YAZARLAR

Ekonomik kriz Erdoğan'ı güçlendiriyor

Ekonomik kriz tersine işleyen milli piyango bileti gibidir. Nasıl ki büyük ikramiye miktarı arttıkça, piyango bileti alanlar çoğalır ve çıkma şansı azalırsa, ekonomik krizin derinleşmesiyle iktidardan medet umanlar artar. Her ne kadar iktidarın ona dokunabilme şansı azalsa da yine de denize düşen için sarılabileceği başka bir şey var mıdır?

Yazının başlığı muhtemelen sizde bir ironi yaptığım kanaati uyandıracak ama baştan söylemeliyim ki ironi filan değil. Çok açık bir şekilde, ‘ekonomik kriz Erdoğan iktidarını güçlendiriyor’ diye iddia ediyorum.

Öncelikle yakın geçmişe dönelim. -Film siyah beyaz olur ve sanki çocukluğumuz gibi size uzak gelecek bir hal alır.- Doların başını alıp zirvelere tırmandığı, umutların törpülenmiş de olsa yine de bir seçim öncesi ortalıkta dolaştığı ve yükselen ekonomik krizle bir değişimin olabileceği havası ortalıkta esiyordu. 31 Mayıs 2018’de yazdığım bir yazıdan bu bölüm; garip geliyor değil mi henüz bir yıl bile olmamış:

"Peki bu ekonomik kriz iktidarı yıkar mı? Her gün avuç içlerimize yerleştirilmiş hoparlörlerden, cep hücrelerimiz telefonlarımızdan takip ettiğimiz doların yükselişi, Erdoğan iktidarının düşüşünün bir göstergesi mi? Yani her gün biraz daha yoksullaşıyoruz fakat “Yoksuluz ama reis yok” diyeceğimiz günler gelecek mi? Yüzümüzün, ilk bakışta görünmediği, arkası uzun bir koltuk edinip, sessiz ve sakin, ekonomik krizin bir iktidarı nasıl tuzla buz ettiğini mi seyretmeli?

Öncelikle ekonomik krizin iktidarı otomatikman yıkacağı beklentisi hiç doğru değil. Eğer muhalefet örgütlenmezse, krizden isyan değil, derin suç, çeteler ve yozluk çıkar. Hatta ekonomik kriz ile artan suç, iktidarın muhtaç olduğu şiddet ihtiyacını da karşılar. İşine gelir iktidarın. Nasıl ki 7 Haziran’dan sonra, iktidar, kendisini şiddet tekeli üzerinden yeniden yapılandırdıysa, bu sefer de devlet destekli, teşvikli, indirimli, müsamahalı ve belki taze affedilmiş ‘organize suç’un yarattığı ‘terör’ün hakkından gelmek için ‘demir yumruğunu’ kullanacaktır."

Bugüne dönelim şimdi. -Ne yazık ki soluktur film ve renklenmez hâlâ- Erdoğan iktidarı yerli yerindedir ve başlıkta yazdığım gibi gittikçe güçlenmektedir. O zaman pratikte bakalım nasıl oluyor da ekonomik kriz Erdoğan iktidarını beslemekte:

Öncelikle kapitalist ekonominin esas oğlanı sermaye üzerinden bu duruma bakalım. Seçimin hemen ardından, -bir kısmı önce- ülkenin en büyük sermaye grupları peş peşe çöktü. Aklıma ilk olarak Türk Telekom, Ülker, Doğuş, Hotiç gibi isimler geliyor, siz buna onlarcasını ekleyebilirsiniz. Borçlar yumuşak terimle ‘yapılandırıldı’ bildiğiniz gibi. Bu ‘ekonomik kriz’ sonucu çıkan ‘zor durum’ sermayenin iktidar ile olan ilişkisini yıprattı mı peki? Aksine ‘baba harçlığına muhtaç ergen çocuğa’ döndürdü. Arkasına devleti alan sermaye çocuğu, ‘hodri meydan’ naralarıyla ortalığı sararken, diğer sermaye grupları, birbirlerine sokularak, piyasadaki geriye kalan tek imkana, devlet denizine ağızlarının suyu akarak bakmaya başladılar.

