YAZARLAR

Taraftarlığın formülü ne?

Taraftar dediğiniz şey homojen bir yapı değil. Tek başına başarı, bu kadar heterojen bir grubu bir arada tutmaya yetmez. Dediğim gibi taraftar, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde başarı ister ama aidiyetten de, kendisini takımının yerine koymaktan da geri durmaz. O yüzden sadece başarı gayesiyle atılan her adım taraftarda kırılma yaratır.

Sporun bir endüstriye dönüşmesinden bu yana taraftarlık hep mevzubahis olmuştur. Endüstri öncesi dönemde taraftarlık daha çok mahalle, semt, aile ve inanışlara göre şekillenirken, dünya küçülüp spor endüstriyelleşince işler değişmeye başladı. Önce başka mahallenin takımına, sonra başka ilin ekibine kaydı gönüller. Sonra da global taraftarlık çıktı. Başka ülkenin takımı çaldı gönülleri. Mahallenin abileri/ablaları deniz aşırı ülkelerin takımları için birbirlerine girdiler.

Tabii bu arada taraftarlık nedir sorusunun da şekli değişti. Önceleri bir yaşam alanının aidiyeti olan taraftarlık, şimdilerde ise bir duygular bütününün aidiyeti olarak zuhur ediyor. Tabii ki duygulara mutlak başarı arzusunu da eklemek lazım.

Bu tanımı genel bir tanım olarak kullanamayız. Eğer kullanırsak, bazı İtalyan voleybol takımlarına, çoğu İngiltere ve Almanya futbol takımlarına ve benzerlerine gönül verenlere büyük bir haksızlık yapmış oluruz. Ama tanımı gelişmekte olan ülkeler için kullanırsak isabet oranımız da hayli yükselir. Neresinden bakarsanız bakın taraftarlık aslında aidiyet hissetmekle alakalı bir durum. İnsanlar kendilerine olan güvenlerinden daha güçlü bir duygu olan toplumsal bir kuruluşa aidiyet hissetmek isterler. Bu sebeple de spor asırlardır izleyici bulmakta sıkıntı yaşamaz.

Bu ait olma isteği o kadar güçlüdür ki, bir noktadan sonra kendinizi destek olduğunuz kulübün yerine koymaya başlarsınız. Tüzel kişilikler, yöneticiler ya da oyuncuları üzerinden özel kişi haline dönüşür. Taraftarların renklerine olan eleştirileri de artık tüzel kimlik değil özel kimlik üzerinden yapılır.

BİZ KAZANDIK, ONLAR KAYBETTİ

Tekrar gelişmekte olan ülkelerin taraftarlığına dönersek Robert Cialdini’nin araştırması daha çok önem kazanır. Çünkü bu ülkelerde aidiyetin beyanını başarı belirler. Ne demiş Cialdini ve arkadaşları? "İnsanlar takımları galibiyet elde edince, onlara ait kıyafet giyme ve sokağa öyle çıkma eğiliminde olurlar. Mağlubiyetlerde ise takımlarına ait bir şey giymemeye özen gösterirler. Ayrıca galibiyetlerde takım ve kulüp birinci çoğul dilden ifade bulurken, mağlubiyetlerde üçüncü çoğul tercih edilir. Yani biz kazanırız, ama onlar kaybeder."

SPOR KÜLTÜRÜ KIRILGANLIĞI AZALTIR

Hasılıkelam taraftarlık eskiden daha az geçişkenken şimdi artık çok kaygan bir zemin üstüne inşa olunmuştur. Geçişkenlik renkler arası olmasa da başarılı anlar ve başarısız anlar arasında oluyor. Spor kültürü ise bu kaymaları daha da azaltır. O sebeple bu yazı geçen haftayı çürütmez. Sunderland taraftarı, İngiliz futbol kültürünün içinde yetişen hatta bu kültürün kurucu unsurlarından bir örnek olduğu için taraftar arasında bırakmalar, küsmeler az olur.

Spor kültürü azaldıkça da başarı geçer akçe olur. Başarısızlık beraberinde takipsizliği, bizden onlara geçişi hızlandırır.

AİDİYET OLMAZSA OLMAZ

Fakat bir durum daha var. O da başarıyı tek geçer akçe yapmak. Taraftar dediğiniz şey homojen bir yapı değil. Tek başına başarı, bu kadar heterojen bir grubu bir arada tutmaya yetmez. Dediğim gibi taraftar, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde başarı ister ama aidiyetten de, kendisini takımının yerine koymaktan da geri durmaz. O yüzden sadece başarı gayesiyle atılan her adım taraftarda kırılma yaratır.

Kuşkusuz ki her kulüp bir tüzel kişidir. Bu sebeple de atacağı adımları profesyonel çerçevede düşünmek zorundadır. Ama taraftarın ‘ben’ duygusuyla hareket edilen kulüplerde bu tüzel kişilik yerini hızla özel kişiye bırakmıştır. O yüzden de hamleler, sempatizanlarında kırılmayı çok daha büyük hissettirir. Adımlarını tüzel kişilik olduğu bilinci ile atan kulüpler ise her hamlenin açıklamasını profesyonellik ve başarı ile anlatabilir. Tabii ki her şartta aidiyeti göz ardı etmeden.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’