YAZARLAR

İnsanın primat yanı

Çözüm süreci bana göre ülkemizde primat özellikleri baskın insanlar olmaktan çıkışın yoluydu. İnsaniyet bilincine doğru atılan bir adımdı. Çünkü alan belirlemekten tutun sürü liderliğine, yiyecek ve su ihtiyacını karşılamaya, neslin devamı için bile çatışmaya canlı türlerinin her birinin yaşamsal davranışları olarak bakabiliriz. İnsan hariç...

Uzun çatışmalı yılların arasında yaşanmış kısacık çözüm süreci, tüm eksik ve kusurlu yanlarıyla birlikte ülkenin en esaslı çabasıydı. Esaslı yani aslolandı. Gerçekte yaşanıyor olması gereken, toplumsal yaşamı şekillendiriyor olması gereken şeydi, çözüm sürecinde barışı sağlama çabalarının sergilendiği duygu ve düşünce iklimi.

İnsan soyunun özünde var olduğuna inandığım “iyilik”, siyasal sisteme ve toplumsal yaşama egemen kılınabilecekti. Çünkü arızî olan savaş ve çatışma. Arızî yani geçici, eğreti, sonradan olan ve dıştan gelen şey çatışma. İnsanın özünde olan değil. İnsanlık tarihinde ve ülkemizde çatışmaların, barış dönemlerinden çok daha uzun sürelerle yaşanmış olması gerçeği, şüphesiz insaniyetin özündeki “iyilik” yolculuğu gerçeğini değiştirmiyor.

Sıfat olarak iyi kelimesi göreceli bir durumu ifade eder ama kavram olarak iyilik öyle değil. İyilik kavramı, kişiden kişiye değişmeyecek şekilde mutlak hakikati ifade eder. İnsaniyeti şekillendiren, insanın medeniyet kuran yanının ifadesidir zira iyilik kavramı. İnsanın primat yanını aşabilmesini sağlayan temel itici güç iyiliktir. Ve iyilik yaşamın kutsanmasıyla başlar, ölümün değil. Ölümü yücelten çatışmalı süreler, insanın primat özelliklerini belirginleştirir.

Birey olarak ömür dediğimiz hayatlarımızda yaptığımız şey insaniyete yolculuk. Primat özellikleri belirgin bireyler olarak doğduğumuz bu dünyadan gidinceye kadar süren iyilik yolculuğunda başarılıysak insan olarak ölebilme şansına sahibiz. Toplum hayatında ise iyilik kavramının yaşanabilir kılınması medeniyetler geliştirmemizi sağlamış çağlar boyunca. Siyasal ve sosyal düzenine iyilik gerçekliğini yansıtan toplumlar medeniyet dediğimiz aşamaya geçip yüzyıllarca sürecek etki gücüne sahip kılmışlar iyi özelliklerini.

Kuşkusuz söz ettiğim iyilik hali, olmayana vermekten ibaret değil. Yoksulu doyurmak, giydirmek bizde iyilik hareketi olarak adlandırılsa da gerçek iyilik kavramının sonuçlarından sadece bir tanesidir. İnsaniyet bilincinin yüksek aşaması olan iyilik, adaleti sağlama çabasında erişilen başarı halini gösterir. Adaleti sağlamanın temeli de eşitlik olduğundan her bireyin adalet arayışında eşit haklara sahip kılınıp aradığı adalete erişebilmesiyle anılır medeniyetler. Ancak o zaman yükselir çünkü tüm diğer insani kabiliyetler. Estetikten bilime, ikili ilişkilerden toplumsal yaşamın tüm süreçlerine uzanan ve bizi diğer canlılardan belirgin şekilde ayıran davranış kalıplarına insan olma bilinciyle ulaşılır.

