyasal başarısı bu oldu. Ortadoğu ve Orta Asya’da pek çok örneği olan koyu tek adam rejimlerine çekingen adımlarla yaklaşıyoruz. Bir meşruluk yanılsamasına gereksinim halen duyuluyor. Savaş, seferberlik, adı konmamış olağanüstü hal bu bunaltıcı durumun zoraki düşünsel uzantıları. Anamuhalefetin kurtulamadığı ise, “devlete sahip çıkmak” saplantısı.

Büyük auk, bir tür iri penguendi. Bu savunmasız, dingin ve az üreyen kuşların soyunu insan ondokuzuncu yüzyıl ortalarında kuruttu. Yağlı auklar ateş yakmak için kullanılıp, kazanlarda yine auklar canlı canlı kaynatılıyorlardı. İki yıl seçim olmaması gerektiği görüşünü yineliyor CHP. İlginç değil mi, iktidar değil bunu savunma kabilinden dile getiren, anamuhalefet ona bu zamanı tanıyan. Anlamıyorum ama sanırım zamanın kendi yanlarında olduğunu düşünüyor olmalılar. Belki, ne kadar düşünebiliyorsa, büyük auklar da zamanında öyle sanıyorlardı. Sonları artık malum.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.