Yani Erdoğan iktidarı ile sermaye grupları ilişkisi artık daha sıkı.

Bir de sermayenin ağa babası bankalara bakalım. Özellikle inşaat sektörünün çöküşüyle, ellerinde ipotek karşılığı el koyabileceği binlerce manasız konut ile kalakalan bankalar bundan şikayetçi mi? Bu çökmüş krediler yetmezmiş gibi, piyasanın tek görünen aktörü iktidarın dediklerine uyup, inşaata daha da fazla kredi açmaya karar verdi. Bunun manası batan geminin mallarının üstüne mal yüklemek gibi geliyor ekonomiden anlamayan bana ama öyle yaptıklarına göre bir bildikleri vardır. Bu sadece iktidarın bankaları -kamu bankası demedim bakın-  Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası gibi bankalarla sınırlı kalmadı, ardından İş Bankası da bu kervana katıldı. Bu arada İş Bankası'ndaki CHP hisselerinin devrinin söz konusu olması, bu tartışmalar sırasında İş Bankası müdürünün "Ayşe teyzenin dolarla ne işi var" açıklamaları filan çok muhtemel tesadüf olmalıdır.

Diğer bankaların, Türk bankacılık sisteminin lokomotifleri bu kararları alınca ‘özel’ bankaların ‘piyasanın tek aktörüne’ uymamak gibi bir şansı var mıdır?

Yani bankalar ile Erdoğan iktidarının arası eskisinden daha güçlüdür.

Oy verenler sermaye grupları ya da bankalar değil, işsiz kalan, aç kalan, her gün daha yoksullaşan halk, bu yüzden ekonomik kriz oy kaybettirir diyecek kadar demokrasi imanı güçlü insanlarsanız ne yazık ki yine yanılıyorsunuz. Yoksullaşma, hatta yoksunlaşma, iktidarı sanıldığı gibi yıkmaz, besler. Çünkü yoksunlaşma insanları güce yaklaştırır. Özellikle muhalefetin fiili olarak olmadığı bir yerde, herkes ancak gücün tek aktörünün eteklerinden olabildiğince tutunabilirse yaşayabileceğini düşünür. İktidar tozu, minare gölgesinden başka sığınacak bir şey yoktur çünkü ortada.

Ayrıca ekonomik kriz tersine işleyen milli piyango bileti gibidir. Nasıl ki büyük ikramiye miktarı arttıkça, piyango bileti alanlar çoğalır ve çıkma şansı azalırsa, ekonomik krizin derinleşmesiyle iktidardan medet umanlar artar. Her ne kadar iktidarın ona dokunabilme şansı azalsa da yine de denize düşen için sarılabileceği başka bir şey var mıdır?

Kredi kartı borçlarının yapılandırması bunu bir kez daha göstermiştir ki borçluları da düşünen iktidardan başkası değildir.

Yani ekonomik kriz, iktidar ile yoksullar, yoksunlar ilişkisini bağımlı kılar.

Ayrıca yoksunlar sadece bununla kalmazlar, iktidarın tozundan nasiplenebilmek için onun gösterdiği hedefte hiç durmadan, suç işlemeye devam ederler. İktidarın bir dediğini iki etmemek, her gün yeniden ve yeniden bulunan düşmanların haddini bildirmek, sadece ona iktidar tozunun üflenmesini sağlamaz, aynı zamanda suça iştirak ettiği için edebi bir bağlılık hali yaratır. Dostoyevski’nin ‘Ecinniler’ romanı gibidir. Bir kere mesela Kürtlere, Suriyelilere, Cihangir elitlerine ya da solculara filan saldırtırsanız neredeyse bir ömür boyu bir yastıkta kocarsınız, birisi yastığın üstünde hepsi altında olarak olsa da.

Yani ekonomik kriz, iktidarla, varlığı varlığına feda olanların kucaklaşmasını artırıyor, sokakta, şekilde gördüğümüz gibi.

Gerçeğin üzerinde ayakta durarak devam etmek üzere…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...