Burada ölçü adalet arayışı değil medeniyeti oluşturan aranan adalete ulaşılması hatta aranan adalete ulaşmanın gerektirdiği çabanın ve sürenin azlığı. Yoksa adalet arayışı diğer canlılarda ve bebeklerde de var. 0-3 yaş bebeklerin genel özelliklerini hepimiz biliriz. Akranıyla bir aradayken illaki diğerinin oyuncağını almak ister. Maymunlarla yapılan bir deney* bize diğer canlılarda gördüğümüz adalet arayışını çok güzel anlatır. Deney sayesinde, aynı zamanda bebeklerin diğerinin elindeki oyuncağa sahip olma çabasının nedenlerini de kavrarız. Maymunlarda aynı yiyeceğe sahip olması gerektiği inancı yani adalet arayışı var. Yiyecek yerine taş verilmesi saldırganlığa yol açıyor deneyde. Birine yiyecek verildiğini ama kendisine taş verildiğini gören taşı kaldırıp verene fırlatma yolunu seçiyor. Yukarıda biz insanların primat özelliklerimiz belirgin bireyler olarak doğduğumuzu söylemiştim. Bebeklerde eşit haklara sahip olma bilincini, farklı oyuncağı ele geçirme biçiminde sergiliyor. Eşitlik duygusu hayatın temeli ve geneline de yansıdığından bebekler kendi adaletini gerçekleştirmek için hırçınlaşarak diğerinin oyuncağını ele geçirmeye yöneliyor. 0-3 yaş grubundaki çocukların birlikte oynayabilmesini sağlamak isterseniz onlara aynı oyuncakları vermelisiniz. Eşit olduklarını ellerindeki imkanın eşitliğiyle gördükleri zaman hırçınlık azalacak giderek başarılı sosyalleşme davranışları sergileyecekler.

Ve biz insanlar hayattaki yolculuğumuz ilerledikçe bize adaletli davranıldığı ölçüde adaletli davranmayı öğreniyoruz ilerleyen yaşlarımızda. Göremediğimizde ise kendi adaletimizi kendimiz gerçekleştirmeye yönelip çatışmalar yaşıyor, yaşatıyoruz.

Çözüm süreci bana göre ülkemizde primat özellikleri baskın insanlar olmaktan çıkışın yoluydu. İnsaniyet bilincine doğru atılan bir adımdı. Çünkü alan belirlemekten tutun sürü liderliğine, yiyecek ve su ihtiyacını karşılamaya, neslin devamı için bile çatışmaya canlı türlerinin her birinin yaşamsal davranışları olarak bakabiliriz. İnsan hariç. İnsan tüm bu yaşamsal ihtiyaçları çatışmadan da gerçekleştirme becerisi sergileyebilen tek canlı. Onun için insanlık medeniyetleri görülmüş tarih boyunca. Bu dünyanın bizden çok daha önceki ev sahipleri olan canlılarda mesela bizden kat kat daha zeki olan yunuslarda medeniyetten söz edemiyoruz. Çünkü iyiliğe yönelme yani bireysel ve toplumsal düzlemde adaleti gerçekleştirme becerisi sadece insanlarda gelişmiş veya insanın özüne yaratılırken yerleştirilmiş bir cevher. Ve biz uzun yılların biriktirdiği sorunlardan birini insana yakışır biçimde sonlandırabilecektin çözüm süreciyle. Özde var olan iyilik yüzeye çıkabilecek, yaşanılabilir hale gelecekti süreç başarıya ulaşıp kalıcı barış sağlanabilse.

Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder çözüm sürecine ait sözleri nedeniyle ceza aldığından bu yana aklımdan çıkmayanlar böyle. Zira ceza aldıkları o sözleri şahsen ben de birçok vesileyle defalarca söylemiştim. Hadi ben kim oluyorum, sözlerimi kim bile, kim duya diyelim. Ama iktidar mensupları da defalarca söyledi o sözleri. Aynı sözler birine siyasi ikbal birine ceza getirdiğinde, insanın özündeki iyilik yönü yani adaleti tesis etme becerisi değil insanın primat yanı güçlenmiş oluyor.

*Deneye ilişkin video:


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.