YAZARLAR

Ümmet kim? Parçalanan ne?

Ali Babacan parti kurarsa ümmeti parçalayacak!!! Aslında parçalanacak olan sadece iktidar partisi ama zihinlerinde kendi partileri demek ümmet anlamında. Parçalanacak olan sadece AKP. Sarsılacak olansa Erdoğan’ın, partisindeki ve ülkedeki şahsi iktidarı üstelik.

Ali Babacan’ın kendisine teklif edilen mansıbı kabul etmediğini Cumhurbaşkanının açıklamalarından öğreniyoruz. Cumhurbaşkanı:

“Ali Babacan’a 'Parti mi kuracaksınız' sorusunu yönelttiğini, Babacan’ın da “Şu anda düşünmüyoruz ama bir platform olarak çalışıyoruz” yanıtını verdiğini söyledi ve ekledi: “Dedim ki ‘Bak Ali Bey, eğer senin bu kabineye katkı verme noktasında yaptığınız çalışmalar varsa, vereceğiz bilgiler varsa biz bunlardan istifade ederiz. Malum ben sana partide danışmanlık teklif ettim, kabul etmedin. Daha ileri gidiyorum; Özbekistan Başkanı benden orada devletin yapılanmasında eleman istedi. Ali Bey’i teklif ettim. Kendisine de söyledim. Maalesef oraya da evet demedi.”

Aynı habere göre Cumhurbaşkanı ümmetin parçalanmasından söz ettiğini de belirtmiş. Babacan ile olan görüşmesini anlatırken kullandığını söylediği ümmet kavramı hayli sorunlu: “Ben Ali Bey’in kendisine de söyledim; ‘Yolunuz yolunuzdur eyvallah ama şunu unutmayın ki bu ümmeti parçalamaya hakkınız yok. Siz bunu yapıyorsunuz. Bunun parçalanmasıyla da bir yere gidemeyeceksiniz.’

Ümmet, bir belde ahalisinin ortak yaşam kurallarında uzlaşmasıyla oluşan insan topluluğu, Peygamberin söylemine göre. Medine Vesikası'nın ikinci maddesinde, sözleşmeye taraf olan Medine ahalisi temsilcilerinin imzasıyla temsil ettikleri kabilelerin tümü “tek bir ümmet” olarak tanımlanmıştı. Mekke’den hicret etmiş Müslümanlar yani Muhacirun, Medineli Müslümanlar yani Ensar’dan iki kabile Evs ve Hazreçliler ile Medine’de yaşayan üç Yahudi kabile Beni Kurayza, Beni Nadr ve Benî Kaynuka hepsi tek bir ümmetti. Muhacirler de Mekke’li farklı ailelerden olmalarına rağmen İslamlaşma süreci ve Hicret yolculuğunda ortaklaşarak kabileciliği bıraktıkları için tek isimle anılır olmuşlardı. Sözleşmedeki ümmet kavramı, soy ve inanç bağıyla siyasi kimlik kazanma şeklindeki dönemin aidiyet bilincini değiştirecek nitelikteydi. Bu haliyle ümmet kavramı, günümüz anlayışına göre anayasal vatandaşlık kavramıyla uyumlu. Ancak yüzyıllar içinde Müslümanların algısında din kardeşliğini ifade eden bir kavrama dönüşmüştü, ümmet.

Peygamber döneminde Hicret sonrasının toplumsal düzeni için geliştirilmiş Medine Vesikası, çağının yönetim anlayışlarının çok ötesinde bir siyasal duruşu düzenlediğinden kabul görüp uzun ömürlü olamadı. Takip eden yüzyıllarda ise unutuldu, unutturuldu, hanedan mülkü lehine silindi tarihten. Son iki yüzyılda ise bazen tüm Müslüman toplulukların siyasi birliği kimi zaman da Müslümanların ortak siyasi çıkarı için harekete geçirilmek üzere muhayyel bir potansiyel güç gibi yerleştirildi zihinlere. Benedict Anderson’ın, modern ulus yapılanması için kullandığı “hayali cemaat” sıfatı, mevcut haliyle ümmet kavramı için de kullanılabilir. İslamcılık ideolojisinin hayali cemaatidir, ümmet kavramı. Ve bir yönüyle de Türkçülerin Turan’ı gibi ümmet, İslamcıların kızıl “elma”sı…

İdeolojik İslam’ın Türkiye versiyonlarından birisi olan Milli Görüş de bir nevi kızıl elma olan ümmeti, “düşman batı” karşısında Müslüman Devletlerin siyasi çıkar ortaklığı, işbirliği aracı niyetine kullandı. Ülke içinde dindar seçmenin oylarını bütünleştirerek kendi partisine akıtma çabasının yanı sıra. “Milli Görüş gömleğini çıkarma” ifadesiyle aslında bu görüşü “dar’ü-l harp” anlayışıyla mezcederek oluşturulan AKP zihniyetinde ise ümmeti temsil, kendi partilerinin tekelinde. Dolayısıyla ümmet, Türkiye, AKP hepsi Erdoğan demek… Ali Babacan parti kurarsa ümmeti parçalayacak!!! Aslında parçalanacak olan sadece iktidar partisi ama zihinlerinde kendi partileri demek ümmet anlamında. Parçalanacak olan sadece AKP. Sarsılacak olansa Erdoğan’ın, partisindeki ve ülkedeki şahsi iktidarı üstelik.

Ama parti kurulsa da kurulmasa da AKP içinde etkili olsa da olmasa da ve Türkiye siyasetine yeni bir soluk getirme ihtimali yok mesabesinde olsa da yaşananlar, yaygın bir söylentiyi doğruluyor:

Geçmişte Müslüman ahalinin algısında kitap ehli cennete giderdi. Selçuklular çağında Müslümanlar cennete gider oldu, Müslüman bilincinde. Osmanlı döneminde ise algı daha daralıp, ehl-i sünnet Müslümanlara indirgenmişti. Laik Cumhuriyet dönemi ise bir adım daha ileri gidip Hanefi Sünni, Türk Müslümanlardan gayrısına cennette yer tanımadı! Ve AKP, yeryüzünde olduğu gibi cennet parselasyonuna da çağ atlatarak(?) ancak AKP'ye oy veren Hanefi Sünni Türk Müslümanların cennete gidebileceği algısını oluşturmayı seçti, Müslüman düşünce dünyasında.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.