YAZARLAR

Barajda tek başına

Fotoğraf şu: Bir buçuk partili Cumhur İttifakı. Dört partili Millet İttifakı. MHP, Saadet, İYİ Parti ve Demokrat Parti bu ittifaklarla “baraj korkusu”nu aştı. Baraj onlar için sıfırlandı. Baraja karşı HDP tek başına kaldı. Fotoğrafın sebebi de sonucu da aynı nedenden: Kürtleri, eşitlik, özgürlük ve adalet kavramından hariç bırakmak; o halde ‘Millet İttifakı’ sonuç almak istiyorsa, bu basit mekanizmayı kıracak siyaseti üretmek zorunda.

Ölü general Kenan Evren, seçim barajını öncelikle siyasal İslamcı hareket için düşünmüştü. Adlı adınca Necmettin Erbakan ve yoldaşları için. 1950’den sonra ruhlara ekilen küçük Amerika hülyasının bir gereği olarak, iki partiden fazlası ülkeye fazla sayılmıştı. Bir merkez sağ, bir merkez sol. Yani esas parti merkez olacak, o da ikiye bölünüp sağ ve sol taklidi yapacak.

Hayal tutmadı, Erbakan yürüdü geldi iktidar kapılarına dayandı. Aştığı barajlar, Milli Görüş’ten sökülüp neoliberal araziye dikilmiş AK Parti’ye vız geldi. İktidar olunca, demokratik bir sistemin önündeki engelleri kaldırma, MGK, YÖK gibi 12 Eylül kurumları kaldırma sözünü unutuverdi. İktidara gelen hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Gazali, harama bakan göz için söylemişti bunu ama iktidar gözü nerede helale bakmış ki?

MANZARAYI UMUMİYE

Hasılı, baraj İslamcıları arkasına alıp Kürtlerin önünde dikilmişken, kimse kaldırmaya canı gönülden yanaşmadı. Onlar da barajı önce bağımsız aday formülüyle, sonra da 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde parti olarak aşmanın yollarını buldular. Gele gele bugüne geldik.

Şimdi manzarayı umumiye herkesin malumu:

MHP, çareyi yıllarca sövüp saydığı AK Parti kervanına yanaşmakta buldu.

Saadet Partisi, MHP sürgünü İYİ Parti ve demirkıratın cürufu Demokrat Parti, CHP oklarının arasında kendilerine birer yer edinerek baraj kaygısını tatlı tatlı aştı.

Kala kala Kürt seçmenin ağırlıklı olarak tercih ettiği HDP kaldı baraj karşısında tek başına. Üstelik, HDP’nin yükü kendi yükü de değil: Barajı geçemezse, karşısında ittifak kurulan Recep Tayyip Erdoğan, hem Külliye yolunda hem parlamento yolunda arzuladığı yüzdelere ulaşıp bildiği gibi yürümeye devam eder, herkesin iyi bildiği gibi.

SİYASİ HAMAL

İşler niye buraya geldi? Çünkü iki ittifaktaki partilerin hepsi, “bölünme korkusu” denilen Kürt karşıtı duyguları siyasal hamlelerinin ambarı olarak gördü; demokratikleşmeye yönelik adımlar atma sırası geldiğinde bu duyguları seferber edip “seçmen hassasiyeti” denilen paravanın (pardon, palavranın) arkasından o duyguları körükleyip durdu. Bu oyunu en iyi oynayan, en yüksek oranları kaptı. Şimdi yine aynı mekanizma iş başında: Aman biz Kürt demeyelim, hak demeyelim, adalet demeyelim, anadil demeyelim, ama Kürtler ağır barajı aşsın da Erdoğan’ı devirelim.

Muharrem İnce, dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı açık tutumunun da kredisiyle, bir ara söylem tutturma eğiliminde görünüyor adaylığının ilk günlerinde. Demirtaş’ı ziyaret de bu baptan bir çıkış. Çıkışları, “Erdoğan cephesi, Erdoğan karşıtı cephe ve Kürtler baraja karşı tek başına” fotoğrafını değiştirecek güce ulaşacak mı, inanmak zor. Çünkü fotoğraf, Kürtleri yine “siyasal hamal” derekesinde gösteren bir fotoğraf: “Ağır baraj yükünü taşıyabilirseniz, yani barajı aşarsanız ne ala, aşmazsanız sorumlu kendinizsiniz”, nutukları seçim sonrası durumu açıklama için yeterli, mevcut siyasal tarzlar aynen devam ederse…

HDP, ana seçmeninin yıllardır tercih ettiği, tercih ne, oluşmasına katkıda bulunduğu geleneğin direşken karakteriyle barajı üçüncü defa aşmak için varını yoğunu ortaya koyacaktır; fakat polisiye-idari-adli kıskaç sadece politik kadrolar için değil doğrudan seçmen için de devredeyken bu işin ne kadar zor olacağını herhalde HDP’yi dışarda bırakan “Millet İttifakı”nın ortak aklı tarafından da görülüyordur. O halde bu seçimin belirleyici karakteri “Erdoğan karşıtlığı” ve o karşıtlığa siyasi hamal olduğu kadarıyla “Kürt sevgisi” ile belirlenirse, fazla bir şeyin değişmesini beklemek mümkün olmaz. Yok, Erdoğan’ı üreten koşullarda bizzat Kürt meselesindeki özgürlük karşıtı kurum ve durumların büyük pay sahibi olduğu idrak edilip, HDP’yi baskılayan her hamlenin demokrasinin baskılanması olduğu anlayışı öne çıkacaksa, çok şeyin değişmesini umut edebiliriz.

AYTUĞ ATICI NE DEDİ?

CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, ittifak kurdukları İYİ Parti’lilere HDP’ye karşı nazik bir dil kullanmaları için çıkışırken tam bu eşikten konuştu: “İYİ Parti’nin ikinci tura kalma gibi bir hedefi var. Zor ama ikinci tura kaldı. O zaman HDP’lilerin oyuna ihtiyacı var. Dönüp, ihtiyacım yok diyebilir mi? Böyle bir siyasi anlayış olabilir mi? HDP’nin yöneticileri bu ülkede yasal bir partinin yöneticileridir.”

Aytuğ Atıcı’nın konuştuğu eşikten hangi kapıya gidileceği önemli: Ya güvenlik/terör kapısı, ya özgürlük/demokrasi kapısı. AK Parti’nin 7 Haziran’dan sonra kurduğu sahneye inanarak ya sanki donmuş, kararı, fikri, duyguları hazır bir seçmen var ve o seçmenin gönlüne göre konuşmaktan başka yol yokmuş gibi hareket edilecek, ya da güvenlik/terör paradigmasını dağıtıp, özgürlük ve adalet kapısını açacak politikalar üretilecek.

Erdoğan’ı devirmek için Kürtleri yük taşımaya çağırmak ama eşitlik, özgürlük, adalet kavramlarının kapsamından Kürtleri istisna etmek bugünleri hazırladı. HDP’nin barajda tek başına kalması da bu yüzden. “Biz hepimiz, sen tek” manzarası… Bugünleri aşmanın yolu baraj önünde tek başına bekleyenlerin eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesiyle ortaklaşmadan başka ne olabilir? Kürt-hariç bir ittifakın kendine faydası olmaz ki Erdoğan’ın yürüyüşünü durdurabilsin.