YAZARLAR

Kalkınma planı, toplumsal cinsiyet, Türkiye’nin ekseni

Gerek Saadet Partisi gerekse yeni parti oluşumlarına katılacaklarına dair duyumlar alınan AKP’li vekiller bu oylamada tavırlarını netleştirmeli. Zira toplumsal cinsiyet eşitliği bir kadın sorunu olmaktan çıktı. Artık toplumsal cinsiyet kavramı devletler arası iş birlikleri ve kopuşları belirleyen normlarda birine dönüşerek, Türkiye için bir eksen kriteri halini aldı. Bu nedenle 11. Kalkınma Planı'na ilişkin her oylama tarihi öneme sahip.

Bugün (pazartesi) yazıya oturduğu saatlerde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu 11. Kalkınma planını görüşecek. Yaklaşık iki yıl süren hazırlık aşamasının başlarında çok sınırlı sayıda olsa bile sivil toplum temsilcilerinin görüşleri alınmıştı, kalkınma planı taslağı için. Bilindiği gibi zaten toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme ilkesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı, daha önceki kalkınma planında da yer alıyordu. Sınırlı sayıdaki kadın sivil toplum temsilcileri katıldıkları 11. Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları sırasında toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme dışında farklı ve daha etkin ekonomik paritelerin de taslağa yerleştirilmesini sağlamışlardı.

İlgili birim ve bakanlıklardan yansıyan perde arkası haberlerden, bir hafta önceki pazartesi gününe kadar hazırlanan metinde toplumsal cinsiyet kavramının yer aldığını biliyorduk. Ancak Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (CSBB) organizasyonuyla gerçekleştirilen taslak üzerindeki ortak çalışmanın netleşmiş şekli katılımcılara sunulmamıştı. Dolayısıyla perde arkası haber arayışı kaçınılmazdı. Öğrendiklerimize göre “yukarıdan gelen” direktifle, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile bünyesindeki Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, geçen hafta sessiz sedasız toplumsal cinsiyet kavramını taslağın tüm bölümlerinden çıkarmış. Sessiz sedasız dediysem iç tartışmalara dair haberler de geldi ama önemli olan netice tabi. Bakanlık, genel müdürlük, daire başkanlığı koltukları, ülkenin bugünü ve geleceğinde yaşayan, yaşayacak bütün kadınların ve kız çocuklarının hali ve istikbalinden çok daha önemli olmalı ki direnmeyip, baskılara boyun eğmişler. Duyumlar direktifin Cumhurbaşkanlığı'ndan geldiği üzerine. Peki, ne zaman gelmiş bu direktif? Kamuoyunda KADEM’e yönelik toplumsal cinsiyet kavramını temel alan saldırıların arttığı günlerde…

Kamuoyu sahnelenen bu kayıkçı kavgasıyla meşgulken; görünürde tartışma İstanbul Sözleşmesi (Avrupa Konseyi Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi Sözleşmesi) gibiyken; bizler anılan saldırıların odağında toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının yer aldığına dikkat çekmeye çalışırken… Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı 11. Kalkınma Planı'ndan tümüyle çıkarılmış. Toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme ilkesinin ve kavramın tümüyle çıkarıldığı bu planda kadın eğitimi, istihdamı, kız çocuklarının ve devlet koruması altındaki bireylerin eğitime erişimi konularında beylik söylemler yer almaya devam ediyor. Bütçede yeri olmayan ve ekonomik kriterlerle sabitlenmeyen hedeflerin, hedef değil sadece göz boyama usulü olduğu belliyken, toplumu bu beylik söylemlerle oyalayan bir garip kalkınma planı. Komisyon ve genel kurul süreçlerinde tasarının gerçekçi ve taslak metinde yer aldığı şekilde çıkarılabilmesi görevi muhalefet vekillerine düşüyor. Zayıf bir ihtimal olsa da yüksek performansla tüm muhalefetin toplumsal cinsiyet kavramı etrafında şekillenmesi şart… Bu kritik aşamada Saadet Partisi'nin sadece üç vekili olmasına rağmen takınacağı tutum çok önemli… Sadece parmak hesabı açısından değil durumdan rahatsız olduğu bilinen pek çok AKP vekilinin tavrını şekillendirmeye katkı sunma ihtimali de var, SP tutumunun.

Ancak yazık ki, SP Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman’ın da geçen hafta İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet karşıtı koroya katıldığını biliyoruz. Daha önce de nafaka hakkına karşı çıkarak yine kadın aleyhtarı bir teklifle gündem olmuştu. Kadın ve kadın hakları söz konusu olduğunda toplumun partili, partisiz muhafazakar erkeklerinin içine düştüğü ikircikli tavırdan SP hiç değilse bu sefer kurtulmalı. Gerek Saadet Partisi gerekse yeni parti oluşumlarına katılacaklarına dair duyumlar alınan AKP’li vekiller bu oylamada tavırlarını netleştirmeli. Zira toplumsal cinsiyet eşitliği bir kadın sorunu olmaktan çıktı. Artık toplumsal cinsiyet kavramı devletler arası iş birlikleri ve kopuşları belirleyen normlarda birine dönüşerek, Türkiye için bir eksen kriteri halini aldı. Bu nedenle 11. Kalkınma Planı'na ilişkin her oylama tarihi öneme sahip.

Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına ilk ve en net karşı çıkış BM Kadının Statüsü Komitesi toplantılarındaki gözlemci rolüne rağmen etkili lobisiyle Vatikan’dan gelmişti. Uzun yıllardır Vatikan diplomatlarının etkin faaliyetleri kadın örgütlerinin aktarımlarıyla bildiğimiz bir tavır. Özellikle Afrika grubu ülkelerin temsilcilerini etkileyerek toplumsal cinsiyet karşıtı tutumda ortaklaşmaları yönünde yoğun çabası vardı Vatikan’ın. Rusya ve İran’ın dahil olduğu bu lobiye karşı Türkiye temsilcisi diplomatlar toplumsal cinsiyet eşitliğini savunurdu. Ancak BM KSK’nın 55 ve 56’ncı toplantılarında durum değişti, gözlemcilerin aktarımına göre. Sivil toplum gözlemcilerinin müzakere salonlarından çıkarılması yönünde yoğun baskılar oluştu. Kadın örgütlerinin gözlemci olarak dahi oturumlardan çıkarılmasında Türkiye de Rusya ve İran’la aynı pozisyona çekildi, son aşamada.

S-400 teslimatının 12 Temmuz'da başlaması da bu çerçevede sembolik öneme sahip. 12 Temmuz, 1947 yılında imzalanan Türkiye-ABD askeri anlaşmasının yıldönümü. 1947 askeri anlaşması ABD yardımlarının yasalaşması ve NATO öncesi blokların şekillenmesi aşamasında Türkiye’nin eksenini “batıya” sabitlemişti. Nitekim Kıbrıs Barış Harekatı üzerine uygulanan ABD ambargosunun dayanağı bu anlaşma idi. Ayrıca Vatikan Büyükelçisinin 15 Temmuz mesajını hatırlamakta da yarar var. Üç yıldır ilk defa bu kadar net şekilde Vatikan, 15 Temmuz'u darbe olarak tanımladı bu yıl ve demokrasi adına darbenin karşısında meşru yönetimin yanında olmaya çağırdı demokratik ülkeleri. Toplumsal cinsiyet adaleti kavramını icat eden de yıllar önce yine Vatikan olmuştu. Halk yerli ve milli değerler aldatmacasıyla oyalanırken Vatikan değerleriyle toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı çıkış, devletler arası pozisyon değişiminin göstergelerinden birisi oluverdi.

Günümüzde uluslararası ilişkiler yeniden şekillenir, pozisyonlar yeniden belirlenirken toplumsal cinsiyet kavramının, hükümetlerin tutumunu belirleyici normlar arasında yer aldığını görüyoruz. Tekrarda yarar görüyorum artık toplumsal cinsiyet kavramı bir kadın sorunu değil ulusal politikaların, uluslararası ilişkilerdeki değişimi belirleyen ölçütlerden birisi. Bir bakıma toplumsal cinsiyet eşitliğini kabul eden özgürlükçü dünya ile kadın haklarının uygulanmadığı ülkelerden oluşan köleci dünyadan söz etmeye başlayabiliriz çok yakında. Yeni hükümet sistemiyle şekillenen Türkiye, son olarak 11. Kalkınma Planı'ndan toplumsal cinsiyet kavramının çıkarılması ve bu değişikliğin gerçekleştirilme biçimiyle yönünü çizmiş oluyor. Fakat bu kalkınma planının Meclis süreçlerinde yeniden ilk taslak haline dönüştürülmesi ihtimali hala mümkün ve geleceğimizi şekillendirecek en önemli oylamalardan birisi olma niteliğinde.

Tıpkı 2 Mart tezkeresinde olduğu gibi AKP vekilleri, grup kararıyla değil özgür iradeleriyle oy kullanmayı seçerse. Görüş ayrılıkları nedeniyle yeni partiye/partilere geçmeyi düşünen AKP milletvekilleri, ayrılık kararlarını bu oylamada açıklamayı seçerse. SP, Abdülkadir Karaduman’ı susturup eşitlikçi, demokratik tutumu seçerse. Parlamento içi muhalefet, tali meselelerle didişmeyi bırakıp ortak tavır sergilerse, olmayacak iş değil. Sevdiğim bir feministin söylediği gibi: “Ütopyalar her zaman uzakta bir yerlerde değildir, bazen de hemen yanı başınızda, birlikte keşfettiğiniz güçtedir”.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.